Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline!

İşlerine hîle karıştıranlar, Allâhü Te’âlâ’nın kendilerini murâkabe ettiğine aldırış etmemişlerdir.

O (c.c.)’ün azâb ve ikâbına önem vermemişlerdir. Hâlbuki Allâhü Te’âlâ dâima

onları murâkabe hâlindedir. Nitekim âyetlerde:

“Allâh gözlerin hainliğini ve gönüllerin gizlediğini bilir.” (Mü’minûn s. 19)

“O, gizliyi de gizlinin gizlisini de bilir.” (Tâhâ s. 7)

“Yaratan bilmez olur mu?” (Mülk s. 14) buyurmuştur. Onların

bu hareketlerine karşı hem bereketi kaldırır ve hem de

düşmanı kendilerine musallat eder. Ayrıca âhirette de onları

cezâlandırır. Şayet, böyle aldatıp batıl sebeplerle halkın kanını

emen hâin tüccar ve sahtekâr san’atkârlar, Kur’ân ve

sünnette anlatılan cezâlarını bilseler, belki bütün bu kötülüklerinden

ve hiç olmazsa bir kısmından vazgeçerlerdi.

Ey çeşitli hîle, bozucu ve bâtıl sebeplerle insanların

mallarını ve kanlarını emmeğe çalışan, onları kandıran aldatıcı!

Bir defa düşün. Bu şekil haram bir kazanç ile kıldığın

namâz, tuttuğun oruç, verdiğin zekât ve yaptığın haccın

sana bir kârı yoktur. Nitekim nefsinden konuşmayan Resûl-i

Ekrem (s.a.v.) bunu haber vermiştir. Özellikle böyle madenleri

karıştırıp altın olmayanı altın, gümüş olmayanı gümüş

diye veren, kötü ve kaliteli olmayan malı iyi mala karıştırıp

aldatan, kusurunu boya ve diğer hususlarla örtüp gizlemeye

çalışan kişi, Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in, “Bizi aldatan bizden

değildir” korkutmasına dikkat et! Müslümân’ı aldatmanın

ne derece büyük bir günâh ve âkıbetinin ne kadar korkunç

olduğunu düşün. Bu aldatmalar, Allâh korusun, bazen insanı

İslâmiyet’ten de uzaklaştırabilir. Yoksa Resûl-i Ekrem

(s.a.v.)’in, “Bizden değildir.” buyurması, büyük tehlikelere

düşürecek önemli ve ciddi olaylar karşısında olmuştur. Özellikle

Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in bu hadisini duyduktan sonra

hâlâ aldırış etmez, dünya sevgisini tercih eder, sapıklar yolunda

yürümeğe rızâ gösterirse elbette o kişinin küfründen

korkulur.

(İbn Hacer el Heytemi, İslâm’da Helâller ve Haramlar, 1.c., 708-709.s.)