***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


Medine’den hareket
Medine’den hareket
Ramazan ayının ilk günleri idi. Gönülleri Allah ve Resûlünün muhabbetiyle coşup taşan on bin mücahid Medine’de hazır bekliyordu.1 Bunların yedi yüzü Muhacirlerdendi. Beraberlerinde üç yüz atlı vardı. Ensarın mevcudu ise dört bin idi. Onların da yanında beş yüz at vardı. Geri kalan asker sayısını etraftaki kabilelerden gelen Müslümanlar teşkil ediyordu.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Medine’de, yerine Ebû Rühm Külsüm bin Husayn’ı vekil bıraktı.2
Bu haliyle İslâm ordusu hareket için Hz. Resûlullahın emrini bekliyordu.
İslâm ordusu harekete hazır bekliyordu.
Bu sırada Peygamber Efendimiz, Hz. Ali, Hz. Zübeyr bin Avvam ve Hz. Mikdad bin Esved’e şu emri verdi:
“Sür’atle gidiniz! Hah bahçesine vardığınızda, yanında mektup bulunan hayvan üzerinde bir kadın bulacaksınız. Mektubu ondan alıp bana getirin!”3
Üç Sahabî, bu emrin sebebini sormaya gerek duymadan, son sür’at yol alıp Hah bahçesine vararak orada kadını buldular.
Kadına, “Yanındaki mektup nerede?” diye sordular.
Kadın, “Benim yanımda mektup filan yok” diye cevap verdi.
Bunun üzerine kadının devesini çöktürdüler. Onu üzerinden indirip eşyasını aradılar. Fakat mektup namına bir şey bulamadılar.
Bunun üzerine Hz. Ali kılıcını sıyırdı ve kadına hiddetle, “Allah’a yemin ederim ki” dedi, “Resûlullah hiçbir zaman hilaf-ı hakikat konuşmaz. Ya sen bu yazıyı çıkarırsın, ya da biz yapacağımızı biliriz; gerekirse üstünü başını arar, elbiseni çıkartırız.”
Kadın, “Siz Müslüman değil misiniz?” dedi.
Mücahidler, “Evet, Müslümanız, ama Resûlullah bize, beraberinde mektup bulunduğunu söyledi” diye konuştular.
Kadın, kurtuluş çaresinin kalmadığını anlamıştı. Mücahidlere, “Yüzünüzü başka tarafa çeviriniz” dedi.
Sahabîler yüzlerini çevirince de, başının örgülü saçlarını çözdü. Mektubu oradan çıkarıp Hz. Ali’ye uzattı.1
Vazifeli Sahabîler, mektubu alıp Hz. Resûlullaha getirdiler.
Herkeste bir hayret ve şaşkınlık başlamıştı. Çünkü mektup, Bedir Ashabından Hatıb bin Ebî Beltaa tarafından müşriklere hitaben, Peygamber Efendimizin hazırlığını haber vermek üzere yazılmıştı.2
Peygamber Efendimiz, derhal Hz. Hatıb’ı huzuruna çağırdı.
Hz. Hatıb gelince mektup kendisine okundu. Resûl-i Ekrem, “Bu mektubu tanıdın mı?” diye sordu.
“Evet, tanıdım” dedi.
“Bunu sen mi yazdın?”
Hatıp inkâr etmedi, “Evet, ben yazdım” dedi.
Peygamber Efendimiz, “Bunu ne için yaptın?” diye sordu.
Hz. Hatıp izah etti:
“Yâ Resûlallah! Bu hususta hakkımda hüküm vermekte acele etme! Ben, Kureyşlilerden olmayan bir kimseyim. Muhacir Müslümanlar gibi, Mekke’de âilem ve mallarımı koruyacak kimsem de yok.
“Ben, bunu Kureyş ileri gelenlerini bir minnet altında bırakayım da âilemi korusunlar diye yaptım. Yoksa, bunu küfre saptığım veya dinimden döndüğüm için yapmış değilim! Vallahi, ben Allah ve Resûlüne olan îmânımda sabitim.”1
Peygamber Efendimiz, “Doğru söyledin” buyurdu. Sonra Ashabına dönerek, “O, size doğru söyledi. Bunun hakkında hayırdan başka birşey söylemeyiniz” dedi.2
Kendisini zaptedemeyen Hz. Ömer, “Bırak, yâ Resûlallah, şu münafığın boynunu vurayım” dedi.
Resûl-i Ekrem müsaade etmedi ve şöyle buyurdu:
“O Bedir Muharebesinde bulunmuştur. Ne bilirsin, belki Allah, Bedir Harbine katılmış bulunanlara, savaş günü bakıp, ‘Siz istediğinizi yapınız, ben sizi affetmişimdir. Cennet size vacib olmuş, siz de Cennete girmeye hak kazanmışsınız’ buyurmuştur.”
Manzara karşısında Hz. Ömer’in gözleri doldu, “Allah ve Resûlü herşeyi daha iyi bilir” dedi.3
Bu hadise üzerine Cenâb-ı Hak, şu âyet-i kerimeyi inzâl buyurarak mü’minleri ikaz etti:
“Ey îmân edenler! Bana ve size düşman olanları dost edinmeyin. Siz onlara muhabbet gösterip sırlarınızı ulaştırıyorsunuz; halbuki onlar size gelen hakkı inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah’a îmân ettiğiniz için Peygamberi ve sizi yurdunuzdan çıkarmışlardır. Eğer Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızâmı aramak için çıkmışsanız, nasıl onlara muhabbet gösterip de sır verirsiniz? Ben ise sizin gizlediğinizi de bilirim, açığa vurduğunuzu da. İçinizden kim bunu yaparsa düm düz yolun ortasında şaşırmış olur.”4