Sayfa 2/2 İlkİlk 12
14 sonuçtan 11 ile 14 arası

Konu: El-lu'luu Ve'l-Mercan (Buhari ve Müslim'in ittifak ettikleri Hadis'ler) TEVBE

  1. #11
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: El-lu'luu Ve'l-Mercan (Buhari ve Müslim'in ittifak ettikleri Hadis'ler) TEVBE

    TEVBE


    Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre:
    Yabancı bir kadını öpen biri Hz. Peygamber'e geldi ve olayı anlattı. Bunun üzerine: Gündüzün iki tarafında ve gecenin bazı saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere büyük bir hatırlatmadırayeti nazil olunca o zat: Ey Allah'ın Resulü! Bu yalnız benim için mi? diye sordu. Allah Resulü (a.s.): "Ümmetimden onu yapan herkes içindir" buyurdu.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4963

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #12
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: El-lu'luu Ve'l-Mercan (Buhari ve Müslim'in ittifak ettikleri Hadis'ler) TEVBE

    TEVBE


    Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre:
    Hz. Peygamber'e bir adam geldi ve: Ey Allah'ın Resulü! Ben had cezası gerektirecek bir kabahat işledim. O cezayı bana tatbik et dedi. Ravi der ki: Bu anda namaz vakti de gelmişti. Adam da Allah Resulü ile beraber namaz kıldı. Namaz bitince yine: Ey Allah'ın Resulü! Ben ceza gerektirecek bir kabahat işledim. Binaenaleyh hakkımda Allah'ın Kitabı'nı tatbik eyle! dedi. Allah Resulü (a.s.): "Sen bizimle birlikte namazda bulundun mu?" diye sordu. Evet bulundum dedi. Allah Resulü: "Sen affolundun" buyurdu.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4965
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #13
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: El-lu'luu Ve'l-Mercan (Buhari ve Müslim'in ittifak ettikleri Hadis'ler) TEVBE

    TEVBE

    Ebu Saîd Hudrî'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
    Allah'ın Peygamber'i (a.s.) şöyle buyurdu: "Sizden evvelki ümmetler içinde bir adam vardı ki doksan dokuz insan öldürmüştü. Bu zat, yeryüzü insanlarının en aliminin kim olduğunu sordu. Kendisine bir rahip gösterildi. O da rahibe gelerek kendisinin doksan dokuz kişi öldürdüğünü ve tevbesinin kabul edilip edilmeyeceğini sordu. Rahip: Hayır, edilmez diye cevap verdi. Bu cevap üzerine katil o rahibi de öldürdü. Bununla sayıyı yüze tamamladı. Sonra yine yeryüzü halkının en alimini sordu. Alim bir kimse gösterildi. Onun yanına gelince: Bu adam yüz tane insan öldürmüştür. Acaba Onun için bir tevbe yolu var mıdır? dedi. O: Evet vardır, insan ile tevbesi arasına kim girebilir? Sen filan yere git. Çünkü orada Allah'a ibadet etmekte olan bir takım insanlar vardır. Sen de onlarla beraber Allah'a ibadet et ve sakın bir daha kendi memleketine dönme. Çünkü orası kötü bir çevredir, dedi. Bunun üzerine adam gitti. Nihayet yolun yarısına vardığı zaman eceli geldi. Bu sefer rahmet melekleri ile azap melekleri çekişmeye başladılar: Rahmet melekleri: Bu adam tevbe ederek ve kalbi ile Allah'a yönelerek geldi dediler. Azap melekleri de: Bu adam hiç bir hayır işlememiştir dediler. Bu sırada insan kılığında başka bir melek geldi. Her iki taraf bu meleği aralarında hakem yaptılar. O melek: Şimdi siz buradan itibaren geldiği yer ile gideceği yerin mesafesini ölçün. Bulunduğu bu yer, hangisine daha yakın ise bu kimse oraya ait olur dedi. Melekler mesafeleri ölçtüler ve adamın gitmek istediği yere daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine onun ruhunu rahmet melekleri aldılar."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4967


    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #14
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: El-lu'luu Ve'l-Mercan (Buhari ve Müslim'in ittifak ettikleri Hadis'ler) TEVBE

    TEVBE


    Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:
    Allah Resulü (a.s.) bir sefere çıkmak istediği zaman kadınları arasında kura çekerdi. Kura kime düşerse Allah Resulü onunla birlikte sefere çıkardı. Aişe devamla: Gazaya gitmek istediği bir gazvede de aramızda kura attı ve bu kurada benim ismim çıktı. Ben Resulüllah ile beraber sefere çıktım. Bu sefer, hicap ayeti indirildikten sonra idi. Ben havdecimin içinde bindirilir ve (konak yerine) onun içinde indirilirdim. Bütün yolculuğumuzda böyle oldu. Nihayet Resulüllah bu gazasından ayrılıp da döndüğü ve Medine'ye yaklaştığımızda bir gece yürüyüşü bildirdi. Hareket izni verildiği zaman ben kalkıp yürüdüm. Hatta orduyu geçtim. Hacetimi yerine getirdiğim zaman dönüp yerime geldim. Bir de göğsümü yokladım. Baktım ki Yemen'in gözboncuğundan dizilmiş gerdanlığım kopup düşmüş. Hemen dönüp gerdanlığımı aradım. Fakat onu aramak beni yoldan alıkoymuştu. Benim devemi hazırlayan kimseler gelip havdecimi yüklemişler ve havdecimi bindiğim deve üzerinde götürmüşlerdi. Onlar beni havdecin içinde sanıyorlarmış. O zaman kadınlar hafif idiler, şişmanlamazlardı. Et ve yağ onları bürüyüp kaplamazdı. Çünkü onlar az yemek yerlerdi. Bu cihetle bana hizmet edenler havdeci yüklemek üzere kaldırdıklarında havdecin ağırlık derecesinin farkına varmayarak yüklemişler. Bilhassa ben küçük yaşta genç bir kadındım. Deveyi kaldırmışlar ve gitmişler. Ordu gittikten sonra ben gerdanlığımı buldum. Akabinde konakladıkları yerlere geldim fakat oralarda ne bir çağıran, ne de bir cevap veren kalmıştı. Bunun üzerine ben orada evvelce bulunduğum konak yerime geldim. Ve onlar beni havdecde bulamazlar da beni aramak üzere dönüp yanıma gelirler diye düşündüm. Yerimde otururken uykum geldi ve uyumuşum. Safvan b. Muattal Sulemi sonra Zekvani, ordunun arkasında mola vermişti. Bu zat sabaha yakın yürümüş, benim bulunduğum yere gelmiş, uyuyan bir insan karaltısı görünce benim yanıma gelmiş ve beni görünce tanımış. Beni tesettür farz kılınmadan önce görür idi. Ben onun beni tanıdığı sırada onun istirca sözlerini söylemesi ile uyandım. Uyanınca hemen çarşafıma bürünüp yüzümü örttüm. Allah'a yemin ediyorum ki o bana bir tek kelime söylemiyordu. Ben ondan, istirca sözünden başka hiç bir kelime işitmedim. Devesini ıhtırıp çöktürdü, ön ayağına bastı. Ben de deveye bindim. Safvan bindiğim deveyi önünden çekerek yürüdü. Nihayet kafile konak yerine indikten sonra öğlen sıcağında orduya yetiştik. Bu sırada benim yüzümden helak olan helak olmuştu. İftiranın çoğunu Abdullah b. Ubey b. Selül yapmıştı. Müteâkiben Medine'ye geldik. Medine'ye geldiğimizde ben bir ay hasta oldum. Meğer bu sırada halk iftiracıların sözlerine dalmışlar. Ben ise bunlardan hiç bir şeyin farkında değildim. Yalnız hastalığımda beni işkillendiren bir cihet vardı: Peygamber'den, hastalandığım başka zamanlarda gördüğüm lutuf ve şefkâti bu hastalığımda görmüyordum. Ancak yanıma giriyor, selam veriyor, sonra da: "Nasılsınız?" diyordu. Bu hâl beni işkillendiriyordu. Fakat bir kötülük hissetmiyordum. Nihayet iyileştikten sonra dışarıya çıktım. Benimle beraber Mistah'ın annesi de çıktı. Biz, Menası tarafına doğru çıktık. Bu yer bizim helamızdı. Buraya biz ancak geceden geceye çıkardık. Bu âdet evlerimizin yakınında helalar edinmemizden önce idi. O zamanlar bizim hâlimiz ilk Arapların âdeti idi. Biz evlerimizin yakınında helalar yapmaktan eziyet duyardık. İşte ben Mistah'ın annesi ile dışarı çıkıp gittim. Bu kadın, Ebu Ruhm b. Muttalib b. Abdu Menafın kızıdır. Annesi de Sahr b. Âmir'in kızıdır ki bu kadın da Ebu Bekr Sıddık'ın teyzesidir. Ebu Ruhm kızının oğlu da Mistah b. Usase b. Abbad b. Muttalib'dir. Orada hacetimizi gördükten sonra ben ve Ebu Ruhm kızı evimden tarafa dönüp gelirken Mistah'ın annesinin ayağı çarşafı içinde sürçtü. Kadın: Mistah helak olsun! dedi. Ne fena söyledin! Bedir'de hazır bulunan bir kimseye mi sövüyorsun? dedim. Kadın bana: Ah kadın! Sen onun söylediği sözü duymadın mı? dedi. Ben: O ne dedi ki? diye sordum. Bunun üzerine o bana iftiracıların sözünü haber verdi. Artık hastalığım kat kat arttı. Evime dönünce yanıma Allah Resulü geldi. Selam verdikten sonra: Nasılsınız? diye sordu. Ben de: Ebeveynimin yanına gitmek üzere bana izin verir misin? dedim. Ben o sırada bu haberi ebeveynim tarafımdan tahkik etmek istiyordum demiştir. Allah Resulü bana izin verdi. Ben de ebeveynimin yanına gittim ve anneme: Ey anneciğim! İnsanlar ne konuşuyorlar? dedim. Annem: Ey yavrucuğum! Sakin ol. Vallahi bir erkeğin yanında sevgili, parlak, güzel bir kadın olsun ve onun bir çok ortakları bulunsun da onun aleyhinde çok laf etmesinler pek nadirdir dedi. Ben de: Subhanallah! İnsanlar bunu mu konuşuyorlarmış? dedim. Bunun üzerine bütün gece ağladım. Sabaha kadar gözümün yaşı dinmiyor, gözüme de uyku girmiyordu. Sonra ağlayarak sabahladım. Allah Resulü de o sabah Ali b. Ebu Talib'i ve Usame b. Zeyd'i yanına çağırmıştı. Vahy gecikince ailesi ile ayrılması hususunda onlarla istişare etmişti. Usame b. Zeyd, Peygamber'in ailesinin beraatını bildiğini ve onlara karşı beslediği sevgiye işaret ederek: Ey Allah'ın Resulü! Onlar senin ailendir. Biz onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmeyiz dedi. Ali b. Ebu Talib'e gelince, o da: Allah senin başını dara sokmaz. Aişe'den başka kadınlar çoktur. Cariyeye de sorsan sana doğruyu söyler demişti. Bunun üzerine Allah Resulü Berire'yi çağırıp: Ey Berire Aişe'de sana şüphe veren bir hâl gördün mü? diye sordu. Berire de: Seni Hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki ben Aişe'den kendisini ayıplayabileceğim hiç bir şey görmüş değilim: Yalnız, Aişe yaşı küçük, genç bir kadındı. Ailesinin hamurunu yoğururken uyurdu da evin besi koyunu gelir hamuru yerdi demiş. Bunun akabinde Allah Resulü minber üzerinde ayağa kalktı ve Abdullah b. Ubey b. Selul'den özür dilemesini istedi. Kendisi minber üzerinde şöyle hitabetti: Ey Müslümanlar topluluğu! Ev halkıma verdiği ezası son dereceye varan bir şahıs için bana kim yardım eder? Vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka bir şey bilmiş değilim. Bir adamın da ismini ortaya koydular ki bu zat hakkında da ben hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Bu kimse ailemin yanına da ancak benimle beraber girerdi. Bunun üzerine Ensar'dan Sa'd b. Muaz ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Resulü! O kimseye karşı sana ben yardım edeceğim. Eğer Evs'ten ise biz onun boynunu vururuz. Eğer Hazrec kardeşlerimizden ise yapılacak işi sen bize emredersin biz de emrini yerine getiririz demiş. Bu defa Sa'd b. Ubade ayağa kalkmış. Bu da Hazrec kabilesinin büyüğü idi. Ve bu vakıadan evvel iyi bir kimse idi. Fakat bu defa kabile hamiyeti onu cahilliğe sürükledi de Sa'd b. Muaz'a karşı: Sen yalan söylüyorsun. Allah'ın ebediyetine yemin ediyorum ki sen onu (yani Abdullah b. Ubey'i) öldüremezsin ve onu öldürmeye muktedir olamazsın! demiş. Bu defa da Sa'd b. Muaz'ın amcasının oğlu olan Useyd b. Hudayr ayağa kalkarak Sa'd b. Ubade'ye karşı: Allah'ın beka ve ebediyetine yemin ediyorum ki sen yalan söylüyorsun. Vallahi biz onu elbette öldürürüz. Sen mutlaka münafıksın ki, münafıklar hesabına bizimle mücadele ediyorsun diye mukabele etmiş. Bu suretle Evs ve Hazrec kabileleri ayaklanmışlar. Hatta birbirleri ile vuruşmaya niyetlenmişler. Allah Resulü ise henüz minber üzerinde ayakta duruyordu. Allah Resulü onları yatıştırmaya devam etti. Nihayet onlar susunca sustu. (Bana gelince Ben o gün ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme bir uyku girdi. Sonra ertesi gecemde de ağladım. Yine gözümün yaşı dinmiyor gözüme hiç uyku girmiyordu. Babam ile anam, ağlamak ciğerimi parçalayacak sanıyorlardı. Bu şekilde Ebeveynim yanımda oturdukları, ben de ağlamakta bulunduğum sırada Ensar'dan bir kadın izin istemişti. Ben de o kadına izin vermiştim. O da oturup benimle ağlıyordu. Biz bu hâl üzere iken Allah Resulü yanımıza girdi, selam verdikten sonra oturdu. Halbuki Allah Resulü bundan evvel hakkımda dedikodu başladığı günden beri yanımda oturmamıştı. Ve Allah Resulü bir ay beklediği halde kendisine hakkımda bir şey vahyolunmamıştı. Allah Resulü oturduğu zaman, şahadet kelimelerini söyledikten sonra: Ey Aişe! Hakkında bana şöyle şöyle sözler geldi. Eğer suçsuz isen yakında Allah seni muhakkak beraat ettirecektir. Yok eğer bir günah işledinse Allah'tan mağfiret dile ve Allah'a tevbe et! Çünkü kul, günahını itiraf ve sonra tevbe edince Allah da onun tevbesini kabul edip mağfiret buyurur dedi. Allah Resulü sözlerini bitirince gözümün yaşı kesildi. Hatta göz yaşından bir damla bulamıyordum. Hemen babama: Allah Resulü'nün söylediği sözlere benim adıma cevap ver dedim. Babam: Vallahi Allah Resulü'ne ne diyeceğimi bilmiyorum dedi. Sonra Anneme: Allah Resulü'nün söylediği söze benim adıma cevap ver dedim. O da: Vallahi Allah Resulü'ne ne diyeceğimi bilmiyorum dedi. Bunun üzerine ben, henüz Kur'an'dan çok şey bilmeyen küçük yaşta bir genç olduğum halde şöyle dedim: Vallahi ben kesinlikle anladım ki siz bu dedikoduyu işitmişsiniz. Hatta bu söz sizin gönüllerinizde yer etmiş ve ona inanmışsınız. Şimdi ben size suçsuzum desem (ki Allah suçsuzluğumu biliyor) bu konuda bana inanmazsınız. Ve eğer ben size bir itirafta bulunsam (ki Allah suçsuz olduğumu bilir) sizler beni hemen tasdik edeceksiniz. Vallahi ben kendimde size verecek bir misal bulamıyorum. Ancak Yusuf'un babasının dediği gibi: Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Sizin şu söylediklerinize karşı yardımına sığınılacak ancak Allah'tır.Aişe şöyle devam etmiştir: Sonra dönüp yatağıma yattım. Halbuki vallahi o zaman ben suçsuz olduğumu ve Allah'ın da muhakkak beni temize çıkaracağını biliyordum. Lâkin vallahi hakkımda okunan bir vahy indirileceğini hiç zannetmiyordum. Benim hâlim de kendimce Aziz ve Celil Allah'ın hakkımda okunan bir şeyle konuşmasından daha aşağı idi. Lâkin Allah Resulü'nün uykuda bir rüya göreceğini ve Allah'ın da o rüya ile beni beraat ettireceğini umuyordum. Vallahi Allah Resulü oturduğu yerden kalkmamıştı. Ev halkından bir kimse de dışarı çıkmamıştı. Aziz ve Celil Allah Peygamber'ine vahy indiriverdi. Kendisini vahy inerken basan şiddet yine bastı. Kendisine indirilen kelamın ağırlığından kış gününde bile inci tanesi gibi ter dökülürdü. Allah Resulünden vahy hâli kalkınca kendisi sevincinden gülüyordu. Söylediği ilk söz şu oldu: "Müjde ya Aişe! Allah seni beraat ettirdi." Bunun üzerine annem bana: Kalk, O'nun yanına git, dedi. Ben: Vallahi ne ona kalkarım, ne de beraatımı indiren Allah'tan başkasına hamd ederim dedim. Aziz ve Celil Allah şu on ayeti indirdi: "O uydurma haberi getirenler içinizden bir cemaattir.(ayetinden itibaren) on ayet indirdi (Nûr, 11-21). Aziz ve Celil Allah işte bu ayetleri benim beraatım hakkında indirmiştir. Ebu Bekr, akrabalığından ve fakirliğinden dolayı infak etmekte bulunduğu Mistah b. Usame için: Aişe hakkında bunları söyledikten sonra vallahi ben de Mistah'a bir şey vermem! diye yemin etti. Bunun üzerine de Aziz ve Celil Allah: Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar, akrabasına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere yardımda bulunmayacağına yemin etmesin..."ayetini, "Allah'ın size mağfiret etmesini arzu etmez misiniz?" sözüne kadarindirdi. Hibban b. Musa'nın dediğine göre, Abdullah b. Mübarek İşte bu, Allah'ın kitabı içinde en ümit bahşeden ayettir, demiştir. Bunun üzerine Ebu Bekr Vallahi, ben Allah'ın beni mağfiret etmesini isterim, dedi ve Mistah'a veregeldiği yardımı tekrar vermeye başladı ve: Ben bunu ondan ebediyen kesmem dedi. Aişe Allah Resulü, zevcesi Zeynep bt. Cahş'a benim durumumu sormuş: Ne bilirsin, ne gördün? demişti. O da: Ey Allah'ın Resulü! Ben kulağımı, gözümü muhafaza ederim. Vallahi hayırdan başka bir şey bilmem, diye cevap verdi. Bu hususta Aişe Zeynep, Peygamber'in hanımları arasında bana rekabet eden bir kadındı. Fakat Allah onu vera ve takvası sebebiyle muhafaza buyurdu. Kızkardeşi Hamne bt. Cahş ise onunla mücadele etmeye başladı da bu sebeple helak olanlar içinde helak oldu.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4974
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Sayfa 2/2 İlkİlk 12

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 15
    Son Mesaj: 22.01.12, 06:36
  2. Cevaplar: 12
    Son Mesaj: 15.01.12, 05:12
  3. Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 12.01.12, 01:39
  4. Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 10.01.12, 16:34
  5. Cevaplar: 112
    Son Mesaj: 03.01.12, 22:17

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •