Efendim,

Gece karanlığın eteklerinde visali sürüklerken varlığı setrediyor. Gündüzle gece akıl ile kalbi pay ediyor. Gündüze akıl, geceye kalp düşüyor. Maddeye uyanık gözler uyku ile gecenin ellerine veriliyor.

Gece vuslatın mutlu habercisi oluyor.

Sen de Rabbine bir gece yürüyüşüyle gidiyorsun.

Kalpler sana eğiliyor, rahmetinden içmek, seninle gece yürüyüşüne düşmek için. Lahuti bir sükûn kaplamış her yeri. Yıldızlar senin üstüne bir defacık dökülmek için çırpınıyor. Parmağını kaldırman mehtabın ortasına nahif bir elif gibi düşmeye yetiyor.

Uykunun esaretinden kaçıp huzurundayım Efendim.

Ağlıyorsun... Mahcup ve üzgün bekliyorum kapında. Merak içimde düğüm. Mübarek annelerimizi kaldırıyorsun.

Gözlerin yaşlı, hıçkırıklar yüreğinde çağlayanlar gibi. Buyuruyorsun,

“Hiç kimse uyumasın bu gece! Herkes ibadet etsin!”

Annelerimiz uyanıyor gecenin içine nurdan bir kandil gibi damlıyorlar. Huşu ile ibadete varıyorlar.

Sen ağlıyorsun Efendim.

Dualar dökülüyor mübarek dudaklarından gözyaşlı. Hüzün yüzünde nurani bir gül. Avuçların semaya uzanmış rahmeti kucaklıyor.

Ağlıyorsun Efendim.

Gözyaşların Yakup’un Yusuf’a akıttıklarından daha çok, daha keder yüklü. Dertlenişin tüm annelerin yavrularına dertlenişinden daha öte.

Gece avuçlarından kayıp akıyor. Sen hâlâ o kapıda duadasın.

Ağlıyorsun Efendim.

Seni ağlatan nedeni soruyor tahire annelerimiz. Buyuruyorsun: “Ahir zamanda gelecek bazı kadınlar kendilerini giyinik zannederler ama onlar çıplaktır.”

Hâlâ ağlıyorsun Efendim.

Ahret kayıplarımıza, önemsemediğimiz istikbalimize, istikbal diye koşuşturduğumuz olmayan zaman vehmimize.

Gece sükûnlu bir örtü. Visalin koynunda her şey. Hayal sana uzanmış. Seni ağlatanlardan olmamak için gecenin karanlığında nurani bir aydınlık için dualara tutunuyorum.

Tüm gecelerimin nur yüzlü Mehtabı!

Af diliyorum...


Alıntı...