Yeni bir taktik

Kuşatma uzadıkça uzuyordu. Sakiflilerinse kaleden çıkıp göğüs göğüse çarpışmaya niyetleri yoktu. Teslim olmayı da düşünmüyorlardı.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (a.s.m.) başka bir tedbire başvurdu:

“Kaleden inip yanımıza gelen ve Müslüman olan köle hürdür” diye ilân ettirdi.1

Bu ilân üzerine yirmiye yakın köle kaleden indi ve İslâm ordusuna katılıp Müslüman oldu. Peygamber Efendimizde onları azad etti. Sonra da hepsini hali vakti yerinde olan Müslümanlara teslim ederek, onlara Kur’an okutmalarını ve sünnetleri öğretmelerini emretti.

Sakifliler Müslüman olduklarında, bu kölelerin kendilerine geri verilmesini isteyecekler, Peygamberimiz ise, “Onlar, Allah’ın azâd etmiş olduğu kimselerdir. Sizlere geri veremem!” buyurarak isteklerini reddedecektir.2

Bir ara Uyeyne bin Hısn huzura çıkarak, “Yâ Resûlallah! İzin ver de gidip onlarla konuşayım. Onları İslâmiyete dâvet edeyim, olur ki Allah onlara hidâyet ihsan eder” dedi.

Resûl-i Ekrem Efendimiz izin verince, Uyeyne çıkıp Tâiflilerin yanına gitti. Peygamber Efendimize söylediklerinin tam aksine onlara, “Vallahi, Muhammed hiç bir zaman sizin gibisiyle karşılaşmadı. Kaleleriniz korunmaya müsaittir. Direnmenize devam ediniz” dedi.

Bundan sonra dönüp geldi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, “Ey Uyeyne, onlara neler söyledin?” diye sordu.

Uyeyne hiç bozuntuya vermeden, “Onları Müslüman olmaya dâvet ettim. Muhammed, sizi teslim almadıkça, geri çekilmeyecektir. Kendiniz için ondan eman alınız dedim” diye konuştu.

Uyeyne sözlerini bitirince Peygamber Efendimiz hiddetle, “Yalan söylüyorsun! Sen onlara, şöyle şöyle söyledin” dedi ve onun söylemiş olduğu sözleri teker teker nakletti.

Kızarıp bozaran Uyeyne af diledi:

“Doğru söylüyorsun, yâ Resûlallah. Söylediklerimden dolayı Allah’tan affımı dilerim. Pişmanım. Allah’a tevbe ediyorum.”1

O sırada Hz. Ömerü’l-Faruk, “Yâ Resûlallah! Müsaade buyur da, götürüp şunun boynunu vurayım” dedi.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, “Hayır! Ashabımı öldürüyorum diye insanlar, hakkımda söz ederler”2 buyurdu.