Kuddûsî’ye göre, kulu, Rabbine herhangi bir hesap vermeksizin ulaştıran tek şey
aşktır. Sûfîyi Mâ’şuk’a kavuşturacak tek mürşid/rehber de aşktır. Yezdân’a varmanın tek yolu
aşktır. Sûfîler İlâhî sevgiye ulaşmada, beşerî, mecazi ve duyusal aşkı basamak olarak
kullanmada bazı tartışmalar yapmışlardır. Bazıları duyusal/sensual sevgiyi insan sevgisinin
İlâhî sevgiye doğru bir gelişme, büyüme aracı olarak, yani entelektüel bir aşkı kabul ederken,
İbnü’l-Arabi ve benzeri bazı sûfîler göre ise, felsefenin rasyonel argümanları bizim Allah’a
yaklaşmamızı engellemekte; bu da yaratılmışların hiçbir zaman İlâhî sevgiyi tecrübe
edemedikleri iddiasında bulunmalarına neden olmuştur1942. Biz de burada bu tür felsefecileri
değil de, aşka sarhoşluk perspektifinde bakan bazı felsefecilerin görüşüne yer verelim
İnsanın Allah’a duyduğu aşkla tamamen kuşatılmasının espirisi, Allah’ın sureti
üzerine ve O’nun ruhundan yaratılmasıdır. Ve bu nedenle insan, İlâhî varlığın önünde eksik
kişiliğiyle durmaktadır, çünkü tüm İlâhî isimler ondan tecellî eder.
Ol Yâri seven gayrisine meyli demez hîç
Bakmaz dahi ol cennet-i Rıdvâna ne bilsin.1943
Kuddûsî’ye göre, sûfi için sevgili Allah olunca, insan bu aşkta diğer bir insana
karşı duyduğu aşka göre çok daha fazla “yok” olur. Çünkü insan sevdiği zaman sevgilisi
yanında olmayınca o sevgi küllenir. Oysa sevgilisi Allah ise her zaman onunla beraberdir.1944
Sevgiliyi görmek, vücudu besleyen ve büyüten temel bir gıdaya kavuşmak gibidir. Sevgiliye
temas ettike sevgiside o derece artar. Bu artış öyle bir dereceye gelir ki, Allah’ın velî kulları
için övdüğü, en üstün cennet olan, cennet-i Rıdvânı bile istemez olur.
Delil olur sülûk erbabına hem
Takup zincirini Hakk’a gider ‘ışk
Yimez iki cihânda gussa ‘âşık
Komaz gönlünde zira hiç kader ‘ışk
1945.
Kuddûsî, aşk olmazsa sâlikin seyrini tamamlayamacağını, onun seyr u sülûktaki
yegâne rehberi Allah sevgisi olduğu görüşündedir. Sûfîyi sülûk’un başında alarak onu hâl ve
makâmlarla yoğurarak fenâ makâmına ulaştıran tek rehber aşktır.
Kuddûsî’ye göre, âşık her iki dünyada da mutluluğu aşk ile yakalamıştır. O bütün
benliğini Hakk’a teslim ederek, bütün acıyı, ızdırabı ve kederi tamamıyla üzerinden atmıştır.
Âşıkın Rabbine karşı ne bu dünyada ne de âhirette bir kaygısı kalmamıştır.
Perdedir iki cihan âşıkı Hakk’a inanan
Özleme hûri i cinân gayri unut yâre bak
1946.
Aslında âşık olan, her iki dünya da perdedir, engeldir. Hem dünyayı hem de
âhirette, “dünya hayatının karşılığı ne olacak” şeklinde düşüncelere dalmak bir âşık sûfî için
Allah’a kavuşmanın en büyük engelidir. Ve dünyada iken yaptığı amelin karşılığı olarak
cennette verilecek çeşitli nimetleri düşünmek, Allah ile kul arasındaki en büyük engeldir. Bu
engel de ancak aşk ile aşılabilir.
Allah, ile insan arasındaki en sağlam, “tek” ve benzersiz bir sevgidir. Bütün
objeler, Allah ile insan arasında bir perdedir. Hakiki olarak herkes yalnız Yaratıcıyı
sevmektedir; fakat diğer varlıklar bir perde olarak araya girmektedirler.1947
Ehl-i ‘ışka nâr-ı ‘ışk bâl u şekerden tatlıdır
‘Âşık-ı Mevlâya ‘ışkın zahmeti lezzetlidir
‘Işk odı yakub zer-i hâlis gibi sâfî kılar
Anlar içün ‘ışk u cezbe sâhibi kuvvetlidir.1948
Kuddûsî’ye göre, aşk, sâlikin hayata yeniden doğuşudur. Aşk, insana yeni bir
hayat sunarak, önceki hayatın bütün izlerini yok edip tertemiz bir sayfa ile yeni bir yaşama
başlamak demektir. Aşk, sûfînin her şeyden arınarak, sâf, hâlis bir şahsiyet kazanmaktır. Aşk
yeni bir oluşumdur. Yeniden doğmaktır, taptaze bir başlangıçtır. Özgürlüktür, adalettir ve
haktır. Aşk eski hayatları kökünden silmektir. Aşk kötü ve olumsuz olan her şeye sırt
çevirmektir. Aşk aynı zamanda aşksız bir tasavvufî hayata da yüz çevirmektir.
İslam düşünce tarihinde önemli bir yere sahip olan İhvan-ı Safâ ekolu de aşk
konusunda Resâil’de kendi görüşlerini ortaya koymuşlardır. Onlara göre aşk, âlemde var olan
yüce bir fenomendir, varlık devam ettikçe, asla yok olmayacak ve devamlı olarak her işinde
sevgilisini hatırlamasını ve onu düşünmesini sağlar. İhvan birçok felsefecinin aşka ilgisiz ve
karşı görüşlerine rağmen onlar, aşkı ruhsal bir erdem gördüler. Ruh tutkuyu isterken diğer
bütün ilgilerini sevginin coşkunluğu için terk eder. Onlarda, İbn Sina’da olduğu gibi “Tanrı
coşkulu sevginin ilk objesidir” şeklinde bir görüşe sahiptirler. Onlar, ışkı Allah’ın sevgisi,
mecazi aşkı bedensel sevgi için izah etmişlerdir. Aşk ve muhabbet, insan tabiatında açığa
çıkan yüce bir fazilet, büyük bir hikmet, müthiş bir özelliktir. Bu, Allah’ın yarattıklarına bir
bağışı/ihsanı, onların iyilikleri için bir yardımı, kendi varlığını kanıtlayan ve Yaratılmışların
kendisine ve emr ettiklerine yönelmesini sağlayan bir duygudur1949
Unuttum zühd ü takvâyı sana ben olalı hem dem
Varup hep varımı yağmaya mevzul eyleyen sensin
Nice şâhân-ı tahtından aluben eyledin derviş
Harir olanları âhir bir kara çul eyleyen sensin
1950.
1939 Gazâlî, Mişkât, s. 106.
1940 Andrews, age., s. 88.
1941 Kuddûsî, Dîvân, s.89.
1942 İbnü’l-Arabî, Futühâtü’l-Mekkiyye, II, s.326.
1943 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 237.
1944 İbnü’l-Arabî, Futühâtü’l-Mekkiyye, II, 235.
1945 Kuddûsî, Dîvân, s. 90.
1946 Kuddûsî, Dîvân, s. 90.