***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


Su’yun selâmı
Su’yun selâmı

Kimi beklersen gelmez. Sabahı beklersin mesela, o gece bir türlü bitmez. Aynı dilden sızlar kalbinin dişleri, çürüğünü söküp atamazsın. Çünkü sen çürüğüne âşıksın! Duy beni, kabul et. Kabuğuna saklandığın her gecenin sırrı üzerine ifşâ. Kaçamazsın kendinden, kaçamazsın bu derin bir yara. Eyyûb’un-as- kurtçukları öldü mü sandın? Öyle derin ki, içinde yaşarlar. İçinden bir şey kopup gitti sandığında, aslında ruhunu kemiriyorlardı. Duymadın mı sahi, duymadın mı? O yemyeşil halı, cennetten bir bahçe… Dememiş mi ki, bu iki yer arası sır, bu iki yer arasında makbuldür edilen her dua. Koy alnını secdegâhına. Secdemiz yavan bu topraklarda, sen de biliyorsun. Gönlümüzün gittiği iklimler kurumaya yüz tutmakta. Yeşil bir mendil gibi sallanıyor göğe doğru, uzaktan görürsün. Yakından görmek dayanılacak gibi değil. Katlanılacak gibi değil bu yakının uzağına düşmek. Gafilce gülmek sonra söylenen yalanlara, hem boş sözlere dalmak bir bataklık gibi. Boğulacağız bunca uzaklıkta. Nefes almak güç, kayıp bu yamaçta her ravza.
Gövdesinden koparılmış bir semure dalıyım. Sarkamam mübarek yüzüne, ne gölgelik ederim ne biâda şahitlik... Kurudu damarlarım, yapayalnız bir dal neye yarar? Çölün tam ortasında savruluyoruz, sen de biliyorsun. Saçlarına dokunamadı ya bir kez yapraklarım, yanmak gönlüme farz değil midir? Ömrüm boşa değil midir? Kuba’da tef sesleri kulağımda, sen de duyuyor musun? Bu bir müjde, bu ne kutlu karşılama güneşe, aya, nûr üstüne nûr’a… Başka âlemlerden gelen misafirler, sen de görüyor musun, hemen Muâlla’nın yanı başında? Muâlla ki, ne mutlu bir hüzün ravzası, esiyor sessiz sessiz küçük çalılıklar arası. Hira’nın aşağısında hâlâ güzel, narin ayaklarının imzası. Vefalı eşin vefalı yuvası… Bir insan neden her gün sekiz yüz altmış metre düşüncelerini salsın diplere? Nasıl bir bunalmışlık, nasıl bir arayış o kuytu köşelerde? Bizim Hira’mız gece, saklanırız gecenin koynuna, daracık bir rahim gibi. Bize de her gün iner mi, bir oku emri? Koşsak gecenin koynundan titreme nöbetiyle, ya o seherin taşları da dile gelir mi? Örter mi üstümüzü vefanın kolları bizim de?
Biliyorum senin de kalbinin dişleri kanıyor Uhud’ta, sığınıyorsun bir mağaraya. Mağaralar, kutsal mağaralar… Kimi misafir edeceklerini ne de iyi biliyorlar. Bu acı daha kaç kavmi yakacak, bunu da anlat bana. Bir anneyi anladığın gibi Vahşi’nin annesini de anla. Onu da anlat bana. Ki dinsin sorularımın nasırı, nasılı. Biz kaç kalbi dişledik peki, ya bizim de payımıza ayrılık düşer mi? Her gece huzura çıkar mı bu âh’lar o zaman da? Kendi dilinden anlat, benim dilim düğüm. Bilinmez yollarda tutuşuyor sanki çırpınan her sözüm.
Varsay ki ardında atlı düşmanların var, varsay ki yayasın sen. Evin barkın darmaduman, yanında iki yoldaş, yakın zamanda biri ayrılacak. Varsay ki, hiç aşın yok. Başında kutlu bir emirle kuşanmışsın. Nasıl çıkılır bunca yol, hangi zulüm ulaşır Sevr’in Ulu’lazmine? Ya bizi her gün setreden Rabbin güvercinleri neden görülmemekte? Gözlerimize yuvaların en dayanıksızını yaptık diye mi? Burada her yol Nûr’a çıkıyor, yürüdüğü yollar üzerinde yürünmüyor. Güneş yakıyor bir günah gibi, ya O buna nasıl dayanıyor? Akıl denen şey uçurum kenarı, biraz kaysak düşeceğiz. Dünya’ya gülsek sanki elimizi tutmuyor. Ellerim bomboştu oysa ne ara doldu yine bu karanlıklar? Korkuyorum, bir selâm yine borç eyle üzerime, ellerim sanki yine kalbimin dişlerini söküyor.
Kaynak:Edebiyat defteri