Peygamberimizin elçisi

Artik her iki taraf karargâh kurduklari yerde müzakereler yapiyor, birbirlerine gönderdikleri karsilikli elçilerle tekliflerde bulunuyorlardi. Peygamber Efendimiz, gelis maksadini Kureyslilere bildirmek üzere Huzaâli Hiras bin Ümeyye’yi elçi olarak gönderdi. Böylece Hiras, Resûl-i Ekremin Kureys müsriklerine gönderdigi ilk elçi oluyordu.1

Hiras bin Ümeyye, gidip Hz. Resûlullahin gelis maksadini anlattiysa da, müsrikler anlamak istemediler. Kendisine kaba davrandilar, devesini bogazladilar, hattâ kendisini öldürmeye bile ktilar. Ancak araya Ahabisliler girince bu hareketlerinden vazgeçtiler. Hiras bin Ümeyye canini zor kurtararak Peygamberimizin yanina döndü ve basindan geçenleri haber verdi.

Elçisini öldürmeye ktiklari halde Resûl-i Ekrem Efendimiz üzerlerine yürümedi, teenni ile hareket etti. Onlardan yeni teklifler bekledi. Çünkü, onun maksadi kan akitmak degildi.

Peygamber Efendimizin bütün bu söylenenlere ragmen geri dönmedigini gören Kureysliler, bu sefer Ahabislerin reisi Huleys bin Alkame’yi elçi olarak gönderdiler. Efendimiz uzaktan Huleys’i tanidi. Ashabina, “Bu gelen kurbanliklara inanç ve saygisi olan bir kavimdendir. Kurbanlik develerin hepsini ona karsi saliveriniz de görsün”2 buyurdu.

Müslümanlar kurbanlik develerini Huleys’e karsi sürüverdiler ve “Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk…” diyerek telbiye getirdiler.

Bu ulvî ve ma’sum manzara karsisinda Huleys’in gözleri dolu dolu oldu:

“Sübhanallah! Bu muazzam cemaatin, Beytullahi tavaf ve ziyaretten menedilmesi ne kadar çirkin bir harekettir.

“Kâbe’nin Rabbine andolsun ki, Kureysliler bu yanlis tutum ve davranislari ile helâk olacaklardir! Halbuki bunlar, umre yapmaktan baska bir maksatla gelmemislerdir” diye bagirmaktan kendini alamadi.

Peygamber Efendimiz, Huleys’in bu sözlerini uzaktan isitti ve, “Evet, öyledir ey Benî Kinane’den olan kardes” buyurdu.

Huleys’in bu masum ve kudsî manzara karsisinda söylenecek baska bir seyi yoktu. Resûl-i Ekrem Efendimize olan hürmetinden dolayi, yanina gelip konusmak bile istemedi. Dogruca Kureyslilerin yanina döndü.

Huleys’in ruh ve kalbini o ulvî manzara öylesine sarmis kucaklamis ve yumusatmisti ki, müsriklere açikça söyle demekten çekinmedi:

“Ben onu Kâbe’yi tavaftan menetmemizin dogru olmayacagi fikrindeyim.”1

Ne var ki, Kureys ileri gelenleri kendilerinden baska dogru düsünen kimsenin bulunmadigi fikrinde idiler. Huleys’in bu sözleri karsisinda sasirdilar, hattâ hiddete geldiler. “Sen nihâyet bir Arapsin. Cahilligin ortada! Sus, bu islere aklin ermez” diyerek hakarette bulundular.

Bu sözler Huleys’i fenâ halde kizdirdi. Resûl-i Ekrem Efendimizi müdafaa sadedinde çekinmeden söyle dedi: “Yemin ederim ki, ya Muhammed’in yapmak istedigine mani olunmayacak veya ben bütün Ahâbisi tek kisi bile birakmadan alip gidecegim.”2

Fakat, bu tehdit bile Kureys müsriklerini inatlarindan vazgeçiremedi. Binbir yalan ve dolanla tekrar Huleys’i kandirdilar ve ittifaklarinin bozulmasina mani oldular.