KUR’ÂN’DA övgü ile söz edilen kullarin basta gelen özelliklerinden biri de,
birçok âyet-i kerimede geçtigi gibi, affediciliktir. Bu âyette ise,
“öfkelendikleri zaman” kaydinin da eklenmesiyle, bu özellige ayri bir vurgu
yapilmistir.

Affedicilik, bir mü’minin imanindan gelen nitelikleri arasindadir. Çünkü bu,
esas itibariyla, Allah’in sifatlarindandir. Kur’ân ve Hadis, Yüce Allah’i
bize çok affedici, çok bagislayici olarak tanitir. Allah ise,
bagislayiciliginin eserini kulunun üzerinde görmek ister. Bu da iki sekilde
olur:

Bir yandan kul, kendi kusurlari nedeniyle Allah’in affina muhtaç oldugunu
bilir ve tevbe ile, istigfar ile Onun rahmetine müracaat ederek bagislanma
ister.

Bir yandan da, Allah’in kullarina karsi bizzat kendisi affedici olmaya
çalisir; onlarin kusurlarini örter ve affeder. Böylece, Rabbinin
affediciligine, bir baska sekilde, kendi davranislariyla bir ayna olmus
olur. Bu ise onu Rabbinin affina daha da çok yaklastirir. Insanlara karsi
kusur örtücü ve bagislayici olan bir kimsenin, Rabbinden bagislanma ummaya
elbette ki daha fazla hakki vardir.

Kur’ân eger bir davranisi modelini bize örnek olarak göstermisse,
yaratilisimiz için en uygun seyin o davranis biçimi oldugundan süphe
edilmemelidir. Zira Kur’ân ve yaratilis, sik sik degindigimiz gibi,
karsilikli olarak birbirini serh eder. Kur’ân “Affedici olun” buyurdugunda,
insanin yaratilisi da bunu tasdik eder; hem bireysel, hem de toplumsal
hayattaki sonuçlariyla, affediciligin insan için en dogru bir hayat tarzi
oldugunu gösterir.

Yapilan çok sayida arastirma, affetmesini bilen insanlarin, kanser ve kalp
hastaliklari da dahil olmak üzere, pek çok saglik sorunuyla daha rahat bir
sekilde bas edebildiklerini göstermistir.

Kin-nefret-öfke-aci döngüsünü kirarak insani bir baris atmosferine
kavusturan bu özellik, ayni etkiyi insan topluluklari üzerinde de
yapmaktadir. Yine arastirmalar, affediciligin yaygin oldugu toplumlarda suç
oraninin da düstügünü ortaya çikarmistir.

Affetmek güzeldir, ama kolay degildir. Hele öfkesi galeyan halinde iken
affedebilmek hiç kolay degildir.

Ancak Kur’ân bize bunu hedef olarak gösteriyor.

Kur’ân’in gösterdigi bu hedef ise, ciddî bir egitime, bir nefis terbiyesine
ihtiyaç gösteriyor.

Ve insanlar ancak böyle bir olgunlasma sürecinden geçip de bir özgüvene,
güçlü bir kisilige kavustuktan, kendisiyle ve hayatla barisik hale geldikten
sonra, affediciligi bir ilke olarak hayatlarina yansitabiliyorlar.

Gerçekten de, affetmek güçlü insanlarin isidir. Zayiflar asla affedici
olamazlar. Bir kisim topluluklarin, fanatik gruplarin, hattâ bazi uluslarin,
ugradiklari haksizliklarin sokundan bir türlü siyrilamayislari ve intikam
duygularindan kendilerini kurtaramayislari iste bu yüzdendir.

Affedicilik güçlü insanlarin özelligi olduguna göre, insan ne derece güçlü
bir manevî yapiya sahipse, affetme potansiyeli de o derece yüksek demektir.
Kur’ân ve Hadis ise, bu konuda insanin önüne alabildigine genis bir gelisim
ufku açmakta, ona son derece ileri hedefler göstermektedir. “Hizmetçimi
günde kaç defa affedeyim?” diye soran birisine, Peygamberimiz, “Hergün
yetmis defa” cevabini vermistir.[1]

Bu cevap, affedicilikte bir üst sinir olmadigini gösteriyor. Baska bir
ifadeyle, biz ne kadar affa muhtaç isek, o kadar affedici olmaliyiz da
diyebiliriz. Zira bizim insanlara karsi muamelemiz, Allah’in huzurunda
karsilasacagimiz muamelede belirleyici rol oynayacaktir.

Sunu da unutmamak gerekir ki, bu Ilâhî ahlâktan ne kadar nasip sahibi
olabilirsek, Allah katinda da, insanlar arasinda da o kadar degere sahip
olmusuz demektir. Bunu Allah’in Resulü haber veriyor:

“Allah, affeden kulun degerini arttirir.”[