Osmanlı padişahı tarafından atanan Kürt Beyler tarafından imtiyazlı bir statüde babadan oğla geçer şekilde yönetilen, Osmanlı kaynak ve belgelerinde “Vilayat-ı Şarkiyye” ve devlet adı olarak değil, coğrafi ve idari bakımdan “Kürdistan” adıyla anılan bu topraklar, hemen hemen bütünüyle Osmanlı’ya bağlanmıştır.
Kürtler, tarihte kısa süreli bağımsızlıklar elde etmekle birlikte daha çok Anadolu, İran ve Ortadoğu’da kurulan çeşitli devletlerin yönetimi altında yaşamış kalabalık Müslüman halklardan biridir. Bu nedenle Kürtlerin tarihini, Türk, İran, Arap halklarının tarihinden ayrı ve bağımsız görmek ve incelemek mümkün değildir. Bu bağlamda Osmanlıların Kürtlerle ilk ciddi teması 16. Yüzyıl başlarında olmuş, yaşadıkları ve yerleştikleri bölgelerde İran Safevileri’nin Osmanlılar ile başlayan nüfuz ve iktidar mücadelesi uzunca bir süre devam etmiştir. 1502 yılında İran yönetimini ele geçiren Şah İsmail’in, Yavuz Sultan Selim’e mağlup olmasının ardından bölgede, Osmanlı hâkimiyetinin kurulması yolunda önemli adımlar atılmış, özellikle önemli bir Kürt âlim, fazıl, hatip, tarihçi ve devlet adamı olan İdris-i Bitlisi’nin faaliyetleriyle Kürt aşiret ve beyleri Osmanlı idaresini kabul etmiştir. Böylece başka unsurları da imparatorluk bünyesinde bir araya getirmeyi başaran Osmanlı Türkleri ile Kürtler arasında yüzyıllarca devam edecek bir beraberlik ve ittifakın temelleri atılmıştır.
1515’te “Diyarbekir Eyaleti” kurularak Osmanlı yönetiminin eyalet çerçevesi içinde yer alan ve genellikle yerel Kürt Beylerin idaresinde bulunan sancaklar teşekkül etmiştir. Osmanlı padişahı tarafından atanan Kürt Beyler tarafından imtiyazlı bir statüde babadan oğla geçer şekilde yönetilen, Osmanlı kaynak ve belgelerinde “Vilayat-ı Şarkiyye” ve devlet adı olarak değil, coğrafi ve idari bakımdan “Kürdistan” adıyla anılan bu topraklar, hemen hemen bütünüyle Osmanlı’ya bağlanmıştır.
Diyarbekir Vilayeti
Bu durum Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa Kralı I. Fransuva’ya gönderdiği Ocak 1526 tarihli mektupta da açıkça ifade edilmiş ve Kanuni kendisini: “Ben ki sultanü’s-selatin ve burhanü’l-havakin tac-bahş-ı hüsrevan-ı ruy-i zemin zıllıllahi fi’l-arzın Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Vilayet-i Zülkadriye’nin ve Diyarbekir’in ve Kürdistan’ın…ve nice memleketlerin ki aba-yı kiram ve ecdadı izamım-enare Allahu berahinehüm-kuvvet-i kahireleriyle feth ettikleri ve cenab-ı celalet-meabım dahi tiğ-i ateş-bar ve şimşir-i zafer-nigarım ile feth eylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han’ım” şeklinde tanıtmıştır.
Donald Edgar Pitcher’ın “Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihsel Coğrafyası adlı kitabında 1597’de Bitlisli Şerefüddin, Şeref Han’ın eseri “Şerefname” den sağlanan bilgilerle tamamlanan haritada 1609 tarihiyle gösterilmiş, Şemseddin Sami’nin ilk baskısı 1901 yılında yapılan Kamus-u Türki’sinde “Kürdistan: Memâlik-i Osmâniyyede hudûd-i İrâniyyenin iki cihetinden ve cezîrenin şark ve şimâl taraflarından ibâret yer.” Şeklinde tarif edilmiştir. Yine örnek olması bakımından Sultan Abdülmecid devrinde, liderliğini Bedirhan Bey olmak üzere Kürtlerin çıkardığı isyan münasebetiyle yapılan askeri harekatta hizmeti görülenlere verilmek üzere Hicri 1263 (1846) senesinde murassa, altın ve gümüş olmak üzere üç çeşit coğrafi bölgeyi kasden “Kürdistan Madalyası” ihdas olunmuştur.
1597’de Bitlisli Şerefüddin, Şeref Han’ın eseri “Şerefname” den sağlanan bilgilerle tamamlanan harita
İstanbul Boğazı’ndaki yalısı ile tanınan ve Tanzimat Dönemi’nin önde gelen devlet adamlarından şair, diplomat Sadullah Paşa’nın, Sultan II. Mahmud Türbesi haziresinde bulunan kabrine ait mezar taşında da:
Hicri 1263 (1846) “Kürdistan Madalyası”
“...Esbak Kürdistan Valisi Es’ad Paşa merhumun necl-i nebîli olub Viyana sefir-i kebîri iken irtihâl-i dâr-ı bekâ eden mütehayyizân-ı vüzerâ-yı Saltanât-ı Seniyye ve vükelâ-yı Devlet-i Aliyye’denmerhum ve mağfurun-leh Es-Seyyid Sadullah Paşa’nın ruhîçün. (Eski Kürdistan Valisi rahmetli Es’ad Paşa’nın meziyetli, faziletli oğlu olup Viyana Büyükelçisi iken ebediyet âlemine göç eden, yüce Saltanat makamı ve Devlet-i Aliyye’nin itibarlı vezir ve vekillerinden (rahmet ve af ona olsun) Es-Seyyid Sadullah Paşa’nın ruhu için) satırlarını görmek mümkündür.
“Kürdistan” isminin coğrafi bölgeyi ifade etmek için kullanıldığını gösteren diğer bir örnek ise II. Abdülhamid döneminde basılmış 1877-1878’de Osmanlı Devleti'nin Ortadoğu'daki topraklarını gösteren haritadır. Bunlardan da anlaşılacağı üzere tarihte “Kürdistan” devlet manasıyla değil bir coğrafi bölgeyi tanımlamak için hiç çekinilmeden resmi evrak ve nesnelerde kullanılagelmiştir.