Sayfa 5/8 İlkİlk ... 34567 ... SonSon
72 sonuçtan 41 ile 50 arası

Konu: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

  1. #41
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)
    Bâzı Faideli Meseleler

    Birinci Mesele:
    Kurtûbi demiş ki
    Bâzı hadislerde iki meleğin, bâzılarında da bir meleğin sorgu için gelmesi, varid olmuştur. Bunda bir tezat yoktur. Zira kişilere göre melek sayıları değişebilir. Bâzılarına şiddet ve korkunun fazla olması için iki melek gelir. Bâzılarına tahfif için yalnız bir tane gelir.
    Bâzı âlimler demişler ki, iki melek gelse bile yalnız biri sorar. «Bir melek gelir» hadisi bu tevil ile yorumlanabilir.
    Suyuti diyor ki bu tevil daha isabetlidir. Zira iki meleğin sorgu için geldikleri çok hadislerde vârid olmuştur.

    İkinci Mesele
    :

    Yine Kurtûbi demiştir ki: Kabirdeki suâl ve cevap hakkındaki hadisler değişiktir. Bu değişiklik şahıslara göre olmuştur. Bâzıları akaidin bir kısmından sorulur. Bâzıları bütün akaitten sorulur.
    Kurtûbi demiş ki; muhtemelen, bu değişiklik bir kısım hadislerin kısa zikredilmesindendir. Başkanı ise aynı hadisi tam zikretmiştir.

    Ben diyorum ki, bu ikinci ihtimal daha doğrudur. Çünkü çok hadisler bunu gösterir. Evet o hadislerde hassaten, Ebû Davud'un, Enes (Radıyallahû anh)'den ettiği rivayetinde «Bu sorulardan sonra bir şey sorulmaz» denmektedir.

    îbn-i Merdüveyh'in rivayetinde de, -Bu sorulardan başka sorulmaz» kaydı yardır.

    Bundan anlaşılır ki, mümin akaidin gayrisi olan dini emir ve nehiylerden sorguya çekilmez.

    Beyhaki'nin, îkrime tarikiyle, İbn-i Abbas (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiğine göre;
    «Allah ehl-i imanı kavli sabit ile, dünyada ve âhirette de tesbit eder (korur),[10] mealindeki -âyet-i kerime hakkında şöyle demiştir. Kavl-i sabit şehâdet kelimesidir. Ölümden sonra kabirlerde o kelime onlardan sorulur.

    Bu mesele İkrime'den sorulmuş. O, Peygambere imandan ve tevhid'den sorguya çekilirler, demiş.

    Üçüncü Mesele:

    Ben diyorum ki, bir rivayette «Bir oturuşta, ölü üç sefer sorguya çekilir» varid olmuştur. Diğer rivayetlerde ise bu konuda bir şey yoktur. Onlar da evvelki rivayetlere hami edilir. Veya şahıslara göre durum değişiktir. Tâvus'dan rivayet edilen: «ölülerin yedi sefer sorguya çekildikleri» hadisi daha evvel geçti.

    Dördüncü Mesele:

    Kadı demiş ki; yeryüzünde kalıp defn edilmeyen cenazeler de sorguya çekilirler. Cenâb-ı Hak onları imtihan altında olan bizlerden perdeler. Melek ve şeytanları görmemizi engellediği gibi.

    Bâzıları demiş ki; asılan insana hayat geri döner, fakat biz farkına varmayız; tıpkı bayılmışı ölü zannettiğimiz gibi..
    Ve gömülemeyen cenazelerden, soru sorulduğu gibi; kabir yerine hava onu sıkıştırır. Kalbinde iman olan kimse bunu iğrenç görmez.

    Parçaları dağılmış cenazelerin durumu da böyledir. Allah, bir kısım, veya tüm parçalarında hayat yaratır. Ve ona soruları tevcih eder.

    Îmam'ül-Harameyn'in nakline göre bâzıları demiş ki; bu, Kâlu Belâ'da Allah'ın, Âdem'in zürriyetini konuşturduğu kadar kudretine zor değildir.

    Beşinci Mesele:

    îbn-i Abdulber, demiştir ki: Kabir suali, ancak mü'mine ve zahiren mü'min görünen münafığa yöneltilir. Kâfir ise, zaten Onun işi bellidir.

    Kurtûbi ve îbn-i Kayyim ona muhalif gidip demişler ki, sual hadislerinde, kâfir ve münafığın sorguya çekileceklerine dair sarahat vardır.

    Ben Suyûti) diyorum ki, onların dediği, mümkün değil. Çünkü kâfir ve münafık kaydı hiç bir hadîste beraber gelmemiştir. Ancak bazı rivayetlerde, münafık; bazılarında da, onun yerinde kâfir ifadesi vardır. Ve bu kâfir ifadesi münafık mânâsına hamledilir. Çünkü Esma (Radıyallahû anhâ)'nın hadisinde, münafık veya şüpheci ifâdesi vardır. Kâfir kelimesi zikredilmemiştir.

    Taberani'den mervi Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'ın hadisinin sonunda, Hammad ve Ebû Ömer ed-Darir'in sözleri bunu sarahate kavuşturur.

    Altıncı Mesele:

    Hakim-i Tirmizi demiştir ki: >
    «Kabir suali bu ümmete hasdır. Zira önceki kavimlere peygamber gönderilirdi. İman etmeseydiler onlara hemen azab gelirdi.»

    Muhammed (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) rahmetle gönderildiği zaman azab kaldırıldı. Kılıç verildi, ta ki kılıç korkusuyla İslam'a girenler olsun, sonra iman kalblerine yerleşsin. Bundandır ki münafıklık ortaya çıkmış. Zahiren imanlı görünüp gizlice kâfir olanlar vardır. Kabirde melekler onları imtihan ederler ki, iç yüzlerini ortaya çıkarsın.»

    Bu rivayete karşı çıkanlar var. Kabir suâlinin her ümmete şamil olduğunu söylemişler. Herbiri, çeşitli delillerle dâvalarını teyid etmeye çalışmışlar.

    İbn-i Abd'ilber demiş ki, «yalnız bu ümmetin sorguya çekileceğine delil şu sözlerdir.» :
    Bu ümmet sorguya çekilecektir.» «Bana vahy edildi ki. sizler sorguya çekileceksiniz.»

    Yedinci Mesele

    Yine Hakîm-i Tirmizi demiştir ki:
    «kabirdeki sorgu meleklerine fettan hırpalayıcı, denilmesinin sebebi, sorgularında kovulma olduğu ve yaradılışları sert ve kaba olduklarındandır.
    Ve onlara Münker ve Nekir (bilinmezler) denilmiş. Çünkü yaradılışları ne insana, ne meleklere, ne hayvanlara, ne de böceklere benzemektedir. Onlar, harika bir yaratıktırlar. Yaralılarında bar kanlara bir ünsiyet, bir alışkanlık olmuyor.

    Allah onları Berzah âleminde görüş ve sebat için mü'minlere bir ikram olarak yaratmış. Münafıkın ayıplarını haşirde görünmeden önce, ortaya döküyor ki, kabirde azabı hakk etsinler.

    Ben diyorum: Bu gösteriyor ki, Münker, «kaf in» üstünüyledir.
    Lügatte, kesin olan durum da budur.

    Şafiî arkadaşlarımızdan ibn-i Yûnus demiştir ki, mü'minin sorgusuna gelen iki meleğin ismi Mübeşşer ve Beşir'dir.

    Sekizinci Mesele:

    Kurtubî demiştir: Eğer denişle aynı anda birbirinden uzak yerlerde iki melek nasıl bütün ölüleri sorguya çekebilir?
    Cevâbı şudur: O meleklerin cismen büyük olmaları bunu gerektirir. Bir toplulukta aynı anda çok kişileri tek konuşma ile sorguya çekerler. Her ölü zanneder ki o sorgu yalnız ona mahsustur. Allah Teâla onu diğer ölülerin cevâbını işitmekten men eder.

    Ben derim: Hafaza ve diğer görevli meleklerin çokluğu gibi, sor-
    güya hazırlanan meleklerinde çokluğu muhtemeldir.

    Sonra arkadaşlarımızdan, Hüleymiyi, bu ihtimali kabul ettiğini gördüm. O «Minhac»ında şöyle demiştir:
    Bana öyle geliyor ki, sorgu melekleri büyük bir cemaattırlar. Bâzılarına Münker, bazılarına da Nekir denilir. Her ölüye onlardan iki melek gönderilir Tıpkı amellerini yazmaya müekkel meleklerin iki olduğu gibi...

    Dokuzuncu Mesele
    :

    Mü'min için kabrin genişliği hakkında geçen hadisler değişiktirler. Fakat aralarında çelişki yoktur. Çünkü, bu, mü'minin, salihlikteki derecesine göre, değişir.

    Onuncu Mesele
    .

    Asrın Hafızı Şeyhül-Islam Ebü'l-Fadl ibn-i Hacer'den sorulmuş bazı sorular.

    Birinci soru
    Ölü oturarak mı sorguya çekilir, yoksa yatarak mı? Cevap i Oturduğu halde sorulur.

    İkinci soruş
    Ruh, eskiden vücût elbisesini'giydiği gibi, kabirde yine cesedin içine girer mi?
    Cevap: Evet girer. Fakat, bu konudaki rivayetlerin açıkları, ruhun vücudun üst kısmına girdiğini gösterir.

    Üçüncü soru
    : Ölü peygamberi kabrinde görür mü?
    Cevap : Sözü delil olmayan bâzılarının iddiasından başka bir hadis yoktur. Yalnız bâzı hadislerde, «Bu adam hakkında ne diyorsun?» ifadesi vardır. Yani, Kabirde Peygambere işaret edilmiştir. Demek ölü Peygamberi görür.

    Bunda da bir delil yoktur. Çünkü zihinde hazır olan birisine işaret olabilir.

    Dördüncü soru: Çocuklar kabirde sorguya çekilir mi?
    Cevap: Açık odur ki, mükellef olmayanlar sorguya çekilmezler.

    İbn-i Kayyim demiştir ki: Hadisler sorgu anında ruhun cesede iade edildiğini tasrih ederler. Fakat bu iade ile, bizim alıştığımız, mutad hayat elde edilmez ki, ruh bedenin idare ve tedbiriyle uğraşıp yemek ve içmeye muhtaç olsun. Bu iade ile ancak, bir çeşit hayat elde edilir ki, onunla sorguya çekilir, imtihan edilir.

    Nasıl ki, yatanın hayatı, uyanığın hayatından değişik bir şeydir. Ve, uyku ölümün kardeşidir. Ve uyuyana hayatsızdır dedirtmiyor. Öyle de, ruhun iadesinde Ölünün hayatı, dirinin hayatından başka bir şeydir. O, öyle bir hayattır ki, sahibine ölü dedirtmeye mani değildir. O, ölüm ile hayat arası bir şeydir. Uyku ikisinin arasında bir derece olduğu gibi...
    Hadis, ruhun devamlı olarak vücutta, kaldığını göstermiyor.

    Ancak, ruhun misalinin, devamlı olarak kabirle ilişkisi olduğunu gösteriyor. Vücût, çözülse, parçalansa, dağılsa da...

    İbn-i Teymiyye de demiştir ki
    Sual vaktinde ruhun bedene iade edildiğine dair, hadisi mü-tevâtirdirler.

    Ruhsuz olarak, bedenin sorguya çekildiği, bir gurubun görüşüdür, îbn-i Zağuni onlardandır...

    Bu görüş, îbn-i Cerir'den de anlatılmış. Cumhur Onu reddetmiş. Bunlara karşı da ruhun bedensiz olarak sorguya çekildiğini söylemişler.

    İbn-i Hazm, ibn-i Akil, ve ibn-i Cevzi gibi zatlar, bunu söylemişler. Fakat bu yanlıştır. Çünkü, öyle olsaydı sorgunun kabirle hiç bir ilişkisi olmazdı. .

    Onbirinci Mesele:

    Kâfii'nin, «Ravz-er-Reyyahîn» adlı kitabında, Şakik el-Belhi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:

    Biz beş şey istedik. Onları beş şey içinde bulduk. Günahları terketmek istedik. Onu kuşluk namazında bulduk. Kabrin aydınlanmasını istedik. Onu gece namazında bulduk. Münker ve Nekir'e cevap
    vermeyi istedik. Onu da Kur'an kıraatinde bulduk. Sırat köprüsünden geçmeyi istedik. Onu da oruç ve sadaka da bulduk... Arşın gölgesini arzu ettik. Onu, inziva ve halvette gördük (bulduk.)

    Onikinci Mesele:

    îsfehâni, «Tergib»te, Ebû Hedbe tarikiyle, Es'as el-Harrani'den o da Enes (Radıyallahû anh) 'dan merfûan rivayet ettiğine göre:
    «Kim sarhoş olarak dünyadan ayrılsa, sarhoş olarak kabre konulur.»

    Ebü'l-Fadl et-Tusi «Uyun'ül-Ahbar»da Ebu Hedbe yoluyla Enes (Radıyallahû anh)'dan rivayetinde şu kayıd da vardır:
    «O, ölüm meleğini sarhoş diye görür. Münker ve Nekiri de sarhoş diye görür.»

    On üç üncü Mesele:

    Üstadımız Şeyhülislam Alâmüddin el-Belkîni'nin «Fetâva»sinde şöyle denmiştir:
    Ölü kabirde, suryanice cevap verir. Ben bunun için bir dayanak görmedim. Bu Hafız îbn-i Hacer'den de sorulmuş. O, hadisin zahiri sual ve cevabın Arapça olduğunu gösteriyor, demiş. Ve bununla beraber, herkesin soru ve cevabı kendi, lisaniyle olması muhtemel olduğunu, söylemiş.

    OndördüncüMesele:

    Hanefiler'den olan Bezzazi, Fetevasında şöyle demiştir:
    Sual, ölünün yerleştiği yerde olur. Hatta, vahşi bir hayvanın karnına girse, sual orda olur. Tabutta, defn edilmeden kaldığı müddetçe sorguya çekilmez. [11]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #42
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)
    Kim ki benim zikrimden yüz çevirirse ona dar bir hayat vardır. Ve kıyamet gününde kör olarak haşredilecektir.» [8]
    Ona önce Cennetten bir makam gösterilir. Ve eğer iman etseydin bu senin olacaktı, denilir. Ve cehennemden Allah'ın ona hazırladığı yeri gösterirler.Meyyit hayret ve feryadı daha da artar.

    Ebû Ömer ed-Darir dedi ki: Hammad bin Selemeye dedim :
    Yukarda bahsedilen kişi ehli Kıbleden mi? O evet dedi. Ebu Ömer dedi ki;
    O insan şehadet getiriyordu. Fakat inanmadan, insanlardan İşittiği gibi söylüyordu. İman onda bir bilgi olarak kalbine yerleşmemişti.

    Taberani «Evsat»da Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre:
    Kabirde melek ölüye, baş ucundan gelmek istediğinde, Kur'an okuyuşu, ayakları yanından gelmek istediğinde, sadakaları, sağ ve solundan gelmesinde ise, camiye gitmesi o meleğe engel olur.
    Sabır kenarda durup, şöyle der: Eğer bir açık kapı bulsaydın ona da ben bakardım.

    îbn-i Ebi Dünya, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Meyyit kabre konulduğu zaman iyi amelleri ona gelir. Etrafını tutarlar. Azap ona başucundan gelse, Kur'an kıraati, karşısına çıkar. Ayakları tarafından gelse, namaza kıyamı karşısına çıkar. Elleri tarafından gelse,
    Vallahi biz ancak, sadaka ve dua için uzanırdık. Sana (ey azap) yol veremeyiz, derler. Azap ağzı tarafından gelmek istediği zaman, zikir ve oruç ona karşı gelirler.

    Ravi dedi ki; namaz dahi karşı gelir.
    Sabır kenarda durur. Eğer açık bir gedik bulsaydın, ona da ben karşı gelirdim.
    Böylelikle, onun salih amelleri, kişinin akrabası kendisini savunduğu gibi, onu savunurlar.

    Bunun üzerine ona, uyu! Cenab-ı Hak senin bu yatağını mübarek kılsın.
    Ne iyi dostların var. Ve ne iyi arkadaşların vardır! denilir.

    îbn-i Ebi Dünya ve ibn-i Mende, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Mümin sekerâta girdiği ve ruhu cesedinden çıktığı vakit, melekler şöyle der: Güzel ruh, güzel bir cesetden çıkmıştır.
    Evinden kabrine götürüldüğü vakit, ister ki, onu çabuk götürsünler. Kabrine bırakıldığı zaman biri gelir, başından tutmak ister. Onun secdesi onunla o gelen arasına girer. Karnından tutmak ister. Oruç araya girer. Elini tutmak isteyince sadaka araya girer. Ayağından tutmak isteyince namaza kıyamı ve ayaklarıyla camiye yürümesi araya girer.
    Bundan sonra, Mümin daha asla korkmaz. Korkutmak için hangi yaratık gelse de...
    Sonra Cennetteki makamını ve Allah'ın ona hazırladığı şeyleri görünce, Allah'ım beni menzilime kavuştur, der. Ona: Git, gözün aydın olarak yat. Daha sana kavuşması gereken kardeşlerin vardır, denilir.

    Kafir ise, sekerata girip, ruhu cesedinden çıkınca, melekler: Ne pis bir ruh, ne pis bir cesetten çıkmış! Evinden kabre götürüldüğü zaman geciktirilmesini ister. Ve beni nereye götürüyorsunuz, diye bağırır.
    Kabrine konulup, Allah'ın Ona hazırladığı Cehennemi görünce Allah'ım! beni geri gönder ki tevbe edip iyi ameller işleyeyim» der... Ona sen çok yaşadın denilir. Sonra Kabri daralır, kaburgaları birbirinden geçer. Ürkülmüşün uykusu gibi bir uyku ile uyur ve irkilir. Yerin akreb ve yılanları her taraftan ona hücum eder.

    Bezzâr ve İbn-i Cerir «Tehzibü'l-Asâr»da Ebû Hüreyre (Radı-yallahû anh) 'dan ki Resûlullah'a nisbet etmiştir rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Mümin başına ölüm gelip de gördüğünü görünce ruhunun çıkmasını ister. Allah da onu huzuruna almayı sever.
    Müminin ruhu göğe yükseltilir, diğer müminlerin ruhları gelip ondan dünyada tanıdıklarını sorarlar. O, ben filanı (dünyada) bıraktım deyince, tuhaflarına gider. Ve filan öldü deyince diğer ruhlar, onun ruhu bize getirilmedi. Demek ateş arkadaşlarının ruhları içine götürüldü, derler.

    Mümin, kabrinde oturtulur. «Rabbin kimdir?» diye melek ona sorar
    O, «Rabbim Allah'dir» der. Melek; ^Peygamberin kimdir?» der.
    O «Peygamberim Muhammed'dir» der. Melek»
    «Dinin nedir?» diye sorunca;
    O «dinim İslam'dır» der.
    Bunun üzerine ona kabrinden bir kapı açılır. Ona, makamına bak ve gözlerin dinmiş olarak yat. Kıyamet gününde Allah onu diriltince sanki, hafif bir uyku kestirmiş gibi kalkar.
    Eğer o ölü, Allah'ın düşmanı ise, ölüm ona gelip, o, gördüğünü görünce asla ruhunun çıkmasını istemez. Allah da onu huzuruna almak istemez.
    Kabrinde oturtulup «Rabbin kimdir?» denilince O «bilmem» der. Ona «bilmeyesin» denilir. «Peygamberin kimdir?» denilince, yine «bilmem» der. Ona «bilmeyesin» denilir. Ona da kabrinden Cehenneme bir kapı açılır. Ve öyle bir darbe yer ki, ins ve cinden başka herşey işitir. Sonra ona ırkilmişin uykusu gibi bir uykuya dal denilir. Sonra kabri ona öyle daralır ki, kaburgaları birbirine geçer.

    İbn-i Ebi Dünyâ, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'den rivayet ettiğine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Hz. Ömer (Radıyallâ-hû anh) 'e:
    — Ey Ömerl Münker ve Nekir'i göreceğin zaman halin ne olur, bilir misin? dedi.
    Hz. Ömer (Radıyallâhu anh) :
    — Münker ve Nekir nedirler? dedi. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    — Onlar kabirde sorgu melekleridirler. Sesleri gök gürültüsü, gözleri şimşek gibi, saçları yerde çekilir, dişleriyle yeri kazarlar. Ve bir cemâatin yerden kıpırdatamayacağı bir demir sopayı da yanlarında bulundururlar, buyurdu.

    îbn-i Mâce, Ebû Hüreyre (Radıyallâhu anh) 'dan rivayet ettiğine göre, Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:
    «Ölü kabre bırakılır. Salih kul kabirde korkusuz bir şekilde oturur. Ve ona «kimlerdensin?» denilince
    O «Ben İslâmı kabul edenlerdenim» der. Peygamber hakkında sorulunca:
    «Allah'ın Resulüdür, Kur'an'la gelip kendisini tasdik ettik.» Sonra ona;
    «Allah'ı gördün mü?» denilir. O ise;
    «Hayır kimse onu görmeye muktedir olamaz» der. Sonra birbirini yiyen ve yakan Cehenneme bir pencere ona açılır. «Allah yârdımiyle ondan korunduğun Cehenneme bak» denilir.
    Daha sonra ona Cennetten bir pencere açılır. O da, o yerin güzelliğine bakar, ona «İşte orası senindir». Yine ona şöyle deniliri «Yakın üzere idin. Yakın üzere de öldün, inşaallah yakın üzerine de haşr olacaksın.» denilir.

    - Kötü adam ise korkulu, çarpılmış bir tarzda kabirde oturur. Ona da «kimlerdensin» denilince. «Bilmem» der. Ve ona «Peygamber için ne bilirsin» denilince de «Bilmem, insanlar onun için bir şeyler diyorlardı, ben de öyle derdim» der.
    O vakit önce Cennetten bir pencere ona açılır. Güzelliğini temaşa eder. Ve ona, «orası senin olacaktı amma sana nasib olmadı» denilir. Daha sonra da Cehennemden de ona bir pencere açılır. Birbirini yiyen o cehenneme bakar, ona «Orası senin karargâhındır» denilir.
    Sonra ona: «Şek ve şüphe üzere idin. Öyle de öldün ve öyle haşr olacaksın» denilir.

    Esma'nın hadisi:
    İbn-i Ebi Şeybe ve Buharî Hz. Ebû Bekir (Badıyallâhu anh'ın kızı Esma (Radıyallâhu anhâ)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir :
    Resûlullah (Sallalâhû Aleyhi ve Sellem) 'den işittim şöyle buyurdu :
    «Bana vahy edildi ki, sizler kabirlerinizde imtihan edileceksiniz. Benden sorulacaksınız. Yakın üzre olan mümin, beni tanıyıp Muhammed Allah'ın Resulüdür. Bize hidayet ve Kur'an'la geldi. Biz kabul edip ona uyduk' der. Ona 'Senin mümin olduğunu bildik sağlıkla uykuya dal' denilir.

    Münafık ve şüpheli ise «Bilmem insanlar birşeyler diyorlardı;
    ben de öyle derdim» der.
    îmam Ahmed, Esma (Radıyallahû anhâ'dan, o da Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den naklettiklerine göre;
    İnsan kabrine konulduğu zaman, eğer mümin ise, namaz, oruç gibi amelleri etrafını sararlar. Melek, namaz yönünden gelir. Namaz onu çevirir. Oruç tarafından gelir, oruç onu çevirir. Bu sefer ona uzaktan seslenir. Otur, der. Oturur. Bu adam yani Muhammed (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) hakkında ne diyorsun? O, O'nun, Allah'ın Resûlu olduğuna şehadet ederim.» der. Ona, «Ne bilirsin. Onu gördün mü?» denilince, O, «Şehâdet ederim o Allah'ın Resulüdür der.
    Buyurdu ki; O vakit melek, ona, şöyle der«Bu yakin üzere yaşadın ve öyle öldün ve öyle dirileceksin.»

    Eğer o insan günahkâr veya gafil ise, melek ona gelir. Onu çevirecek, hiç bir şey orada yok. Melek onu oturtur ve, bu adam hakkında ne diyorsun? der. O, «hangi adam» der. Melek, «Muhammed» der. O, «bilmem, insanlar birşeyler diyordu, ben de ayni şeyi derdim der. Melek, ona «Öyle yaşadın ve öyle öldün ve öyle dirileceksin.» der.
    Buyurdu ki, Ona bir hayvan musallat olur. Beraberinde bir jop vardır. Eklemleri, deve horgücü gibi ateş korlarıdır. Allah'ın istediği kadar, ona vurur. Hem de işitmez ki ona acısın

    îmam Ahmed ve Beyhaki sahih bir senedle Hz, Âişe (Radıyallahû anhâ) 'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Bize bir yahudi kadını geldi. Kapıda durup yemek istedi. Deccâlın fitnesinden ve kabir azabından korunmamız için dua etti.
    Ben hep onu durdurmaya çalıştım. Ta Resûlullah geldi. Ben Resûlullaha dedim ki:
    «Ey Allah'ın Resûlu. Bak bu kadın ne diyor. Resûlullah, «ne diyor» diye sordu.
    Ben «Allah sizi deccalın fitnesinden ve kabir azabından korusun diyor» dedim.
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) kalktı ve ellerini açarak, deccalın fitnesinden ve kabir azabından istiâze etti.
    Sonra da şöyle dedi:
    «Her peygamber kendi ümmetini deccalın fitnesinden ikaz etmiştir. Ben de sizi ikaz ediyorum. Hiç bir peygamberin demediğini size bildiriyorum. Deccal kördür. Allah kör değildir. Deccal'in iki gözü arasında «bu kâfirdir» diye yazılıdır. Her mümin o yazıyı okuyabilir.
    Kabir fitnesi ise benim için imtihan edileceksiniz. Benden sorulacaksınız. Ölü, mümin ise, korkusuz olarak kabirde oturtulur. Sonra ondan; «Dünyada iken kimlerdendin?» diye sorulur. O, «İslam milletindendim» cevâbını verir. «Muhammed için ne dersin?» denilir. O, «Allah'ın kulu ve Resulüdür. Kur'an'la bize geldi. Biz onu tasdik ettik» der. Ve ona Cehenneme bakan bir kapı açılır. «Şiddetli olan ateşe bak» denilir. Ona «İşte eğer iman etmeseydin o senin olacaktı» denilir.
    Sonra Cennetteki yerini ona gösterirler. Güzelliğini temaşa eder. «Orası senindir. Yakin üzere idin. Öyle de öldün ve öylece haşir olacaksın» denilir.

    Ölü kötü biri ise, kabirde korkudan kalbi kopacak bir şekilde oturur. «Kimlerdendin, Muhammed için ne biliyorsun?» diye sorulunca «bilmem» cevâbını verir. «İnsanlar birşeyler derdi. Ben de Öyle diyordum,» deyince ona önce cennetten bir yer gösterilir. «Eğer iman etseydin orası senin olacaktı.» Daha sonra cehennemdeki yerini gösterirler. «İşte burası senindir. Şüphe üzere idin. Öyle Öldün ve öyle haşr olacaksın» denilir. Ve azap verilir.
    Beyhaki de aynisini rivayet etmiştir.

    Bezzar, Ebû Hüreyre'den o da Âişe (Radıyallahû anhâ) 'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Bu ümmet kabirde imtihan edilecektir. Ben ise zaif bir kadınım
    nasıl dayanacağım. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
    «Dünyada da Ahirette de Allah, ehli imana kavli sabit ile sebat verir.»

    Beyhaki, Âişe (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre
    Resülullah (Sallallâhû Aleyhi ye Sellem) şöyle buyurdu:
    Kabirdekiler benden sorguya çekilirler. Ve «Allah ehli imana dünyada da Ahirette de kavl-i sabit ile sebat verir» âyeti bunun Re-hak-kinda nazil oldu.

    îbn-i Ebi Dünya, Hz. Âişe (Radıyallahû anhâ)'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    «Müminin cenazesi yola koyulunca, Allah aşkına beni acele götürün» diye bağırır.
    Kabre konulunca ameli onu sarar, himayesine alır. Namaz sağında, oruç solunda, Emri maruf işleyişi ayak ucunda durur. Azap meleklerine müsaade etmezler. Her aza dünyada iken ibadet özelliklerini anlatırlar.

    İyi olmayan biri ise insandan başka her şeyin duyacakları bir sesle bağırır. Eğer insan işitseydi ya bayılırdı veya delirirdi.

    İmam Ahmed «Zühd»deEbû Nuaym, Tavus tarikiyle Hilye'de rivayet ettiklerine göre;
    Ölüler kabirde yedi gün sorguya çekilirler. O, o günlerde onun adına dünyada hayır maksadiyle taam verilmesini sever.

    Ebu Nuaym, Enes bin Malik (Radıyallahû anh) 'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Ashab'dan biri ölmüştü. Defin işi bittikten sonra Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) kabri başında durup baktık.
    «İnna lillah ve inna ileyhi raciun» deyip ona şöyle dua etti. «Yâ Rab bu sana varmıştır. Kendisine varılanların en hayırlısı sensin. Kabri ona geniş kıl. Gök kapılarını rahmetle ona aç. Amellerini kabul et, sorguda lisanına sebat ver.

    El-Hakim, Nevâdir'ül-Usûl'da Süfyan-i Sevri'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir
    Kabirde ölüden «Rabbin kimdir?» diye sorulunca şeytan görü-, nüp kendisine işaret eder. «Rabbin benim» diye telkin eder.

    Hakim dedi ki:
    Resûlullah'ın «Definde denilen şeyler» babında geçen hadisi bu sözü teyid eder. Zira Resüllullah dua ederken «onu şeytandan koru» demiştir. Eğer şeytanın orda tesiri olmasaydı öyle dua etmezdi.

    İbn-i Şahin, «Sünnet»te... Râşit'den rivayet ettiğine göre şöyle dedi:
    Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    Delilinizi öğreniniz, çünkü sorguya çekileceksiniz diye bize buyuruyordu. Peygamberin bu tavsiyeleri öyle sık idi ki, Ensar ölülerine ve erginliğe gelen çocuklarına kabirde Münker ve Nekir'e karşı denilecek cevapları telkin ediyorlardı...

    Esselefi, Tuyuriyatta, Sehl bin Ammar (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Yezid bin Harun'u ölümünden sonra rüyamda gördüm. «Allah sana ne yaptı,» diye sordum. O şöyle dedi: «Beni kabre koyduklarında iki melek geldi. Dinin, rabbin, peygamberin kimdir?» diye sordular. Ben beyaz olan sakalımı tuttum. «Böyle sorular benim gibilerden de sorulur mu? Ben seksen sene insanlara bunu öğrettim,» deyince beni bırakıp gittiler.

    «Sen Cerir bin Osmandan ders okudun mu?» diye sordular. Ben «evet» dedim.
    Onlar, «Cerir, Hz. Osman'ı sevmezdi. Allah da Cerir'i sevmez» dediler.

    Lalkai, Sünnette, Havsere bin Muhammed el-Minkariden rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Yezid bin Hanımı rüyada gördüm, bana şöyle dedi:
    Münker ve Nekir gelip beni oturttular. Sorguya çekip Rabbin kimdir?, Peygamberin kimdir?, dinin nedir? dediler. Ben ak sakalımı tuttum, benim gibilerden de mi sorulur? Ben Yezid bin Harunum. Dünyada altmış sene bunu insanlara öğrettim. Onlardan biri: «Doğru söyledin. Gelin gibi uykuya dal. Bu günden sonra sana korku yoktur» dedi.

    îbn-i Ebi Dünya, ibn-i Cerir, Yezid bin Tarif el-Becliden rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Kardeşim öldü. Defnedildiğinde sol kulağımı kabrinin üstüne koydum, zaif bir ses, (kardeşimin sesini) işittim. «Allah» dedi. Başkası dinin nedir? dedi. O «islam» dedi.

    îbn-i Ebi Dünya, «el-Kubûr» kitabında ve ibn-i Cerir, «Tehzip» kitabında, el-Ala bin Abdulkerim yoluyla rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir :
    Bir adam öldü, gözleri az gören bir kardeşi vardı. Dedi ki:
    Biz onu defnettik. Millet dağıldığı zaman, başımı kabrin üstüne koydum. Birden kabrin içinden, bir ses işitiyor oldum! «Rabbin kimdir, peygamberin kimdir, dinîn nedir?» Kardeşimden işittim, şöyle diyordu:
    «Rabbim Allah, Muhammed (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) peygamberimdir». Ben Onu da sesini de tanıdım.
    Sonra, ok gibi bir şey kabrin içinden kulağıma yükseldi. Vücudum titredi. Ben de ayrıldım.

    Ebu'l-Hasan bin el-Berra el-Abdi, «Er-Ravda» kitabında Dahhak'a yükselen senediyle rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Bir kardeşim vardı. Ben cenazesine kavuşmadan, defn edilmişti. Kabrine geldim. Onu dinledim. Baktım ki «Rabbim Allah, İslam dinimdir» diyor.

    Tarih-i ibn-i Neccar'da senediyle Ebu'l-Kasım bin Hibetullah bin Selam'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    Yanında okuduğumuz bir üstadımız vardı. Onun bir arkadaşı öldü. Üstad onu rüyada görüp «Rabbin sana ne yaptı?» deyince, O «Rabbim beni bağışladı» dedi. Üstad:
    Münker ve Nekir ile ne yaptın?» deyince;
    O «Ya Üstad beni oturtup 'Rabbin kimdir. Peygamberin kimdir; dedikleri zaman, Allah bana ilham etti. Ben, Ebû Bekir ve Ömer hakkı için beni bırakın» dedim. Onlardan biri diğerine, «bize karşı büyük bir şeyi şefaatçi yaptı, bırak onu» dedi. Beni bırakıp gittiler.

    Lâlkâi, «Sünnet»te senediyle Muhammed bin Nasr es-Saiğ-den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Babam, tanıyıp tanımadığı cenazelerin namazmı kılmaya meftundu. Bize dedi ki;
    «Ey oğulcuğum. Bir gün bir cenazenin yanında idim. Onu defnettikleri vakit, iki kişi kabrine indiler. Sonra, biri çıktı diğeri kaldı. Halk, toprak atmaya devam ediyordu. Ben «ey millet, ölü ile beraber, bir diriyi de defnediyorsunuz» dedim. Onlar, «kabirde başka kimse yok» dediler. Ben, «belki de bana öyle göründü» dedim.
    Sonra, ben döndüm ve mutlaka iki kişi gördüm, biri çıktı, diğeri kaldı. Allah bu sırrı bana açmadıkça burdan ayrılmayacağını, dedim. Kabrin yanına geldim. On sefer Yasin. ve Tebâreke'yi okudum. Ağlayıp Yâ Râb gördüğümü bana çöz. Bu durumda, akıl ve dinimden korkuyorum, dedim. Kabir yarıldı. İçinden bir şahıs çıktı. Bana bakmadan gitti. Ben «Ma'budun hakkı için, senden bâzı şeyler sormadıkça gitmeyeceksin» dedim.

    Yine bana bakmadı. Ben, ikinci ve üçüncü sefer söylediğimde bana yöneldi. Ve «Sen Nasr es-Saiğ'sin» dedi, ben evet» dedim. O, «beni tanımıyorsun» dedi. Ben «hayır» dedim. O «Biz Rahmet meleklerinden iki melekiz. Ehli Sünnet kabrine konulduğu zaman, onlara müekkel kılındık. Kabirlerine inip onların vereceği cevabı onlara telkin ederiz» dedi ve birden kayboldu.

    Üstad Abdülgaffar el-Kusi «Tevhid» kitabında şöyle demiştir:
    Şeyh Nasıruddinin evi yanında idim. Şeyh Bahauddin el-Ahrhi-im de gelmişti. Cübbesini alıp omuzuma attım.
    Bana dedi ki, Şeyh Ebû Yezid'in hizmetçisi de onun cübbesini omuzunda taşıyordu. Salih bir adam idi.
    Bu münasebetle, söz Münker ve Nekir'e geldi: Ebu Yezid'in hizmetçisi ki Mağripli idi, demişti ki; şayet benden sorsalar, onlara cevap vereceğim. Ona, senin cevap verdiğini kim bilecek, demişler. O, kabrimi dinleyin işitirsiniz, demiş. Mağripli öldüğü vakit kabrinin üstüne durup sorgusunun yapıldığını görmüşler. O:
    «Benden soru mu soruyorsunuz? Halbuki ben Ebu Yezid'in cübbesini omuzunda taşımış adamım.» demiş. Bunun üzerine melekler onu bırakmışlar. [9]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #43
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)

    «Allah kuvvetli söz ile (kelime-i şehadetle) dünyada da ahirette de ehl-i imanın ayaklarını kaydırmaktan alıkor.»[3]
    Kâfir ise, kabrine sokulduğu zaman, oturtulur. Rabbin kimdir? Dinin nedir? Peygamberin kimdir? sorulur. O bilmem, der. Kabri ona daralır. Azap içinde kalır.

    Sonra ibn-i Mes'ud (Radıyallahû anh) şu âyeti okudu:
    «Kim ki, Benim zikrimden yüz çevirirse onun için dar bir geçim vardır. Ve onu kıyamet gününde kör olarak haşr ederiz» [4]

    îbn-i Ebi Şeybe ve Beyhaki ibn-i Mesud'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Sizden biri, ölünce kabirde oturur, ona, sen necisin, denilir. Mümin ise ben hayatta da ölümde de Allah'ın kuluyum.»
    Eşhede ella ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden resulullah» der. Kabri genişlenir. Cennetteki yeri ona görünür, Cennet elbiseleri kendisine giydirilir.

    Kâfir ise, ona necisin denilince, bilmem, der. Ona, bilmeyesin denilir. Kabri daralarak kaburgaları birbirine girer. Kabrin duvarlarından yılanlar, ona hücum ederek onu kemirmeye başlarlar. Bağırınca da demir sopalarla dövülür ve ona Cehennem kapıları açılır.

    Acuri, eş-Şeria'da ibn-i Mes'ud (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: ,
    Kul vefat edeceği zaman Allah bazı melekler gönderir. Ruhunu kefenler, içinde kabzederler. Kabrine konulduğu vakit, Allah, iki melek gönderir. Onu kovalarlar. Ona Rabbin kimdir? derler. O, Rabbim Allah'dır, der. Onlar, dinin nedir, derler, O İslâmdir, der. Onlar, Peygamberin kimdir, derler; O Muhammed'dir der. Onlar, doğru söyledin hayatında da öyle idin, derler. Ona Cennet sergileri ve elbiselerini getirin, ona Cennetteki yerini gösterin, denilir.

    Kâfir ise; öyle bir darbe yer ki, kabri ondan ateşle dolar. Ve öyle daralır ki, kaburgaları birbirini kırar. Deve boynu gibi yılanlar ona gönderilir.!

    El-Hallal kendi kitabında ibn-i Mesûd (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre; :
    Müminin ölümü yaklaşınca, ona ölüm meleği gelir ve ey temiz ruh, temiz bedenden çık, der. Ruh çıkınca melek onu kırmızı bir beze sarar. Yıkanıp, kefenlenip, kabre doğru yola koyulunca ruhu cesedi üzerinde onu takip eder.
    Kabre konulunca da oturtulup, ruhu kendisine iade edilir ve Rabbin kim, dinin nedir, peygamberin kimdir, soruları sorulur. Doğru cevap verince kabri genişletilir. Ruhu âla-yı illiyine yükselir.»

    Sonra ibn-i Mesud şu âyet-i kerimeyi okudu:
    İyilerin kitabı (yazgısı) illiyindedir. Bilir misin, illiyin nedir, yazılmış bir kitaptır. Onu makerrep melekler müşahede eder.[5]
    Dedi ki: «O kitap yedinci göktedir. Kafir hakkında ki sözü de rivayet edip şu âyeti okudu:
    «Evet facirlerin kitabı, siccindedir. Bilir misin siccin nedir. O yazılı bir kitaptır. [6] Dedi ki: Siccin, yerin yedinci alt tabakasıdır.

    Hz. Osmanın
    (Radıyallahû anh) hadisi:
    Ebû Davud, Hakim, Beyhaki, Hz. Osman (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) defin edilmek üzere olan bir cenazenin kabri yanından geçerken şöyle buyurdu:
    «Şu kardeşiniz için istiğfarda bulunun. Cevapda sebat bulması için dua edin. Zira O şimdi sorguya çekilmektedir.»

    Hz. Ömer'in (Radıyallahû anh) hadisi:
    Ebu Dâvud, Hakim, Beyhaki Hz. Ömer (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bana şöyle buyurdu
    Ey Ömer, dört zira uzunluğunda iki zira eninde bir çukura düşüp, Münker ve Nekiri göreceğin zaman, durumun ne olacaktır? Ben ey Allah'ın Resûlu Münker ve Nekir nedir, dedim.
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) onlar imtihan melekleridirler. Dişleri, saçları ve sesleri çok şiddetli olup, yanlarında, bir cemâatin yerde kaldırmayacağı bir sopa (kamçı) vardır. Onlara göre bir baston gibidir. Seni imtihan ederler. Bilmeyip karıştırırsan onunla seni kül edercesine döverler. Ben ey Allah'ın Resûlu o zaman yine böyle miyim. Resûlullah, evet deyince. Ben üstesinden gelirim, dedim.

    Ebû Nuaym, ibn-i Ebi Dünya, Acuri, Beyhakı, Ata bin Yesâr'den rivayet ettiklerine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Hz. Ömer'e (Radıyallahû anh) şöyle buyurdu:
    «Ey Ömer, ölüp üç zira' bir karış uzunluğunda, bir zira bir karış eninde olan bir çukura defnedilmek üzere, yıkanıp, kefenlenip, üstün toprakla örtülerek, sesleri bulut gürültüsü, gözleri şimşek gibi olan Münker ve Nekirin sorularına maruz kaldığın, sağa sola seni silkeleyip korkutacakları zaman hâlin ne olacaktır?»
    Hz. Ömer (Radıyallahû anh) Ey Allah'ın Resûlu! O zaman aklım benimle beraber mi olacak? diye sordu. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) «Evet» deyince Hz. Ömer (Radıyallahû anh) «Üstesinden gelirim inşaallah» dedi.

    Amr bin As'ın. hadisi:
    Müslim, Amr bin As (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Benî defin edeceğinizde, üstüme toprağı şefkatla dökün. Bir deve yavrusunu kesmek, soymak ve etini parçalamak kadar bir vakit yanımda kalın ki sizinle ünsiyet edeyim ve Rabbimin elçilerine nasıl cevap vereceğim diye bakayım. Muâz'ın hadisi:

    El-Bezzâr, Muâz bin Cebel (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    «İçinde Kur'an okunan evin üstünde Nurdan bir çadır vardır. Denizin içinde ve kırda kılavuz olarak tâkib edilen parlak yıldızlar gibi gök ehli de o nuru takib edip ona uyarlar.
    Kur'an sahibi ölünce o nur çadırı o evin üstünden kaldırılır. Semâdaki melekler bakarlar, fakat o nur çadırını görmezler. ,
    Melekler onu semadan semaya karşılar ve ruhunun üzerinde namaz kılarlar. Sonra kıyamete dek ona istiğfar ederler.
    Kur'ân-ı öğrenen her şahıs, gece bir an kalkıp namaz kılsa, o gece, ertesi geceye, namaza kalkması ve ona hafif gelmesi için mutlaka vasiyet eder. Ölünce de ehli techiziyle meşgulken, Kur'an güzel bir surette onun baş ucunda durur, kefenlerken de göğsü ve kefeni arasına yerleşir. Kabre bırakılınca da ona Münker ve Nekir gelir. O zaman yine Kur'an araya girmek üzere gelir. Onlar Kur'an'a bırak bizi bunu muhasebe edelim. Kur'an ise Kabe'nin Rabbi ile yemin ederim. O benim arkadaşım ve dostumdur, onu yalnız bırakmayacağım. Yapacağınız bir şey varsa yapın. Amma ben burdan ayrılmayacağım. Onu Cennete bırakıncaya kadar.
    Sonra, Kur'an okuyucusuna dönerek:
    «Ben çok sevdiğin, sesli ve gizli okuduğun Kur'an'ım. Ben dostunum ve ben kime dostsam Allah da ona dost olur. Münker ve Nekir sualinde sana artık bir endişe olmasın- der. Sonra, melekler giderler. Kur'an ve arkadaşı kabirde başbaşa kalır. Dünyada gece uykusuz kalıp, gündüzleyin meşakkate katlanıp bana saygı gösterdiğin gibi, sana güzel bir yatak ve elbise hazırlayacağım der ve kısa bir zamanda semaya yükselerek Allah'tan mezkur şeyleri ister. Allah'da icabet edip verir. Kur'an onları alarak altıncı gökten bin melekle sahibine ulaşır. Ve bir kaç dakika içinde geçen zaman için dahi halini sorar, tesellide bulunur. Kabri genişlenir. Ve onları sahibine amade eder. Ona kalk der. Melekler onu yumuşaklıkla kaldırırlar. Kabri dörtyüz senelik mesafe kadar genişlenir. Sonra melekler onun için güzel döşenmiş yeşil ipekten döşekleri, altına sererler. İpek kumaş başucuna ve ayak ucuna serilir ve o zinet eşyasıyla beraber, kabrinde kıyamete dek bir nur lambası yakılır.
    Kur'an haşre dek her gün arkadaşının evine uğrar. Hâl ve durumlarını öğrenip ona bildirir. Ana çocuğuna sahip çıktığı gibi ona sahip çıkar. Çocuklarından biri Kur'an'ı öğrenmeye başlasa sahibine (arkadaşına) müjde verir.
    Kötü bîr nesli varsa, ıslah olmaları için Kur'an duada bulunur.

    Bu hadis gariptir. Senedinde meçhüllük ve kesiklik vardır.
    îbn-ül-Mübarek Zühd»deibn-i Ebi Şeyfce ve Acûri «Şeriat»da ve Beyhhaki Ebu Derda (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre;
    «Bîr adam,» ibnül-Mübarek'e, bana fayda verecek bir hayrı öğret» dedi. O'da, ona cevaben, eğer başka bir şey istemiyorsan işte dinle! dedi.
    Daracık yere düşüp senden ayrılmayı istemeyen dostların oraya seni bırakıp, toprakla üstünü örterlerken, sana iki melek gelecek. Onlar, heybetli olup Münker ve Nekir denilen meleklerdir. Rabbin, dinin ve peygamberin kimdir, diye seni muhasebeye tâbi tutacaklar. İşte o vakit cevâbını verirsen, kurtulursun ve doğru yolu bulmuş olursun. Sen, bu zorluk ve korku ile beraber, ancak Allah'tan verilen bir güçle buna muktedir olabilirsin.
    Eğer bilmezsen, Allah'a yemin ederim ki helak oldun demektir ve büyük zarara girmiş sayılırsın.

    Ebû Said (Radıyallahû anh)in hadisi;
    Ahmed ve Bezzâr sahih bir senedle Ebû Saîd el-Hudri (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellenı) ile beraber bir cenazede hazır bulundum. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) oradakilere hitaben şöyle buyurdu:
    Ey insanlar. Muhakkak ümmetim kabirde sorguya çekilecektir.
    Mümin defn edilip, arkadaşlar onu yalnız bıraktıklarında ona elinde bir kamçı ile bir melek gelir. Kabirde onu oturtur. Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) için ne diyorsun, onu nasıl biliyorsun, diye sorar.
    Mümin ise Allah'dan başka bir ilâhın bulunmadığına ve Muhammed'in onun elçisi olduğuna şehâdet ediyorum, der. Melek ona, doğru söyledin, der ve ona Cehenneme bir kapı açar, orada bir yer ona gösterir. Eğer iman etmeseydin bu senin yerin olacaktı. İman ettiğin için ona bedel işte sana cennette şu gördüğün menzil verilmiştir, der.
    Cennetteki yerini gördüğünde, oraya gitmeyi arzular, fakat ona şimdi dur, denilir ve kabri çokça genişletilir.

    Eğer kâfir ise veya münafık ise, ona «peygamber için ne diyorsun» sorulunca o bilmem, yalnız onun için insanlar bir şeyler diyordular. Ona bilmeyesin denilir. Sonra Cennetten ona bir makam gösterilir. Ve eğer iman etseydin o makam senin olacaktı. Şimdi ona bedel Cehennemde şu gördüğün yer sana verilmiştir, denilir. Kabri çokça daraltılır. Ve demir kamçılarıyla vurulur. Öyle ki ins ve cinden başka her şeyin işiteceği bir sesle bağırır.

    Oradaki insanlardan bir kısmı, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den sordular:
    Ey Allah'ın Resulü, elinde demir kamçıyı gören herkes korkmaya başlar, dolayısıyla cevaba güzelce muktedir olamaz, dediler. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    — Allah o zaman müminlere cesaret verir. Cevaba muktedir olurlar, diye buyurdu.

    Rafi' (Radıyallahû anh) 'in hadisi:
    Ebû Rafi'den Taberani ve Ebû Nuaymin rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bir kabrin başından geçlerken üç sefer «yazık» dedi. Ben:
    —Ne oldu yâ Resûlullah, bende mi bir şey gördün? dedim. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    — Hayır, şu kabir var ya... Ben sahibinden soruldum, benden şüphe ettiği için kurtulamadı, diye buyurdu.

    Yine Bezzar, Taberani ve Beyhaki Ebû Râfi'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Bak el-Garkad denilen yerde Resûlullah ile beraberdim. Ben Resûlullah'ın ardında yürüyordum. Yüzümü çevirdim. Resûlullah
    Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi:
    — Hayır bilmeyesin, doğruyu bulamayasın! Ben:
    — Ey Allah'ın Resûlu ne yaptım, dedim. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    — Seni kastetmiyorum, dedi. Fakat şu kabirdekinden beni sordular. Beni tanımadığını söyledi. Onun için öldüğü günden beri kabil ilk defin olduğu halde su ile ıslaktır, buyurdu.

    Ebû Katâde'nin hadisi:
    îbn-i Ebi Hâtem, Ebû Katâde (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir :
    «Mümin ölünce kabrinde oturtulur. Ona Rabbin kim? denilir. O ise:
    Rabbim Allah'dır, der.
    Peygamberin kimdir? denilince!
    Cevaben: Muhammed (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'dir der. Üç kere böyle sorulur. Sonra Cehennemden ona bir kapı açılır, işte iman etmeseydin orası senin olacaktı, denilir.
    Sonra kendisine Cennetten bir makam gösterilir, burası senindir. Zira cevaba muktedir oldun, denilir.

    Kâfir ise, kabirde oturtulur. Rabbin, peygamberin kimdir, sorulur. O, bilmem der, ona bilmeyesin denilir. O, insanların bir şeyler söylediklerini işitirdim, der. Ona önce Cennetten bir makam gösterilir, sonra Cehennemdeki yeri gösterilir, orası senindir. Zira cevap veremedin, denilir.
    İşte «Allah Kavl-i sabit (lâ ilahe illallah) ile dünyada da ahirette de ehli imana sebat verir» mealindeki âyet-i kerimenin mânâsı budur.

    Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'in hadisi:
    Tirmizi, Hasen gördüğü bir rivayetle ve ibn-i Ebi Dünya ve Acûri ve ibn-i Ebu Asım ve Beyhaki, Ebû Hüreyre'den rivayet ettiklerine göre;
    Resûîullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    Ölü kabre konunca siyah ve mavi iki melek gelirler. Birine Münker, diğerine Nekir denilir, ona o adam için ne diyordun? diye sorarlar. O ise şehâdetini getirerek cevap verir. Onun için kabrini genişletir, aydınlatırlar. O bu durumunu ehline haber vermek için onlardan izin ister. Ona «hayır gelin uykusu gibi uykuya dal, denilir. O da dirilinceye kadar öyle yatar.

    Eğer o ölü münafık ise, şöyle der:
    insanların o zât hakkında bazı şeyler söylediklerini işittim. Ben de onlar gibi diyordum. Başka bir şey bilmiyorum. O iki melek de, biz senin öyle dediğini biliyorduk derler. Bunun üzerine onu sıkmak için yere emir verilir. Kaburgaları birbirinden geçecek şekilde yer onu sıkar. Ve Kıyamet gününde Allah onu kaldırıncaya kadar öylece azap içinde kalır.

    Taberani «Evsat»da ve Merdeveyh, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Resûllullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile beraber bir cenaze ihtifalinde bulunduk. Defni bitip insanlar dağılınca, şöyle buyurdu
    — Şimdi onların ayak seslerini işitir. Ona Münker ve Nekir geldiler. Gözleri bakır kazanları gibi, dişleri öküz boynuzuna benzer. Gök gürültüsü gibi sese sahiptirler. Onu oturturlar. Ona neye ibadet ettiğini, peygamberinin kim olduğunu sorarlar. Eğer Allah'a ibadet edenlerden ise; ben Allah'a ibadet ederdim. Peygamberim ise Muhammed (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'dir. Bize mucizeler gösterdi. Biz de ona inandık ve ona uyduk, der.
    İşte «Allah iman edenleri kavli sabit ile dünyada da âhirette de korur» mealindeki âyetin mânası böyle gerçekleşmiş olur.
    Ona denilir ki, imanla dünyaya geldin. Ve imanla öldün. Ve iman üzere dirileceksin. Sonra kabrinden ona Cennete bir kapı açılır.

    Eğer şüphede ise, bilmem der, yalnız insanların söylediklerini söylerdim, der. Ona, şüphe ile geldin ve şüphe üzere öldün ve şüphe üzere dirilesin, denilir. Sonra ona cehnneme bir kapı açılır. Üstüne öyle akrep ve yılanlar musallat olur ki, şayet birisi dünyaya üfürse, dünyada hiç bir şey bitmez. Ve onu sıkmak için yere emir verilir. Onu öyle sıkıştırır ki, kaburgaları birbirinden geçer.

    Hennâd, «Zühd»de ibn-i Ebi Şeybe, ibn-i Cerir, ibn-i Münzir, ibn-i Hibban, Taberani, ibn-i Merdüveyh, Hakim, Beyhaki, Ebu Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre, Resûllullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    «Allah'a yemin ederim ki, ölü kabre konulunca dönen teşyicîlerin ayak seslerini işitir. Mümin ise, namazı baş ucunda, zekâtı sağında, orucu sol tarafında ve iyilikleri ise ayakları yanında durur.
    Sorgu meleği baş ucuna gelmek ister. Namazı, hayır benden geçit yoktur. Sağında zekât, solunda orucu, ayak ucunda iyilikleri bizden de geçit yok, derler.
    O vakit melek ona otur, der. O da oturur. O an ölüye göre güneş batmak üzeredir. Ona senden soracaklarımıza cevap ver, denilir. O ise meleğe, bırak beni, akşam namazını kılayım da ondan sonra benden sor, der.
    Melek ona, şimdi kılarsın, sorduklarımıza cevap ver. Ölü neyi soruyorsunuz, der.
    Melek, ona, sen içinizdeki adama ne dersin. Ölü, «Ben onun Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet ederim, getirdiği âyetleri tasdik ettik ve ona uyduk» der.
    Melek ona, Evet, doğru söyledin. Bu iman üzere geldin ve iman üzere gideceksin ve o şekilde de haşrolacaksın. Bundan sonra gözü kestiği kadar kabri genişlenir.
    İşte bu ölüde Allah'ın şu sözü tahakkuk eder:
    «Allah, dünyada da Ahirette de ehl-i imana Kavl-i sabit ile kuvvet verir.»[7]
    Sonra, ona Cehennemden bir kapı açılıp, bir mekân gösterilir ve eğer iman etmeseydim bu gördüğün senin olacaktı, denilir. O zaman ölünün neşesi daha da artar.
    Bunun ardında Cennet'den bir yer ona gösterilir. îşte bu Allah'ın sana hazırladığı bir yerdir» denilir ve o, daha da sevinir.
    Cesedi toprağa dönüşür. Ruhu da Cennette ağaç üstünde duran yeşil bir kuşun içine girer, orda gezer.

    Kâfir ise, etrafında koruyucusu olmaksızın melek kendisine varır. Korkulu bir şekilde oturtur. Resûlullah'ı ondan sorarken, ismini bilmez. Ona bilmeyesin, denilir. Böyle yaşadın ye böyle haşr olacaksın, denilir. Kabir ona daralır. Kaburgaları birbirine girer. İşte Allah'ın şu sözü bunda böyle gerçekleşir.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #44
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)
    Kabir Fitnesi Ve Meleklerin Soruları1
    Bâzı Faideli Meseleler. 21
    Kabirde Sorguya Çekilmeyenler. 25
    Fâidelî Bir Mesele. 29
    Kabrin Korkunçluğu, Mümine Kolaylığı Ve Genişliği30
    Bîr Bâb. 34
    Bîr Bâb. 34
    Bîr Bâb. 34
    Bîr Bâb. 34

    Bîr Bâb. 35
    Bîr Bâb. 36
    Bîr Bâb. 37
    Bir Bâb. 37
    Kabir Azabı37
    Kabir Azabından Kurtaran Şeyler. 56
    Ölülerin Kabirdeki Halleri Ve Kabre Alışmaları: Ölüler Kabirde Namaz Kılar, Kur'an Okur, Ziyaretleşîr Ve Her Türlü Nimetten Yararlanırlar. 60
    Bir Bâb. 71
    Kabir Ziyareti, Ölülerin Ziyaretçileri Tanıması Ve Onları Görmesi73
    Mühim Bîr Mesele. 74
    Mühim Bir Mesele. 95

    Kabir Fitnesi Ve Meleklerin Soruları


    Bu konuda tekidli hadisler varid olmuştur. Enes, Berra', Temim-i Dari, Beşir bin Kemal, Sevban, Cabir bin Abdullah, Abdullah bin Revaha, Ubadete bin Sâmit, Hüzeyfe, Dumrete bin Habip, ibn-i Abbâs, ibn-i Ömer, ibn-i Mes'ud, Osman bin Affan, Ömer bin Hattap, Amr bin As, Muâz bin Cebel, Ebû Ümâme, Ebû Derda, Ebû Esma ve Âişe (Radıyallahû anhüm ecmain)'den çeşitli rivayetler gelmiştir.

    Buhari ve Müslim, Katade yoluyla Enes'den rivayet ettiklerine göre Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Ölü kabre konulup arkadaşları geri dönünce, arkadaşlarının ayak seslerini işitir. Ve ona iki melek gelir, onu oturturlar.
    «İçinizde olan ve kendisine Muhammed denilenin hakkında ne diyorsun?» Mümin olan;
    «Allah'ın kulu ve Resûlu olduğuna şehâdet ederim,» der.
    O zaman, o melekler mümine derler: Cehenemdeki yerine bak. Allah onu senin için, Cennetten bir menzille değiştirdi.»
    Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:
    «Ölü hem Cennetteki yerini hem de Cehennemdeki yerini beraber görür».

    Katade dedi ki; Resûlullah {Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bize kabrin yetmiş zira geniş ve yeşilliğe dönüştüğünü söyledi.
    Münafık ve kafire de «içinizdeki Muhammed denilen şahıs hakkında ne diyorsun?» denilince «Biz onu bilmiyoruz, insanlar onun için ne dedilerse biz de onu diyorduk» der.
    Ona «bir şey bilmeyesin ve okumayasın» denilir. Ve demir sopalarıyla dövülür. Öyle bir sesle bağırır ki ins ve cinden mâada her şey o sesi işitir.

    îmam, Ahmed, Ebû Dâvud, Beyhaki, ibn-i Merdeveyh, Enes'den rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    «Bu ümmet kabirde suâle çekilir. Mümin kabre konulunca ona bir melek gelir. Neye ibadet ediyordun» der. Allah hidayeti nasip etmişse cevaben:
    «Allah'a ibadet ediyordum,» der.
    Melek: «Peygamber için ne diyorsun?» diye sorar.
    Cevaben: «O Allah'ın kulu ve elçisidir» der. Ve artık hiç bir şeyi ondan sormazlar.
    Sonra onu Cehennemdeki menzilinin karşısına götürür. «İşte bu menzil senindi. Ancak Allah seni bundan korudu, sana acıdı. Ona bedel Cennet'den bir yer sana verdi» der.
    O zaman ölü der ki:
    «Bırakın beni ehlime dönüp onlara kurtulduğuma dair müjde vereyim.»
    Melek; «dur» der.

    Kâfir ise, kabre konulunca onu azarlayan bir melek gelir. «Neye ibadet ediyordun» diye sorar. Kâfir «bilmem» der. Daha sonra ona der ki:
    «O adam (peygamber) için ne diyorsun?» Yine «bilmem, herkesin dediklerini diyorum» der. Melek, demir sopalarla kafasına vurur O da ins ve cinden başka her şeyin duyacağı bir sesle bağırır.

    Deylemi, Enes (Radıyaîlahû anh)'den merfuan rivayet ettiğine göre şöyle buyurmuştur:
    Kabirde ölüye Münker ve Nekir denilen iki melek gelir. Onu oturttup hesaba çekerler. Mümine: «Rabbin kim?» denilince «Rabbîm Allah'tır» der. «Peygamberin kim?» sorusuna da; Muhammed'dir» cevâbını verir. «İmamın kimdir?» denilince de;
    «Kur'an'dır» der. Bunun üzerine melekler kabrini genişletirler. Eğer kâfir ise «Rabbin kimdir? diye sorulunca; «Bilmem» der. «Peygamberin ve imamın kimdir?» diye Sorulunca; Yine «Bilmem» der ve büyük demir sütunlarla dövülür. Kabri ateşle dolar. Kabir ona öyle daralır ki kaburgaları birbirine girer.
    Berra ve Temim (Radiyallahû anhüma)'ın hadisleri «Ölünün Ba-, şında Duran Melekler» babında geçti.

    El-Bezzâr; Taberâni, ibn-i Sekin Eyyüp bin Beşir'den, o da babasından rivayet ettiklerine göre;
    Muaviye oğulları arasında bir kalabalık vardı. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) barıştırmak için gitti. O esnada bir kabre bakarak «Bilmeyesin» dedi. Resûlullah (Sallâllâhû Aleyhi ve Sellem)'e ne demek istediğini sordular. Resûlullah (Sallâllâhû Aleyhi ve Sellem) cevaben:
    «Beni ondan sordular, «bilmiyorum» dedi.

    Ebû Nuaym, Sevbân'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    «Mümin ölünce dünyada kıldığı namazı baş ucunda, verdiği sadakaları sağ tarafında, tuttuğu orucu ise göğüs hizasında durur.»

    Câbir (Radıyallahû anh) 'in hadisi:
    Ahmed ve Taberâni «Evsat»da ve Beyhaki ve ibn-i Ebi Dünya ibn-i Zübeyr yoluyla rivayet ettiklerine göre;
    İbn-i Zübeyr, (Radıyallahû anh) Câbir bin Abdullah (Radıyallahû anh)'dan kabir sorgucuları hakkında soru sormuş. O da demiş ki: Resûlullah'tan (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) işittim. Dedi ki:
    «Bu ümmet kabirde suale çekilecek. Mümin kabre bırakılıp yalnız kalınca, şiddetli ve tehdit edici bir melek ona gelir. Muhammed denilen adam için ne diyorsun? diye sorar. Cevaben
    Ben onun Allah'ın kulu ve Resûlu olduğunu biliyorum,» der.
    Melek, ona, Cehennemdeki yerine bak. Allah seni ondan korudu ve ona bedel Cennette gördüğün şu makamı sana verdi, der.
    Mümin, Cennetteki yerini ve kurtulduğunu görünce «Bırakın beni gidip ehlime, dostlarıma müjde vereyim» der. Ona «dur, artık gitmek yok denilir.

    Kâfir kabre konulup yalnız kalınca, kabirde oturur, ona da o adam için ne diyorsun, denilir. Bilmem der. İnsanların dediğini diyorum. Bunun üzerine ona bilmeyesin. Cennette şu gördüğün yer senindi, ona layık olmadın. Ona bedel Allah c.c Cehennemden şu gördüğün yeri sana verdi,» denilir.
    Câbir dedi ki Resûlullah (Sallâllâhû Aleyhi ve Sellem) den işittim şöyle diyordu:
    «Kişi taşıdığı inanç üzere haşrolunur. Mümin imanı, münafık ise, münafıklığı üzere haşrolunur.»

    İbn-i Maceh, Cabir bin Abdullah (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallâllâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:
    Mümin kabre konulunca, ona göre sanki güneş batmak üzeredir. Oturup yüzünü silerek bırakın, beni, namazımı kılayım, der.

    îbn-i Ebi Dünya ve Ebu Nuaym, Câbir bin Abdullah (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den şöyle buyurduğunu işitmiş:
    -Âdem oğulları asıl yaradılışlarından gafildirler. Allah (Cella Celâlühü) kişiyi halk etmeyi irade ettiği zaman bir meleğe emreder : Rızkını, eserini, ecelini, iyi veya kötü olduğunu yaz. Sonra o melek gider, Allah, başka bir meleği gönderir. Doğuncaya kadar onu korur. O melek de gider iki melek daha gelir, iyilik ve kötülüklerini yazmaya müekkel kılınırlar.
    Eceli zamanında bu iki melek de gider, ruhunu almak için ölüm meleği gelir.
    Kabre konulunca ruhu cesedine iade edilir. Bu sefer kabir melekleri gelip, hesaba çekerler. Onlar da hesaptan sonra giderler.
    Haşirde yine dünyada iyilik ve kötülüklerini yazan iki melek kendisine gelirler. Boynuna kitabını asarlar. Sonra biri iter, diğeri gözler. Ondan ayrılmazlar.
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki;
    «Önünüzde büyük bir mesele var, ona gücünüz yetmez. Yüce Allah'dan yardım isteyin.»

    İbn-i Ebi Asım, ibn-i Merdeveyh, Beyhaki, Ebu Süfyan tarikiyle Cabir'den rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular :
    «Mümin kabre konulunca ona azarlayıcı iki melek gelir. Uykudan yeni kalkanın ürktüğü gibi ölü öyle ürker. Ve ölüden Rabbin kim? Dinin nedir? diye sorarlar. O da Rabbim Allah c.c, dinim İslamdır, Muhammed Peygamberimdir, der. Doğru söyledin diye bir ses gelir. Cennetten ona sergiler serin ve elbise giydirin, denilir.
    Ölü o zaman meleklere der: Bırakın beni kurtulduğuma dair dost ve akrabalarıma müjde vereyim. Melekler ona «dur» derler.

    Hüzeyfe'nin hadisi «Ölü Kendisini Yıkayanı Bilir» babında geçti. Dumrate'nin Hadisi:
    Ebû Nuaym, Dümrete 'bin Habib'den rivayet edip dedi ki:
    «Kabirde Münker, Nekir ve Ruman denilen üç melek ölüleri imtihan ederler.»

    Ibn-i Lal ve ibn-i Cevzi, «Mevzuatta» Dumrate bin Habip'ten, Mar-fuan rivayet ettiklerine göre;
    Kabir sorgucuları dörttür. Münker, Nekir, Nakur ve onların efendisi Ruman...

    İbn-i Cevzi dedi ki, bu hadisin aslı yoktur. Dumrate ise tabülerindendir. Rivayetin senedini onda kesip, Resûlullaha (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'e isnad etmemek daha doğrudur.
    Şeyhül-İslam ibn-i Hacer'den ölüye Ruman isminde bir melek gelip soru sorar mı diye sorulmuş; O, «orta kuvvetli bir senedle rivayet vardır, demiştir.

    Ubâde bin Samit'in hadisi:
    îbn-i Ebi Dünya, Teheccüd konusunda ve ibn-i Dirs Kur'an faziletlerinde ve Hamid bin Zenceveyhi amellerin faziletlerinde Ubade
    bin Sâmit'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Sizden biri gece namazına kalkan olursa sesli okusun. Zira şeytan ve fasık cinler sesli okumadan kaçarlar.
    Hem de melek ve evdekiler o sesli okuyuşu işitirler. Onun namazıyla namaz kılarlar.
    İbâdetle geçen o gece arkada gelen geceye o kişiyi tavsiye eder. Bu adamı saatında uyandır, ona hafif ol, der.
    O adama ölüm gelince de okuduğu Kur'an-ı Kerim yıkanması esnasında onun baş ucunda bekler.
    Yıkanması bitince Kur'an kefen ve göğsü araşma girer. Kabre konulunca münker ve Nekir gelir. Kur'an onunla Melekler arasına girer. Melekler, Kur'an'a bırak bizi bu adama soru soralım.
    Kur'an ise, hayır Vallahi bunu Cennete kadar yalnız bırakmayacağım. Kur'an ölüye beni tanır mısın? O:
    Hayır der. Kur'an:
    Ben o Kur'anım ki seni gece uykusuz bırakır. Gündüz susuz. Şehvetten men eder. Benden başka bir şey görmez ve işitmezdin, beni dostlar arasında en doğru dost ve kardeşler içinde en sadık kardeş bulacaksın. Sana müjdeler olsun, Münker ve Nekir'den sonra sana endişe verecek bir şey yoktur, deyince o melekler giderler. Kur'an ise
    Allah'ın huzuruna' yükselip, o ölü için Allah'dan döşek, yorgan ve nurdan bir kandil ve Cennet yaseminlerinden bir yasemin çiçeğini ister. Allah da kabul eder. Bunları sema meleklerinden bin melek taşırlar. Bunlardan önce yine Kur'an o ölüye varır, ona benden sonra sıkıldın mı? Bu şeyleri Allah'dan c.c istemekten başka bir şey için durmadım. İsteyip sana getirdim, der.
    Melekler kabirde ona yatak serer. Yasemin çiçeğini ayak ucuna bırakırlar. Önce sağ taraf üzerine uzatırlar, daha sonra sırtüstü yatırırlar ve melekler semaya gidinceye kadar onlara bakarak, gözüyle onları takip eder.
    Sonra Kur'an, kıble cihetinde onun kabrini Allah'ın istediği kadar genişletir. Ebû Muaviye'nin kitabında şöyle yazılmıştır:
    Dörtyüzsenelik bir mesafe kadar kabri genişletilir. Önünden yasemini alıp Sura üfürülünceye kadar onu koklatır. Hergün bir veya, iki sefer ailesine gelir, onların hayır ve akıbeti İçin dua eder. Çocuklarından biri Kur'an okumuşsa ona müjde verir. Eğer kötü bir çocuğu varsa, kıyamete kadar ona ağlar.

    Hafız Ebu Musa el-Medini dedi ki, bu güzel (Hasen) bir rivayettir, îmam Ahmed, Ebu Hayseme ve onların muasırları, ubade bin Samite varan bir senedle Abdurrahman el-Makarri den rivayet etmişlerdir. Ukayli bunu zaif hadisler arasında, ibn-i Cevzi mevzu hadisler arasında saymışlar ve sahih değildir, demişler.

    Beyhaki, «Kabir Azabı» kitabında ibn-i Abbas'dan rivayet ettiğine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellemî Hz. Ömere hitaben şöyle dedi:
    Toprağa varacağında durumun ne olacak ey Ömer! Üç zira, bi karış uzunluğunda bir zira bir karış genişliğinde sana bir çukur kazılıp, saçları yerde çekilen, sesleri bulut gürültüsüne benzeyen, gözleri şimşek gibi ve dişleriyle yeri kazan, siyah Münker ve Nekir gelirlerse, seni oturtup, sükseler hâlin ne olacak!
    Hz. Ömer' (Radıyallahû anh) : Yâ Resûlallah. O gün dünyada üzerinde olduğum inanç üzere olmayacakmıyım? diye sordu. Resûlullah, evet deyince Hz. Ömer Allah'ın izniyle a günün üstesinden gelirim, dedi.

    Beyhaki, hasen bir senedle ibn-i Abbas (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    Ölü kabirde geri dönenlerin ayak seslerini işitir, sonra oturur, ona: «Rabbin kimdir?» denilince,
    Rabbim Allah'dır der. Dinin nedir? sorulur. O
    İslamdır, der. «Peygamberin kimdir?» O
    Peygamberim Muhammed'dir. Onun hakkında bilgin nedir? diye sorarlar;
    Cevaben onu tanıdım, ona iman ettim ve getirdiği şeylerde onu tasdik ettim, deyince gözünün kestiği kadar kabir ona genişlenir. Ruhu müminlerin ruhlarıyla beraber olur.

    Taberâni «Evsât»da, sahih bir senedle ibn-i Abbas'dan rivayet ettiğine göre, kabre gelen iki meleğin ismi Münker ve Nekir'dir.
    îbni Ebi Hatem ve Beyhakî ibni Abbas'dan rivayet ettiklerine göre;
    Mümin sekerâta düşünce melekler ona selâm vererek hazır olurlar, ve Cennetle müjdelerler. Ölünce cenazesiyle beraber yürürler. İnsanlarla beraber cenaze namazını kılarlar. Ölü defn edilince kabirde oturur, ona «Rabbin kim?» denilir. O «Rabbim Allah'dır» der. «Resulün kim?» denilir. O Resulüm Muhammeddir, der. Ona «şehadetin nedir?» denilir. O, Şehadetimdir, der.
    İşte Kur'an'da kavl-i sabit (kuvvetli kelam) denilen budur: «Allah kavl-i sabit ile ehl-i imanın ayağını kaydırmaktan alıkoyuyor»
    Sonra kabir ona genişlenir.

    Kâfir ise ona melekler gelirler. Ölümü anında arkasına yüzüne vururlar. Kabirde oturtulur ve ona «Rabbin kimdir?» denilir. O hiç cevap vermez. «Peygamberin, kimdir?» sorulunca yine hiç bir şey cevap vermez. İşte Kur'an'da buyurulan «Zalimleri delalete götürür, yollarını saptırır» [1] mealindeki âyet-i kerimenin mânâsı budur.

    Cüveybir «Tefsirimde, Dahhak'dan, o da ibn-i Abbas'tan (Radı-yallahû anhüma) rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Ensardan birinin cenazesinde hazır bulundu. Kabre varınca, kabir tamam olmamıştı. Resûlullah oturunca ashab da sessiz olarak oturdular. Sanki başlarında kuş vardı.
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) gözünü yere dikti. Elindeki değnekle yeri deşiyordu. Sonra semaya göz gezdirdi. Ve üç kere kabrin azabından Allah'a sığınırım dedi, sonra da şöyle buyurdular.
    Mümin kul âhirete yönelip dünyayı geride bırakınca ona ölüm gelir. Onun baş ucunda oturur. Cennetten yanlarında hediyeler, koku ve elbiseler olan melekler de gelir.
    Göreceği bir şekilde iki saf kurarlar. Önce ölüm meleği, sonra öbür melekler ona müjde verirler ve su, testisinden akarcasına ruhunu çekerler. O, meleklerin müjdelediklerinden aldığı sevinçle ruhunu kolaylıkla teslim eder. Sonra melekler ruhunu alır. Ve hiç bir melek ona getirilen kokuyu sürmeden ve zinetleri giydirmeden ayrılmaz. Koku sürmesinden sonra onun kokusuyla feza aniden dopdolu olur.

    Gökteki melekler, nedir bu koku? diye sorarlar. Bu filanın ruhunun kokusudur, derler. Ve ona rahmetle dua ederler. Sonra, onu semâya götürürler, ve semâ kapıları ona öyle açılır ki her kapı ona adeta âşıktır.
    Her semânın ehli ona merhaba derler, «Ey Rabbinin öğütlerini kabul eden ruh, sana merhabalar olsun» denilir.
    Sidretü'l-Müntehaya vardırılınca, melekler Yâ Rab. Ruhunu aldık, derler. Allah, onu yere götürün.
    «Zira ben onları topraktan yarattım. Tekrar toprağa iade ederim ve bir daha onları oradan çıkartacağım.» [2] der.
    O vakit ölü geri dönenlerin ayak ve el seslerini işitir. Ve kabirde iki rahmet bir de azap meleği gelir. Bakar ki amelleri onu sarmışlar : Namaz ayakları yanında, Oruç başı yanında, zekat sağında, sadaka solunda, hayır ve iyi ahlâkı göğüsü hizasında durmuşlar.
    Azap meleği hangi cihette ona varmak istese salih ameli engel olur.
    Elinde demirden, ağır bir sopa ile ölüye şöyle der:
    «Eğer namazın, orucun, zekâtın ve sadakaların seni ihata edip muhafaza etmeseydi. Sana öyle bir darbe vuracaktım ki kabrin ateşle dolardı.» Sonra azap meleği gider, onu rahmet meleklerine bırakır. Rahmet melekleri biri öbürüne der ki:
    «Allah'ın bu velisine şefkat et, zira o büyük bir zorluk içinden geliyor. Ve ona der ki! . Rabbin kimdir? O, Allah'dır der. Dinin nedir? O, İslamdır, der. Peygamberin kimdir?
    O, Muhammeddir der.
    Ona sana bunu bildiren ne idi? derler. O ise, ben Allah'ın kitabını okudum. İman edip, tasdik ettim, der. !
    Bu şiddetli imtihandan sonra semadan bir ses gelir. Kulum doğru söyledi, ona Cennet sergilerini serin, Cennet elbiselerini giydirin temiz kokusunu sürün ve kabrini genişletin. Baş ucunda Cennete bir kapı açın.
    Sonra rahmet melekleri ölüye, «kabir azabını tatmadan; hareminde zifafa giren çiftlerin uykuları gibi uykuya dal» derler. Ölü, durmadan «Yâ Rabb kıyameti kopar, ehlimle görüşeyim. Cennetteki nasibime kavuşayım» der. O, kıyamette yüzü ak olarak haşre kalkar.

    Ibn-i Ömer (Radıyallahû anh) 'in hadisi:
    Beyhaki, Zühd'de ve ibn-i Asâkir kesik bir senedle ibn-i Ömer (Radiyallahû anhüma)'dan rivayet ettiklerine, göre;
    İbn-i Ömer, bir adama ey kardeş bilmiyor musun, önünde ölüm var. Bilmezsin, Sabah mı akşam mı? Dikkat et! Önünde kabir şiddeti ve arkasında Münker ve Nekirin gelişi var, sonra da kıyamet kopar. Ve bâtıl işleyenler hüsrana uğrarlar.

    Deylemî, Firaevs Müsned'inde ibni Ömer (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Ağzınızdan:
    Allah Rabbimiz, İslam dinimiz, Muhammed (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) nebimizdir. Sözlerini ayırmayınız. Zira kabirde bunlar dan sorulacaksınız,

    İbn-i Ömer'in hadisi;
    Ahmed, Taberani ibn-i Ady sahih bir sened ile ve ibn-i Ebi Dünya ve Acûri, ibn-i Ömer (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) kabirde soru soran meleklerden bahsederken Hz. Ömer (Radıyallahû anh) Yâ Resûlullah o zaman aklımız bize iade edilecek mi? dedi. Resûlullah da, evet dünyadaki halinize dönersiniz, dedi.
    Hz. Ömer (Radıyallahû anh) : Öyle ise ağzında taş mı olur? (Yani öyle ise neden cevap vermesin.) dedi.

    İbn-i Mesûd (Radıyallahû anh) 'ın hadisi:
    Taberani -el-Kebir'de- sahih bir sened ile ve Beyhakî, Azah-ül Kabir kitabında, ibn-i Mesûd (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Mümin öldüğü zaman, kabrinde oturtulur. Ona:
    Rabbin kimdir? Dinin nedir, Peygamberin kimdir? diye sorulur.
    O, Rabbim Allah'dır. Dinim İslam'dır. Peygamberim de Muham-med'dir, der. Kabri ona genişlenir. İçi ferah olur.
    îbn-i Mes'ud (Radıyallahû anh) bunu dedi, sonra şu âyeti okudu !
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  5. #45
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Ruhların Makarrı = Berzah Âlemi)


    Faydalı Bir Mesele



    Yafü, «Kifâyetü'l-Mütekid»de, üstad Amr bin el-Farid'den lan-latüğına göre şöyle demiştir:
    Veli bir adamın cenazesinde bulundum, namazını kıldığımızda hava yeşil kuşlarla doldu. Büyük bir kuş geldi, onu yuttu. Sonra uçtu. Ben bundan hayrette kaldım. Havadan inip namazda hazır bulunan bir adam bana dedi ki:
    Hayrette kalma, çünkü şehid erin ruhları yeşil kuşların kursağında olurlar. Cennet meyvesinden yerler. Bunlar kılıç şehidleridir. Muhabbet şehidleri ise, cesedleri ruhlaşır.

    Ben diyorum ki, bu, ibn-i Ebi Dünyanın ölüm konusunda Zeyd bin Eslem'den rivayet ettiği şu hadiseye benzer:

    Demiştir ki: İsrailoğullan içinde mağarada inzivaya çekilmiş bir adam vardı. Kıtlık olduğunda muasırları ondan yardım istiyordular. Onlar için dua ederdi. Allah onlara yağmur yağdırırdı. Sonra öldü, kefenine koydular ve onlar o durumda iken, gök tarafından bir tahtın uçtuğunu gördüler. Tâ cenazenin yanına geldi. Bir adam kalktı, cenazeyi tahtın üzerine koydu. Birden taht yükseldi, millet de ona bakıyordu. Sonra onlardan kayboldu. Ve Cennete götürüldü.

    Maûne kuyusu savaşında katledilenler içinde Amir bin Fuheyr de vardı.

    Amr bin Umeyye ed-Damri de esir düşmüştü. Âmir bin Tufeyl ona «sen arkadaşlarından kimseyi tanıyor musun?» dedi.
    O:
    «Evet,» dedi. Sonra ölülerin arasında gezindiler, ondan onların asıllarını soruyordu. Bulamadığı kimse var mı diye söyledi. Bin Ümeyye:
    «Evet, Ebû Bekr'in kölesi Amir bin Füheyri göremiyorum.»
    Bin Tufeyl:
    «îçinizde nasıldı o?»
    Bin Ümeyye:
    «En faziletlimiz o idi.»
    Bin Tufeyl:
    «Onun durumunu sana bildireyim. Şu adam, okla ona vurdu. Sonra oku çıkardığında gözümden kayboldu. Onu öldüren adam da Kilâb kabilesinden, Cebbar bin Sülemi isminde birisiydi. Dahhâk bin Kilabi'nin yanına geldi, müslüman oldu ve kendisini İslam'a getiren şeyin Amir bin Füheyr'in ölümündeki gördüğü harikalık olduğunu söyledi.
    Bunun üzerine, Dahhak, Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) e onun müslüman olduğunu ve Âmir bin Füheyr'in ölümündekı harikalığı ve göğe çıkarılmasını gördüğünü yazdı. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
    «Melekler cesedini örttüler ve onu illiyine (en yüce makama) bıraktılar.»

    Beyhaki, başka bir yönden şu ibare ile bunu nakletmiştir:

    «Amir bin Tufeyl dedi ki; onu öldürdükten sonra göğe yükseldiğini gördüm. Ben onun yerden ne kadar yükseldiğine bakıyordum.»

    Sonra Beyhaki, «Buhari, bunu sahihinde rivayet, etmiştir.» ve hadisin sonunda «yükseldikten sonra yere indirildi ve kayboldu, kaydını nakletmiştir» dedi.


    Biz de, Musa bin Ükbe'nin bu kıssa hakkındaki mağazişi bahsinde bunu rivayet ettik.

    Urve bin Zübeyr dedi ki:
    «Âmr'in cesedi bulunmadı. Rivayet ettiklerine göre melekler onu defnetmişler.»
    îbn-i Sa'd, Hâkim el-kebir'de Urve yoluyla Âişe (Radıyallahûanh)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Âmir bin Füheyr göğe çıkartıldı. Cesedi bulunmadı. Derler ki, melekler onu defnetmişler.»
    Ben diyorum ki, zahire göre meleklerin defnetmesinden gaye, meleklerin gökte gizlemesidir. Nasıl ki birinci rivayette, «Onu gizleyip âla-yı illiyine bıraktılar» denilmiş

    îmam Ahmed, Ebû Nuaym, Beyhaki, Amr bin Ümeyye ed-O am-ri'den rivayet ettikleri şu hadis de buna benziyor:

    «Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Ed-Demri'yi casus olarak, yalnız göndermişti. Dedi ki;
    Hüdeyb tepesine geldim, üstüne çıktım. Fakat, casuslardan korkuyordum. Hubeyb'i bıraktım, yere düştü, ben de atladım, biraz uzağa düştüm, döndüm. Hubeyb'i göremedim, sanki, yer onu yutmuştu.»
    Şimdiye kadar, hiç kimse Hübeyb'in izini bulamadı.
    Demek Hübeyb bin Adi de meleklerin gizlediği birisidir. Ya onu göğe çıkarmışlar ki hadisin zahirinden anlaşılan odur. Veya yerde defnetmişlerdir.

    Ebû Nuaym, kesin olarak onun göğe çıkartıldığını söylemiştir. Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'in mucizelerini diğer peygamberlerin mucizeleriyle karşılaştırırken:

    Eğer denilse İsa (Aleyhi's-selâm) göğe çıkartıldı.
    Biz de deriz ki, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ümmetinden bir gurub da göğe çıkartılmıştır. Bu daha aciptir, demiş. Sonra Amir bin Füheyr, Hubeyb bin Adi, Ala bin Hadram'ın kıssalarını zikretmiş.

    Göğe çıkarılma hadisesini takviye eden bir rivayette Nesâi, Bey-haki ve Taberanrnin rivayet ettikleri şu hadistir:

    Uhud savaşında Talha'nın parmakları isabet aldı. «Ah!» dedi. Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Eğer, Bismillah deseydin, melekler milletin gözü önünde seni göğe çıkartıp gizlerlerdi.»

    Bu gizleme hadisesine bir derece uygun ibn-i Asakirin Ata el-Horasani'nin tarikiyle nakl ettiği şu hadisedir:

    Üveys el-Karanî (Radıyallahû anh), yolda ishalden Öldü. Torbasında kendi elbiselerinden olmayan bir rivayette de insanların dokumasından olmayan iki elbise bulundu. Sonra iki adam çıkıp ona kabir kazmak istediler. Dönüp dediler ki:
    «Bir taş içinde kazılmış bir kabir gördük, sanki şu anda bitmiş gibi idi. Onu tekfin edip orda defnettiler. Sonra dönüp orda hiç bir şey göremediler.»

    îmam Ahmed bunu «Zühd»de Abdullah bin Seleme tarikiyle rivayet etmiştir. Sonunda şunu da nakletmiş :

    «Biz birbirimize, dönelim! Dönsek kabrini tanırız, dedik. Döndük baktık ne iz var, ne kabir.»

    «Yeşil Kuşlar» hadisesine benzer bir rivayette şudur: îbn-i Asakir, Ebû Bekir bin Reyyan'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:

    Mısır'da Gülle Hamamında durmuş idim, oraya Zin-nun'un cenazesini getirmiştiler. Baktım yeşil kuşlar etrafında uçuşuyorlar. Kabrine götürülünceye kadar etrafından ayrılmadılar. Defnedilince kuşlar kayboldu.

    «Muhlislerin Kerametleri Hakkında Gizli Sır» adlı kitapta Tahir bin Muhammed es-Sadefi, salihlerden biri olan Selâmet el-Ken'an'ın hâl tercemesinde şöyle nakletmiştir.

    O Öleceği sene hangi sene'de ve ne zaman öleceğini bildirdi. Ve o sene öldü, salihlerin cenazesinde hazır bulunan «Ak Kuşlar» onun cenazesinin etrafında kabrine varıncaya kadar uçuşuyordular.
    Bu ifadeler gösteriyor ki: Bu durum salihlerin cenazesinde alışılmış garip olmayan bir hâldir.

    Yine aynı kitapta, Mâlik bin Ali el-Kelânisi'nin hâl tercemesinde şöyle denilmiştir:

    O öldüğü ve musallaya konduğunda millet, gözün alabileceği her tarafın son derece beyaz elbiseli kişilerle dolu olduğunu ve cemaatla beraber cenaze namazını kıldıklarını gördü.

    Ebû Halid'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

    Amr bin Kays Öldüğünde, ölü beyaz elbiseli adamlarla dolu gördüler. Namazı kılınıp defnedildiğinde, daha kimseyi göremediler.

    îbn-i Cevzî «Uyun el-Hikâyât» kitabında, senediyle Abdullah bin Mübarek'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:

    Ben bir gece mezarlıkta iken, Rabbiyle münacaât eden hüzünlü bir ses işittim. Şöyle diyordu:
    «Yâ sahibim! Kölen dergâhına geldi. Ruhun yanında, yollan elinde, seni istiyor sana hasrettir. Geceleyin uykusuz, gündüzleyin rahatsız, İçi yanıyor, göz yaşları akıyor. Seni görmek istiyor. Sana kavuşmak için inliyor. Sen olmadan o rahat etmez» dedikten sonra, ağladı, başını kaldırdı, şiddetle bağırdı. Ben onu deprettim, baktım ölüdür. Ben onunla uğraşırken baktım bir «Cemâat» yanıma geldi. Yıkadılar, ilaçladılar, kefenleyip namazını kıldıktan sonra defnedip göğe doğru yükseldiler

    Yine ibn-i Cevzi senediyle, Hasan el-Basri'den rivayet ektiğine göre, şöyle demiştir:

    Sahraya çıktım, bîr mağaraya rastladım. Baktım içinde bir genç dikilip namaz kılıyor. Mağaranın kapısında vahşi bir hayvan çökerek duruyordu. Ben ey genç bu vahşi hayvanı görmüyormusun, dedim. O:
    «Eğer hayvanı yaratan Allah'dan korksaydin daha iyi olurdu» dedi. Sonra hayvanın üzerine vardı:
    «Sen Allah'ın arslanlarından bir arslansın. Ben senin rızkını geri çevirecek değilim. Eğer Allah senin bir şey yapmana izin vermişse yap. Yoksa ayrıl, git» dedi. Hayvan dönüp kaçtı. Sonra genç:
    «Yâ Rabbi! Arş-ı Âlâdaki izzet makamları hürmetine senden istiyorum : Eğer benim için yanında bir hayır varsa ruhumu al» dedi. Ve sözünü bitirmeden dünyadan ayrıldı. Döndüm salih ve zahit arkadaşlarımı topladım ki» onu tekfin edip defnedelim. Mağaraya döndüğümüzde kimseyi göremedik. Birden gaibden sesini işittiğim şahsını göremediğim biri bana:
    — Yâ Ebâ Saîd milleti geri çevir, çünkü o genç kaldırıldı, dedi.

    Faydalı Bir Mesele:


    Ebû Saîd, «Şeref el-Mustafa» adh eserde, Ahmed bin Muhammed bin Ebû Berre tarikiyle, Muhammed el-Vezzân'dan, o da Ubeyd bin Said'den o da babasından şöyle dediğini rivayet etmiştir:
    Hasan (Radıyallahû anh) bir topluluk içinde otururken, yeşil gözlü bir adam geldi. Hasan Ona:
    «Sen böyle mi doğdun? Yoksa böyle mi kendini arzediyorsun?» dedi.
    Adam:
    «Yâ Hasan, beni tanımıyor musun?» dedi.
    Hasan (Radıyallahû anh) :
    «Kimsin?» dedi.
    Adam, Nesebini söyledi, meclisteki herkes onu tanıdı. Hasan
    «Nedir hâlin?» diye sordu. Adam:
    Bütün malımı toplayıp bir gemiye attım, Yemen'e doğru gidiyordum. Yolda fırtına koptu, gemi battı. Bir tahta üstünde sahile çıktım. Oturup tereddüt ediyordum: Galiba ondört kişi batmıştı. Ot, ağaç ne buldumsa yedim, Çeşme suyunu içtim. Sonra dik doğru gideyim, ya helak olurum veya kurtulurum, dedim. Yürüdüm. Önüme bir saray yükseldi. Duvarları sanki, gümüşten idi. Kapısını İttim. İçinde salonlar vardı. Salonların her köşesinde, pırlantadan sandıklar vardı. Kilitli idiler, yalnız bir bakmakla açılıyordular. Bâzılarını açtım, içinden hoş bir koku çıktı, baktım içinde ipek elbiseli adamlar yatıyor. Elledim, baktım diri sıfatında ölüdürler. Sandığı kapattım, çıktım, sarayın kapısını da kilitledim.
    Geçtim, hiç benzerini görmediğim iki süvari gördüm. Doru atlara binmiştiler. Halimi sordular, ben anlattım.
    Onlar:
    «İleriye doğru git, bir ağaca rastlarsın, yanında bir bahçe var, orda güzel kıyafetli yaşlı bir adam var. Namaz kılıyor. Durumunu; ona anlat. O sana yolu gösterir,» dediler.
    Geçtim, yaşlı bir adamla karşılaştım. Selâm verdim, selâmımı aldı. Hikâyemi sordu. Başıma gelen bütün şeyleri anlattım. Sarayın bahsi gelince adam, ürperdi.
    «Sonra ne yaptın?» diye sordu.
    Sandıklan kapattım, dedim. O ân üzerinden bir bulut geçti, «Esselâmü Aleyke Yâ Veliyyah» diye selâm verdi. Adam buluta; «Nereye gidiyorsun» diye sordu. Bulut;
    «Falan falan yere gidiyorum» dedi. Bulutlar böyle ard arda devam edip geçtiler. Tâ bir bulut gelip ondan nereye gidiyorsun diye sorunca;
    «Basra'ya gidiyorum» dedi. Adam ona;
    «İn» dedi, indi. Önünde durdu. Ona bu adamı yüklenip evine bırak, dedi. Ben bulutun sırtına bindiğimde, Allah hakkı için o gördüğüm saray, «Süvariler ve sen necisiniz» diye bana söyle, dedim.
    Adam, dedi ki;
    «O saray, Allanın deniz şehidlerine ettiği bir ikramdır. Onlara melekler müekkel kılınıp onları denizden topluyor ve o sandıklara ipek kefenler içine koyuyorlar.
    O iki süvari ise, iki melektirler, sabah akşam gelip Allah'dan onlara selam getiriyorlar. Ben ise Hızırım, Allah'dan istedim ki, beni peygamberimizin ümmetiyle hasretsin.
    Adam dedi ki:
    «Ben buluta bindiğimde Öyle büyük bir korku beni sardı ki, ondan gözlerim böyle yeşil rengini aldı.
    Şeyhü'l-İslam ibn-i Hacer, «El-İsâbe fi Marifeti's-Sahâbe» kitabında Hızır'ın hâl tercemesinde bu kıssayı nakletmiştir. [22]

    [1] En'am, 98

    [2] «ud,6

    [3] Bakara, 154

    [4] Burada; miraç ismi alet olup yükselte-n vasıta ve yükselmenin yolu demektir.


    [5] Berzah aralık demektir. Dünya ve Ahiret arasında ruhların beklediği alem'in ismi olmuştur

    [6] Enbiya 105

    [7] Vakia, son ayetler...

    [8] Fecir .son ayetler

    [9] Yasin 26

    [10] Araf, 172.

    [11] Araf, 11

    [12] Taha, 71.

    [13] Ali İmran, 169.

    [14] Mevkuf, senedi sahabelere kadar yükselen hadis demektir.

    [15] Merfu, senedi, Peygambere yükselen hadis demektir

    [16] Al! Imran, 08.

    [17] Allah'ın huzuru demektir

    [18] Hadid, 19

    [19] Bu hadiste, Cehennemden maksat. Cehennem eteşi gibi sıcak olan mag*ma ateşidir. Sonradan 'keşfedilen 'bu tabaka 1400 sene önce Peygamber Efendimiz (A.S,) tarafından frıaber verilmiştir

    [20] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 374-414.

    [21] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 415-416.

    [22] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 417-424.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  6. #46
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Ruhların Makarrı = Berzah Âlemi)

    «Şu âyeti okuyun» diye cevap verdi: «Allah'a ve Resulüne iman edenler, Allah katında sıddık ve şehidlerin tâ kendileridir.[18]

    Berrâ bin Âzip (Radıyallahû anh)'dan rivayet Resulûllah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Ümmetimin müminleri şehidlerdir» diye buyurdu.

    İmam Ahmed bu konuda icma vardır, diye anlatmış. Cafer bin Muhammed, «Zahirde bunların Cennette oldukları konusunda ihtilaf yoktur» ve Meymuni'nin rivayeti izahında «bu konuda şüphe eden yoktur» demiştir.

    İmam Ahmed gibi, îmam Şafii de, onların Cennette olduklarını kesin olarak söylemiştir.
    Selefden de, aynı görüş açık olarak nakledilmiştir.
    Bununla beraber, bir gurup âlimler;
    «Mümin çocuklarının umum olarak Cennette olacakları söylenebilir, fakat, fert fert olarak söylenemez» görüşündedirler.
    Belki de bu görüş şuna dayanır:
    Çocuk babasiyle ehl-i iman sayılır. Halbuki, babasının imam üzere öldüğü kesin olarak söylenemez. Dolayısıyle onun mü'min çocuğu olduğu söylenemez. Demek, ayrı ayrı her bir çocuk için bir şey söylenemez.
    Fakat, bu görüş hiç bir imam müçtehitten açık olarak nakledilmemiştir. Onların sözlerinin genişliğinden alınan bir görüştür.
    Halbuki imamların çocuklar hakkındaki kasıtları müşrik çocuklarıdır. Hatta İmam Ahmed «Müşriklerin küçükleri, Cennet seyyahlarıdır» mealindeki hadisi delil göstermiştir.

    İmam Ahmed demiş ki; «Eğer, onun yüzünden ebeveyninin Cennete girmesi umuluyorsa, onun Cennete girmesinde nasıl şüphe edilir.»
    Şehidlerden başka, teklif altında olan diğer ehl-i iman ise, eskiden ve şimdi de, alimler onlar hakkında ihtilaf etmiş ve ediyorlar.

    îmam Ahmed;
    «Müminlerin ruhlarının Cennette, kâfirlerin ruhlarının Cehennemde olduğunu» kesin olarak söylemiştir. Ka'b bin Malik, ümm-ü Hâni. Ebü Hüreyre, ümm-ü Bişr Abdullah bin Amr (Radıyaîlahû ve benzerlerinden nakledilen hadisleri delil göstermiştir.

    Hilal bin Yesâf'dan rivayet edilmiş ki, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anhüma) Kâb'ten ayette geçen illiyin ve siccinin ne demek olduğunu sormuş. Kâb demiş ki
    İlliyin, yedinci göktür, müminlerin ruhları ondadır. Siccin de yerin yedinci dip tabakasıdır. Kâfirlerin ruhları onda, İblisin tesiri altındadırlar.
    Ve Cennetin yedinci göğün üstünde, Cehennemin ise yerin yedinci tabakasının altında olduğu kesin deliller'le sabittir.»

    Bu delillerden biri: Bezzar ve Taberani'nin Cabir, (Radıyallahû anhâ) 'dan rivayet ettikleri şu hadis-i şeriftir:
    Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den, Hz. Hatice (Radıyallahu anhâ) 'nın durumu soruldu. Buyurdu ki:
    Onu Cennet nehirlerinden bir nehrin başında, içinde boş şey olmayan, yorgunluk vermeyen, kamıştan bir evin içinde gördüm.

    İkinci bir delil: Taberani'nin Fâtime (Radıyallahû anhâ) 'dan kesik bir sened ile rivayet ettiği şu hadistir:
    Fâtime Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den «Anamız Hatice nerdedir?» diye sordu. Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi
    ve Sellem)
    «O içinde boş şey olmayan, yorgunluk vermeyen kamıştan bîr ev içinde Meryem ve Firavunun hanımı Âsiye arasındadır» diye cevap verdi.
    Fâtime:
    «Bu bildiğimiz kamıştan mı?» diye sordu.
    Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Hayır, o inci ve yakutla dizilmiş bir kamıştır» diye cevap verdi.

    Üçüncü bir delil: İmam Ahmed, Tirmizi ibn-i Mâce ve Ebû Davud Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre:
    Resûlullah {Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) zina suçundan i'tiraf-ta bulunan el-Eslemeyi recm ettiğinde:
    «Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, o şimdi Cennet nehirlerinde yüzüyordur» diye buyurdu.

    Dördüncü bir delil: İmam Ahmed, Tirmizi ve ibn-i Mace'nin Sevbân (Radıyallahû anh)'dan, o da Resûlullah'dan rivayet ettiğine göre, buyurdu ki:
    «Kimin ruhu cesedinden ayrılır da, üç şeyden beri ise o Cennete girer: Kibirden, hıyanetten ve borçtan...»
    Bir gurup da «ruhlar yerdedir» demişler. Sonra ihtilafa düşmüşler.
    Bir fırka demiş ki; Ruhlar kabirlerin avlularındadırlar. îbn-i Vaddah, bu görüştedir. İbn-i Hazm de, hadis'cilerin çoğundan bu görüşü nakletmiştir.
    İbn-i Abdi'l-Bennân, «şehidlerîn ruhları Cennettedir, diğer ölülerin ruhları kabir aylularındadır, istedikleri gibi gezerler,» görüşünü tercih etmiştir. «Kabirlere selâm verme», ve «kabirde ölünün cennet veya cehennemdeki yeri ona gösterilir» hadislerinden delil getirmiştir.

    Fakat, bu hadisler de, ruhların Cennette olmadığına dair bir delil yoktur. Çünkü, yerin gösterilmesi ruhla ilişkisi olan cesed içindir, ruh cesedden ayrı olarak cennette olabilir.
    Yine kabirdekilere selam verilmesinde, ruhların kabir avlularında durduklarına dair bir delil yoktur. Çünkü peygamberlerin ve şehidlerin kabirlerine de selâm verilir. Halbuki, ruhları âla-yı illiyin-dedir. Fakat, hızlı bir şekilde cesedleriyle ilişkileri vardır. Bu ilişkinin mahiyeti ve keyfiyetini, hakiki olarak ancak Allah bilir.
    «Uyuyanın ruhu Arş'a çıkar ve cesedle ilişkisi vardır. Uyandığında ona döner» mealinde rivayet ve hadisler buna delildir.
    Uyuyan için bu ayrılış ve ilişki geçerli ise, bedenlerden sıyrılmış ölüler için tarik-i evla ile, geçerlidir. Onlar göğe çıkarlar ve ruh suretinde kabirlerine dönerler.

    Bir fırka da demiş ki: Ruhlar arzın bir yerinde toplanırlar, mü'minlerin ruhları Câbiye'de, bir rivayette Zemzem kuyusunda toplanır. Kâfirlerin ruhları da Bürhût vadisinde toplanırlar.

    Hanbeli'lerden Kadı Ebu Ya'la el-Mutemed kitabında bunu tercih etmiştir. Bu, İmam Ahmed'in, «Kafirlerin ruhları Cehennemdedir» sözüne muhaliftir. Belki de, Bürhût vadisi, altından Cehennemle bir ilgisi vardır. Nasıl ki, «Denizin altı Cehennemdir» diye rivayet edilmiştir[19]

    Ebû Ömer, Ahmed bin Muhammed en-Nisâburî'nin el-Hikâyet kitabında şöyle denilmiştir:
    Ebû Bekir Muhammed bin îsa el-Tarsusi, Hâmid bin Yahya bin Süleyman'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
    Mekke'de, yanımızda Horasanlı bir adam vardı. Emânetleri teslim alıp sonra geri veriyordu. Bir gün bir adam on bin dinarı ona teslim etti ve kayboldu. Horasanlı adam da sekerata yaklaştı. Emâneti teslim etmek için çocuklarından hiç birisine güvenemedi. Evinin bir tarafında o paraları sakladı ve öldü. Sonra adam dönünce onun çocuklarından dirhemleri sordu. Biz bilmiyoruz, dediler. Mekke'nin âlimlerinden sordular —ki Mekke'de hayli âlim vardı o zaman Biz o adamı Cennetlik biliyoruz ve bize geldiği kadariyle Cennet ehlinin ruhları Zemzem kuyusundadırlar. Gecenin üçte biri veya yarısı geçince git kenarında dur. Sonra onu çağır, umulur kî sana cevap verir. Eğer cevap verirse, malının nerde olduğunu sor. Adam birinci, ikinci ve üçüncü gecelerinde, üçer sefer, aynı vakitte çağırdı <ve bir cevap alamadı.
    Adam, âlimlerin yanına geldi. Ne yaptığını anlatınca, âlimler, «İnnâ lillah ve inna ileyhi râciun». Demek arkadaşımız cehennemlik imiş, dediler ve şöyle tavsiyede bulundular
    «Yemen'e git, orda Bürhût isminde bir vadi var, onda bir kuyu var. Kuyunun adı Bermuttur. Cehennemliklerin ruhları ordadır. Kenarına git, Zemzem "kuyusunda çağırdığın aynı vakitte onu çağır.» Adam gitti, tavsiyeyi uyguladı ve ilk çağrıda cevap aldı.
    Hikâyenin bakiyesi kitaptan düşmüş idi.

    Safvân bin Arar, Ebu'l-Yeman Âmir bin Abdullah'dan mümin ruhların birleştiği bir yer var mı? diye sormuş. Âmir demiş ki;
    Allah'ın «yer'e salih kullarım varis olacaklar» diye söz ettiği yer, ruhların toplandığı yerdir. Ruhlar haşre kadar orda dururlar.»

    İbn-i Mende bunu rivayet etmiştir. Fakat cidden garip bir rivayettir. Âyeti bununla tefsir etmek daha da gariptir.

    ibn-i ldemiştir;
    Abdullah bin Havşab'dan rivayet ettiğine göre şöyle
    Amir (Radıyallahû anhüma) Übeyy bin Ka'b'a Cennetlik ruhlar ile cehennemlik ruhların görüştükleri yeri mektupla sordu. Ka'b dedi ki:
    Cennetlik ruhlar, Cabiye'dedirler. Kâfirlerin ruhları da Hadre-mut'ta, Bürhüt vadisindedirler.
    Sahabeden bir gurup demiş ki, «ruhlar Allah katandadırlar.» Bu görüş, sahih alarak, ibn-i Ömer (Radıyaîlahû anh) 'dan da rivayet edilmiştir.

    îbn-i Mende, Şa'bi tarikiyle, Huzeyfe (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Ruhlar, Rahman olan Allah'ın yanında duruyorlar. Cesedlerine üfürülecek vadeyi bekliyorlar.
    Bu rivayet, ruhların ayrı ayrı yerlerde olduğuna dair olan rivayetlere münafi değildir.
    Bir gurup da demişler ki: insanların ruhları Adem Babalarının sağında ve solundadırlar. Sahih rivayete göre Miraç hadisinde şöyle denilmiştir:

    Açılınca göğün üzerine çıktık, baktık bir adam sağında solunda, şahıslar var; sağına baktığında gülüyor. Soluna baktığında ağlıyor. Cibril'e «kimdir bu?» diye sordum. «Adem'dir, sağ ve solundaki şahıslar da onun zürriyetidir» dedi. Sağdakiler Cennetliktir. Soldakiler de Cehennemliktir. Sağına baktığında gülüyor, soluna baktığında ağlıyor..
    .
    Bu hadisin lafzının zahirine göre, kâfirlerin ruhlarının da gökte olduğu anlaşılır. Bu ise, «Gök kâfirlerin ruhları için açılmaz» mealindeki âyet ve hadîse zıttır. '
    Bâzı rivayetlerde, bu zorluğu giderecek ibare vardır. Rivayet şöyledir :
    Âdem oğullarının ruhları ona arz edilir. Ruh mümin ise, ne güzel ruh! Onu alayı illiyine çıkarın, der. Kâfir ise ne çirkin ruh, onu yerin dibine götürün, der. işte bundan anlaşılır ki, zürriyetinin ruhları dünya semasında ona arzedilir. Yerlerine yerleştirmek için emir verir. Demek ruhların kaldığı yer, dünya seması değildir.

    İbn-i Hazm iddia etti ki, Cenâb-ı Hak cesedlerden önce bütün ruhları birden yaratmış. Ve onları, madde dünyasının ötesinde bir Berzah'da yerleştirmiş.
    Cesedleri yarattığında, ruhları o berzah âleminden alıp cesede yerleştiriyor. Sonra ölümde yine o âleme yerleştiriyor. Peygamberler ve şehidlerin ruhları ise Cennette olurlar.
    Bu görüş başka hiç bir müslümandan anlatılmamış ve müslümanların sözüne de benzemiyor. Bu ancak felsefeciler sözlerinin cinsinden bir sözdür.

    Bir gurup mütekelliminden nakledilmiş ki, ruhlar, cesedlerin ölmesiyle ölürler. Bu görüş mutezileye nisbet edilmiştir. Endülüs fakihlerinden bir cemâat de ayni şeyi söylemişlerdir.

    Eskilerinden, Abdul-Ala bin Vehb bin Muhammed b. Arar bin Lübabe; yenilerinden de Süheyli ve Ebû Bekir bin Arabî gibi zatlar da bu görüştedirler.
    Fakat Cumhuru ulemâ şiddetle bu görüşe karşı çıkmıştır. Hatta Sahnun bin Said ve diğerleri demiş ki, bu bidat'cıların sözüdür.

    Ölümden sonra, ruhların baki kaldığını gösteren çok nass (kesin ifade) ler bunu reddeder ve çürütürler.
    Şehidlerin ve ruhları Cennet'de olan diğer müminlerin hayata olan arasında iki yönden fark yardır:
    Biri: Şehidlerin ruhları için, kuş şeklinde cesedler yaratılır, kursağına yerleşirler ki, o kuşun organlariyle soyut ruhtan daha fazla ve daha mükemmel nimetlensinler. Çünkü, şehidler, cesedlerini Allah yolunda feda etmişler. Buna mukabil Berzahta onlara bu cesed'ler verilmiştir.

    İkinci fark; Şehidler Cennetten rızıklanırlar. Halbuki diğer ölüler hakkında böyle kesin bir ifade yoktur. Her ne kadar, onlar cennet ağaçlarına konurlar diye rivayet varsa da bunun iki manası vardır. Bu konmak yemek manasında geldiği gibi normal konmak manasında da olabilir. Alâ külli hâl, yemekte, nimet ve istifadede şehidler derecesinde değiller. Allah gaybi daha iyi bilir.

    Amma ibn-i Sinninin, ibn-i Mes'ud (Radıyallahû anhî'den rivayet ettiği:
    «Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) kabristana girdiğinde ey fani ruhlar! Ey çürümüş cesedler! Ey yıpranmış kemikler! Ey dünyadan mümin olarak çıkanlar! Yâ Rabbi bunlara kendinden bir ruh kat, bizden de selâm ver» hadisi ise, senedinin zayıflığıyle beraber «fani ruhlardan murad cesedlerden çıkmış ruhlar» diye tevil edilir. [20]

    Faydalı Bîr Mesele


    İbn-i Kayyim, dedi ki: Ruh için dört durak vardır. Her bir evvelkisinden daha büyüktür.

    Birincisi, ana karnıdır. Bu sıkıntı, muhasara ve içiçe üç karanlığın hakim olduğu bir yerdir.

    ikincisi, içinde doğduğu, alıştığı, iyilik ve kötülüğü kazandığı bu dünyadır.

    Üçüncüsü, Berzah Alemidir. O bu dünyadan daha geniş ve daha büyüktür. Dünya ana karnından ne kadar büyük ise o bu dünyadan o kadar büyüktür.

    Dördüncüsü, ondan sonra, durak olmayan âhiret âlemi, cennet veya cehennemdir.

    Bu durakların herbirinin hükmü ve gereği öbürünün hüküm gereğinden değişiktir.

    Ben diyorum ki, onun üçüncü durak hakkında naklettiğini teyid eden şöyle bir rivayet vardır:
    İbn-i Ebi Dünya, Süleym bin Âmir el-Cübbâ'inin mürsel hadisinden merfûan şöyle rivayet etmiştir:
    Müminin dünyadaki durumu, ana karnındaki ceninin durumu gibidir. Çıktığı ışığı gördüğü ve süt emmeye başladığında ana karnına dönmek istemediği gibi, mümin de ölümden korkar, fakat Rabbinin huzuruna vardığında bir daha dünyaya dönmek istemez.

    Yine ibn-i Ebi Dünya, Amr bin Dinar'ın mürsel hadisinden şöyle rivayet etmiştir:
    Bir adam öldü, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki, bu adam dünyadan göç etti. Eğer durumundan memnun ise dünyaya dönmek istemez, tıpkı herhangi birinizin ana karnına dönmek istemediği gibi...

    Hakim-i Tirmizi, 'Nevadirü'l-Usûl'de, Enes (Râdıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Ben müminin dünyadan çıkışını ancak, çocuğun ana karnından çıkmasına benzetiyorum. O sıkıntı ve karanlıktan dünyanın ferahına çıktığı gibi mümin de dünyanın sıkıntı ve cefasından cennetin ferah ve, safasına çıkar. [21]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  7. #47
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Ruhların Makarrı = Berzah Âlemi)
    «Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayınız, onlar diridirler. Allah katında rıziklanırlar.» [13] mealindeki âyet-i kerime hakkında şöyle bir soru açıyor:
    Eğer denilse bütün ölüler de böyledirler, neden, şehidler tahsis edilmiş.

    El-cevap: Bütün ölüler böyle değildir. Bir kısmı cesedden çıkartılır. Mücerret kalır. Normal ölüler gibi. Bir kismı da bu cesedden çıkar, yeşil kuşların içine girer, şehidler gibi...
    Ka'b'ın rivayet ettiği, «Mü'minin ruhu yeşil kuş olur» hadisindeki umumilik şehidlere mahsustur.
    Bütün bunlar gösteriyor ki, ruhlar cesedden ayrılır. Görür ve işitir. Yoksa, kabir azabı ve nimeti ve kabre selam verme hakkında varit olan hadislerin bir mânâsı kalmaz, (Üstad îzzeddin'in sözü bitti.)

    İşte, o da, şehid ruhlarının kuşlar cevfinde olduğu görüşündedir. Yani «kuşlar şeklinde olurlar» görüşünü kabul etmiyor. İbn-i Ömer (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet edilen şu hadis de bunu teyid etmektedir: «Onlar başka bîr cesede girerler.»
    Bu hadisin senedi, mevkuf [14]ise de merfu [15] hükmündedir. Çünkü böyle şeyler şahsi bir görüş olarak söylenilmez ve! daha önce bunu teyid eden merfu bir rivayeti gördüm.

    Hennad bin Sirri «Zühd» kitabında, ibn-i İshak yoluyla îshak bin Abdullah bin Ebu Ferve'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Bir ehl-i ilim bize rivayet etti ki: Resûllüllah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Şehidler üç guruptur: Allah, katında derecesi en düşük olan o adam ki, malını, canını ortaya kor, Ölmek ve öldürülmek istemezken, ona bir ok isabet eder, ondan akan ilk kan damlasiyle, Allah onun bütün günahlarını afv eder. Sonra, Allah gökten bir cesed indirir, ruhunu içine kor. Sonra Allah'ın huzuruna kaldırılır. Hangi gökten geçerse, melekler onu teşci ederler. Ta Allah'ın huzuruna varır. Vardığında hemen secdeye kapılır. Sonra, ona atlas kumaşdan yetmiş hülle giydirin diye emir verilir. Sonra, onu diğer şehid kardeşlerinin yanına götürün, denilir. Onların yanına getirilir. Onlar, Cennetin kapısında yeşil bir kubbe altındadırlar. Onlara rızıkları Cennetten gelir.

    Kabir
    O şehidlerin yanına vardığında, siz memleketinizden gelen misafirden sorduğunuz gibi filan kişi ne yaptı diye sorarlar. O, iflâs etti» der.
    Onlar:
    O ne yaptı ki? O iyi bir tüccardı. Biz, sizin müflis saydığınızı müflis saymıyoruz. Esas müflis amelce müflis olandır, derler.
    Sonra filan kişi filan hanımına ne yaptı, diye sorarlar.
    Onu boşadı, der.
    Onlar:
    Aralarında ne geçti ki, onu çok seviyordu, derler.
    Onlar:
    Filan ne yaptı, derler.
    O:
    O bendi Onlar:
    Yok önce öldü, der.
    «Demek T helak oldu, biz onun öldüğünü işitmedik. Allah'ın iki yolu vardır. Biri yanımızdan geçer, diğeri de onun zıt istikametinde gider. Allah bir kula iyilik dilerse, onu yanımızdan geçirir, ne zaman öldüğünü biliriz. Bir kula da şer dilerse, onu başka tarafa götürür, onun haberini işitmeyiz, derler.

    îbn-i Mende, Abdurrahman bin Zeyyad bin En'am tarikiyle, Hayyam bin Cebele'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Bana ulaştı ki, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Şehit düşenlere Cenâb-ı Hakk en güzel bir cesed indirir, ruhuna «içine gir» der Evvelki cesedine bakar, Halk'ın yaptıklarını görür, ordakilerle konuşur. Onların işittiğini sanır. Ve onların gördüğünü sandığından onlara bakar. En sonunda, onun huri'in olan hanımları gelir, onu alır götürürler.
    Nimet gören ruhlar çeşit çeşittir. Bâzıları cennet ağaçlarına kal kan bir kuştur. Bazıları da yeşil kuşların havsalasında olur. Bazıları Arş altında kandiller içinde barınırlar. Bazıları da, ak kuşların havsalasında olur. Bazıları başka bir çeşit kuşların havsalasında olur Bazıları, Cennetlik şekiller içinde olurlar. Bazıları da amellerinden yaratılan bir şekil içinde olur. Bazıları gezer ve döner, cesedini ziyaret eder. Bazıları da ölenlerin ruhlarını karşılamakla görevlidir.

    Bunlardan, başkaları da, bir kısmı Mikail'in kefaletinde olur. Bir kısmı Âdem'in kefaletinde olur. Bir kısmı da Hz. İbrahim'in kefaletinde olur.
    Kurtubi dedi ki, bu güzel bir görüştür. Bütün rivayetleri birleştirir.

    Ben diyorum ki, Beyhaki ve ibn-i Merdeveyh'in Ebû Said-i Hud-ri'den rivayet ettikleri Miraç hadisi de bunu teyid etmektedir. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «...Sonra, ikinci göğe çıktım, Yahya ile İsa ve milletlerinden bir gurubu gördüm. Sonra üçüncü göğe çıktım. Yûsuf ve milletinden bir gurubu gördüm. Sonra dördüncü göğe çıktım. İdris ve milletinden bir gurubu gördüm. Beşinci göğe çıktım, Harun ve milletinden bir gurubu gördüm. Altıncı göğe çıktım, Musa ve milletinden bir gurubu gördüm. Yedinci göğe çıktım, İbrahim ve mîlletinden bir gurubu gördüm. Bana denildi ki, burası senin ve ümmetinin yeridir.» diye buyurdu. Sonra şu mealdeki âyeti okudu:
    İbrahime en lâyık olanlar, onun tabileri, bu peygamber ve ona imân edenlerdir. [16]

    Sonra ümmetimi iki fırka halinde gördüm. Bir fırkanın üzerinde kağıt gibi ak elbiseler vardı. Bir fırkanın da üzerinde çamurdan elbiseler vardı, diye buyurdu ve hadisin tamamını anlattı.
    işte bu hadis gösteriyor ki, ruhların mertebeleri değişiktir her bir semâda bir millet vardır.

    Hakîm-i Tirmizi dedi ki, ruhlar Berzah âlem'inde gezerler, dünyadakilerin ve göktekilerin hâllerini seyrederler. Gökte insanların durumlarım konuşurlar. Bâzı ruhlar da Arşın altındadır, bâzı ruhlar da Cennete uçar, dünyada Allah'a yaptığı ibâdet gücüne göre onda gezer.

    Beyhaki de, bunun bir benzerini, «Azâbü'l-Kabir» kitabında ibn-i Mesûd ve ibn-i Abbas'ın (Radıyallahû anhüm) hadislerini zikrettiğinde bu hadisin bir benzerini zikretmiştir.
    Sonra, Buhari'nin, Berra' (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiği hadisi zikretmiş:
    Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'ın oğlu İbrahim öldüğünde, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Onun Cennette bir emzireni vardır» diye buyurdu.
    Sonra, Beyhaki, «işte İbrahim, Medine mezarlığı olan Baki'de medfun olduğu halde, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) onun Cennet'de emzirildiğini buyurmuştur,» diye istidlal etmiştir.

    İbn-i Kayyim, demiş ki:
    «Ruhlar Cennet kuşları olurlar, meyvesinden yerler hadisi, «onlara kabirlerinde Cennetteki yerleri gösterilir» hadisi arasında zıtlık yoktur.

    Ruh, Cennet nehirlerine girer. Onun meyvesinden yer, aynı zamanda onun Cennetteki yeri ona gösterilir. Çünkü Cennete hakiki olarak girmek, ancak haşir gününde olur.
    Bunun bir delili de şudur:
    Şehidlerin ruhlarının Berzah Âleminde barındıkları yerler, onların hakiki makamları değildir.
    Demek hakiki olarak Cennete girmek ruh ve cesede sahip insana müyesser olur. Ruhun yalnız olarak girmesi ise bundan ayrı ve geride bir şeydir.

    Nesefi'nin «Bahrü'l-Kelâm»ında şöyle denilmiştir: Ruhlar dört guruptur:
    Peygamberlerin ruhları ki, cesedinden çıkar, misk ve kâfur gibi güzel kokulu cesedinin şekline girer. Cennette olur. Yer içer faydalanır, geceleyin de Arşa asılı kandillerin içine barınır.
    Şehidlerin ruhları ki, cesedlerinden çıkar, Cennette yeşil kuşlar içinde olurlar, yer, içer, faydalanır ve geceleyin Arşa asılı kandillerin içinde olur.
    Müminlerden ehl-i itaat olan ruhlar ki, Cennet etrafında olular. Yemez, içmez, faydalanmazlar, fakat Cennete bakmakla istifa*de ederler.
    Mü'minlerden ehl-i isyan ruhları ise gökte ve yerde havada olurlar.
    Kâfirlerin ruhları ise onlar, Siccinde yerin yedinci katının dibinde siyah kuşlar içindedirler. Cesedleriyle ilişkileri vardır. Güneş gökte iken ışığı yerde olduğu gibi...
    Ruhları azap gördükçe cesedleri de elem çeker.

    Hafız ibn-i Recep «Ahvalü'l-Kubûr» adlı kitabında şöyle demiştir:
    Yedinci Bab, Berzah aleminde ruhların barındıkları yer konusundadır.
    Peygamberler (Aleyhi's-selâm) ruhları hiç şüphesiz, Allah katında Âlâ-yı îlliyindedirler.
    Sahih hadiste var ki, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'ın en son söylediği söz:
    «Yâ Rabb Refiki Â'Iâ isterim» [17] sözüdür.
    Bir adam, ibn-i Mesud'a Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) vefat etti. Şimdi nerdedir? diye sormuş. İbn-i Mesud, «O (Aleyhi's-selâm) Cennettedir» demiş.
    Şehidlere gelince çoğu alimler, onların da Cennette oldukları görüşündedirler. Bu konuda hadisler çoktur. Müslim'in ibn-i Mesûdtan, İmam Ahmed ve Ebû Davud'un ibn-i Abbâs (Radıyallahû anh)'dan ve diğerlerinden rivayet ettikleri hadisler gibi...
    Bu konuda geçen hadislerden başka, Ahmed, ibn-i Ebu Dünya, Ebu Yala'nın Enes (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettikleri şu hadistir : Enes dedi ki:
    Güzel rüya, Resul-i Ekrem (Aleyhi's-selâm) 'in çok hoşuna giderdi. Buyruklarından birisi de, içinizde kimse rüya gördü mü sorusu idi. Tanımadığı bir adam, rüyayı gördüğünü anlatınca, onu soruştururdu. iyi bir insandır, dediklerinde rüya daha fazla hoşuna giderdi

    Enes dedi ki, bir gün bir kadın geldi. «Yâ Resulûllah ben bir rüya gördüm. Sanki çıkıp Cennete girmişim. Bir düşüş sesini işittim. Cennet kapıları kapandı. Baktım filan ve falan vardır, dedi ve on iki kişiyi saydı ki, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) onları savaş için bir bölük olarak göndermişti..
    Sonra devam etti i Onlar getirildiler, üzerlerinde kanlı elbiseler vardı. Damarları kan akıyordu. Onları Beydah nehrine götürün, denildi. Götürüldüler. Onlan içine batırıp çıkardılar. Yüzleri dolun ay gibi parladı. Onlara altın sandalyeler getirildi. Üzerinde oturdular. Altın tabak içinde onlara hurma takdim edildi. Canları istediği kadar yediler. Tabağı bir yönden öbür yöne çevirdikçe değişik meyveler oluyor ve canları istediği kadar yiyordular. Ben de onlarla beraber yedim, dedi. Bir az sonra o bölükten haberci geldi. «Yâ Resulûllah şöyle şöyle oldu, filan ve filan on iki kişi isabet aldı» dedi. Resul-i Ekrem;
    «Bana o hanımı çağırın» dedi. Hanım geldi, «bu adama rüyanı anlat» dedi. Rüyayı anlatınca adam (haberci) dedi ki;
    «Evet onun gördüğü doğrudur. Filan ve filanlar isabet aldılar.»
    Mücahit'den rivayet edildiğine göre, «Şehidler Cennette değiller, fakat ondan rızıklanırlar» demiştir

    Adem bin Iyas Mücahit'den: -Allah yolunda katledilenleri ölü sanmayınız» mealindeki âyet-i kerime hakkında rivayet ettiğine göre demiştir ki;
    «Onlar Allah katında diridirler, Cennet yemişinden rızıklanırlar, onun kokusunu alırlar, fakat Cennette değiller.»
    îbn-i Abbas (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet edilen:
    «Şehidler, Cennet kapısında ak bir nehir üzerindedirler» hadisi buna delildir. Çünkü, bu, gösteriyor ki nehir Cennetin dışındadır.
    Buna şöyle cevap verilmiştir: Hadisin ravilerinden olan ibn-i îshak, aldatan birisidir, hadis olarak işittiğini de açık söylememiştir.

    Belki de, bu hadis umum şehidler içindir, şehidlerin hasları ise Cennette Arşa asılı kandillerdedirler.
    Veya belki de, hadiste sözedilen şehidden kasıt, manevi şehiddir. Taunda, denizde, yangında, ve karın ağrısıyla ölenler gibi ki, haklarında hadis varit olmuştur.
    Veya hadisten kasıt delillerle iman edip imanın doğruluğuna şahit olanlardır. Çünkü, onlara da şehid denilir. Nasılki Ebu Hüreyre ve Berra (Radıyallahû anhüma) 'dan şöyle rivayet edilmiştir:
    Ebu Hüreyre:
    «Her mümin sıddık ve şehiddir.» dedi.
    «Ne diyorsun ya Eba Hüreyre» denilince, O:
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  8. #48
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Ruhların Makarrı = Berzah Âlemi)
    «Sizi yarattık, sonra sizi tasvir ettik, sonra meleklere, Adem'e secde edin, dedik.» [11]

    Demek Cenab-ı Hakk, bütün ruhları birden yaratmıştır. Bunun için Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)
    «Ruhlar, düzenli askerlerdir. Tanıştıkları birleşirler, tanışmadıkları dağılırlar.» diye buyurmuştur.

    Kâlu Belâ'da Allah, onları Rubûbiyetine şahit gösterdiğinde onlar, mahluk, musavver ve akıl sahipleri idiler. Bu durumları, meleklerin Adem'e secde etmelerinden ve ruhlar'in cesedlerine girmelerinden öncedir. Cesedler o zaman, toprak ve su idi. Cenâb-ı Hakk ruhları istediği yerde barındırdı. Ki, öldükten sonra, bu berzah aleminde barınırlar.
    Ruhlar bu Berzah âleminden, peyderpey bu dünya meşherine gönderilirler.

    îbn-i Hazm demiş ki:
    Demek ruhlar, tanışma ve tanışmama gibi vasıflara sahip cisimlerdir, işlerin farkındadırlar. Cenab-ı Hak onları imtihan için dünyaya gönderir, sonra, onları vefat ettirip berzah alemine gönderir.

    Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Miraç gecesinde, bu ruhları Berzah âleminde ehl-i saadet olanları Hazreti Adem'in sağında, ehl-i şekavet olanları da Hazreti Adem'in solunda görmüş. Bu onların aynı hizada olmalarını gerektirmez. Sağın son yüksekliği olduğu gibi, solun son derece aşağı katı vardır.
    Peygamberlerin ve şehidlerin ruhları ise acele edip Cennete giderler,

    Muhammed bin Nasr el-Meryizi, îshak bin Raheveyh'den rivayet ettiğine göre, o da bu görüşün aynını söylemiştir. Ve bütün ehi-i ilim bu görüştedir, demiştir.

    îbn-i Hazm, demiş ki, bu aynı zamanda bütün İslâm ulemâsının da görüşüdür.
    Âyet-i Kerime'de, Vak'a sûresinin sonunda -sağda olanlar, solda olanlar» ve -cennette olan mukarrebler» diye bahs edilen üç grup ruh yukarda sözedilen, mesudlar, şakiler, şehid ve peygamberlerin ruhlarıdır.
    Ruhlar bitinceye kadar, peşpeşe gönderilirler. Sonra, aynı o Berzah âlemine dönerler. Ve kıyamet koptuğunda, ikinci dirilişte bir daha cesedlerine dönerler.
    (Buraya kadar, ibn-i Hazm'm sözü idi.)

    Üçüncü görüşe göre :
    Ruhlar, kabirlerindedirler. İbn-i Abdul-Berr, anlatılan görüşlerin en sahihi budur, demiş.
    Demiş ki, kabrin sual ve sorgusu, azap ve nimeti, kabir ziyareti, onlara selam vermek ve muhatap edinmeleri bunu gösterir.

    Îbn'ül-Kayyim demiş ki:
    Eğer bundan kasıt, ruhların kabirden ayrılmadıkları ise, bu yanlıştır. Kitap ve Sünnet bunu reddeder. Sorguya çekilmesi ise, ruhun kabirde veya kabrin üzerinde olduğunu göstermez. Ancak onunla ilişkisi olduğunu gösterir. Bu ilişki ile ruh sorguya çekilir. Çünkü ruhun bir özelliği bir anda iki yerde bulunmasıdır. Refik-i Âla'da olduğu halde, bedenle bitişik olabilir. Cesedine selam verildiğinde selamını alabilir.

    İşte, peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Cebrail (Aleyhi's-selâm) 'ı altıyüz kanat içinde, gördü. Yalnız iki kanadı ufku kapatıyordu. Bununla beraber, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'e yanaşıp dizini dizine koymuştu. Muhlislerin imanı artıyordu. Mümkündür ki, o böyle yaklaştığı halde, gökteki yerinde olsun.
    Resul-i Ekrem, (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Cibril'i gördüğünü bir hadisi şerifiyle, şöyle buyurmuştur:
    «Başımı kaldırdığımda baktım, Cibril, yer ve gök arasında dikilmiş, şöyle diyor:
    «Ya Muhammed, sen Resulullah'sın, ben de Cibril'im.» Başımı hangi tarafa çevirdimse, onu orda öylece gördüm.»
    îşte, Allah'ın dünyanın birinci göğüne inmesi, ve Arefe günü müminlere yakınlaşması ve benzeri ayet ve hadisler bu mânâya yorumlanır. Çünkü Allah, hareket ve yer değiştirmekten münezzehtir.

    Bu gibi konularda yanlışlık, alem-i gaybi, alem-i şehadete kıyaslanmaktan doğmaktadır. Ruhu bir yeri meşgul eden, yani hacmi olan bir madde olarak düşünüyorlar. Bu mahza yanlıştır.
    Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Miraç gecesinde, Musa (Aleyhi's-selâm) 'ı kabrinde namaz kılarken gördüğü halde, onu altıncı gökte de görmüştür.
    Ruh, orda beden şeklinde, bedenle ilişkisi olarak kabrinde namaz kıldığı ve selam verenlerin selamını iade ettiği halde, Refik-i ala'da (göklerin üstünde) de olabilir. Bu iki durum arasında mü-nafat ve terslik yoktur. Çünkü ruhların özelliği bedenlerin özelliğinden değişiktir. Bazıları bunu güneşe benzetirler. Kendisi gökte olduğu halde, şuaları yerde olur. Şua güneşin bir vasfı olup yani güneşin kendisi olmadığından, bu temsil mutabık değilse de meseleye ışık tutar.

    Resul-i Ekrem {Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'m Miraç gecesinde Peygamberleri gökte görmesi de bu kabildendir. Sahih görüşe göre (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) cesed olarak görünen ruhları görmüştür. Onların bedenleri ise kabirde diri olup namaz kıldıklarına dair, hadis vardır. Demek gökte görülen ruhlardır.
    Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurmuştur ki: Kim kabrimin yanında bana salavat getirirse, ben onu işitirim. Kim uzakta dahi okursa, onun salavatı bana ulaştırılır.

    (Beyhaki, bunu 'Şuab'da Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) hadisinden rivayet etmiştir.)
    Yine Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş:
    Allah kabrime bir melek müekkel kıldı. Ona bütün yaratıkların kulakları kadar kulak verdi. Kıyamete kadar, kim bana salavat okursa, ismini ve babasının ismini bana ulaştırır.
    Bezzâr, Taberâni, Ammar bin Yâsir (Radıyaîlahû anh) hadisinden bunu rivayet etmişlerdir.
    Bu kesin olarak gösteriyor ki, onun (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ruhu diğer peygamberlerle âla-i illiyinde olmakla beraber, aynı zamanda, Refik-i ala'da (Cenab-ı Hakkın huzurunda) dır.
    Bu izahat, aynı zamanda gösteriyor ki, ruhun âla-yı illiyinde olması, Cennette olması veya gökte olması ile bedenle ilişkisi olup anlayıp işitmesi, namaz kılıp Kur'an okuması arasında münâfat yoktur.
    Bunun garip görünmesi, âlem-i Şehadetde, dünyada onun benzerinin olmayışıdır. Berzah ve Ahiret işleri dünyada alıştığımız işlere benzemez. (Buraya kadar ibn-i Kayyim'in sözü idi.)

    Yine başka bir kitapta demiş ki:
    Ruhun bedenle beş değişik ilişkisi vardır:
    Birincisi: Ana karnında,
    İkincisi Doğumdan sonra,
    Üçüncüsü: Uykuda... Uykuda ruh bedende bir yandan ilişkisi vardır. Bir yandan da ondan ayrıdır.
    Dördüncüsü: Berzah aleminde... Bu alemde, ruh ölümle bedenden ayrılmışsa da tamamen ondan ayrı değildir.
    Beşincisi: İkinci dirilişte... İlişkilerin en sağlamı en mükemmeli de budur. Çünkü, bu ilişki ile vücut artık, ne Ölür, ne yatar, ne de bozulur.

    Yine ibn-i Kayyım, başka bir yerde demiş ki:
    Ruh öyle bir hız ve harekete sahip ki, göz kırpması gibi bir anda, kabirden göğe çıkar. Delili de uyuyanın ruhudur. Tesbit edilmiş ki, uyuyanın ruhu, bir kaç saniye içinde, yedi kat göğe gelip Arş-ı âla altında Allah'a secde eder. Sonra cesedine döner.

    îbn-i Kayyım, görüşünü söyledikten sonra, diğer görüşleri de şöyle anlatmıştır:
    Ruhlar, Cabiye'de veya Zemzem kuyusundadırlar. Kâfirlerin ruhları da Bürhût vadisindedirler. -

    îbn-i Mende senediyle, Süfyan bin Ebbân bin Said tarikiyle bir adamın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
    Bir gece Bürhût vadisinde yattım. Sanki bütün insan sesleri onda toplanmıştı. «Ya Davme, Yâ Davme.» diyordular.
    Ehli kitapdan bir adam, demiş ki:
    Devme' kâfirlerin ruhlarına müekkel olan melektir.
    Süfyan: Hadremutlu'lardan sorduk; dediler ki kimse geceleyin o vadide yatamaz.

    îbn-i Ebû Dünya, el-Kubur, kitabında, Ömer bin Süleyman'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Yahudi bir adam öldü, yanında müslümanın bir emâneti vardı. Onun müslüman bir oğlu da vardı. Fakat emânetin yerini bilemedi. Şuayb el-Cebbai'ye durumu anlattı. O da şu tavsiyede bulundu :
    Bürhût vadisine git, orda bir çeşme vardır, yahudiler, Cumartesi gününü orada geçirirler. İşte Cumartesi günü oraya gidersen, babanı çağır, ona istediğini sor. Adam, bu tavsiyeyi dinledi, gidip çeşmenin başına varınca iki veya üç sefer babasını çağırdı. Babası cevap verdi.
    Oğul Filan kişinin emaneti nerdedir? dedi.
    Baba: Kapının eşiğinin altındadır, git ona teslim et ve üzerinde olduğun dinde kal, dedi.

    Sonra, İbn-i Kayyım, demiş ki:
    Bu rivayetlerin birine sahih, diğerine, bâtıl demek mümkün değildir. Sahih görüş odur ki, ruhların Berzah alemindeki yerleri
    değişiktir. Bu değişiklik, bu alem. hakkında olan görüş ve rivayetlerin arasındaki değişikliklerden daha fazladır.
    Çünkü bu görüşlerin herbirisi, saadet, ve şekavetteki derecelerine göre guruplanan insanların bir gurubu hakkındadır.
    Bâzı ruhlar, ala-yı illiyindedir. Mele-âla'dadır. (En yüce makam ve meclislerdedir) Peygamberlerin ruhları gibi. Mirac gecesinde göründüğü gibi onların da makamları değişiktir.

    Bâzı ruhlar da yeşil kuşlar içinde, Cennette istedikleri gibi gezerler. Onlar da şehidlerin ruhlarıdır. Fakat hepsinin değil. Çünkü, bâzıları borcundan veya başka bir sebepden dolayı Cennete girmekten alıkonulurlar.

    Nasıl ki, Müsned»de Muhammed bin Abdullah bin Cahş (Radıyallahû anh) 'dan rivayet edilmiş :
    Bir adam Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'e gelip dedi ki:
    «Yâ Resûlallah, Öldürülsem, bana ne var?» Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem.) :
    «Cennet» diye buyurdu. Sonra adam dönünce, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Borç müstesna.. Biraz önce Cebrail bana bunu gizliden bildirdi,» diye buyurdu.
    Bâzı ruhlar, cennet kapısında olurlar. îbn-i Abbâs'ın hadisinde geçtiği gibi.

    Bazıları da kabirde ateş içinde mahpus kalır.
    Bâzıları da yerde kalır, yüksek makamlara çıkamaz. Çünkü süfli bir ruh imiş. Ve arzî süfli ruhlar, semavi ruhlarla bir araya gelemez. Tıpkı dünyada bir araya gelemedikleri gibi.
    Ruh, bedenden ayrıldıktan sonra, benzer arkadaşlarına ve yaptığı amellere kavuşur. Çünkü, insan sevdiği ile beraber olur.
    Bâzı ruhlar da, zânilere mahsus bir tandırda olur.. Bâzıları da kandan bir nehir içinde olurlar. Demek, iyi ve kötü ruhlar'için yalnız tek bir yer var değildir. Hepsinin, de yer ve makamlarının değişikliğine göre, kabirlerdeki cesedleriyle ilişkileri vardır. Ki hak ettiği azap ve nimeti görsün.
    (İbn~i Rayyim'in sözü bitti.)

    Ben diyorum ki; imam Ahme'din «Zühd»de rivayet ettiği şu gelen nakil, ibn-i Kayyim'in bu anlattığını yani ruh ve cesedin nimet ve azapta ortak olduklarını teyid etmektedir. Şöyle ki:
    imam Ahmed, Vehb bin Münebbih'den rivayet ettiğine göre, Hızkıl (Aleyhi's-selâm) şöyle demiştir:
    Bir melek bana geldi,, beni yüklendi, bir araziye bıraktı. Orası bir savaş meydanı idi. Orada binlerce ölü vardı. Etleri çürümüş, kemikleri birbirini bırakmıştı. Ben onları çağırdım. Her kemik, bulunduğu ekleme geldi. Sonra üzerlerine et bitti. Sonra, cilt geçirildi. Ben de bakıyordum. Bana denildi ki:
    Ruhlarını çağır. Ben çağırdım, baktım, her bir ruh cesedine gitti. Ben ne durumda idiniz? dedim. Onlar:
    Biz ölüp hayat bizden ayrıldığında, karşımıza Mîkail isminde bir melek çıktı, bize, «amellerinizi getirin, ücretlerinizi alınız, size, sizden öncekilere ve sizden sonrakilere yaptığımız ve yapacağımız kanun budur, dedi.
    Sonra amellerimize baktı, gördü ki; biz putlara tapıyormuşuz. Bunun üzerine, cesedlerimize kurtları musallat etti. Ruhlarımız, elem çekmeye başladı. Ruhlarımıza gam ve kederi musallat etti, cesedlerimiz elem çekmeye başladı; İşte biz, şimdiye kadar, böyle azap çekiyorduk.

    Kurtubi dedi:
    Hadisler, gösteriyor ki, Cennete girecekler, yalnız şehidlerin ruhlarıdır. Yani ruh olarak başka ruhlar girmez. Ka'b hadisi ve benzeri hadisler, şehidler'e yorumlanır.
    Ama diğer ruhlar ise, bazen gökte olur, Cennette değil. Bazen de kabirlerinin avlusunda olurlar.
    Bir rivayete göre, onlar, aleddevam, her Cuma kabirlerine gelirler.

    İbn-i Arafe dedi ki;
    Ceride hadisinden anlaşılır ki, ruhlar, kabirlerinde azap ve nimet görürler.
    Sonra, Kurtubi, dedi ki: Diğer ölülerden başka bazı şehidlerin ruhları da cennetin dışında kalır, Nitekim ibn-i Abbas'ın hadisinde;
    «Şehidlerin ruhları, Cennet kapısında geniş parlak bir nehir üzerindedirler. Üzerlerinde borç gibi insanların hakkı kaldığından Cennete giremiyorlar» denilmektedir.

    Ebû Musa (Radıyallahû anh) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Büyük günahlardan sonra, insanın karşılaşacağı en büyük günah, Allah'ın yasakladığı şu günahtır ki, kişi borçlu iken borcunun ödenmesi için bir çareye başvurmadan ölmesidir.

    Ebû Davud da bunu rivayet etmiştir:
    Kurtubi demiş ki:
    Bâzı âlimler bütün mü'minlerin ruhları Cennet ül-Me'vada oldükları görüşündedirler. Me'va sığınak demektir. Ruhlar oraya sığındığı için, ona Cennet'ül Me'va denilmiş. Bu Cennet Arş'ın altındadır. Ruhlar onun nimetleriyle nimetlenir, kokusundan istifade ederler.
    Fakat birinci görüş daha sahihtir.

    Hafız ibn-i Hacer, «Fetâva» adlı kitabında şöyle demiştir:
    Mü'minlerin ruhları, illiyinde (en yüksek makamda) olurlar. Kafirlerin ruhları da siccinde (en aşağı bir yerde) olurlar. Her ruh, manevi bir şekilde, cesediyle ilişki içindedir. Bu ilişki, dünyada ruh ve beden ilişkisine benzemez. Daha fazla rüyadaki ilişkiye benzer, belki ondan daha: kuvvetli bir ilişkidir.
    Demiş ki, bu yorumla, (ruhların gökte veya yerin dibinde veya kabirlerinin avlularında olduğu hakkında gelen üç ayrı rivayet birleştirilmiş olur.
    Ve bununla beraber, ruhlar için, tasarruf ve kabrine gidip gelme izni vardır.
    Kabir değiştirilse veya vücut parçalan dağılsa, da mezkur ruh -
    kabir ilişkisi devam eder. İbn-i Hacer'in sözü bitti.

    Ben de diyorum ki ibn-i Asakir'in ibn-i îshak yoluyla rivayet ettiği şu hadis, mü'min ruhların illiyinde en yüksek makamda olduğunu teyid etmektedir:
    Hüseyin bin Ubeydullah, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Cafer (Radıyallahû anh) şehid edilişinden sonra, şöyle buyurdu:
    Bu gece, Ca'fer, bir gurup melek peşinde giderken yanımdan geçti. İki kanadı vardı. Kanadının tüyleri, kana bulanmıştı. Yemende Bişe namındaki bir şehre gidiyordular.

    îbn-i Adi, Ali bin Ebû Talip hadisinden rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Bir gurup melek arkadaşlariyle Cafer'i gördüm. Bişe halkını yağmurla müjdeliyordular.»

    Hâkim, İbn-i Abbas, (Radıyallahû anhüma)'dan; şöyle demiştir:
    Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) oturuyordu. Esma binti Amis de yakınında idi, birden bir selamı iade etti. Ve şöyle dedi:
    Yâ Esma! Cafer, Cibril ve Mikail ile beraber yanımızdan geçip bize selâm verdiler. Ve Cafer dedi ki
    Ben filan gün, müşriklerle çarpıştım. Cesedimde önümden, yetmiş üç darbe yedim. Sonra sancağı sağ elimle tuttum, elim vurulup kesildi. Sonra, sol elimle tuttum, o da kesildi. İşte, bunlara bedel Cenab-ı Hakk, bana iki kanat verdi. Cibril ve Mikail ile uçuyorum. Cennette istediğim yere konuyorum. Meyvelerinden istediğimi yiyorum.
    Bunun üzerine Esma (Radıyallahû anhâ) «Cafer'e afiyet olsun. Allah ona ne nimeti rızık vermişse... Fakat korkarım, insanlar buna ulanmazlar, minbere çık, halka bunu anlat,» deyince Resul-i Ekrem
    (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) minbere çıktı, hamdü sena getirdikten sonra «Cafer bin Ebû Talip Cibril ve Mikail ile beraber geçti. Allah, ellerine bedel ona iki kanat vermişti. Bana selam verdi» buyurduktan sonra Cafer (Radıyallahû anh)'ın ona haber verdiklerini anlatı.

    Kurtubi, Ka'b'ın «müminin ruhu bir kuştur.» hadisi hakkın şöyle demiştir:
    Müminin ruhu kuş şeklinde olur, yoksa, onun içine girer, ve o zarf olur demek değildir.

    İbn-i Mace'nin ibn-i Mes'ud'dah rivayetinde; «Şehidlerin ruh: rı Allah katında, yeşil kuşlar gibidir» denmektedir,

    îbn-i Abbâs'ın rivayetinde «yeşil kuşların içinde gezer» ifadesi vardır.

    îbn-i Ömer'in ibaresinde, «Ak kuşlar şeklindedirler» diye geçmektedir.
    Ka'b'ın rivayetinde de «Şehidlerin ruhları yeşil kuşlardır» ifadesi geçmektedir.

    Kurtubi demiş ki, bütün bu rivayetler, «yeşil kuşların karınla-rındadırlar» rivayetinden daha sahihtir.
    Kabîsi'de; Âlimler, «Yeşil kuşların içindedirler» rivayetini münker görmüşler. Çünkü o zaman, ruhlar, mahpus kalmış olurlar, demiş. Ve şöylece ona cevap verilmiştir:
    Rivayet, sabittir. Tevil edilmesinin ihtimali var ki, «içinden» maksat, «üzerinde» olsun. O takdirde mâna şöyle olur: Şehidlerin ruhları yeşil kuşlar üzerindedirler. Ayet-i Kerimede, Sizi hurma dallarında asacağım» [12] ifadesinin dalların üzerinde asacağım manasında geldiği gibi.
    Diğerleri de demiş ki, bu rivayeti, hakiki mânâsında almaya hiç bir mâni yoktur. Çünkü Allah, kuşun içini fezadan daha geniş kılabilir.

    İbn-i Dihye, «Tenvir»de;
    «Bâzı mütekellimlerin bu rivayet münkerdir» (belli değil) dediklerini» yazmıştır. Demişler ki iki ruh bir cesed de olamaz. Ve bu muhaldir.
    Onların bu sözleri hakikatleri bilmemektir. Sabit olan sünnet ve icma'a itirazdır. Çünkü hadisin mânâsı açıktır: Şehidin ruhu dünyadaki cesedden çıktığında, kuş suretinde olan başka bir cesede girer. Kıyamette cesedine dönünceye kadar. Berzah âleminde bu şekilde kalır.

    Esas muhal olan, iki hayatın bir cisimde olmasıdır. Ama iki ruhun, bir cesed de olması, muhal değildir. Çünkü, iki cisim içice girer diye bir şey iddia etmedik. İşte cenin ana kanundadır. Ve ruhu, anasının ruhundan ayrı bir ruhtur. Bunu misâl verirken kuşu şehidin ruhudan başka bir ruhu var kabul edildiği takdirde deriz. Halbuki, «yeşil kuşların içindedir» hadisinden, yeşil kuşlar şeklindedir, mânâsını gayet kolay anlayabiliriz. «İnsan suretinde bir melek gördüm» ifâdesi gibi Üstad İzzeddin ibni Abdüsselâm, Emâlisi'nde;
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  9. #49
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...


    Ruhların Makarrı=Berzah Âlemi1
    Faydalı Bir Mesele 24
    Faydalı Bir Mesele 25

    Ruhların Makarrı=Berzah Âlemi


    Cenâb-ı Hak Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:
    O Allah ki sizi bir nefisten inşa etti: Karar kılınacak yer ve emânet edilecek yer (kıldı). [1]
    Yine buyuruyor:
    Allah onun karar kılacak yeri ve emanet edilecek yeri bilir. [2]
    Karar kılınacak yer, meni ve yumurta keseleridir. Emanet edilecek yer de, ölümden sonraki berzah âlemidir.

    Müslim, îbn-i Mes'ud (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    Şehidlerin ruhları, Allah katında, (Âhirette) yeşil kuşların içlerine girerler, gündüzleyin Cennette, istedikleri gibi gezerler. Sonra Arşın altında bulunan kandillerin içine barınırlar.

    îmam Ahmed, Ebû Dâvud, Hâkim, Beyhaki, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre, Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
    «Uhud'da, arkadaşlarınız vurulduğu zaman, Allah onların ruhlarını yeşil kuşların içine koydu. Cennet gündüzlerinde, gelir. Cennet meyvelerinden yerler. Sonra Arşın altında asılı olan altın kandillerin içinde barınırlar.»

    Saîd bin Mansûr, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Şehîdlerin ruhları, yeşil kuşların içine girerler. Cennet ağaçları içinde uçuşurlar, meyvesinden yerler.»

    Baki bin Muhalled, Ebû Said-i Hudri (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Şehidler, sabah gelir, akşam giderler. Sonra Arşa asılı kandillerin içine barınırlar. Cenâb-ı Hakk onlara:
    — Size yaptığım ikramdan daha üstün bir ikram biliyor musunuz? der.
    Onlar ise şöyle derler:
    — Hayır, fakat ruhlarımızın cesedlerimize iade etmeni isteriz ki, bir daha savaşıp senin yolunda şehid düşelim.

    Hennad bin Sirri, «Zühd» kitabında ve ibn-i Mende, Ebû Said-i Hudri (Radıyallahû anh) 'dan Resûlullah'dan şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:
    «Şehidlerin ruhları, yeşil kuşlar içinde, Cennet bahçelerinde gezinirler. Sonra Arşa asılı kandillerin içinde barınırlar.»
    Sonra Allah ile onlar arasında yukardaki konuşma geçer-;-,

    Ebû Şeyh, Enes (Radıyallahû anh)'dan, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.
    «Allah şehitlerin ruhlarını arşa asılı kandiller içinde barınan, ak kuşların cevfinde diriltir.»

    İbn-i Mende, Saîd bin Süveyd'den rivayet ettiğine göre, o ibn-i Şihab'dan müminlerin ruhlarının nerede barındıklarını sormuş. Ibn-i Şihap demiş:
    «Bana ulaştı ki, şehidlerin ruhları, Arşta uçuşan yeşil kuşlar gibidirler. Gelir sonra, Cennet bahçelerine giderler. Her gün Cenâb-ı Hakk Sübhanehu ve Teâlâ'ya gelir, ona selâm verirler,

    Ibn-i Ebi Hatem, İbn-i Mes'ud (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    «Şehidlerin ruhları Arşın altında kandiller içinde yeşil kuşların cevfindedirler. İstedikleri gibi Cennette gezerler. Sonra kandillerine dönerler... Mümin çocuklarının ruhları ise serçelerin içine girerler. Cennette istedikleri gibi gezerler.»

    Ebû Derda (Radıyallahû anh)'dan rivayet edildiğine göre; . Kendisinden şehidlerin ruhları sorulmuş. Demiş ki:
    Onlar yeşil kuşlardır. Arşa asılı kandiller içindedirler. Cennet bahçelerinde istedikleri gibi gezerler.»

    îmam Ahmed, Abd ve ibn-i Ebi Şeybe, Teberani, Beyhaki, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anh)'dan sahih bir sened ile rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Şehid ruhları, Cennet kapısında geniş bir bulut üzerinde yeşil bir kubbe içindedirler. Sabah akşam, rızıklan cennet'den onlara gider.

    Hannad bin Sirrî «Zühd» kitabında ve ibn-i Ebi Şeybe, ibn-i Ka'b'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    -Şehidler, Cennet meydanlarının bahçeleri içinde kurulan kubbeler içindedirler. Onlara bir öküz bir de balık gönderilir, dövüşürler. Şehidler onlarla oynarlar. Bir şeye muhtaç oldukları zaman, iki hayvandan biri diğerini öldürür, şehidler ondan yerler. Onda Cennetteki her nimetin tadını bulurlar.

    Buharı, Enes (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre Harise (Radıyallahû anh) katledildiğinde anası;
    Yâ Resûlallah, benim Harise'ye olan bağlılığımı biliyorsun, eğer Cennette ise sabrederim. Eğer Cennette değilse, ne yapacağımı bilirsin, dedi. Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu:
    -Cennetler çoktur. O ise en yüksek Cennet olan Firdevs'dedir.

    îmam Malik, İmam Ahmed, Nesai sahih bir sened ile Ka'b bin Malik (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Mü'minin ruhu. Cennet ağacına konan, ondan yiyen bir kuştur. Sonra kıyamet gününde Allah onu cesedine iade eder.

    Tirmizi'nin rivayeti ise, şöyledir:
    «Şehidlerin ruhları, Cennet meyvesi veya Cennet ağacından yiyen yeşil kuşlar içindedirler.»

    îmam Ahmed, Teberani hasen bir sened ile, ümm-ü Hani dıyallahû anhâ)'dan rivayet ettiklerine göre;
    O Resûlullah'a:
    — Biz öldükden sonra, birbirimizi görüp ziyaretleşecek diye sordu.
    Resûlullah ise şöyle cevap verdi:
    — «Ruh Cennet ağacından yiyen bir kuş olur. Kıyamet günü geldiğinde her nefis cesedine döner.»

    îbn-i Sa'd Mahmûd bin Lebid tarikiyle Ümm-ü Beşir bin Berrâ (Radıyallahû Anhüm)'dan rivayet ettiğine göre;
    O Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den, ölüler birbirini tanır mı diye sormuş.
    Buyurmuş ki:
    Ellerin kurusun; itminan ile Allah'a inanmış bir ruh Cennette yeşil bir kuştur. Eğer ağaç başında kuşlar tanışıyorsa, onlar da tanışır.

    İbn-i Asâkir, ibn-i Lahia yoluyla, Ebul-Esved'den, o da ümm-ü Ferve bint-i Muâz es-Süllemiye'den o da Ebû Mârufun hanımı Ümm-ü Beşir (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre;
    O Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den «Öldükten sonra görüşecek miyim,» diye sormuş. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurmuş ki:
    «Ruh, ağaçtan yiyen bir kuş olur. Kıyamet günü geldiğinde cesedine girer.»

    îbn-i Mâce, Teberâni, Beyhakî, Sahih bir sened ile, Abdurrahman bin Ka'b bin Malik'ten rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    «Ka'b Ölüme yaklaştığında, ümm-ü Beşir binti Berrâ (Radıyallahû anhüm) yanına geldi.
    — Yâ Ebâ Abdurrahman şayet filanı görürsen benden ona selam söyle, dedi.
    Abdurrahman:
    — Yâ Ümm-e Beşir Allah seni bağışlasın, bununla ilgilenecek vaktimiz olmaz, dedi.
    Ümm-ü Beşir:
    — İşitmedin mi Resûlulllah buyurdu:
    «Müminin ruhu istediği gibi Cennette gezer. Kâfirin ruhu da Cehennemde hapsedilir.» Abdurrahman:
    — Evet, dedi. Ümm-ü Beşir.
    — İşte, bahsettiğim şey budur.
    İbn-i Mende, Taberani, Ebû Şeyh, Dumrate bin Habip (Radıyallahû anh) 'dan mürsel olarak rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den müminlerin ruhları soruldu. Buyurdu ki:
    «Onlar yeşil kuşlar içindedirler. Cennette istedikleri gibi gezerler.»
    Yâ Resûlullah kâfirlerin ruhları nerde olur?., dediler.
    Buyurdu ki:
    «Onlar Cehennem'de hapsedilir.

    Beyhaki Şuâb»da İbn-i Ebi Dünya, «Menâmat» Saîd bin Müseyyib'den rivayet ettiklerine göre;
    Selmân-ı Fârisi ve Abdullah bin Selâm (Radıyallahû ânhüma) karşılaştılar. Biri diğerine dedi ki :
    -— «Eğer benden önce Rabbine kavuşursan, ne gördüğünü bana bildir.»
    — «ölüler, dirilerle görüşür mü?»
    — «Evet müminlerin ruhları Cennettedirler, istedikleri gibi gezerler.» dedi.

    Taberani, Beyhaki, «Şuâb»da Abdullah bin Amr (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    «Cennet güneş şuaları içinde dörülür. Her sene iki sefer açılır. Müminlerin ruhları bir nevi serçe kuşları içinde Cennet meyvelerinden yerler.»

    îbn-i Mende bunu Abdullah'dan merfûan rivayet etmiş; Hallâl, da ondan mevkûfen, şu ibare ile rivayet etmiştir:
    «Müminlerin ruhları serçeye benzer, yeşil kuşlar içindedirler. Cennette tanışırlar ve onun meyveleriyle rızıklanırlar.»

    İmam. Ahmed, Hâkim sahih görmüştür Beyhaki Ebû Dâvud, ibn-i Ebi Dünya, çeşitli yollardan Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    «Müminlerin evlâtları, Cennetin bir dağındadırlar. İbrahim ve Sâre onlara bakarlar. Kıyamet gününde Allah onları babalarına teslim eder.

    îbn-i Ebî Dünya el-İ'za» kitabında, ibn-i Ömer (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    İslâm içinde doğan her çocuk Cennettedir. Yer içer. Yâ Rabbi ebeveynimi bana kavuştur,» der.

    Yine îbn-i Ebî Dünya o kitapta Halid bin Ma'dan'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Cennette Tuba isminde bir ağaç var. Her tarafı memedir. Süt emen ve ölen çocuklar, o ağaçtan emzirilirler. Bakıcıları da İbrahim Halil-ür'rahmandır.»

    Yine İbn-i Ebî Dünya'nın Ubeyd bin Umeyr'den rivayetine göre; «Cennet'de, sığır memeleri gibi memeli bir ağaç vardır. Cennet ehlinin çocukları onunla beslenirler.»Saîd bin Mansûr, Mekhûl (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
    Müslüman çocuklarının ruhları yeşil serçeler içinde, Cennet ağaçları üzerindedirler. Babaları İbrahim (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) onlara bakar.

    İbn-i Ebi Hatem, Hâlid bin Ma'dan'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    «Cennetde, Tuba isminde bir ağaç vardır. Her dalı süt verir. Cennet ehlinin çocukları ondan emzirilirler. Kadının düşürdüğü çocuk da, Cennet nehirlerinden bir nehirde dolaşır, Kıyamet kopunca (mahşerde) kırk yaşında bir adam olarak diriltilir.»

    İbn-i Ebi Şeybe, Beyhaki, ibn-i Abbâs tarikiyle Ka'b'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    «Cennetü'l-Me'vada yeşil kuşlar vardır. Şehidlerin ruhları içlerine girer, gezerler. Firavun kavmi gibi zalim milletlerin ruhları ise siyah kuşlar içine Cehenneme uğrarlar. Müslüman çocuklarının ruhları ise, Cennet serçeleri içinde olurlar.»

    Hennad bin Sirri «Zühd»de, Hüzeyl'den rivayet ettiğine göre;
    Firavun kavminin ruhları siyah kuşlar içinde Cehenneme sabah akşam uğrarlar.
    Şehidlerin ruhları ise yeşil kuşlar içindedir.
    Bülüğa ermemiş müslüman çocuklarının ruhları, Cennet serçelerinden bir takım serçelerdir, gezinip otlanırlar.

    İbn-i Ebi Şeybe;
    «Allah yolunda katl edilenlere ölü demeyin. Onlar diridirler. Fakat siz bilemezsiniz,»[3] âyeti kerime hakkında İkrime'den rivâyet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Şehitler, Cennetin ak güvercinleri veya ördekleridirler.

    Abdurrezzak, Katade (Radıyallahû anh) 'den rivayet ettiğine göre; O şöyle demiş:
    Bize ulaştı ki:
    Şehidlerin ruhları, ak kuşlar suretinde, Arşa asılı kandiller içinde barınırlar

    îbn-i Mübarek, ibn-i Amr'den nakline göre şöyle demiştir:
    «Müminlerin ruhları beyaz kuşlar suretinde Arşın gölgesindedirler. Kafirlerin ruhları ise yedi kat yerin dibindedirler.»

    îbn-i Mende, Ümm-ü Kebşe Binta Ma'rur'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) yanımıza girdi. Biz ondan müminlerin ruhlarını sorduk. Öyle anlattı ki, evdekileri ağlattı.
    Buyurdu ki:
    Müminlerin ruhları, yeşil kuşlar içindedirler. Cennette gezerler. Meyvelerinden yer, suyundan içerler. Arşa asılı altın kandiller içine barınırlar. «Ya Rabbi kardeşlerimizi de bize kavuştur. Bize va'd ettiğini ver,» derler.
    Kâfirlerin ruhları ise, siyah kuşlar içindedirler. Ateşten yer, ateşten içerler. Cehennem taşlarında barınırlar. «Yâ Rabbi dost ve kardeşlerimizi bize kavuşturma, bize vaad ettiğini verme,» derler.

    Beyhaki «Delâil»de, ibn-i Ebî Hatem ve ibn-i Merdeveyh, «Tefsirlerinde, Ebû Saîd el-Hudri (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre; Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
    İnsan ruhlarının onda yükseldiği miraç [4] bana verildi (gösterildi). Ölü o miracı gördüğü için, imrenerek göğe doğru bakar. O miracın güzelliğinden hayrette kalır. Hiç bir yaratık, o Miraç kadar güzel bir miraç görmemiştir.

    Ben ve Cibril, (O Miraçta) yükseldik. Semanın kapısını açmak istedik... Karşımıza, Adem çıktı. Mümin zürriyetinin ruhları ona arz olunuyordu. Herbirisine:
    «Bu temiz bir ruh ve hoş bir kişidir. Onu Âla-yı illiyine götürün,» diyordu.
    Sonra facir, günahkâr zürriyetinin ruhları ona arz olunuyordu.
    Onlara da:
    «Pis ruh, ve iğrenç bir kişidir, onu esfel-i safiline götürün,» diyordu.

    Ebû Nuaym, zaif bir sened ile Ebu Hüreyre (Radıyallahû)'den rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Müminlerin ruhları, yedinci gökte, beklerler. Cennetteki yerlerine bakarlar.

    Yine Ebû Nuaym, Hilye'de, Vehb bin Münebbih'den şöyle rivayet etmiştir:
    «Allah ın yedinci kat gökte, Beyda isminde bir evi vardır. Müminlerin ruhları onda toplanır. Dünyadan biri öldüğünde, ruhlar onu karşılayıp dünyadaki durumları ondan sorarlar. Dışarıdan gelen birisinden sorulduğu gibi...

    Said bin Mansûr, Sünen'inde ibn-i Ömer (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiğine göre;
    O Abdullah bin Zübeyr'in cesedi darağacında iken, anası Esma {Radıyallahû anhâ) 'yi teselli ve taziye etti. Dedi ki:
    Üzülme, esas olan ruhlardır. Onlar Allah katında bakidirler. Bu asılan ise fani bir ceseddir.

    Mervizi «Cenazeler» kitabında, Abbâs bin Abdülmuttalib'den şunu rivayet etmiştir:
    «Mü'minlerin ruhları Cebrail (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'e götürülür. Ona, «Bunlar, kıyamete kadar sana emanettir,» denilir.

    Saîd bin Mansûr Sünen'inde İbn-i Cerir-i Taberi «Edeb» kitabında Mugire' bin Abdurrahman'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Selmân-ı Fârisi, Abdullah bin Selâm (Radıyallahû anhüma) ile karşılaştı. Dedi ki:
    — Benden önce ölürsen, ne gördüğünü bana anlat. Şayet ben önce ölürsem, başıma, geleni sana bildiririm.
    Abdullah (Radıyallahû anh) :
    — Öldüğün halde nasıl bildirirsin, dedi. Selmân (Radıyallahû anh):
    — Ruh, cesedinden çıktıktan sonra bir daha cesedine dönünceye kadar, yer ve gök arasında kalır, dedi.
    Allah'ın emri Selman, (Radıyallahû anh) önce öldü ve Abdullah bin Selâm onu rüyada gördü.
    — En üstün neyi buldun? dedi.
    Selmân (Radıyallahû anh) :
    — Ben tevekkülü çok acâip bir şey olarak gördüm, dedi.

    İbn-i el-Mübarek, «Zühd»de-Hakim-i Tirmizi. «Nevâdir el-Usul»
    de, İbn-i Ebi Dünya ve ibn-i Mende, Saîd bin Müseyyib'den rivayet ettiklerine göre Selmân-ı Farisi (Radıyallahû anh) şöyle demiştir:
    «Müminlerin ruhları, dünya ve ahiret arası bir Berzahtadırlar, istedikleri gibi gezerler. Kafirlerin ruhları da esfel-i safilindedirler.»

    Hakim-i Tirmizi, Selmân-ı Farisi (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    «Müminlerin ruhları, yer ve gök arasında Berzahta [5] dırlar. İstedikleri gibi gezerler. Sonra haşirde Allah onları cesedlerine geri çevirecek.»

    İbn-i Ebi Dünya, Mâlik bin Enes (Radıyallahû anh)'den rivayetin göre, şöyle demiştir:
    «Bana ulaştı ki: Müminlerin ruhları serbest bırakılır, istedikleri gibi gezerler.»
    Abdullah bin Amr bin Âs (Radıyallahû anhuma)'nın diğine göre;
    Kendisinden, öldükten sonra müminlerin barınakları sorulmuş.
    — Onlar, ak kuşlar suretinde, arşın gölgesindedirler; Kâfirlerin ruhları ise, yerin yedinci katındadirlar.
    Müminler öldüğünde ruhları müminlerin yanına götürülür. Onların mahfelleri vardır. Ondan kendi arkadaşlarını sorarlar. Eğer O «Arkadaşınız öldü» dese, onlar: «Demek yerin dibine götürüldü» derler.
    Kâfir öldüğünde, yerin dibine götürülür. Ordakiler kendisinden
    bâzılarını sorarlar. Eğer «öldü» derse, onlar «demek, o göğe çıkartıldı» derler.

    Mervizi, ibn-i Mende, «Cenazeler» kitabında ve ibn-i Asâkir, Abdullah bin Ömer (Radıyallahû anhüma) 'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    «Kafirlerin ruhları Yemen'de, müminlerin ruhları Şam'da toplanırlar.»

    îbn-i Asakir, Urve bin Ruveym'den rivayet ettiğine göre: Her iyi ruh Şam'a gelir, demiştir.

    Ebû Bekir «en-Necâd» kendisinin meşhur Hizbinde Ali bin Ebû Talip (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    «En hayırlı vadi, Mekke vâdisidir. Ve en şerli vadide de Hadramutta olan Ahkâf (vâdisidir. Kâfirlerin ruhları onda toplanır. Bu vadinin ismi, Bürhüt'tür,

    îbn-i Ebi Dünya, ibn-i Mende, Ali bin Ebû Talip (Radıyallahû anh) 'dan rivâyet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Yeryüzünde Allah'ın en fazla gazap ettiği yer, Hadramûtda Bürhüt ismindeki vadidir. Kâfirlerin ruhları onda toplanır.»

    îbn-i Ebi Dünya ise, Ali'den rivayet ettiğine göre; Müminlerin ruhları, zemzem kuyusundadır, demiş.
    Ahkaf, Ad kavminin yaşadığı bölgedir.

    Hakim «Müstedrek»inde ve ibn-i Mende, el-Ahnas b. Dabi'den rivayet ettiklerine göre;
    Kab'ül Ahbar, Abdullah bin Amr (Radıyallahû anh)'e mektup gönderip müslüman ve müşrik ruhlarının nerde toplandıklarını sordu. Abdullah b. Amr dedi ki:
    Müslüman ruhlar Kerbelâ'da Eriha denilen yerde toplanırlar. Müşrik ruhlar ise San'a'da toplanırlar. Kab'ül-Ahbâr'ın gönderdiği elçi dönüp de Abdullah b. Amr'ın dediklerini ona anlatınca, Kab; «O. doğru söyledi» dedi.

    îbn-i Cerir «Tefsirinde, dedi:
    Muhammed bin Avf et-Tai, Ebû Muğire'den, o da Safvân'dan rivayet etti ki:
    O Yemen'de Âmir bin Abdullah'dan «Mümin ruhların toplandığı bir yer var mı, diye sordu. Abdullah dedi ki: Onlar yerde toplanırlar. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:
    Biz Zebur da yazdık ki, Arza benim salih kullarım varis olacaklar, Ravi demiş ki, bu Arz'dan maksat, mümin ruhlarının kıyamette dirilinceye kadar onda toplandıkları yerdir.[6]

    îbn-i Ebi Dünya, Vehb bin Münebbih'deni? rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    «Mümin ruhlar, kabzedildiği zaman, Remyail isminde bir meleğe bırakılır. O mümin ruhların muhafızıdır.»

    Yine ibn-i Ebi Dünya, Ebbân bin Sa'lep'den, o da ehl-i kitap bir adam'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiş:
    Kâfirlerin ruhlarına bakan meleğin ismi Devme'dir...

    Ukaylî, zayıf bir sened ile, Hâlid bin Ma'dan tarikiyle Ka'b'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Hızır, aşağı deniz ile yukarı deniz arasında nurani bir minber üstündedir. Ona itaat etmek ve onu dinlemek için deniz hayvanlarına emir verilmiştir. Ruhlar da sabah akşam ona arz olunur.

    İbn-ül-Kayyim, demiş ki: Ruhların öldükten sonra karargâh edindikleri yer meselesi ağır bir konudur. Ancak rivayete dayanılır.
    Birinci görüş olarak denilmiş ki, şehid ve gayr-ı şehid bütün mümin ruhlar, Cennettedirler. Şayet büyük günahlar, onları engellemezse... Kâb, ümm-ü Hani, ümm-ü Bişr, Ebû Saîd Pumrate rivayet ettikleri hadislerin zahiri bunu gösterir.
    Şu ayet-i kerime dahi bunu gösterir:
    Eğer Allah'a yakınlardan ise, ona rahatlık, güzellik, Naim cenneti vardır. Eğer ashab-ı yemin (sağ taraftarı) ise ashâb-ı yeminden ona selâm olsun. Eğer sapık kâfirlerden ise, ona kaynar sular takdim edilir ve Cehennem ateşine tutulur. [7]
    Bu âyet, vücuttan çıkan ruhları üç kısma ayırmıştır. Allah'a yakın olanlar ki, onlar, Naîm cennetindedirler. Ashab-ı yemin olanlar ki, onlara selam var. Bu da, onların azaptan kurtulacaklarını gösteriyor. Sapık ve kâfirler ki, bunlar Cehennemliktirler.
    Şu gelen âyet-i kerime dahi, bâzı sahabe ve tabünlerin görüşüne göre, ruhların cesetten çıktıktan sonra. Cennete girdiklerini gösteriyor:
    Ey nefsi mutmainne, Rabbine dön, razı olarak ve kendinden de razı olunmuş olarak... Kullarımın içine gir Cennetime dahil ol. [8]
    Sahabe ve tabiinden bir cemâat, demiş ki, bu emir, ruh cesetten çıktığında bir melek lisaniyle ona müjde olarak söylenilir. (Demek ruh cesetten çıktıktan sonra, Cennete girmeye emredilir.)
    Yasin âlinden imana gelen hakkında buyurulan şu âyet de bunu teyid eder:
    «îman eden o kişiye denildi ki, Cennete gir, o dedi ki: Keşke kavmim bilseydi.» [9]

    İkinci bir görüş olarak denilmiş ki: Ruhların cennete girdiğine dair hadisler, şehidlere mahsustur. Nasıl ki başka bir ayette bu, açıkça ifâde edilmiştir.
    Hem şu normal ölü hakkında buyurulan «Sabah akşam cennet veya Cehennemdeki yeri ona gösterilir.» hadisi...
    Ve sabıkan sözedilen Ebû Hüreyre (Radıyallanû anh)'ın rivayet ettiği «Onlar yedinci gökte, Cennetteki makamlarına bakarlar»
    hadisi ve aynı mealde ki, Vehb'in hadisi, bunu teyid ederler.

    İbn-i Hazm, demiş ki:
    Bir kısım, ruhların karargâhı, cesedleri yaratılmadan önce barındıkları âlemdir. Yani Ademın sağında ve solundadırlar. Bunu âyet ve sünnet de teyid eder. Cenâb-ı Hakk buyuruyor:
    «Hani Rabbın Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini aldığı ve onları şahit gösterdiği zaman, ben Rabbiniz değil miyim? dedi.
    Onlar: «Kâlü Bela» (Evet Rabbimizsin) dediler. [10]Yine Cenab-ı Hakk buyuruyor;
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  10. #50
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    Her Gün Ölünün Cennet Veya Cehennemdeki Yeri Ona Gösterilir


    Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'inde:
    «O ateş ki, sabah, akşam ona arz edilirler.» [1]

    îbn-i Ebi Şeybe, Hüzeyl'den rivayet ettiğine göre;

    Firavun milletinin ruhları kara kuşlar cevfinde, sabah a cehenneme arzedilirler. İşte âyetteki arz edilme budur, demiş

    Lalkâi ve îsmaili, ibn-i Mes'ud (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre:

    Firavun milletinin ruhları «Kara Kuşlar» cevfinde her gün iki sefer Cehenneme arzedilirler. Onlara işte yurdunuz burasıdır, denilir ve âyet-i kerime'deki arzedilmeden kasıt da budur, demiş.

    İbn-i Ebî Hatem, Abdurrahman bin Zeyd bin Eslem'den «Sabah akşam ateşe arzedilirler» mealindeki âyet-i kerime hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    Onlar kıyamete kadar her gün Cehenneme götürülüp getirilirler.

    Buhari ve Müslim, ibn-i Ömer (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

    «Herhangi biriniz öldüğünde yeri kıyamete kadar her gün sabah akşam ona gösterilir. Cennetlik ise, Cennet ona gösterilir. Cehennemlik ise Cehennem ona gösterilir.»

    - Kurtubi demiş ki: «Bu durum, azap görmeyecek mümine mahsustur.»

    Başkaları ise «ona mahsus değildir.» demişler.
    Belki de azap görecek mümin, Cennet ve Cehennemdeki yerlerini, bir anda veya ayrı ayrı zamanlarda görebilir.

    Kurtubi, demiş ki; Rivayete göre, bu arz edilme yalnız ruh içindir. Ruhun bedenin bütünüyle veya bir parçasiyle ilişkili olması caizdir. Kabir sorgusu için ruh kabirde cesede geldiği gibi bu gösterilme anında da cesede gönderilir.


    Ben de derim ki, Lalkai «Sünnet»de, hadisi, «yeri ruha arzedilir.» ibaresiyle nakletmiştir.


    Hennad «Zühd»de, ibn-i Ömer (Radıyallahû anhüma) 'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

    Kabirde kişinin Cennet veya Cehennemdeki yeri, her gün sabah akşam ona gösterilir.

    Beyhaki Şuâb-i îman»da Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan rivâyet ettiğine göre, o her gün sabah akşam iki sefer şöyle bağırıyordu:


    Sabahleyin, «Gece gitti, gündüz geldi. Firavun milleti Cehenneme arzedildi» derdi, sesini işiten herkes, ateşten Allah'a sığınıyordu.

    Akşamleyin, yine aynen: «Gündüz gitti, gece geldi, Firavun milleti, ateşe arzedildi», derdi, sesini işiten herkes mutlaka ateşten Allah'a sığınıyordu.

    İbn-i Ebi Dünya, Evzaî'den: «Ölümden sonra yaşayanlar» adlı kitapta, şöyle nakletmiştir:

    O, Askalan'da iken sahilde bir adam
    «Yâ Ebâ Ömer! Biz denizden siyah kuşların çıktığını sonra aynı kuşlar ak olarak döndüklerini görüyoruz. Bunun farkına vardınız mı,» diye sordu.
    Evzâi:
    Onların kursağında, Firavun milletinin ruhları vardır. Cehenneme arzedilirler, tüyleri siyahlanır. Sonra o tüyleri atınca aklaşıyorlar. Kıyamete kadar böyle devam eder, onlara «Firavun 'milletini en ağır azaba sokunuz» [2]denilir. [3]

    [1] gafir 46.
    [2] Gaf ir, 46
    [3] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 425-427.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Sayfa 5/8 İlkİlk ... 34567 ... SonSon

Benzer Konular

  1. celaleddin ada müptelanım
    By SiLa in forum İlahi Dinle
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 03.01.11, 13:01
  2. Kabir âlemi
    By ArzuNur in forum Ölüm
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 15.07.09, 22:08
  3. İmam Hafiz Celaleddin es-Suyutî'nin Hayatı
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.07.09, 21:42
  4. Suyutî'nin hayatı ve İlimdeki yeri Takdim
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.07.09, 20:05
  5. MevlÂn CelÂleddÎn
    By Konyevi Nisa in forum İlahiyat - Din Kültürü Ödev
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.11.08, 09:41

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •