İslamda, bu dünya, nasıl cennet ile cehennem arasında bir geçit gibi duruyorsa, insan da madde ile mana arasında köprüdür...
İnsan bir yanı ile objektif alame, diğer yönü ile mutlak aleme bağlıdır...insanın subjektif dünyasıda bu ikisi arasında köprüdür...
İnsan yaradan ile yaratılmışlar arasına konmuş bir şuurdur...
İnsanın bir yanında kesret, bir yanında tevhid
bir yanında fena, bir yanında beka
bir yanında batıl, bir yanında hak bulunur...insan idraki bir saatin pandülü gibi, bunların arasında sallanıp durur...
İnsanın ruhu, daimi bir seyir halindedir...O bazan objektif alemde, bazende kendi aleminde dolaşır ve bazanda ''mutlak aleme'' özleminin şiddetlendiğini hisseder...İmam-ı Rabbani bu durumu ''Tasavvufta üç merhale'' biçiminde ele alır...seyr-i afaki- seyr-i enfüsi ve seyr-i mutlak....
İnsan idraki, objeler alemine yöneldiği zaman, dağılıp yayılmaya zorlanmakta ve kesrete yuvarlanmaktadır...Tevhidi saran sis perdesi kalınlaşmaktadır...insan ruhu bu durumdan rahatsız olur...Hızla kendini toparlama cihetine gider...Ancak bu silkiniş esnasında idrak eder ki, tek tek topyekün mahlukat, Kitab-ı ekber olan kainatın içine serpiştirilmiş birer ayetten başkası değildir...canlı cansız her varlık tezahürü, kendinde yazılı olanlardan habersiz bir mektup gibi, sadece sahibini işaret edip durmaktadır...Bu kesret dünyası bırakın hakikatın kendisi olmayı, gölgesi bile değildir...ölmeye mahkum fani kıpırdanışlardır...
Bu idrake ulaşan kişi... bir an kendini gurbette ve yalnız hissetmeye başlar...Dünyaya ve kainata yabancı gibi bakar...O sanki, uçsuz bucaksız bir çölde etrafı korku ve dehşetle seyreden bir yolcu gibidir...sığınacak bir vaha arar ve bulurda...Bu vaha kendi subjektif varlığıdır...mutlak alemi kendi içinde aramaya başlar, artık seyr-i enfüsi dönemidir...Hakikata giden yol sanki artık insanın içindedir...Bu safhada bulunan insan, sevgiliye giden yolu kendinde aradığı için, kendinden büsbütün geçer...Dışı unutur, içindeki okyanusu kulaçlamaya çalışır...Hayretle görürki, sevgili bu uçsuz bucaksız okyanusunda ötesindedir...Zamanla anlarki, bu dünyada sevgiliye kavuşmak muhaldir...
Oysa ''sevgili'' hakikatın ta kendisidir; her türlü tezahürün ve tasavvurun ötesindedir...insanla Allah arasındaki bütün perdeler kaldırılsa bile, insan idraki ona kavuşmaktan acizdir...Çünkü Allah, insana şahdamarından daha yakın olduğu halde, beşer idraki O'na sonsuzca uzaktır...işte seyr-i mutlakda bu gerçeğe ulaşmak demektir....................