‘Osmanlıyı karalamak için Kanuni yıpratılmak isteniyor’
Takdim
Son dönemde, yapılan bazı yayınlarda, Osmanlı padişahlarına ve hanedan mensuplarına inanılmaz iftiralar atılıyor. Bilhassa mevcut bazı dizilerde, edep ve hâyâ timsali Osmanlı Hanım Sultanları, kötü, entrikacı ve dalavereci olarak gösterilmek isteniyor. Bu konuyu, Osmanlı Hanım Sultanları hakkında çok kıymetli eserleri bulunan, radyo ve televizyon programlarından tanıdığımız muhterem Can Alpgüvenç Hocamızla konuştuk. Gülistan Dergisi okurları için…
Muhterem Hocam, Batılıların tarihimize yaklaşımı nasıl? Bu noktada sıkıntılar var mı?
Batılılar, hiçbir zaman bizim tarihimize tarafsız bir şekilde bakmayı başarabilmiş değillerdir. Bir kere, en başta, tarihte Viyana’ya kadar gitmiş olmamızı hâlâ hazmedemiyorlar. Osmanlı’yı anlatan Batılı yazarların içerisinde en büyüğü Hammer’dir. Onun soyuna baktığımızda, dedesinin Viyana kuşatmasında Viyana’yı savunan komutanlardan birisi olduğunu görüyoruz.
Adam her şeyi yanlış yazsa kimse ona inanmaz; ama şöyle on sayfada bir, küçük temaslarla bizi iğnelemiştir, tarihimizi bozmaya çalışmıştır. Zaten meşhur İngiliz tarihçisi Arthur Stratton, Osmanlı tarihi ile ilgilenen batılı yazarların ortak amacının, bizi tarihimizden soğutmak olduğunu itiraf ediyor. Adamların düşünce tarzı böyle… Mesela, Batılı yazarlara göre, Osmanlı Harem’i ahlaksızlık yuvasıdır, padişahlar kadın düşkünü sefihlerdir. Cariyeler, padişahların gönül eğlendirdiği kimselerdir. Hasekiler, yani padişah hanımları ise fesatçı, entrikacı kimselerdir.
Bir de bunların bizim ülkemizdeki kopyaları vardır ki onlar da romanlarını, hikâyelerini, dizilerini, bu yanlış bilgiler üzerine kurguluyorlar.
Yapılan bazı dizilere baktığımızda; “Bunları yapanlar bizim insanlarımız mı?” diye aklımıza geliyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Şunu net bir şekilde ifade etmek isterim ki devletimizin adı değişse de neticede biz Osmanlıyız. Çünkü Osmanlı bizim ecdadımızdır. Osmanlı bizim dedelerimizdir, ninelerimizdir. İnsan bu kadar da dedesinin ninesinin aleyhinde bulunur mu? İnsan kendi ecdadına bu kadar düşman olabilir mi?
Dedesi ve ninesi ile kavgalı bile olsa kendi dedesi ninesi olduğu için yine kan çeker; hadi kendi konuşsa da başkası konuştuğu zaman bir cevap verme ihtiyacı hisseder. “Sen benim dedeme sövemezsin” diye çıkışır. Bunun için bu dizileri yapanlar bizden değildir. Kendi geçmişinin aleyhinde bulunmak, en hafifiyle söylüyorum; soysuzluktur. Onun için ben bunları yapanlar, herhalde Bizans artıklarıdır diye düşünüyorum.
Osmanlı’da Harem konusu, her zaman merak konusu olmuştur. Harem’in batılıların anlattığı gibi olmadığını söylediniz. Peki, gerçekte Osmanlı Haremi nasıl bir yerdir? İşleyişi nasıldır?
1465’te, Topkapı Sarayı’nın inşasına başlandı. Bu saray, sekiz yıl sonra bitirildi. 1854’te Dolmabahçe Sarayı’na geçilene kadar Osmanlı’nın yönetildiği bir saray olarak kullanıldı.
Bu sarayın Bab-u Hümayun, Bab-u Selam ve Bab-u Saadet olmak üzere üç kapısı vardır. Harem dairesine Bab-u Selam kapısından girilir. Harem, sarayın denize bakan tarafındadır. Son derece nezih bir yerdir.
Diyorlar ki; “Harem’e kadınları tıkmışlar, orada hapis hayatı yaşıyorlar.” Böyle güzel manzaralı bir yerde, insan hapis hayatı yaşar mı? Hem saray hanımları istedikleri zaman üstü kapalı arabalarla dışarı çıkabiliyorlardı. Hırka-i şerife gidiyorlar veya o zamanki tarihi yerleri geziyorlardı. Sarayda bazen hanımların kendi aralarında eğlenceler yaptığı da oluyordu; hani bizim kına gecelerimiz gibi. Ama tabi ki erkeklere kapalı bir şekilde…
Harem’in bütün sorumluluğu Valide Sultan’ın üzerindedir. Yani, bir bakıma Valide Sultan Harem dairesinin genel müdiresidir. Harem’e girişte, Valide Sultan’ın dairesi bulunur.
Hocam, peki, Harem Ağaları kimlerdir, onların saraydaki konumu nedir?
Osmanlı’da harem ağası sayısı otuz ile kırk arasında değişmiştir. Bunların görevi, erkeklerle kadınlar arasında bir tampon bölge oluşturmaktır. Bunlar, iğdiş edilmiş kimselerdir. Ancak Osmanlı kendisi, erkeleri iğdiş etmemiştir. Böyle bir gelenek Osmanlıda yoktur. Bunlar Sudan’dan, Nijerya’dan şuradan buradan geliyorlar. Osmanlı da onları sarayında kullanmış.
Gün boyu bunlar, Harem’in dışındaki kapıda nöbet tutuyorlar. Gündüzleri de harem hanımları dışarı çıkacakları zaman, o sırada onları korumakla görevliler. Onların yerleri de zaten Harem’in dışındadır. Mevkilerine göre, odaları ve kaldıkları yerler vardır. Harem ağalarının Harem’e girmeleri yasaktır. Ama tabi, onların yapması gereken bir iş olduğunda, Valide Sultan’ın çağırmasıyla girdikleri de olmuştur.
Malum dizide ibiş kılıklı adamlar var, harem ağası olarak lanse ediliyor, devamlı onlar haremin içinde sırıta sırıta geziyorlar. Harem’de böyle tipler kesinlikle yoktur.
Cariyelerin saraydaki konumları ve vazifeleri nelerdir?
İsterseniz şuradan başlayalım. Harem, hanedanın evidir. Haremde hanedanın kadınları yaşar. Bunlar kimlerdir? Başta Valide Sultan… Sonra padişahın eşleri; bunlar bir, iki, üç veya dört tane olabilir. Harem’de ayrıca, küçük şehzadeler ve evleninceye kadar padişah kızları bulunurlar. Yani yaklaşık otuz, kırk kişi kadardır bunlar.
Şimdi bir de bunlara hizmet edecek insanlar lazım. Valide Sultan bulaşık yıkayacak, yerleri silecek değil. Sarayın hizmeti için kullanılan genç kölelere “cariye” denir. Teknolojinin olmadığı o günlerde, çok sayıda hizmet eden insana ihtiyaç vardı. İşte bu kızlar, sarayın hizmetkârlarıydı. Yani, padişahın gönül eğlendirdiği kadınlar değil.
Bunlar, savaş esiri olan veya devşirilen sekiz on yaşındaki çocuklardır. Bunlar saraya girmeden önce kırk elekten geçirilirdi. Saraya herkes giremez çünkü… O işin ustaları, bunları kabiliyetlerine göre çeşitli işlere yönlendirirlerdi. Elinden iş gelenler, nakış yapanlar, sağlıkçı olanlar vs...
On yaşında saraya alınan kız, on dört yaşına kadar eğitiliyor. Önce bunlara Türkçe öğretiliyor, sonra Kur’an-ı Kerim ve ilmihal öğretiyorlar. Bunlar, tam dindar çocuklar olarak yetiştiriliyor. 14 yaşında hizmete başlıyorlar. Dokuz yıl sonra da emekli oluyorlar. Emekli olduktan sonra, isterlerse evlendiriliyorlar. Bunların çoğu, Enderun’dakilerle evlendiriliyor.
Bir kısmı da var ki sabahleyin servis aracıyla saraya geliyor, akşam da tekrar evlerine geri dönüyorlar. Böyle çalışan cariyeler de var. Osmanlı dini bir devlettir ve herkesin hakkını vermiştir. Cariyelerin dokuz yıl hizmet süreleri boyunca maaşları, sonrasında da emeklilikleri var. Yükseldikçe maaşları da yükseliyor. 9 yıldan sonra, azatnameleri veriliyor. Ama bunların büyük çoğunluğu, saraydan gitmek istemiyorlar.
Malum dizide cariyeler de edepsiz kadınlar olarak gösteriliyor. Bu, gerçeğe aykırı öyle değil mi hocam?
Cariyeler, dini eğitimlerini küçük yaştan itibaren mükemmel bir şekilde alıyorlar. Yani, onlar namazlı, niyazlı, oruçlu, dindar hanımlar. Haşa, böyle açık saçık giyinen, dizideki gibi kadınlar değil.
Malum dizide öyle anlatılıyor ki sanki manken gibi yüz tane kız var, padişah da içlerine giriyor, bunlardan istediği ile gönül eğlendiriyor. Böyle bir şey Osmanlı sarayında mümkün değil. Ne de böyle bir adet var… Bu iftiranın daniskası! … Saray hizmetçileri ile padişahın görüşmesi söz konusu değil.
Topkapı Sarayı’nın restorasyonunda çalışan bir mimarın eşi olan Mualla Anhager, yazdığı kitabında diyor ki: “Padişahın bulunduğu yerden Harem’ine geçmesi için kuş olup uçması lazım.” Çünkü haremde her şey bir düzen içerisinde… Her yerde nöbetçiler, vazifeliler var. Padişah’ın kendi hanımları da zaten orada… Harem dizide gösterildiği gibi bir ahlaksızlık yuvası olsa orada Yavuz Sultan Selim yetişir mi, orada Kanuni yetişir mi? Öyle düzgün bir ortam olacak ki onlar yetişsinler…
Padişahlar ve şehzadelerin evlilikleri ne şekilde oluyordu? Kimlerle evlenebiliyorlardı?
Osmanlı Padişahları, Fatih Sultan Mehmed’e kadar, Bizans tekfurlarının kızları ile evleniyorlardı. Fatih’le beraber, Bizans ortadan kalktı, prensesler de ortadan kalktı. Padişahların evlenme kapısının biri gitti. Bir de beyliklerin beylerinin kızlarından alıyorlardı. Bunlar da ortadan kalktı. Şeyhülislam kızı, kazasker kızı, sadrazam kızı almak, Osmanlının geleneklerine uymuyordu.
Bunu yapan bir iki kişi, yine de vardır. Mesela, Genç Osman Şeyhülislam Esad Efendi’nin kızı ile evlenmişti. Niçin bunu yapmıyorlardı? İltimasın önüne geçmek için. Padişahın evlenebileceği seçenekler azalınca, saraydan bir kız ile evlenmesi söz konusu oldu. Önce Valide Sultan seçiyor, sonra padişaha veya şehzadeye soruluyordu.
Yarınların Osmanlı devletini yönetebilecek şehzadelerin annesi olacak kişi, diye düşünülüyordu. Yavuz yetiştirecek, Kanuni yetiştirecek karakterde birisi aranıyordu. O kadın öyle düzgün biri olmalıydı ki ahlakıyla, edebiyle padişahı taşıyabilmeliydi. İşte, padişahlarımızın hanımları böyle seçkin, ahlaklı, edepli insanlardı.
Karalamaları bertaraf etmek açısından, Kanuni’nin hanımı Hürrem Sultan’dan da bahseder misiniz?
Hürrem Sultan 14, 15 yaşında saraya gelmiştir. “Ukrayna’dan gelmiş bir papaz kızı” diye vasıflandırılıyor. Tabi, gelince Müslüman oluyor. Farsça’da güler yüzlü, sempatik anlamına gelen Hürrem adı veriliyor. On sekiz yaşındayken Kanuni ile evleniyor.
Hürrem Sultan, şair ve edibe bir hanımefendidir. Merhametli, akıllı, zeki, iyiliksever ve dindardı. Çok sayıda hayır işleri yapmıştır. Herkesin bildiği Haseki Külliyesi’ni inşa etmiştir. 1538’de camiiyle, 1539’da medresesi ile 1550’de hastanesi, imareti ve çeşmesi ile büyük bir külliyedir. Aksaray’daki bu hastane hâlâ ayakta duruyor.
Mekke ve Medine’nin yanı sıra, bir de Kudüs’te yaptırdığı imareti vardır. Aradan 452 yıl geçmesine rağmen, Filistin’de Eski Kudüs’te hâlâ yetimhane olarak kullanılıyor. Malumunuz, bizim üçüncü mübarek şehrimizdir Kudüs... Bir hadis-i şerifte; “Her kim, Kudüs’te bir dirhem sadaka verirse cehennem ateşinde yanmaktan kurtulur“ buyruluyor. İşte, Hürrem Sultan da bu sevaba mazhar olmak için Kudüs’te bu binaları inşa ettirmiştir.
Kendi şahsi bütçesi ile yaptırmıştır bunları. Hanım Sultanların da sarayda bir geliri vardır. Onlar bu geliri, hayır işlerinde kullanmak zorunda değiller. Dilerlerse mücevher de alabilirler. Ancak Hürrem Sultan gelirini bu işlerde kullanmıştır. Buna mecbur mu idi? Değildi. Koca Kanuni’nin hanımıydı. Kendi toplumuna, kendi milletine borçlu hissetmiştir kendisini…
Dizideki Hürrem tiplemesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hürrem Sultan özel bir isimdir. Hiçbir zaman yapılan o iftiralara layık bir insan değildir. Tarihteki Hürrem’e bakıyorsunuz, bir de dizideki kırmızı saçlı kadına bakıyorsunuz, benim dizidekini boğacağım geliyor. Tarihi kaynaklarda Hürrem Sultan’ın dizideki gibi kötü, entrikacı ve dalavereci olduğunu ispatlayacak hiçbir ciddi belge yoktur. Bu, tamamen yakıştırma veya tahminlerden ibaret.
Hürrem Sultan, Kanuni’ye oğlunu öldürtmüştür diyorlar. Kendi oğulları tahta çıkması için Şehzade Mustafa’yı öldürtmeliydi, mutlaka böyle yapmıştır diyorlar. Bu bir iddia… Ortada belge yok. Mustafa öldürüldüğü zaman kırk yaşındaydı. Hâlbuki Hürrem’in eline geldiği zaman daha altı yaşındaydı. Hürrem otuz dört sene çalışmış olmalı, Mustafa’yı öldürtmek için Kanuni’ye… Bu olacak iş mi?
Bu, Hürrem Sultan’dan ziyade kanuniyi karalamak için çıkarılmış bir laftır. Kanuni Sultan Süleyman’ın zavallı, kadın ağzına bakan aptal bir âşık olarak göstermek istiyorlar. Bunu yapmak için de Hürrem Sultan gibi mübarek bir insanı kötü ve entrikacı gösteriyorlar.
Hürrem Sultan’ın değme şairlere taş çıkartan şiirleri vardır. Böyle ince ruhlu, derin bir kadıncağız, dizide böyle fıs fıs konuşan “Öldürün onu denize atın” diyen, gaddar bir kadın olarak gösteriliyor.
Dediğimiz gibi Hürrem Sultan’ın gündeme gelmesi, Kanuni Sultan Süleyman’ın büyüklüğünden kaynaklanmaktadır. Hürrem’e yapılan hücum, aslında Kanuni’ye yapılan hücumdur. Hürrem, Sultan III. Osman’ın karısı olsaydı kim tanırdı onu? Ama Hürrem Kanuni’n eşi olduğu için önemlidir. Hürrem’e vurulacak ki Kanuni yıpransın. Kanuni’nin yıpranması, Osmanlı’nın yıpranması anlamına geliyor. Çünkü Osmanlı’nın en kudretli dönemi onun dönemidir. Batılıların bizde en çok bildikleri sultan da Kanuni’dir. Amerika’da Washington Sanat Galerisi’nde bizden bir tek Kanuni’nin büstü vardır. Kanuni gibi bir kahraman, her millete nasip olmaz.
Bu, karakteri bozuk adamlar, Mihrimah Sultan’ı da kendileri gibi edepsiz göstermeye çalışıyorlar. Ben izlemedim, biri anlattı; Mihrimah Sultan dizide tam biriyle öpüşecekti, biri çağırdı öpüşemedi, dediler. Böyle mübarek bir kadını da onunla bununla öpüştürürseniz, bu edepsizliğin dik alasıdır. Üstelik bu kadıncağız Mekke-yi Mükkereme’ye suyolu getirmek, Arafat’a ve Mekke’nin her sokağına çeşme yapmak için kendi bütçesinden pay ayıran, son derece takvalı bir hanımdır.
Son olarak, malum dizideki Kanuni karakteri hakkında ne söylemek istersiniz?
Kanuni Sultan Süleyman Cennetmekân, dizide gösterildiği gibi sarayda gününü gün eden, cariyelerle düşüp kalkan bir padişah değildir. Onun hayatı, seferlerle doludur. Nitekim 1566 senesinde, 71 yaşında iken, Zigetvar önünde şehit olmuştur. Bu seferde, paşalar “Sultanım siz gelmeyin” deseler de Kanuni kabul etmemiştir. Sağlıklı insanın bile gidemeyeceği Macaristan’a, atla, arabayla gitmiştir. 46 yıl padişahlık yapan bir sultan, 46 yılın sonunda Zigetvar’a gitme zahmetini göstermiştir.
Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur. Gençliğinden beri, seferden sefere gitmiştir. Malum dizide, kadın düşkünü, haremden çıkmayan bir adam olarak lanse ediliyor. Eğer öyle olsaydı, onun ömrü böyle seferlerde geçmezdi. Malumunuz Süleymaniye Camii’nin kıble tarafında Kanuni’nin türbesi var, hemen otuz metre yanında da Hürrem Sultanın türbesi var. Bu mübarek insanları karalamaya çalışanlara gereken cevabı verelim ve onların da ruhlarına buradan birer Fatiha okuyalım…
AYDIN BAŞAR
GÜLİSTAN DERGİSİ