2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: Sıdk ve sadâkat mevsimi; ramazan

    Share
  1. #1
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Sıdk ve sadâkat mevsimi; ramazan

    Güzel ahlakın en temel unsuru nedir?

    Genellikle güzel ahlak denilince akla nezaket, yumuşak huyluluk gibi dıştan gözlemlenebilen davranışlar gelir. Yahut “her davranışta ılımlı olmak” gibi düzen ve ölçüyle alakalı nitelikler düşünülür. Elbette bunlar güzel ahlakın tamamlayıcı vasıflarıdır. Önemsiz oldukları söylenemez. Ama şöyle bir düşünelim; doğru sözlü, güvenilir ve emin olmayan bir insanın nazik olması, onun güzel ahlaklı sayılmasına yeter mi? Yahut içten pazarlıklı, ikiyüzlü bir kişi, hareket tarzı ne kadar ılımlı ve ölçülü olursa olsun, güzel ahlaklı sayılabilir mi?

    Öyleyse güzel ahlakın en temel unsuru “doğruluk, güvenilirlik ve sadakattir” diyebilir miyiz?


    “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyuran Peygamber Efendimizin, henüz kendisine Peygamberlik verilmeden önce dahi, mümtaz vasfının doğruluk olduğunu düşünür ve onun “el-Emin” diye anıldığını hatırlarsak herhalde güvenilirliğin en temel ahlakî prensip olduğunu söylemek yanlış olmaz.


    Hem, Kur'an-ı Kerim’de sıdk (doğruluk) ve emniyet (güvenilirlik) yalnız Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin yüceliğinin bir işareti değildir, Peygamberler dışındaki övgüye layık kişilerin de mümtaz vasfı olarak anılmaktadır: “O hâlde kim Allah’a ve Resûl’e itâat ederse işte onlar; Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlih kimselerle berâberdirler. Hem işte onlar, ne güzel arkadaştırlar!”
    (Nisa; 69)

    Ayette “sıddîk” ismiyle anılan; özü sözü dosdoğru ve ahdine sadık kişilerin, Allah’ın en yüksek kulları arasında, peygamberlerden hemen sonra, derecesi pek yüce olduğunu bildiğimiz şehidlerden evvel zikrediliyor olması dikkat çekicidir. Görülebileceği gibi, ahlak ve edep kitabı Kur’an-ı Kerim’in dilinde, sıdk ve sadakat, bütün yüce vasıfların temel direği olarak zikredilmektedir.


    “Sıdk” kökünden gelen bir başka kelime de; “Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” ayetinde kullanıldığını gördüğümüz, “gerçek dost” manasında “sadîk” kelimesidir.
    (Şuara; 101) Bu kelime de bir insanın gerçek bir dost olabilmesinin, özü sözü doğru, ahdine sadık bir kimse olmasına bağlı olduğunu işaret eder gibidir. Gerçekten de öyle değil midir?

    Hz. Ebu Bekir’in “es Sıddîk” unvanını hak etmesi, onun hem imanda tasdiki, hem amelde sıdkı, hem de dostluğuna sadâkati ile ispatlanmış bir sâdıklık örneği değil midir?


    Peki, Peygamber diliyle Hz. Ebu Bekir’e verilen bu sıfata nail olmamızın yolu nedir? Biz ne yaparsak o vafısdan hisse sahibi oluruz?


    Kur’an-ı Kerim bizlere, sadece gayeyi gösterip bırakmaz, usulü de tarif eder. Sıddîkıyet sıfatına sahip olmak için dilimizden dökülen iman iddiasına tasdik edecek amellerin adını da “sadaka” koyar. Kur’an-ı Kerim’de ahdine sadık bir kimsenin, bunun icabı olarak yaptığı çeşitli amellere “sadaka” denilmesi tercih edilmiştir.


    Ne tuhaftır ki günümüzde, Kur’an-ı Kerim kavramlarının bir kısmının anlamı pek daralmıştır. Mesela, sadaka dediğimiz zaman, pek de güvenmediğimiz dilencileri başımızdan savmak için avucuna bıraktığımız birkaç kuruş akla gelmektedir. Çoğu zaman bir ücreti azımsayanlar, “Sen bana sadaka mı veriyorsun” diyerek, sanki sadakayı hor görür bir dil kullanırlar. Çünkü imanlarımız öyle zayıflamıştır ki onların tasdiki yerinde olan sadakalarımız da hakaret ifade edecek kadar azalmıştır.


    Hâlbuki Kur’an-ı Kerim’de sadaka kavramının kullanımı çok geniştir. Ayet i kerimelerde “kısasta ve diyette hakkını bağışlama”
    (El- Maide: 45) “borcunu ödemekte güçlük çeken kimseye alacağını bağışlama” (Bakara 280) “Kadının mihrini bağışlaması” (Nisa 4) gibi; cömertçe davranışlar için kullanıldığını görüyoruz.

    Bir müminin, farz olan zekâttan fazla sadaka vermesi veya hakkını bağışlayarak tasadduk etmesi, Hakk katındaki ebedi mükâfata inanmış, bütün kalbiyle kuvvetle tasdik etmiş olmasındandır elbette. Veya yine ezelde, Elest Bezmi’nde verdiği ahde sadakati ve peygamberi tasdik etmekle verdiği bağlılık yeminine sadakat göstermesidir.



    Her sadaka, İmanı tasdik etmektir


    Evet, her sadaka, bir doğruluktur, bir ahde sadakattir, kalpte olan imanı tasdiktir. Bu sebeple, Ramazan aylarında verdiğimiz fitrelerin de adı, Sadaka-i Fıtır’dır.

    Malum olduğu üzere Ramazan’da, bayram sabahına kavuşmadan evvel verilen hayra Sadaka-i Fıtır denir. Ramazan denilince akla oruç gelir, teravih namazları gelir, Kur’an-ı Kerim hatmi veya mukabelesi gelir. Ama sanki Sadaka-i Fıtır bütün bu ibadetlerin gölgesinde kalır. Sadaka kelimesinin anlam daralmasının da tesiriyle, Ramazan denilince ilk akla gelen kelime sadaka değildir maalesef.

    Hâlbuki fıtır sadakası, zekâttan evvel emredilmiş bir mali ibadettir. Yani, Müslümanlara henüz mallarının zekâtını vermeleri emredilmeden önce, Ramazan’da sadaka vermeleri emredilmiştir. Sanki Ramazan’ın ruhaniyeti içinde, ilk kez mallardan infak etme ve bir pay ayırıp vermeye alıştırılmıştır, müminler. Bunun hikmeti de son derece açıktır; Ramazan ayı varlıklı insanların, fakirlerin halinden anladığı bir mevsimdir. Hem insanın, maddi zevklerin bağımlılığından kendini alıkoymayı başardığı bu mevsimde, manevi bir zevki öğrenmesi daha kolaydır.


    Demek Sadaka-i Fıtır; bütün malî ibadetlerin ve hayırseverliğin ilk basamağıdır. Hem Sadaka-i Fıtır adı da çok manidardır. Yaratılmış olmanın şükrü ve yaratılış gayesinin tasdikidir, Sadaka-i Fıtır… (Fıtır: Fıtrat) Çünkü Sadaka-i Fıtır, zekât gibi malın değil, başın zekâtıdır. Bu sebeple Sadaka-i Fıtır vermek için kişinin malının illa ki “artıcı” nitelikte olması ve üzerinden bir yıl geçmesi şart değildir. Bayram sabahı, ihtiyacından fazla nisap miktarı mala sahip olan her ferdin, hem kendisi için hem de hane halkı için Sadaka-i Fıtır verilmesi vaciptir.


    Bu da sadaka kavramının niteliğini işaret eder gibidir, mümin bir insan, Elest Bezmi’nde verdiği ahde sadakatini böyle sadakalarla tasdik etmelidir. Çünkü o, ahdinde, “Evet, elbette Ey Rabbim. Sen benim Rabbimsin! Ben de senin kulunum. Sen benim biricik Sahibimsin! Her şeyim de senindir. Ben yalnız emanetçiyim.”demiştir. İşte, kulluk hayatının her bir cüz’ü, o sözün tasdikinden başka nedir ki?


    Her amel bir sadakattir


    Böyle bakınca aslında her kulluk tezahürü bir sadaka’dır, bir sadakattir. Zaten Ramazan da kulluk iddiamızın sınananarak ispat edildiği bir ay olarak “Sadakat mevsimi”dir.


    Öyle değil midir? Uzun günlerde oruç tutmak, kişinin imanındaki samimiyetinin ve doğruluğunun en büyük ispatı değil midir? Oruç ki, dıştan görünmeyen, sırf Rabbi Teâlâ ile kul arasında kalan bir sırdır. Hiç kimse bir diğerinin gerçekten oruçlu olup olmadığını bilmez. Her saniye izlemediği sürece, sahurdan iftara kadar orucuna sadık kaldığından emin olamaz. Ancak Rabbi bilir, kulunun verdiği sözde durduğunu, niyet ettiği ibadetini tamamladığını… Bu sebepledir ki Cenabı Hakk orucu ayrı tutmuş, “O Benim içindir, onun ecrini ben vereceğim” buyurmuştur.
    (Müslim, Sıyâm, 164; Nesaî, Sıyâm, 42)



    Her ibadet Allah celle celaluhu için yapıldığı ve hepsinin mükâfatını vermek Cenab-ı Hakk’a ait olduğu halde, neden oruçtan farklı bir şekilde bahsedilmiştir?

    Hiç kuşkusuz bunun derin manaları vardır. Acıkmaktan, yemekten, muhtaçlıktan münezzeh olan Rabbu’l Alemin’in oruç emrine ittiba’ etmenin bambaşka bir manası vardır. Oruç tutan kişi, yemekten içmekten alacağı kuvvetten vazgeçmiş, doğrudan doğruya Allah’ın kudretine güvenerek, nefsinin sahte ve fani gücünü feda etmiştir.

    Tıpkı bunun gibi malından bol bol sadaka veren bir Müslüman da malının dünyevi işlemlerle ve ticaretle artmasından vazgeçmiş, Cenab-ı Hakkın sonsuz hazinesine güvenerek onun rızası doğrultusunda harcamıştır.


    Bunu diğer ibadetlere de teşmil etmek mümkündür. Birçok kişi, bir seccade üzerinde oturup tesbih çekmenin, gece ve gündüz çeşitli nafile namazlar kılmanın ve Kur’an-ı Kerim’i tekrar tekrar hatmetmenin, Müslümanların ilerlemesine ne gibi bir katkısı olacağını merak etmekte ve bu kulluk tezahürlerine yeterince önem vermemektedirler.


    Hâlbuki imanın, tasdikin ve kulluğun farkı buradadır. Kendi aklımızca bir çalışma yöntemiyle dine hizmet değil, Sahibimizin emrettiği şekilde kulluk etmek… Görünen sebepler âlemindeki ilişkilere takılıp kalmamak, sebepleri Yaratana güvenmek… Tam bir bağlılıkla Rabbe sadık kul olmak… İşte, Ramazan ayı, bu sadakatin tazelenmesi için en büyük fırsattır.


    Ramazan ayı, Cenabı Hakk’ın kullarıyla ahdini tazeleme ayıdır. Rabbimiz bu ayda bulunan Kadir Gecesi’nde, kendisine olan sadakatimizi yenilememiz için bir vasıta olarak bize “sıdk”ı göndermiştir. Rabbimizin, Kur’an-ı Kerim’e verdiği isimlerinden biridir; sıdk… “Sıdk (doğru olan Kur’an)ı getirene ve onu tasdik edenlere gelince, işte müttakiler onlardır.”
    (Zümer; 33)

    ‘Sadıklar beraber olmak’ ne demek?

    Kur’an-ı Kerim öyle bir sıdktır ki onu ancak sadıklar tasdik eder. Müminlere de o “sadıklarla beraber olmaları” emredilir. Sadıklarla birlikte olmak; yalnız müminler içerisinde Allah’a verdiği sözde durmuş yiğitlerle
    (Ahzab/23) beraber olmaktan ibaret değildir. Yahut Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. İdris gibi sadakatleriyle yâd edilmiş nebilerle (Meryem 41, 54, 56) birlikte, onların yolunda olmak da değildir. Hatta “Sadıku’l va’dul Emin” olan Resul ü Ekrem’le birlikte olmaktan ibaret de değildir.

    Bunların hepsiyle beraber “Haberinde ve va’dinde ondan daha sadık hiç kimsenin olamayacağı”
    (Nisa; 122) Rabbul Âlemin’in huzurunda; onun şerefli kullarının meclisinde bulunmaktır. O meclisten ayet-i kerimede şöyle bahsedilir: “O gücü her şeye yeten Sultanlar Sultanı'nın nezdinde, sıdk meclisindedirler.” (Kamer; 55)

    Görüleceği gibi “sıdk” kavramı Kur’an-ı Kerim’de neredeyse bütün kutsal varlıklara ad olması ve yüceliklerin başı olarak nitelenmesiyle o kadar yüceltilmiştir ki… Ve ahret gününün bir adı “… Sadıkların sadakatlerinin, kendilerine fayda vereceği bir gündür.”
    (Maide; 119)

    O sadıklar, sadakatlerinin mükâfatı olarak, bir vasfı da, “… Asla boş söz ve yalanın bulunmadığı diyar…”
    (Nebe; 35) olan cennete varacaklardır. Yalnız her mükâfatın bir bedeli olduğu gibi, cennetin de bir davetiyesi, bir bedeli vardır. İşte, önümüzdeki Ramazan da bir davetiye kazanma şansıdır.

    Nasıl ki her yarışma ve sınav bir kazanma şansı taşır, Ramazan da nefislerimizi ürküten bütün zorluklarıyla birlikte, bir cennet davetiyesi kazanma vesiledir. Ayet-i kerimede buyrulduğu gibi, “inandık” diyenlerin sadık olanlarıyla sahtekâr olanlarını ayırt edeceği bir “imtihan”dır Ramazan…


    Bizler, ümmetin birçok ferdinin en acı şekilde geçirdiği “korku, açlık ve canlardan, mallardan eksilme imtihanlarını” geçirmiyoruz. Hayatımızda karşılaştığımız tek açlık, gönüllülükle tutuğumuz oruçların açlığı, belki mallarımızdan tek eksilme, sadakalarımızın eksilmesidir. Cennet gibi büyük bir mükâfat karşılığında, imanımızın bu kadarcık olsun sınanması çok mudur?


    HATİCE KÜBRA ERGİN
    GÜLİSTAN DERGİSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sıdk ve sadâkat mevsimi; ramazan

    Bunların hepsiyle beraber “Haberinde ve va’dinde ondan daha sadık hiç kimsenin olamayacağı” (Nisa; 122) Rabbul Âlemin’in huzurunda; onun şerefli kullarının meclisinde bulunmaktır. O meclisten ayet-i kerimede şöyle bahsedilir: “O gücü her şeye yeten Sultanlar Sultanı'nın nezdinde, sıdk meclisindedirler.” (Kamer; 55)

    O sadıklar, sadakatlerinin mükâfatı olarak, bir vasfı da, “… Asla boş söz ve yalanın bulunmadığı diyar…” (Nebe; 35) olan cennete varacaklardır. Yalnız her mükâfatın bir bedeli olduğu gibi, cennetin de bir davetiyesi, bir bedeli vardır. İşte, önümüzdeki ramazan da bir davetiye kazanma şansıdır.


    Nasıl ki her yarışma ve sınav bir kazanma şansı taşır, ramazan da nefislerimizi ürküten bütün zorluklarıyla birlikte, bir cennet davetiyesi kazanma vesiledir. Ayet-i kerimede buyrulduğu gibi, “inandık” diyenlerin sadık olanlarıyla sahtekâr olanlarını ayırt edeceği bir “imtihan”dır Ramazan…

    Bu güzel paylaşım için Allah c.c razı olsun Reyhani kardeşim.
    Selam ve dua ile...




    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Hazan Mevsimi Hüzün Mevsimi
    By Göz_Yaşım in forum Hüzün Köşesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.03.11, 19:29
  2. Sıdk ve doğruluk
    By Konyevi Nisa in forum Kütübi Sitte
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.04.10, 10:54
  3. doğru sözlülük (sıdk)
    By kabristani in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 26.01.10, 07:29
  4. Sıdk (Doğru Sözlülük)
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.01.10, 20:22
  5. Sıdk ve doğruluk
    By Konyevi Nisa in forum Kütübi Sitte
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.10.08, 13:17

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •