Kuddûsî için, nefse karşı mücadele etmenin en etkin silahı İlâhî sevgidir. Allah
sevgisiyle, sûfî, arzu ve isteklerin hepsini önleyebilir. Nefsin dürtüleri aşkın İlâhî ateşiyle
tamamen yok edilir. Kuddûsî, aşkın aydınlığı gönülleri aydınlatmayana kadar, gönüllere
verilen her türlü eğitim, ritüel ve ibâdet gönlü kaplayan karanlığı ve zulmeti yok edip, gönül
sahibini kurtuluşa götürmesinin mümkün olamayacağını vurgular. Vahdet düşüncesine sahip
bir sûfî olarak Kuddûsî, diğer vahdetçiler gibi, varlığı bir gölgeden ibaret olan insan
“benlik”inin yanıp yok olmasını, aşk ve mâ’rifet ile gerçekleşebileceğine inanır. Ona göre,
insan nefsi/benliği mevzi almış bir asker gibi her an harekete geçmeyi beklemektedir. Yâni
nefs düşmanının harekete geçmesi ân meselesidir. İşte insanın başucunda sürekli tetikte
bekleyen bu düşmandan kurtuluşunun tek çaresi aşktır. Allah’ın kötülediği nefsten/nefs-i
levvâmmeden1772 kurtuluşun tek anahtarı aşktır.
Kuddûsî’ye göre, aşk olmazsa hiçbir nesne, ne varlığa gelir, ne de hareket eder.
Evren ve içindeki her şeyi muharrik hâle getiren aşktır. Bunun yanında bütün peygamberler,
Hakk dostları, sâlik ve mürşidlerin kendilerini şeytânî neftsen koruyan, onları Hakk’a
yaklaştıran tek şey aşktır. Aşk dünyanın normal seyrinde hareket etmesini sağlayan yegâne
kuvvettir.
Kuddûsî, sevgiyle yapılan bir ibâdeti, takvâ ve cehennem korkusundan dolayı
yerine getirilen ibâdetten çok daha önemli görmüştür. O, Hz. Peygamber (s)’in: “Kişi sevdiği
ile beraberdir.”1773 hadisiyle hareketle, Allah’ a kavuşmak için O’nu her şeyden daha fazla
sevmek gerektiğini vurgular. Allah’ı sevmek aynı zamanda Hz. Peygamber (s)’e uymakla
gerçekleşir.
Bu konuda Kur’an’ın ifadesi “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki
Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın”1774 şeklindedir. Peygamber (s.) de aynı
konuda, “Hiçbir kul, ben kendisine ailesinden, malından ve bütün insanlardan daha sevgili
olmadıkça iman etmiş sayılmaz1775” buyurmaktadır. Fakat külden cüz’e geçen bu yüksek ve
yüce duygunun en önemli özelliği “iman etme”nin sebebi olmasıdır; çünkü Allah’dan
“Habibullah” sıfatını alan Hz. Peygamber (s.)’in ifadesi: “İman etmedikçe cennete
giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız1776” şeklindedir. Ve Allah bir
kulu sevdiği vakit, Cibril’i çağırır ve şöyle buyurur: “Ben falan kulumu seviyorum, onu sen de
sev” ve onu Cebrail de sever. Daha sonra Cibril sema hâlkına/meleklere şöyle seslenir:
“Gerçekten Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!” Artık onu semâ ehli de sever. Bundan
sonra Allah onu yeryüzündeki kullarına da sevdirir”.1777
Yağmaladı ‘ışk zühd ü takvâmı
‘İlm ü ‘amelden bîgâne geldim
Hükmünü icrâ itdi ‘ışk bende
Yanmağa nâr-ı sûzâna geldim
.1778
Kuddûsî’nin felsefesinde, kul ile Yaratıcısı arasındaki bağın oluşmasını sağlayan
da gönülden oluşan katıksız bağlılıktır. Yaratıcı ile kulu birbirine yakınlaştıran, kul ile Hakk
arasında oluşan ayrılığı ortadan kaldırıp, kulun kurtuluşunu sağlayan yine aşktır. Kulu
Yaratıcı’sıyla birleştiren ve onu makâmların en yücesi olan fenâ’ya çıkarıp tevhîd/“birlik”i
oluşturan İlâhî aşkın gücüdür.
1736 İbn Kayyım, a.g.e., III, 6.
1737 Ebû Dâvud, Edeb, 116.
1738 İbnu’l-Arabî, Futûhât, II, 356.
1739 Walter G. Andrews, Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı, (çev. Tansel Güney), 3. baskı, İletişim Yay., İstanbul
2003, s. 87.
1740 Gazâlî, İhyâ, IV, s.324.
1741 Derin, age., s.201.
1742 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 300.
1743 Smith, The Persian Mystics, s.19.
1744 Serrâc, age., s. 217; Kelâbâzî, age., s. 185; Hucvirî, age., s. 366; Sühreverdî, Avârif, s. 648.
1745 Annemarie Schimmel, Ben Rüzgârım Sen Ateş, s.179.
1746 Bk. A’râf, 7/171.
1747 Hucûrât, 49/16.
1748 İsfahânî, Hilye, X, 362.
1749 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 64.
1750 Kuddûsî, Dîvân, s. 106.
1751 Kuddûsî, Dîvân, s. 205.
1752 Mevlânâ, Mesnevi, I, 1793.
1753 Bk. İbrahim, 24.
1754 Gazâlî, İhyâ, IV, 282.
1755 Maide, 5/59.
1756 Serrac, el-Lûma, s. 59.
1757 Schopenhaver, Aşkın Metafiziği, Çev: Selahattin Hilav, Sosyal, Yay., İstanbul, 1997, s.21.
1758 Aynı eser, s. 185.
1759 Hucûvî, age., s. 404.
1760 Kuddûsî, Dîvân, s. 5.
1761 Hucvîrî, a.g.e., s. 230.
1762 Aynı yer
1763 İbnü’l-Arabî, Futühât, II, 607.
1764 Serrâc, Lümâ, s.372.
1765 Kuşeyrî, Risâle, s. 320.
1766 Kuddûsî, Dîvân, s. 189.
1767 Pürcevâdî, age., s.215.
1768 Kuddûsî, Dîvân, s. 87.
1769 Kuddûsî, Dîvân, s. 25.
1770 Aynı eser, s. 26.
1771 Kuddûsî, Dîvân, ss. 33–34.
1772 Yusuf, 12/53.
1773 Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 50.