Sürahbil’in hazirlanmasi

Gögüsleri heyecan ve cihada karsi askla dolu mücahidler uçsuz bucaksiz kum denizini at ve deve sirtinda asmaya çalisarak yollarina devam ediyorlardi.

Bu sirada Sürahbil’in kulagina Islâm ordusunun Medine’den hareket ettigi haberi ulasti.

Sürahbil, hazirlanmakta gecikmedi. Kayser Heraklius’a haber uçurarak, kendisinden yardim dileginde bulundu. Bu arada, Vadi’l-Kura’ya gelip konmus bulunan Islâm ordusuna karsi da kardesi kumandasinda bir askerî kuvveti öncü olarak gönderdi. Mücahidler, vuku bulan çatismada komutan Sedus’u öldürdüler, birligini de bozguna ugrattilar. Bu bozgun, Sürahbil’in gözünü korkuttu.

Ilk saldiriyi basariyla önleyen Islâm ordusu, Vadi’l-Kura’dan ayrilarak Sam topraklarindan Maan’a gelip konakladilar. Mücahidler, burada korkunç bir haberle irkildiler:

“Bizans Imparatoru Heraklius, Rumlardan 100.000 askerin basina geçmis, güneye dogru yürüyormus. Harp âlet ve malzemeleri bakimindan ordusu son derece mükemmelmis.”

Kulaklari çinlatan bu haber yalan degildi. Yalan olmadigi için de Hz. Zeyd, mücahilerin görüslerini ögrenmek istedi. Konusanlarin ekserisi su görüsteydi:

“Resûlullah Aleyhisselâma mektup yazip düsmanimizin sayisini bildirelim, bize savasacak er göndersin. Ya da bu yolda yapmak istedigi seyi bize emretmesini isteyelim.”1

O zamana kadar konusmayan, hep susup dinleyen biri vardi ki, konusma sirasi ona gelmisti. Bu hem büyük bir sâir, hem de emsalsiz bir kahraman olan Abdullah bir Ravâha idi. Komutan Zeyd Hazretlerinin bu husustaki sorusunu kahramanca söyle cevaplandirdi:

“Vallahi, sizin simdi istemediginiz sey, arzulayip o arzu ile yola çiktiginiz sehidliktir.

“Biz insanlarla, ne sayica, ne silahca, ne de at ve süvarice çokluk oldugumuz için degil, Allah’in bizi sereflendirdigi su din kuvvetiyle savasiyoruz.

“Gidiniz! Çarpisiniz! Bunda muhakkak iki iyilikten biri vardir: Ya sehidlik ya zafer!”2

Mücahidler, bu samimi ve yürekten sözleri, sanki Abdullah bin Ravâha’dan degil de, bir baska âlemden kendilerine bir seslenismis gibi dinliyorlardi. Iman ve cihad askiyla yanan içler, bu sözlerle birden nûranî birer alev halini aldi ve “Vallahi Ravâha’nin oglu dogru söylüyor” diyerek cesaretle düsmana dogru yol almaya basladilar.