Adın Yok Senin" Martım...





Bir yüreğim…
Bir de yüklenip yalnızlıklarımı…
Esrarlı bir gece vakti...
Ya da yağmurlu bir akşamüstü…
Bir gün gidersem buralardan…
Hiç kimse duysun istemem…
Gidenler hep yalnız gidermiş…

Bir yıl daha geçti be martım… Az kaldı 2009’a… Kimbilir belki buralarda olamam bir daha… Dragosun soğuk ayaz gecelerinde o koyu lacivert sularında senin gök gözlü ıslak kanat çırpışların kıyılarıma vuracak…

Bir gün sensiz ölmenin acısını bırakacağım satırlara... Tabutum olacak gözbebeklerinden düşen gözyaşın… Kefenim olacak susmaların… Şimdi varlığın kepenklerini indirip sensizliğinde uyumaya gidiyorum…
Ve sabah kalktığımda değişen bir şey olmayacak...
Her zaman ki acılar düşecek paydalarıma… Uyandığımda perdelerime hep yokluğun doğacak tıpkı gecelerimin alnına yalnızlığın soğuk çığlıkları örtüldüğü gibi... Yoksun işte... Canım acıyor sadece... Neden diye sorma... Sadece yoksun… Soluyor taze baharlarım... Sebep arama ne olur… Sadece yokluğun ile varlığın arasında yavaş yavaş ölüyorum; ötesi yok inan...
Biliyorum çok oluyorum gecelere ve sığamıyorum kendi kabında devingenliğini örtbas etmeye çalışan yorgun bir yüreğe... Vedasızlığına alışmaya başlamışken hayatın; yağmurlar çıkageliyor... Tenim artık eskisi gibi çoğalamıyor hüzüne, her adımda bir anlam bulamıyor tükenmişliğe... Ve ben tüm gücümle son defa buradayım işte… Belki bir daha buralarda yazamazsam sana üzülme…
Nihayetinde arzulanan aşkları, sevgileri, mutlulukları topluyor bir yanım... Mıknatıs gibi ve belkide zıt kutupların birbirini çekmesi gibi çekiyor geceme yağmurdan arta kalan bulutlarımı... Yaşamak diyorum bu belirsizlikte ve öpebilmek sevdayı... Zor olan taraflarından gülümseyebilmek gibi bir şey hayata... Tanımsız siluetlere şiir okumak, bir tarafından gizlice tutunabilmek aşklara... Bu kadar zormu acaba?
Şimdi durdurulamaz olanın en ayrıntılı tasvirlerinde zamana terk ediliyor hayal ötesi yalnızlıklarım... Ve durup dinlenmeden, koşup düşmeden nasılda çoğalıyor umutlarım... Gülebiliyorum şimdi... Şimdi daha çok yakınlığına aşk büyütebiliyor yamalı yüreğim...
Biliyorum ile başlayan cümleler kuruyorum... İçinde sana ait olan düşlerden mutluluklar türetiyorum... Şiirlerde türevini aldığım aşkın yazılara tercümesini yapıyorum... Yazılarda giyindiği anlamları bir bilsen nasılda sahipleniyorum...
Şu anda hava aydınlandı. Kimse yok burada... Bir yalnızlık bir ben... Bir de sen düşlerime misafir gelen... Ağlamak yağmurların işi ey sevdası yorgun yüreğim... Ve yazıda geçen anlamlarıdır içimde sabahlara kadar büyüyen...
En sevdiğim şarkıyı çalıyorum gecemin sabahına karşı... Hani hayalimizdeki anısı olan şarkı... Bir kenarına yaslanıyorum göremediğim yüzünün...
Satır aralarında kalıyor sana sarılan yüreğim...
Sessizliği ancak böyle olduğum zaman sevebiliyorum... Çoğulluğun, yontularında kargaşa olmak bana ancak hüzüne istektir ve her bitiminde seslenişin ve sana ait olan yazının son noktasında bana kalan ayrılığa sitemdir...
Ağladığın yerde olacağım ben... Başını göğsüme yaslaman için. "Ağlama" demeyeceğim sana, susturmayacağım… Akacak gözyaşların içindeki acıyla birlikte… Geçmişte seni yaralayan ne varsa hepsi bir bir çıkacak yüreğinden… Gözyaşların temizleyecek yarım aşklardan kalan tortuları.. Yüreğindeki yaraları iyileştirecek... Hıçkıra hıçkıra ağlarken sadece dokunacağım sana, saçlarını okşayıp daha da fazla ağlamanı sağlayacağım...
Bir daha ağlamaman için...
Güldüğün yerde olacağım ben… Gülümsemeyle birlikte yüzüne yayılan aydınlığa tanık olmak için. Seninle birlikte gülmek için… Kahkahalarının odanın duvarlarını çınlattığı anda "Yetmez" diyeceğim sana… "Daha fazla gül, daha fazla çınlat duvarları..." Gülüşünün içimde yarattığı coşkuyu duyumsamak istiyorum. Seni nasıl güzelleştirdiğini görmek istiyorum…
Özlediğin yerde olacağım ben… Özlemini dindirmek için... Bana dolu dolu sarılman için… Bu ne güzel bir gerçek... Ben yanımdayken bile özlüyorum seni... "Olurmu öyle şey?" deme, oluyor işte... Aşkı bu kadar derin hissederken özlememek mümkün değil... Doyamıyorum sana anlıyor musun?
Benim özlediğim kadar sende beni özle istiyorum…
Her neredeysen orada olacağım ben… Sensiz olmak istemiyorum çünkü… Bir tek günümü bile sensiz geçirmek istemiyorum… Hep benimle olmalısın, ne yaşayacaksan hep benimle yaşamalısın… Biz bu yola birlikte çıktıysak eğer, sonuna kadarda birlikte yürümeliyiz… El ele ve yürek yüreğe... Bizi birbirimize bağlayan şey aşk… Aşkı her şeyiyle yaşamalıyız...
Şimdi diyorum ki sana, bir hayatı paylaşmak, bir aşka ortak olmak istiyorsan çağır beni yanına... Hiç çekinme çağır... Kaygılarından sıyrıl, aşkın klasik oyunlarından vazgeç…
Bugün yine heyecana mağlup olurken şehir adı verilen çoğullukta, sesini duyar ve sevinirmiyim yanımda olduğuna inanışım? Yağmur yağmasın artık ne olur alışmışken seni tanıdığım zamanlarıma... Yazık olmasın ne olur...
İşte böyle bir geceden peşime takılan kelimeleri okudun yüreğine kendi içinden... Keşke duyabilsem dediğim zamanlarımda duyabilirmiyim acaba bu satırları sana ait o en güzel sesten? Ve geçerken gözlerinin önünden... Gülebilirmiyim acaba sana ait olan o en güzel düşüncelerden? Yüreğime aldanıp ta sevebilirmiyim sabahları hep seni düşünerekten, seni zamansızca özleyerekten...

Biliyorum “Adın yok senin”Martım…
Bize göre değil bunlar. Utanma duygularından, isteklerinden…
Deki; "Aşığım..." Deki; "İstiyorum..." Seninim ben, sonsuza kadar senin...
Sadece “Sevgi ve Huzur”…
Bir yıl daha geçti be martım… Az kaldı 2009’a… Kimbilir belki buralarda olamam bir daha… Dragosun soğuk ayaz gecelerinde o koyu lacivert sularında senin gök gözlü ıslak kanat çırpışların kıyılarıma vuracak…
Biliyorum... “Adın yok senin” Martım… Sevgi sende gizli, sevginin adı yok...