4 sonuçtan 1 ile 4 arası

Konu: Sûfî Perspektiften “İnsan” Olmak

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Sûfî Perspektiften “İnsan” Olmak

    İ
    nsan, Allah’ı tanımak için yaratılmıştır. Bu konuda Allah, “Ben insanları ve
    cinleri Bana kulluk etmesi için yarattım”
    1484 buyurmaktadır. Bu İlâhî emrin gereğini yerine
    getiren kişi “İnsan” meziyetlerini de kazanmış demektir. İnsanî özellikleri kendinde
    gerçekleştiremeyenler boş bir amacın peşinde koşanlardır.

    Özünü sanma kim insan olubdür
    Kuru dava ile insan olunmaz1485.


    Allah’ın kendini kenz/hazine diye tanıtması, Allah’ın kendi ulûhiyetinin yaratıklar
    tarafından bilinmeye yönlendirilmesidir. Yaratıkları içinde O’nu araştırıp bilecek tek varlık
    vardır, o da insandır. Bu varlık için “Rabbi bir hazinedir”, araştırıp bilmesi gerekir. Bu aynı
    zamanda “Nefsini bilen Rabbini bilir” hadisiyle de uygunluk göstermektedir. Sûfîler, varolan
    âlemde eğer Hakk’ın sûretinde bir varlık olmamış olsaydı, O’nun hakkında sonradan olan
    bilgiden maksat da hâsıl olmazdı. O kendini hazine/kenz diye nitelendirerek, aslında,
    bilinmeyi istemiş ve yarattığı varlığa insan vasfını vererek saklı hazineyi ortaya çıkarmıştır.
    Neticede insan-ı kâmil/hakkın suretindeki varlık, kendisinin bilincinde olmaksızın O’nda saklı
    hâlde bulunduğunu bilip ortaya çıkarmıştır1486.
    Bazı sûfîlerde üç ideal tip insanın olduğunu söyler. Bunlar; ma’rifetullah sahibi
    ârifler, Allah’a âşık muhabbet/aşk ehli ve Allah’tan korkan ehl-i havf1487.
    Kuddûsî’ye göre, sûfî kendi donanımıyla bütün insanlara bir ayna olmalıdır. Kişi
    kendini o aynada görerek davranışlarını ve hâlini kontrol etmelidir. Kendi
    gizliliklerini/sırlarını ve kenzi okuyup bilmeli, sonunda da bunu çıkarmalıdır. Sûfî, “Mü’min
    mü’minin aynasıdır
    ”1488 tanımlanmasından hareket ederek kendi hâlini düzeltmelidir.
    Mü’min, ona bakan başka mü’minlerin kendi hatalarını, kusurlarını görüp sûfî düzeltmelerini
    sağlayan, pırıl pırıl parlatılmış ayna metaforuyla anlatılmaktadır.
    Kuddûsî’nin anlayışında gerçek mü’min, insan-ı kâmil’dir. O, kendi hâl ve
    hareketleriyle diğer insanlara model olmalıdır. İnsanlar bu örnek modele bakarak kendilerine
    çeki düzen vermelidirler. Ayna/mir’at aynı zamanda gönül ve ruh anlamına da gelir. Allah,
    âşık kulunun gönül aynasında tecellî eder, yâni sûfî’nin gönlü Hakk’ın isim, sıfat ve fiillerini
    yansıtan ayna gibidir. Bu aynanın sürekli parlak kalıp diğer ihvana model olabilmesi için aşk
    ateşinin devamlılığı gereklidir. Aşkın aydınlığıyla gönül aynası ağyârdan ak pak hâle gelir.
    Eğer gönül mâsîva ve günah kirlerinden temizlenirse gönül aynası daha da parlaklaşır. Bu da
    mürşide teslim olup, tavsiyelerini yerine getirmekle gerçekleşir. Kuddûsî’de, hayatı boyunca
    sûfîlere ve Müslümanlara manzum ve mensur eserleriyle aşk ile gönül dünyalarını sürekli
    parlak tutmalarını tavsiye etmiştir. Nitekim Kuddûsî, insanın bu varoluş amacını açık bir
    şekilde ortaya koymaktadır.

    Cümle mahlûka olmuşam mir’at sırrı günhanı tıbyane geldim
    Esdi başımda ‘ışkı rüzgârı ondelib usta efgâna geldim1489.


    Ünlü Alman şâiri Treidrich Schiller (ö. 1805)’in dediği gibi, insanın varlığının
    derinliklerinde uyuyan gerçek bir aşk her zaman mevcuttur.1490 Bu asıl aşk, şehvet ve
    ihtirastan uzak olan ve Tanrı ile insanı buluşturan, saf ve temiz sevgiyi ortaya koyan İlâhî bir
    muhabbettir. Sûfîler en derûnî duyguları, en asıl düşünce ve istekleri, en yüce fazileti kendi
    hayatlarında en güzel şekilde ortaya koymuş ve insanlara örnek ve ideal olarak sunmuşlardır.
    İnsan, Hakk’ın yeryüzündeki yüce aksi ve en güzel kuludur. Allah’ın, kendisinde var olan en
    yüce güzelliklerin dünya ve varlıklar içinde gerçekleşmesini sağlayanlar sûfîler olmuştur.
    Sûfîlerin iddiası İlâhî aşk, insanın ihtiraslarını yok eden, kulluk görevini ve ruh dünyasını
    düzene koyan, insanı en güzel şekilde yönlendirerek gerçek amaç olan insan-ı kâmil/Yüce
    insanlığa yönelten sûfî için en önemli faktördür.
    Sonuç olarak Kuddûsî insanı, İlâhî aşk vasıtasıyla evrendeki harmoniyi
    kavrayarak, gerek topluma ve gerekse kendine düzenli, bütün bir varlık olarak bakmasına
    inanmaktadır. Kendi varlığının bu harmoni içinde sadece bir parça olduğunu öğrenerek, nefsi
    duygulara dayanan yanlış bir hareketinin, bu sonsuz harmoniyi ve dolayısıyla evrenin
    yaşamın ve toplumun ahenginin ifsada uğrayacağını anlar. Ona göre, sûfî, insan ruhunda ve
    evrende bu ahengi sağlama kuvvetini İlâhî aşk gücünden alır. Sûfî bu aşk sayesinde nefsin
    boyunduruğundan kurtularak kâmil/olgun bir varlık olmuştur. Yâni insan nefis köleliğini
    yenmiş, özgürlüğe kavuşmuştur.
    Neticede, Allah’ın zat, sıfat, isim ve fiillerini kendisinde bulunduran ve bu
    özelliklerin tecellîgahı olarak bunları en güzel bir şekilde yansıtan varlık insandır. Yâni insan,
    O’nun zatının aynasıdır. İnsan, kendini bilmek suretiyle özünü bu aynadan görür. Ve insan da
    diğer varlıklar gibi, kesret âlemi benzeri, Hakk’ın aynasıdır.



    1447 Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 132.
    1448 Kuddûsî, Dîvân s.64.
    1449 Aynı eser, s. 65.

    1450 Muttalip Özcan, İnsan Felsefesi. İnsanın Neliği Üzerine Bir Soruşturma, Bilim Yay., Ankara 2006, s. 15.

    1451 Platon, Devlet, (çev. S. Eyüboğlu-M.A. Cimcaz), Remzi kitapevi, İst. 1985, s. 518
    1452 İbnü’l- Arabi, Fusüs, s 16.
    1453 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 280.

    1454 Kuddûsî, Dîvân, s. 211.
    1455 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 336.
    1456 Rabbânî, Mektûbât I. 307.
    1457 İkbal, The Reconstruction, s. 13.

    1458 Mevlânâ, Dîvân, VIII. 330.
    1459 Kuddûsî, Dîvân, s. 60.
    1460 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 114.
    1461 Aynı eser, 464.

    1462 Kuddûsî, Dîvân, s. 112.
    1463 Yasin, 36/21.
    1464 Kuddûsî, Dîvân, s.66.
    1465 Kuddûsî, Dîvân, s. 206.
    1466 Eflâkî, age., I, 224.
    1467 Mevlânâ, Dîvân-ı Kebîr, IV, 84.
    1468 Karen Armstrong, Tanrı’nın Tarihi, çev: Özel, H. Koyukan, K.Emiroğlu, Aytaç Yay., Ankara, 1998, s.306.

    1469 Ahmet Ögke; “Tasavvufta “Kenzi Mahfi” Düşüncesi ve Sofyalı Bâlî Efendi’nin (960–1553) “Kentü Kenzen
    Mahfiyyen” Şerhi Bağlamında Var oluşun Anlamı”, Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, Yıl:5, Sayı

    12, Ankara, 2004, s.9.
    1470 Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 132 (h. No: 1110)

    1471 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 108.

    1472 Kuddûsî, Divân, s. 35.
    1473 Bakara,2/115.
    1474 Tevbe, 9/17.
    1475 el-Hucvirî, Keşfu’l-Mahcûb, Hakikat Bilgisi, Haz: Süleyman Uludağ, Dergâh Yay., İstanbul, 1996, s.475.

    1476 Mircea Eliade, Ebedi Dönüş Mitosu, (Çev:Ümit Altuğ), İmge Yay., İstanbul, 1993, s.31.

    1477 Kuddûsî, Dîvân, s. 109.
    1478 K.F. Johansen, A History of Ancient Philosophy, çev. H. Rosenmeier, Routledge, London 1988, s. 507.
    1479 Aynı yer.

    1480 Nicholson, The Mystics of İslâm, s.84-85.
    1481 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 253a.
    1482 İbnü’l- Arabi, Futühât, III. 417.
    1483 Kuddûsî, Dîvân, s. 120.
    1484 Zariyât, 51/26.
    1485 Kuddûsî, Dîvân, s. 88.
    1486 İbnu’l-Arabî, el-Futühâtü’l-Mekkiye, c.III, s.267.
    1487 Ebu Talib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, thk: Said Nesib Mekârim, Beyrut, 1995, s. 284.
    1488 Süleyman b. el-Eşref Ebû Dâvud es-Sicistânî, Sünenü Ebî Dâvud, Darü’l-Fitar, thk: Muhammed Muhyiddin
    Abülhamid, ts. Edeb, 49.
    1489 Kuddûsî, Dîvân, s. 114.
    1490 Friedrich Schiller, Felsefe ve Şiir, çev: Buhanettin Batman, (Yaba Yay.), İstanbul 2001, s.95.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sûfî Perspektiften “İnsan” Olmak

    Tasavvufî varoluşun/ontolojik ve bilginin/epistemolojik temeli “Allah’ın bilinmek
    istemesi”ne dayanır. Kenz-i mahfi düşüncesine göre, Allah, “Ben gizli bir hazineydim,
    bilinmeyi dilediğim (bilinmeye muhabbet ettiğim için); mahlûkatı yarattım
    ”1470 buyurmuştur.
    Bu hadis aynı zamanda İlâhî sevgi, taayûnât içinde yalnız sevenler, yâni âşık olanlarda
    meydana gelir. Allah, sevilmek, sevmek, ibâdet edilmek için yaratır.

    Cânâna virse varını terk eylese ağyârını
    Zikr ide ide yârını sararuban solsa nolur.1471


    Virdim ana varımı hep eyleyüben ani taleb
    Girmeye ‘ışk oldı sebep çünki firâk emr-i ‘asir
    .1472


    Kuddûsî’nin düşüncesinde, sâlik, kendi yokluğunu veya kendi varlığının değerini
    Nereye dönerseniz dönün, orada Allah’ın vechi vardır”1473 âyeti içinde değerlendirir. Veya
    benzer “Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı”1474 âyetiyle de uyuşmaktadır.
    Kuddûsî’ye göre, sûfî, kendi varlığının ne derece farkında olduğunun
    bilincindedir. Onun için kendi varlığının hiçbir değeri yoktur. Sûfî, “Hiçbir şey görmedim ki
    O’nda Allah’ı görmüş olmayayım
    ” sözüyle bütünleşmiş kişidir. Bu aşk imanıyla gerçekleşen
    ve istidlali bir çıkarsamal konudur. Sûfî aşk çekiciliği, cezbe içinde sadece Allah’ı görmekte,
    başka bir şeyi görmemektedir1475.
    Antropoloji uzmanı, dinler tarihçisi Mircea Eliade (ö. 1986) da, insanın varlığının
    merkezine giden bir arayış içinde olduğunu söyler. Bu arayışta kişinin karşılaştığı birçok
    zorluk mevcuttur. Yol zahmetlidir, tehlikelerle doludur; çünkü dindışı alandan /profan
    kutsala, geçici ve yanıltıcı gerçeklik ve ebediyete, ölümden yaşama, insandan Tanrı’ya geçiş

    sürecidir. Merkeze ulaşmak kutsallaşmaya, erginleşmeye hak kazanmaya eşittir, dindışı ve
    yanıltıcı var oluşunun yerini yeni bir varoluş geçrek, kalıcı ve etkin olan yeni bir yaşam
    alır1476.

    Ma’rifer içün seni Kuddûsîya halk itdi Hakk
    Anı tahsîl eyle turma ‘ârifândan ‘ibret al.1477


    Kuddûsîde, insanın bu dünyaya kendini, Rabbini bilmeye ve ma’rifete ulaşmaya
    geldiğini söylemektedir. Kulun yaratılış amacı hem kendini hem de yaratıcısını keşf ederek
    kulluk görevini yerine getirmesidir. Kuddûsî, bu keşfi gerçekleştirmek için, Stoa’cu düşünür
    Seneca’nın da kısmi olarak üzerinde durduğu gibi,1478 insan psikolojisine dayalı hem bireysel,
    hem de toplumsal bir sorumluluk duygusuyla hareket eder. Çünkü, insan hem kendisine, hem
    de herkese karşı sorumludur. Hatta bir köle bile, bu bakımdan herkes kadar insandır. Farklılık,
    kendisi olabilmiş kişilerde yaprak misali rüzgara kapılmış çoğunluk arasında olmasıdır.
    Herkes eşit imkanlara sahiptir. Kişiyi iyi yapan şey, kendi iç dünyasında ve elindedir.
    Belirleyici olan şey, içteki insandır, onun tavrı ve iyi niyetidir.1479

    Tasavvuf düşüncesi burada birkaç adım öne çıkarak, insanı üstün yapan, ona, doğuştan
    verilen İlâhî meziyetlerdir der. Bu, aklı, cevheri kendi gönül dünyasında keşfedip onunla
    benliğini oluşturacak insanın kendisidir. İnsan, kim olursa olsun sosyal konumu, ekonomik
    yapısı, mevki ve makamı önemli değil, kendi içinde uyuyan bu İlâhî özü canlandırırsa
    mutluluğu yakalar. Ve Allah’ın istediği, insanî yönü ağır basan, paylaşan, feda eden, infak
    eden ve sadece “insan” olan kişilik ortaya çıkar.
    Bu düşünce insana hizmeti, mahlûkâta hizmeti Allah’a hizmet olarak kabul eder.
    İleride de görüleceği gibi sûfînin sülûk, yani Allah’a gidiş süreci, insanlar için çalışmak ve
    onları sevmek temeli üzerine oturmuştur. İnsanı oluşturan özün yarısı Yaratıcı’dan
    kaynaklandığı için, insanın mutluluğu ve ölümsüzlüğü Allah’a vuslatla kazanılacaktır. Onun
    için, Yaratıcı’dan uzaklaşmak onun mutsuzluğu olacaktır. Yukarıda da açıkladığımız gibi,
    Yaratıcı’dan uzak insanı anlama, tanımlama düşüncesi serüveni, ilk dönemlerden günümüze
    kadar hep başarısız olmuştur.
    Sûfîlere göre, insan, kendi bünyesinde olmayan bir şeyi bilemez. Ârif, ne Allah’ı ne de
    evrenin sırlarını, onları kendi varlığında fark edemeden kavraması mümkün değildir.1480

    Çünkü, varlıkların tamamı insanda mevcuttur.1481 Ve insan varoluşun gayesi olan gözdür ki
    Hakk, varlığı onunla seyreder. Yâni insan Yaratıcı için bir aynadır. O, bütün varlıklar kün/ol
    emriyle “iki elimle yarattım” dedi ve insana ruh verirken de “Ona kendi ruhumdan üfledim”
    diye buyurdu.1482


    Ben bu cihana irfana geldim, bulmağa kenzi vîrâna geldim

    Cümle mevcudât kulluk ederler Bendelik için Sultana geldim.1483

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sûfî Perspektiften “İnsan” Olmak

    Sûfî anlayışında insana saygının ilk basamağı onu hor görmemek, ikinci ve kâmil
    basamağı da ona hizmet etmektir. Çünkü o, bu anlayışını Kur’an’ın ifadelerinden almıştır:
    Uyun o kişilere ki sizden bir ücret istemezler. Doğruyu ve güzele götürenler işte onlardır,
    başkası değil”1463
    , Kur’an insanı ölümsüzlüğe, güzele, doğruya götürmek, hak ve gücünün
    karşılıksız önderlik ve rehberlik edenlerden beklenebileceğini ve erişinde yalnız onlar eliyle
    gerçekleşebileceğini söylemektedir.

    Hâlayık içre alçak kendini bil
    Kibirden bed Hakk’a isyan olunmaz1464.

    Aluban benliği benden unutdursan beni bana
    Senin Senliğini ‘ayne’l-yakîn bildirsen olmaz mı


    Salub ‘ışkın çerisini bu gönlüm kasrına şâhâ

    Kamu varımı yağma eyleyüb aldırsan olmaz mı.1465


    Kuddûsî’ye göre, insanın kendi üzerindeki bu olumsuzlukları yok etmesi için, sûfî
    düşüncesindeki mahv/kendini yok görme/hiçlikle egoyu, kendine tapan bir şehvet/arzu irâdesi
    olmaktan çıkarmayı gerektirir. Ona göre, sûfî için “yok olmak”, “ben”i yok sayma değildir;
    “ben”i paylaşma ve kucaklamayı mutluluğun besleyici unsuru bilen bir bilince ulaştırmak için
    egonun beşerî tabiatını terbiye etmektir. Bu sayede “ben”, Batılı ve Doğulu düşünürlerin güç
    ve tahakküm sembolü olan “üst insan” veya “ideal insan”ından kurtulup paylaşma/kaynaşma
    ve birlikteliğin temsilcisi olan, “ehl-i Hakk” vasfını kazanır. Yâni, sûfîlerin, “bizler toprağa
    benzeriz; bize her türlü kötü ve pis şey atılabilir ama bizden hep güzel şeyler çıkar” sözünün
    anlamı budur. Sûfî, insanlığa faydalı bir nefer olmak için, Allah’ın bu varlık âlemini
    yokluktan yaratmanın bilinciyle hareketle; kendinden insanlık için bir şey vücuda getirilmesi
    amacıyla, kendini “yok” etmesi gerekir.1466 O, bütün kızgınlıklardan, kibirden koparak,
    ululanmaktan arınarak, benliği/varlığını bırakıp, ilk özü, hamuru olan toprak gibi
    olmalıdır.1467

    Sûfîlerin Allah düşüncesi, filozofların yaratıklarından uzak duran Tanrı’sı ve
    ulemânın kurtlaşan Tanrısından ziyade, daha somut ve aşk dolu bir Allah düşüncesidir1468.
    Sûfîler, insan yaşamındaki aşkın boyutunu bulmaya ve görüntüler arasından iç
    dünyasındaki saklı gerçeği bulmaya çalışmaktadırlar. Her şeyin içindeki içsel gizem, kör eden
    nefstir, fakat bundan bir kez kurtuldu mu insan, yaratılmış, ayrı varlıklar olmaktan çıkıp,
    bütün varlığın temelinde bir olur.
    Kuddûsî’ye göre, Allah’ın bilinmesi zühd ve takvâ ile mümkün değildir. Sûfî,
    Allah’ı ancak Aşk ile bilebilir. Allah’ın, ne zâhir ilimler, ne de ayne’l-yakin bir anlayışla
    bilinmesi mümkün değildir.

    Sanur idim zühd ü takvâ ile Yezdân bilinur
    Şimdi bildim ki muhakkak zâhidin işi Şuhut


    İlmi zâhirle bilinmez hem Hudâ ‘ayne’l-yakin
    Rabbini bilmez henüz vaiz heman eyler tuyut1469.


    Bilinmez/gayb âleminin güzellikleri, kenz-i mahfi içinde saklıdır. Allah, kendi
    sırları açıklamak ve bildirmek için insanı yaratmıştır. Evreni kavramak ve kuşatmak
    kabiliyetine sahip olan insan, var olan varlık içinden etkin bir unsur olabilmek kapasitesine
    sahiptir. O, mutlak varlıkla birlikteliği olduğu için O’nun yeryüzündeki hâlifesidir.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Sûfî Perspektiften “İnsan” Olmak

    Sûfî Perspektiften “İnsan” Olmak



    Sûfî düşüncesinde, insana verilen üstünlük ve güzelliklerin hepsi potansiyel olarak
    doğuştan gelen niteliklerdir. Bunu ortaya çıkarmak insana aittir. Eğer insan bu üstünlüklerine
    sahip olabilirse “Allah’ın Halifesi” sıfatını da elde eder. Bu unvan da sadece sûfî
    terminolojisinde genel anlamda kullanılan insan-ı kâmil niteliğini kazananlara aittir.1452 Sûfî
    literatüründe farklı anlamda kullanılan bu kavram, merd-i Hakk, merd-i Hudâ diye
    isimlendirdiği gibi, Kuddûsî’de bir çok deyimle gösterilmiştir. Bunlar, ehl-i Hakk, ehl-i aşk,
    ehl-i Mevla, ehl-i Huda’dır.1453

    Kuddûsî’nin düşüncesinde, kişinin “insan” vasfını kazanabilmesi için bazı
    özellikleri üzerinde taşıması gerekmektedir. Öncelikle kişi riyâdan (ikiyüzlülükten) uzak
    durmalı, çünkü riyâ Allah’a ortak koşmanın sinsi yoludur, ikincisi sâlik enaniyetle /ego
    hareket etmemelidir. Yâni “ben’ini yok edip, tevâzulu /alçak gönüllü olmalıdır. Ve insan
    kendini bilerek kibirden uzak durmalıdır. Zira kibir, Allah’a isyanın en kötü yoludur.

    Cümle halkdan nefsini alçak bilen a’lâ olur
    İzzet ister ki Hudâdan zill ü iz’ânın kanı.1454


    Yirmez hudânın kullarını ta’mir ider gönüllerin
    Tutar düşicek ellerin bekler hakîr olsa dahi

    Sâlikleri irşâd ider vîrânları âbâd ider
    Nâçârlara imdâd ider cemm-i gafir olsa dahi.1455


    Kuddûsî’nin anlayışın da, tasavvuf, insan-ı kâmil ve külli bir ruha sahiptir. O, normal
    insana göre daha üst bir toplayıcı ortamdadır. Kâmil insan, bütün insanları benliğinde
    toplar.1456 Ona göre sûfî, aynı zamanda maddî ve mânevî olarak daima kendinden diğer
    insanlara karşı iyilikte bulunan, veren bir yapıdadır. O, alan isteyen değildir. O, hiç kimseden
    renk ve koku dilenmez, onun renk ve kokusu Hakk’tan alınmıştır. Onun bedeninde her an
    yeni bir can vardır. O tıpkı Yaratıcı gibi her an yeni bir iş ve oluştadır.1457

    Tasavvuf insanı, diğer insanlardan farklı olarak, dinin kuru bilgi, şekil ve doktrin
    tarafında çok duygu içsel tecrübe ve aşkın cezbedici yönüyle buluşturur. Bu buluşma sûfîyi,
    diğer bilimlerin kuru prensip ve kabullerinin dışına çıkarır ve onu insanlarla birleştiren,
    bütünleştiren, insanı diğer insanlara hizmet açısından bir gölge haline getirir.1458


    Varını yağma iden tâlib-i Yezdân olur
    Can u cihândan geçen vâsıl-ı Cânân olur.1459


    Yağmaya virüb varımı heb kalam seninle

    ‘Uryân olayım cübbe vü detâr u kabâdan.1460


    Kuddûsî’ye göre, insan, kendisinden tamamen geçmedikçe, onun gönlünde Hakk’ıın
    birliği gerçekleşmez. Hakk ile birleşmek demek, kulun varlığının O’nunla birleşmesi demek
    değildir. Kişinin yok olmasıdır.1461 Sûfî bu yok oluşlar bütün benlerden sıyrılmıştır. Onun için
    sosyal ben, entelektüel ben, psikolojik ben ve yanlış düşünce üzerine inşa edilen şekli din
    beninden de arınmıştır. İlâhî aşk onu derinliğine etkilemiştir. Aşkı ve cezbeyi seçen sûfî,
    entelektüel ilim adamı beni, normal insanî ben ve diğer benlerin potasında pişerek psikolojik
    beni, yâni nefsi de bir kenara bırakıp, kozmik bene ulaşarak, Hakk ehli olmuştur.

    İli yahşi ü kendini yaman bil
    Kimi görsen anı kutb-ı cihân bil

    Hemîn eyle hazer kibr ü gurûrdan
    Gönül alçaklığı büyük emân bil

    Sakın iblis gibi müstekbir olma
    Olur merdûd ben a’lâyım diyen bil
    .1462


    Kuddûsî’ye göre, sûfî düşüncede, insanın birliği vardır. O, ayırım yapmadan tüm
    insanlara saygı gösterir. İnsan için de İlâhî sonsuzluğun tohumunu taşıdığı için, kim olursa
    olsun saygı göstermesini gerektirir. İnsana saygının gerekçesi, insanın iç dünyasında taşıdığı
    İlâhî özdür. Sûfî gönlün kudretinin maddedeki uzantıları yerine, gönlün kendine saygıyı
    duymayanları hoş bakmazlar.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. İnsan beyni “Allah’a inanmak için programlanmış”
    By Reyhani in forum Allah'ın Güzellikleri
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 17.07.10, 17:35
  2. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08.08.09, 21:20
  3. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.02.09, 21:36
  4. İnsan Yetiştirmenin 5 Önemli Püf Noktası-6 “İnanma”
    By İslam-Gülü in forum İslam'da Aile hayatı,
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 26.10.08, 16:50
  5. Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 21.10.08, 08:55

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •