2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: Kimi Seçelim..?

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.004, Level: 55
    Points: 7.004, Level: 55
    Level completed: 27%,
    Points required for next Level: 146
    Level completed: 27%, Points required for next Level: 146
    Overall activity: 16,7%
    Overall activity: 16,7%
    Achievements
    kuzat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Nov 2010
    Yer
    İstanbul
    Mesajlar
    904
    Points
    7.004
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    15

    Standart Kimi Seçelim..?

    HANGİ İSLAMI SEÇELİM?

    Bu başlık tuhaf gelmiş olabilir. Akla gelen ilk soru da şudur. Kaç tane İslam var da birini seçelim? Allah’ın gönderdiği son din olan İslam ve kitabı olan Kur’an’ı Kerim hiç değişmediği halde seçilecek ne olabilir ki. Şeklinde bir itiraz ile cevap verilmiş olunabilir. Cevap ‘bilgi’ açısından değerlendirildiği zaman doğrudur. Ancak bu ‘bilgi’ ile anlatılan İslam ve ‘yaşanılan İslam’ arasında çok farklar vardır. Din, kuru bilgiden ibaret değildir. Hayatın tamamında geçerlidir.


    Bugün kısacaılımlı İslam’dan’ bahsedeceğim
    Ilıman İslam günümüzde çokça konuşulan bir anlayış olarak karşımıza çıkmaktadır. Hangi taşı kaldırsanız altında mutlaka tavsiye edilen, kültürel ve folklorik bir algının anlatıldığı halk tipi, hoşgörüde sınır tanımayan, nabza göre şerbet vermeyi ihmal etmeyen bir muhafazakârlaşma anlatılıp tavsiye ediliyor. Düşünce ve yaşantı olarak uç noktalarda gezinen herkesin ilacı olarakılımlı İslam’ takdim ediliyor. Böyle bir dindarlaşma almış başını gidiyor.
    Müslümanlar böyle bir İslam ile yeni karşılaştılar. Bu, başlangıcı Türkiye üzerinden yapılan sonra da bütün İslam ülkeleri üzerinde uyarlanması gereken bir projedir. Başta medya sektörü olmak üzere pek çok kimsenin sürekli dillendirdiği tevhidi mücadelesi olmayan, eylemsiz, etliye sütlüye karışmayan, direnci olmayan, mücadeleden yoksun, sadece dil ile söylenen bir imandan ibaret olan Mevlana, Yunus Emre, gibi şahsiyetlerin sözlerinin ayet ve hadislerin önüne konulmasıyla İslam düşmanı kâfirlerin yapmış olduğu zulüm ve katliamları örtmek amacıyla, Kur’ani temeli olmayan, Hz. Peygamberin hayatında bulunmayan bir senaryodur.
    Amerikalılar kendi ülkelerinde değişik üniversitelerde Mevlana, Yunus Emre gibi şahıslarla ilgili tartışma programları, sempozyumlar, yüksek lisans ve doktora tezleri hazırlayarak bu insanların batılılar tarafından tanınmasını sağladılar. Daha sonra harekete geçerek Müslümanlara sevgiyi ve hoşgörüyü ön plana çıkartan ‘Ilımlı İslamı’ tavsiye ederek örnek şahısları gündemde tuttular.
    Mevlana ne Mesnevi üzerinden ılımlı bir proje uygulamaya konulmak istenmesi kesindir. Bunun cevabı UNESCO’nun 2007 yılını Mevlana yılı olarak açıklamasında yatmaktadır. Bu oldukça manidardır. Çünkü 2001 yılında 11 Eylül saldırıları karşısında bütün dünya Müslümanlarını karşısına alan ABD, aradan geçen yıllardan sonra (yani Afganistan ve Irak’ı işgal ettikten sonra) Müslümanlarla ilişkilerini düzeltmek için işe Mevlana ve Yunus Emre ile başlaması düşündürücüdür.
    Acaba bizlere yeni bir kitap, yeni bir peygamber mi bulmak istiyorlar? Biz Mevlana ve Yunus’u onlardan önce tanımadık mı? Ama hazırladıkları planların alt yapısı elbette çok öncelere dayanıyor. İşte örneği:
    Yıl 1882, yer İngiltere; İngiliz Başkanı Gladston’un Kur’an elinde, parlamentoda konuşurken söylediklerini hatırlayalım:Bu kitap bu Müslümanların elinde kaldığı müddetçe, İngilizler hiçbir zaman onlara hâkim olamayacaklardır. Yegâne çözüm, Müslümanları Kur’an’dan uzaklaştırmaktır. “
    Şimdi iyi düşünüp sağlam karar verelim. Kur’an’ı Kerim elimizde mi? Evet.
    Pekiyi hayatımızda mı? Bu soruya doğru cevap vermemiz zor. Bu sorunun cevabı aşağıdaki fıkrada anlatılıyor:
    Nasreddin Hoca bir gün sabah erkenden kalkmış ve avluda bir şeyler aramaya başlamış. Aradan saatler geçmesine rağmen aradığını bulamamış. Onun bu durumu komşularının dikkatini çekmiş. Komşular kendi aralarında toplanarak Hocaya gelmişler ve “hocam uzun zamandır bir şeyler arıyorsun, ne aradığını söyle de sana yardım edelim” demişler. Hoca “iğne arıyorum” demiş. Komşular “Hocam kaybettiğin yeri söyle oraya odaklanalım” demişler. Hoca “ ben burada kaybetmedim ki” demiş. Komşular “nerede kaybettiysen söyle orada arayalım hocam” demişler. Hoca “samanlıkta” cevabını vermiş. Komşular “ilahi hocam, samanlıkta kaybettiğin iğneyi ne diye avluda ararsın ki, gidip orada arasana” demişler. Hocanın cevabı çok ilginç olmuş “ama orası çok karanlık” demiş.
    Bizlerde bir şeyler kaybettik. Başta Kur’an’ı Kerimin hayatımızdan yavaş yavaş buharlaştığını gördük. İngiliz başkanının sözlerinin hayata geçtiğini, geçtiğimiz sürede çok iyi öğrendik. Sadece metnini tecvidli, güzel sesle okuyup, insanları mest eden bir okumaya indirgedik. Allah, ayetleri ile hedef gösterdiği yere bakmadık, sadece ayete bakmayı kendimize uygun gördük. Anlaşılmaz diyerek önüne pek çok engel koyduk. Kitap bizi yüceltmek için gönderilmişti, ama biz vahyi yücelttik. Yücelerden gelen vahiy nasıl yücelekti ki. Bunu bile anlayamadık.
    Buna paralel olarak Hz. Peygamberin ‘üsve-i hasene’ olan “en güzel örnek insan” olma özelliğini kaybettik.
    Ahlakı, değerleri, merhameti, kardeşliği, paylaşmayı, saygıyı… gibi pek çok özelliği kaybettik.
    Nerede/Ne arıyoruz?
    Kaybettiklerimizi yeniden kaybettiğimiz yerde arayıp bulmak gerekirken, onlarca yıldır batı kapılarında bir şeyler arıyoruz. Adeta biz sizler gibi olmak ve yaşamak için çabalayıp duruyoruz, ne olur bizi daha fazla bekletmeyin, diye çırpınıyoruz.
    Yönünü kaybetmiş bir gemi gibiyiz. Çıkış yolu olarak önümüze konulmuş olan ‘ılımlı İslam’ projesini bir çıkış yolu olarak görüyoruz. Kalem suresi 68. Ayet durumumuzu açıklaması açısından önemli: İstediler ki, sen yağcılık yapasın da onlar da yağcılık yapsınlar (sana yumuşak davransınlar).
    Fetih 11. Ayet:” …(Böylece) onlar kalplerinde olmayan bir şeyi dile getiriyorlar….”
    Bizlere ait olan bir hastalık var. Gündemimizi hep başkaları belirliyor. Bizlerde kurgulanan bu oyunun içinde figüran olarak oynuyoruz. Türkiye’nin üzerinden bir rüzgâr eser, pek çok kimse bu rüzgâra kapılır ve konumunu buna göre belirler. Bir dönem milliyetçilik rüzgârı eser, önüne kattığı kitleler milliyetçi olur, bir dönem sosyalizm rüzgârı eser, nice insan sosyalist olmakla övünür, çünkü moda olan ideoloji bunlardır.
    Günümüzde ‘ılımlı İslam’ adı altında bir rüzgâr esiyor. Maalesef konumunu buna göre ayarlayanlar oldukça fazla. Bize düşen görev yukarıda da hatırlatıldığı gibi kaybetmiş olduğumuz değerleri kendi iç dinamiklerinde arayan Kur’an’ın belirlediği, Allah Rasulu (s.a.v.)’in örnek olduğu hayatı yaşadığımız hayata taşımak zorundayız. Selam ve dua ile…
    Cavit Güleç.haber32.com.tr
    "Evliyanın kılıcı kınında değildir. Kimseyi kesmezler ama üzerlerine giden kesilir"



  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.004, Level: 55
    Points: 7.004, Level: 55
    Level completed: 27%,
    Points required for next Level: 146
    Level completed: 27%, Points required for next Level: 146
    Overall activity: 16,7%
    Overall activity: 16,7%
    Achievements
    kuzat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Nov 2010
    Yer
    İstanbul
    Mesajlar
    904
    Points
    7.004
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    15

    Standart Cevap: Kimi Seçelim..?

    Din, pratiktir. “Duyduk ve uyduk” mealindeki ayette ifade buyurulan tereddütsüz bir teslimiyet İslam’ı güzel yaşamanın uygulama prensibidir. Zahir-batın, iç-dış uyumu böylece ispat edilebilir. Güzellik işte bu uyumun ürünüdür.
    Özellikle bazı sahabîler hakkında kitaplarımızda “hasüne İslâmuh” (güzel bir İslami hayat yaşadı) kayıtlarına rastlamaktayız. Bu şehadet ve tespit, asırlar sonrasından da olsa, bir başka güzel ve tatlı geliyor insana. İmrendiriyor…
    İslam’ı yaşamadaki güzellik hiç şüphesiz, her şeyden önce gönül dürüstlüğü, niyet bütünlüğü, ihlas, samimiyet ile ilgilidir. Bu sebeple Hz. Peygamber (sav) “ihsan”ı, “Allah’a, O’nu görüyormuş gibi”; yahut öyle değilse “O’nun seni gördüğü şuuru içinde kulluk etmek” diye tarif buyurmuşlardır. Bunun için kişi tam bir ihlas ile gerçekten sağlam bir Müslüman olduğu zaman “mükemmel bir İslamî hayat yaşadı” anlamında “falanın İslam’ı güzel oldu” denilmiştir. Bu ifadenin çoğu kere cahiliye döneminde İslam’a ve Müslümanlara ileri derecede düşmanlık yapmış bazı sahabîler hakkında kullanılmış olması, ayrıca dikkat çekici ve düşündürücüdür.
    İslam’ı güzel yaşamak için onun samimiyetle benimsemiş olmanın yanında doğru anlamış olmak da lazımdır. Yanlış veya eksik bir bilgi ve anlayış üzerine tam ve mükemmel bir hayat bina etmek mümkün değildir. Bu, işin bilgi ve şuur yönüdür.
    Öte yandan din, pratiktir. “Duyduk ve uyduk” (Bakara, 285) mealindeki ayette ifade buyurulan tereddütsüz bir teslimiyet İslam’ı güzel yaşamanın uygulama prensibidir. Zahir-batın, iç-dış uyumu böylece ispat edilebilir. Güzellik işte bu uyumun ürünüdür.
    “İslam’ı güzel yaşayan”, hadisin bir diğer rivayetine göre de “İslam’ı güzel olan” kimseler ile ilgili, biri geçmişe biri geleceğe yönelik iki önemli husus vardır. Bunlardan geleceğe yönelik olanı hadisimizde açıklanmaktadır. Geçmişe dönük olanı ise, “İslam’ı güzel yaşamak” konusunda zikredilen diğer hadis-i şeriflerde yer almaktadır. Şöyle ki; İslam’ı güzel olanlar, önceki cahiliye döneminde işlediklerinden sorumlu tutulmayacaklardır. Önceki kötülükleri örtülecektir. “Bir kul Müslüman olursa, İslam’ı da güzel, tertemiz olursa Allah Teâlâ evvelce kendisinin işlemiş olduğu bütün kötülükleri örter.” (Buharî, İman 31)
    Ayrıca İslam’ın, kendisinden öncesini tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırdığı da bir başka hadis-i şerifte kesin olarak açıklanmış bulunmaktadır.
    Bu üç hadis, özelde Müslüman olmayı; genelde İslam’ını güzelleştirmeyi, iyileştirmeyi düşünenleri, daha önce işledikleri günahların yükünden ve bunun engelleyici psikolojisinden kurtarmakta, “günahım çok” gibi cahillikten kaynaklanan bir mazerete yer bırakmamaktadır. Herkes için geçmişinden arınma, iyileşme, düzelme, güzelleşme imkânının varlığını belgelemektedir. Nitekim Allah Teâlâ da “Biz, güzel iş işleyenlerin ecrini asla zayi etmeyiz” (Kehf, 30), “İnanıp iyi işler işleyenlere bundan böyle (Allah’a isyandan) korundukları ve inanıp iyi işler yaptıkları, sonra (yasaklardan) sakınıp yine korunup iyilik ettikleri takdirde daha önce yiyip içtiklerinden ötürü bir günah yoktur. Allah güzel davrananları sever” (Maide, 93) buyurmaktadır.
    İslam’ı güzel yaşayanın her iyiliğine 10–700 kat mükâfat verildiğine göre, böyle birinin işleyeceği kötülüğün cezası da yine kat kat mıdır? Mantıkî gibi gözüken bu sorunun cevabını da hadisimizde çok açık olarak bulmaktayız: “İşleyeceği her kötülük, ancak misliyle yazılır.”

    Geçmişin hatalarından arınmak iyileşmede ilk safhadır. Ancak kaybedilen zaman ve iyilik açığının gelecekte nasıl kapatılacağı ister istemez akla takılacaktır. Hatta kimileri “Şunun şurasında üç günlük ömrüm kaldı ki… Düzelsem ne yazar, düzelmesem ne yazar. Geçmişteki açıklarımı nasıl kapatırım?” diye karamsarlıklarını, gelecek günlerin kendilerine yetmeyeceğini dile getirirler. Eğer bu sözler, yaşantılarına önceki gibi devam etme arzularının ifadesi değilse, ortada bir bilgi eksikliği var demektir. İşte bu noktada hadisimiz imdada yetişmekte ve İslam’ı güzel yaşayana, her iyiliği için on mislinden yedi yüz katına kadar kat kat iyilik yazılacağını müjdelemektedir. O halde İslam’ı ihlasla, güzel yaşamak isteyenler için “kat kat sevap” kazanma şansı vardır. Hem de “Allah’a kavuştuğu” yani “vefat ettiği” zamana kadar… Hiç kimse ne kadar yaşayacağını bilemeyeceğine göre, vakit geçirmeden İslam’ı güzel yaşamaya niyet ve gayret etmekten, “zararın neresinden dönülürse orası kârdır” demekten başka kazançlı ve isabetli bir yol bulunmamaktadır.
    Üç aylar ve Ramazan gibi İslam’ın yoğun, yaygın ve güzel yaşandığı mevsimler de, dini hayatını tatlandırmak ve güzelleştirmek isteyecekler için büyük ölçüde yardım vaat eden ortam ve fırsatlardır. Geçmişe dönük bağışı, geleceğe yönelik müjdesi ve düzelme isteyene verdiği destek ve uygun ortam ve fırsatlarla İslam, bütün insanları dünyada güzel bir İslam hayatına, ahirette de dâru’s-selâm’a (selamet ve esenlik yurduna) çağırmaktadır.
    Bu arada akla gelebilecek bir soru da şudur: İslam’ı güzel yaşayanın her iyiliğine 10–700 kat mükâfat verildiğine göre, böyle birinin işleyeceği kötülüğün cezası da yine kat kat mıdır? Mantıkî gibi gözüken bu sorunun cevabını da hadisimizde çok açık olarak bulmaktayız: “İşleyeceği her kötülük, ancak misliyle yazılır.” Nitekim bir ayette de “Kim bir kötülük getirirse ancak onun dengiyle cezalandırılır, onlar haksızlığa uğratılmazlar” (En’am, 160) buyrulmuştur. O halde bu noktada da herhangi bir endişeye mahal yoktur.
    Hadisimiz, “iyilik işleyene on katı iyilik” ölçüsünün İslam’ı ihlas üzere güzel, tertemiz yaşamaya niyet ve gayret edenler için 700 katına kadar artırılarak uygulanacağını bildirmektedir. Bu, Müslümanlıkta “ihsan”a ulaşma gayretlerine getirilen teşvik tedbiri ve bir büyük “ihsan” olmaktadır. Zaten Yüce Rabbimiz, “İyiliğin karşılığı yalnızca iyilik değil midir?” buyurmuş, ihsana ihsanla karşılık vereceğini duyurmuştur.
    O halde iş İslam’ı Müslümanca, güzel yaşamaya gayret etmekte düğümlenmektedir.
    Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan.sonpeygamber.info
    "Evliyanın kılıcı kınında değildir. Kimseyi kesmezler ama üzerlerine giden kesilir"



Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •