***
DIŞARDA
Points: 12.470, Level: 73
Level completed: 5%,
Points required for next Level: 380
Overall activity: 99,9%
Achievements


Cevap: Gizli Zikir Nedir ve Nasıl Çekilir
Nefy-u İsbat Zikri
Kötü arzuları nefyetmek ( kovmak, gidermek) gayesiyle mürit şuhuda ( görüntü, zuhurdan zuhura’türeme, ortaya çıkma’ iletilir. Buradaki şuhud ve zuhurun hepsi velayet-i suğra,’küçük velilik’ makamından sayılmaktadır. Bu velilik kulluğu ve nefsin hastalıklarını bilme makamıdır. Bu makamda nefis sakin ve mutmain ( gönül doygunluğu) gibi görülse de, emirlere uyma ve yasaklardan sakınma hali, hatta nefsin arzularının azalması onun özelliğinden değil, alışkanlık kazanmış olmasındandır. Alışkanlıktan dolayı da emirlere uyma ve yasaktan kaçma istenilen amaca uygun değildir.
Cenab-ı Hakk ( c.c) bir kulunu merdiye makamına kavuşturmayı, marifetine erdirmeyi, seyr-i enfusi ( mana seyri) ve kulluğuyla şereflendirmeyi dilerse, ona Vahdet makamında azamet ( büyüklük) ve Celalini ( ululuğunu ) gösterir. Bunun yanında Allahu Teala ( c.c) kulunun nefsine ;’Topraktan yaratılan kul nerede, Alemlerin Rabbi nerede’ diye bildirir. Kul bir bakar ve Alemlerin Rabbi’yle çirkin ve kötü nefsi arasına hiçbir ilgi olmadığını anlar.
İlahi sevgi, yakınlık ve dostluk davalarının yalandan ibaret olduğunu görür. Perişan ve pişmanlıkla nefsini hastalıklardan temizlemek için döner. Buna ikilik makamı denir. Burada müridin latifeleri döner fakat kalbi oraya bağlı kalır ve oranın sevgisini unutmaz. Huzura kavuşan kul sanki iki kişi olmuş gibidir.
Birincisi ilahi huzurda yakınlık, dostluk ve sevgi davasında kalır, ikincisi ise nefsini temizlemek ve kulların işlerini görmek için geri dönmüştür. Mürid geri döndükten sonra madde alemindeki latifleri, emirler alemindeki latifelerinin nurlarının yansıması ve etkisiyle değişime uğrayarak başkalaşır. Her latifenin eksik yanı kendisine uygun özelliğe dönüşerek nurlanır :
Toprağın eksikliği olan ibadetlere , emirlere karşı ilgisizlik ve tembellik, yumuşak huyluluğa ve insanlardan gelen sıkıntılara katlanmaya dönülür.
Suyun eksikliği olan nifak ( ikiyüzlülük), Sıbğatullah ( Allah-u Teala’nın (c.c) boyasıyla boyanmak) rengine dönüşür. Kul Allah-u Teala’nın (c.c) ahlakıyla ahlaklanır, onun boyasıyla boyanır onun boyasıyla boyanan kişi de Cenab-ı Hakk’ın ( c.c) rızasından başka hiçbir şey bulunmaz. Her gördüğü veya birlikte bulunduğu kimsede Hakk’ın Kemal ve Cemal’ini görür. Çünkü Allah-u Teala kemal veya cemal bulunmayan hiçbir yaratık yaratmamıştır. Hatta kafirler be yılan gibi vahşi hayvanlar bile bu kemaliyet ve cemaliyet gözlenir.
Ateş’in eksikliği olan öfke ve nefse düşkünlük; şer’i şerife uyma ve ilahi aşka dönüşür. Cenab-ı Hakk’ın ( c.c) haram ettikleri yenilip içilince öfkelenerek karşı çıkar.
Hava’nın eksikliği olan kibir ve kullara karşı büyüklenme hali; halkı sevemeye ve alçak gönüllülüğe dönüşür. Kendinin yaratıklara ihtiyacı olmadığını anlar ve isteklerini Rabb’inden başka hiç kimseye bildirmez. İslamiyet izin verirse kafir de olsa herkesin isteklerini karşılar ve hizmet eder.
Özetle, emir alemindeki latifeler asli yerlerin yükselip, madde alemindeki beş unsurun eksiklik ve arzuları değişince, insana hakim olan nefis terkedilmiş ve hizmetçisiz kalır. Her iki latife grubu da nefse karşı gelir ve nefis işlerini sürdürecek nurani veya zulmani bir araç bulamaz. Bu durumda kendi de ister istemez nurani latifelere uyar, onların isteklerine boyun eğer. İşte bu radiye ve merdiye makamıdır. Artık nefis bu makamda kalır. Latifelerin hoşlanmadığı tüm şeylerden ve kötü ahlaktan yüz çevirir.
Nefsi arzularını İslamiyet’in sınırları içerisinde yerine getirir. Mesela kendini ve eşini haramdan korumak ve çoğalmak amacıyla evlenir. Şehvet , haz gayesiyle değil. Allah’u Teala’nın emrine uymak ve ibadet için yer içer ve uyur. Kısaca tüm hareketlerini İslamiyet’e uygun ve iyi niyetle yapar. Nefis itek ve arzularını İslamiyet’e göre yaptığı için nurani latifeler tekrar onun emrine girerek hizmet ederler. Bu makama ricat ( dönüş) makamı denir.
Radiye ve merdiye makamından dönüş yapanlar iki kısımdır :
1- Birinci kısmı enbiyada olduğu gibi yalnız kendi nefsi için döner.
2- İkinci kısmı ise Resullerde olduğu gibi yalnızca kendi nefsi için değil halkı irşad ve davet etmek için dönerler. Bunlar da iki kısımdır :
A) Bazılarında cezbe ateşi ve kararsızlık bitmiş olur. İkinci kez yükselmeye istekleri kalmaz. Bunlar kendi nefislerinde kusur görürler ve onlarla uğraşırlar ve hallerini bulanıklıktan tamamen temizlerler. Böylelerinin tarikatları sağlam ve irşadları da kuvvetli olur.
B) Diğer bir kısmın cezbe ateşi sönmez; suri ve manevi tecellilere, visal ( kavuşma) ve vahdete yönelirler. Şiddetli bir istek nedeniyle ikinci bir kez seyire ( yükselişe) başlarlar. Bu yükselişe seyri uryani ( yalın yükselme) denir. Bunlar kendi nefsilerinde kavuşmaya araç olan hiçbir ibadeti ve kemaliyeti görmezler. Tersine kavuşmalarını, yalnızca Cenab-ı Hakk’ın (c.c) fazl-u keremi’nden görürler. Bu makam en yüce, en şerefli ve en güzel makamdır. Ancak bu makamda telvin ( boyanma) ve terbiyeyi bıraktığı ve nefsini unuttuğu için bulanıktan kurtulamaz. Kendini saflaştırsa ancak temkin makamına kavuşur. Bu iki makamı birlikte elde edenler kibrit-i ahmer’den daha kıymetli ve nadirdir.
Sadat-ı Kiram’dan Hace Alaaddin Atar ( k.s) ve bazıları yeni tarikata girenlere gaflet, vesvese ve kuruntuları önlemek gayesiyle neyf ve ispat zikrini, ism-i celal zikri gibi vermişlerdir. Bunlar masivatı ( Allah-u Teala’nın ( c.c) dışındakiler) yok etmek için’La maksude illallah’ (Allah’tan ( c.c) başka gaye yoktur) anlamını kasdettiler. Gavs-ı Azam Seyyid Sıbğatullah Arvasi gibiler kalbin saflaşması için başlangıçta nefy ve ispat zikrini; daha sonra kalbin toparlanması için de ismi celal ve latifeler zikrini vermişlerdir, zira bu ikisi murakabeye girmek için daha kuvvetli araçtır. Şeyh Abdurrahman-ı Tahi ( k.s) ise bazen zikir olmaksızın nefesin göbek altında tutulmasını emrederdi. Böyle yaparak içerden zulmet ( kalp karanlığı) çıkarıldığını söylerdi.
Özetlemek gerekirse; bazıları kalbi genişletmek amacıyla tam sahivi ( tam uyanıklığı) seçerek nefy ve ispat zikrini; diğer bazıları da cemiyeti ( toplanmayı) çabuklaştırmak için celal zikrini tercih ettiler. Başka sadatlar ise, hem cemiyeti çabuklaştırmak, hem de tam sahivi elde etmek için her iki zikri birlikte yaptırdılar. Bu açıklamalar tarikata yeni başlayanlar içindir.
Velayet-i Kübra sahipleri ise hayalleri kovmak, şehvetleri de engellemek için belirli zamanların dışında neyf ve ispat zikrine devam etmeyi arzu ettiler. Belirli zamanlarda yapılan zikrin onların şanına yakışan anlamını düşünerek dil ile tehlildir ( La ilahe illallah ) şeriatın emrettiği zikirlerin hepsi dil ile yapılır.
Neyf ve İsbat Zikrinin Rükünleri
Neyf ve ispat zikrinin dört rüknü vardır :
1- La İlahe İllallah
2- Muhammedün Resulullah.
3- Bu ikisinin anlamlarını düşünme.
4- Nefesi bırakırken kalben’İlahi ente maksudu ve rıdake matlubi’ demektir.
Nefy ve ispat zikrinin dört şartı vardır :
1- Göbekten alnın üst tarafına doğru uzanan ve seyf ( kılıç) denen kalın ve dik çizgidir.
2- Alnın üst tarafından sağ kulağın arkasından geçerek sağ omuza, oradan da kalbe gelen mükennis ( temizleyici) isimli çizgiyi düşünmektir.
3- Nefesi tutmaktır.
4- Tekliktir. Hem nefesi hem de bir nefesteki zikir sayısını tek yapmaktır.
Nefy ve İsbat’ın edepleri de beş tanedir :
1- Çizginin deri ve et arasında
2- Beyaz ve saydam olarak düşünülmesidir.
3- Çizginin göbekten göğse, oradan boğaza, sonra çeneye çıkmasıdır.
4- Vücudun hiçbir organının kıpırdamamasıdır.
5- Kalbe’Allah’ kelimesini şiddetle vurarak girdirmek ve vuruş anında kalbin bundan etkilenmesini sağlamaktır. (Adab-ı Fethullah)
Abdurrahman-ı Tâğî (k.s) hz.leri vird hususunda şöyle buyurdulur:
-Bu tarikat-i Aliye-i Nakşibendiye mensupları, cehrî olarak vird çekmezler. Kim vird maksadıyla kendisine verilen zikri yani Allah (C.C) veya Lâilâheillâllah kelime-i tayyibelerini sesli olarak dört sefer söylese tarikattan düşerler.
Abdurrahman-ı Tâğî (k.s) hz.leri:
-Gözler açıkken ve kıbleye dönmeden yapılan zikir üstadın verdiği dersin yerine geçer mi? şeklindeki bir soruya
-Üstadın emrettiği dersin yerine geçmez, dedi.
Kendilerine vird esnasında teverrük oturuşunun aksi olan (âdâb oturuşu denilen) oturuşla oturmanın şart olup olmadığını sordum. Bana cevaben buyurdular ki:
-Gavs (k.s) hz.lerinin kesin bir şart koyduğunu söyleyemem (Üstadın kendisi de şart olmadığına meyilliydi) Ancak kalb-i vukûfî´nin çok önemli ve elzem olduğunu beyan ettiler. Çünkü Nakşi âdabında kalb-i vukûfînin temini çok önemli bir âdâbdır, çok önemli tutulmuştur.
İşte bu sebebden dolayı Gavs (k.s) hz.leri çoğunlukla aksi teverrük (âdâb oturuşunda) oturur bazen ayakları ağrıdığında değiştirirdi.
Zikirden maksat tevhiddir. Yüce Allah´ın birliğini dile getirmektir.Hatta tesbih tanelerini bir eksik mi veya fazlamı çektim diye takılmamak gerekir. Çünkü virdleri söylemekten maksat haldir. Bir eksik veya fazla olmuş ne çıkar.
Allah´ım bizi hayırla karşıla. Onu gözümüzün nuru eyle.Âmin...
Abdurrahman-ı Tâğî (k.s) hz.leri:
-Mürid bütün âdaba riayet etse de abdestli olmasa âdâb zikri sayılır mı? Şeklindeki bir soruya," Hayır, sayılmaz" diye cevap buyurdular.
Abdurrahman-ı Tâğî (k.s) hz.leri, Gavs (k.s) hz.lerinden naklen şöyle buyurdular:
-Mürid zikrederken aksi teverrük âdâb oturuşu şekli üzere oturmalı, gözlerini yumup, dilini damağa yapıştırmalı, tesbihini kalbi hizasında tutarak ‘Allah, Allah’ demeli, nefesini tutmamalı, her yüzde kalbine müteveccihen “ilahi ente maksûdî ve rıdaike matlûbî” demeli, bunu derken nefesini tutmamalı. Böylece beşbin kere zikretmelidir.
Abdurrahman-ı Tâğî (k.s) hz.leri buyurdular ki:
-Mürid vird söyleme niyetiyle zikretmeli, sayıyı doldurmak için öyle hızlı söylememeli. Sevgilisinin ismini çağıran bir âşıkın tutumu ile söylemeli. Böyle olursa yolunda ilerler:
Abdurrahman-ı Tâğî (k.s) hz.leri buyurdular ki:
-Hangi işi yaparsan yap mutlaka Allah´ı zikret. Çünkü böyle olursa kalbin mutmain olur, huzura kavuşursun.
Bilahare zikretmenin, kalbinin rabıta kurması hususunda kendisine yardımı olduğunu buyurdular.Ve şu ayetle sohbetlerini hitam buyurdular:
(Alıntı)
---ölüm herkes için bir fırtınadır
bugün bana esti yarın sanadır
Şimdi Ruhuma bir Fatiha oku
sevabı hem sana hem banadır---