***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


Haya ve Tesettür İlişkisi
M. Ali KAYA
.jpg)
Hz. Ali (ra) “Dini olmayanın hayâsı olmaz” demiştir. Gerçekten de öyledir. Hz. Peygamber (sav) “Aklı olmayanın dini yoktur” buyurur. İkisini birleştirdiğimiz zaman “Aklı olmayanın dini, dini olmayanın da hayâsı yoktur” cümlesi oluşmaktadır. Hayâ nedir? Hayâ, utanma ve ar duygusudur. Utanma nedir? Bir hata ve yanlış yapan kişinin bu yanlışının farkına varması veya birisi tarafından kendisine hatırlatılması üzerinde yüzünün kızarmasıdır. Bir insan yaptığı yanlışlarından dolayı yüzü kızarmıyorsa onda hayâ duygusu yok demektir. Kendisine yanlışı hatırlatıldığı zaman “Ben ne yaptım ki?” “Ben bunu yaparım ve bu konuda haklıyım” demesine gelince… Böyle birisinin ne dini vardır ve ne de hayâsı vardır. Dini yoktur denince dinsizdir anlamına gelmez. “Allah korkusu yoktur” demektir. Allah’tan korkmayan elbette mahlûkattan utanmaz. Halktan utanmayan kimse de dilediğini yapabilir. Böylelerinden kaçmak gerekir. Nitekim peygamberlerden yetmiş peygamberin “Utanmazsan dilediğini yap!” dediklerini peygamberimiz bizlere haber vermiştir.
Din ve ahlak kurallarını, haram, helal ve ahlâkî davranış olarak yüce Allah gerek doğrudan emir ve yasak veya tavsiye olarak vahiyle belirlemiştir. Veya peygamberler Allah’ın kendilerini terbiye etmesi ve ilham-ı peygamber ile yol göstermesi sonucu insanlara yaşayarak öğretmiştir. Allah’ın emirleri olan farzlar, yasakları olan haramlar olarak tespit edilmiştir. Ahlaki hususlar ise peygamberin sünneti ve edep kuralları olarak belirlenmiştir. İnsanların uymakla mükellef odlukları hususlar da farzları yapmak, haramlardan kaçmak ve hayatını peygamberin ortaya koyduğu sünnet ve edep kuralları çerçevesinde şekillendirmektir. Hayâ ise bu kurallara uymadığı ve aykırı davrandığı zaman kişinin utanması ve yüzünün kızarmasına denir.
Hayâ’nın bir başka önemli yönü “İffet” ile alakalıdır. İffet kişinin edebini ve namusunu koruması, namusunda ve iffettine halel getirecek, zarar verecek hususlardan sakınmasıdır. Kişinin iffetini geliştirecek ve namusunu koruyacak olan duygusu ise hayâ duygusudur. Hayâ duygusunun tezahürü “tesettür” iledir. Yani, bakması ve gösterilmesi Allah tarafından yasaklanan bedenini ve azalarını başkalarının gözlerinden gizlemesidir. Allah’ın emri olan tesettür kişinin iffetini ve namusunu koruduğu gibi insana şahsiyet ve fazilet kazandırır.
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Mü’min kadınlara söyle kendilerini yabancı erkeklerin bakışlarından sakınsınlar, el ve yüz gibi görünen kısmı hariç ziynetleri olan saçlarını ve göğüslerini göstermesinler. Bunun için baş örtülerini yakalarını kapatacak şekilde örtsünler” (Nur, 24:31) ferman etmektedir. Ayrıca peygambere hitabın arkasında bütün inananlara hitap ederek “Ey Nebi! Hanımlarına, kızlarına ve mümin kadınlarına söyle evlerinden dışarıya çıkacakları zaman cilbab denen dış örtülerini üzerlerine alsınlar. Bu onların iffetli ve hayâlı olarak tanınmaları ve eza görmemelerine daha uygundur” (Ahzap, 3:59 buyurmuştur.
Hz. Aişe (ra) “Muhacir kadınları tesettür ayeti nazil olunca hemen elbiselerini yırtarak başörtüsü yapmış ve hemen başlarını örtmüşlerdir” diyerek Medine’de bulunan muhacir kadınların Allah’ın emrine duyar duymaz elbiselerini yırtarak başörtüsü yapıp uyduklarını bize haber vermiş ve onlara “Allah rahmet etsin!” diye dua etmiştir.
Peygamberimiz (asv) baldızı ve Hz. Aişe’nin kız kardeşi olan Esma (ra) bedenini gösteren ince bir elbise giyerek ablası Aişe’nin yanına geldiğini görünce ondan yüzünü çevirerek “Ya Esma! Bir kız namaz kılacak yaşa gelince yüz ve elleri hariç bütün bedenini kalın ve bedenini belli etmeyecek şekilde kalın elbise giyerek tesettüre bürünmesi gerekir” buyurarak ikaz etmişlerdir.
Tesettür ayeti hicretin beşinci senesinde nazil olmuş ve örtünme emredilmiştir. Hicretin beşinci senesine kadar kadınlar peygamberimize (sav) gelerek hanımlarının yanında sorular sormuş, peygamberimiz de onlara nasihat etmiş ve sohbet etmiştir. Ancak “Hicab” ayeti nazil olunca perde arkasından kendisine muhatap olmuşlardır. Vefatına kadar geçen beş sene peygamberimiz kadınlarla doğrudan muhatap olmamıştır.
Açık kıyafetlerle gezmek şüphesi kişiyi dinden çıkarmaz; ancak büyük günahtır. Büyük günahlar farzları terk etmekle ve haramlardan kaçmamakla daha da büyüyerek Allah korusun imanı da boğarak kabre imansız olarak girmeye sebep olabilir. Tesettürün farz olduğuna inanmak imandandır ve Allah’ın emri olduğunu inkâr etmek hem Allah’ın kitabını inkar etmek, hem peygamberini yalanlamak olduğu için küfürdür. Allah’ın emri olduğuna inanmakla beraber emre uymamak ise Allah’a ve peygamberine isyan etmektir ve büyük günahtır. İnandığı gibi yaşamayanlar şayet imanın gereği olan amele yönelmez ve günahına tövbe etmezse zamanla, nefsin isteği, şeytanın telkini ve kötü arkadaşların teşviki ile yaşadığı gibi inanmaya başlar. Bu ise insanın Allah korusun tesettürsüzlüğü hayat tarzı olarak kabul etmeye ve Allah’ın emrini inkâr etmeye götürür. Bu durum ise tövbe etmediği ve Allah’ın emrine dönmediği sürece kişiyi küfre götürür, imansız olarak kabre girmeye ve ebedi olarak cehennem azabında kalmayı netice verir.
Sonuç olarak Allah korkusu olmayanın tesettürü, tesettürü olmayanın da hayâsı yoktur. Hayâsı olmayanın da Allah’a yakınlığı yoktur. Haya ile tesettür arasında böyle bir ilişki söz konusudur.