2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: Cehrî Zikir

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cehrî Zikir

    Dir imi
    ş câ’iz değil cehren koyâmen zikr-i Hakk
    Tab’
    ı câmid münki-i bî-din ü îmân u edeb

    ‘I
    şk u cezbe zâkiri tahrik idüb raks itdiren

    İ
    htiyar ile değildür itdiği vecd u tarab

    Cümle zikrin efdali tevhîd dimi
    ş şâh-ı Rüsul
    Bize inamak ana farz dahi vâcib müstehab

    Tut bu Kuddûsî fakirin pendinî zikre çal
    ış

    Âhiretde zâkire virir Hudâ hâla rüteb
    1173


    Kuddûsî’ye göre, e
    ğer sûfî, Allah’ın aşkı ile cezbeye gelip, vecd ile kendi iradesi
    d
    ışında, sema ile Hakk’ı cehrî olarak zikrediyorsa, O’nun bu hâline “caiz değildir” demek
    yanl
    ıştır. Çünkü vecd hâlideki sûfî, hüzünle, gönlüne gelen İlâhî lutüfların bolluğuyla,
    Yarat
    ıcısına duyduğu aşkla İlâhî bilginin gücüyle aradığını iç dünyasında bulmuştur.1174

    Sûfînin vecd hâli, onun kalbinin i
    şitmesi ve görmesidir.1175 Kalbin bu alıcılarının açık olması

    ilk yarat
    ılış özüne, Yaratıcıyı zikr etmek aracılığıyla dönüştür.1176 Bu da sâlikin Allah’a
    kurbiyet kesb etti
    ği hâldır.1177 Sûfînin bu ruh hâlini, ancak donuk, aşktan, sevgiden anlamayan
    insanlar inkâr eder. Kuddûsî bunlar
    ı ağır bir dille, eleştirerek imandan ve dinden
    nasiplenmeyen münkir ki
    şiler olarak isimlendirir.1178 Ona göre, sâliki zikirde coş hâline
    getiren a
    şkın cazibesidir. Aşkın kuşatıcı gücü kişiyi atmosferine alınca, kişi nefs/benlik
    özgürlü
    ğüne kavuşur ve yaratılan her şey hareket etmeye başlar ve sûfî de, varlığın bu şevke
    gelen hareketlili
    ği ile vecd ile hareket etmeye başlar. Sûfîyi vecd ile harekete geçiren şey,
    onun Allah’
    ın yaratılmış her şeye kendi dilleriyle O’nu tesbih etmelerini ilhâm etmiş

    olmas
    ıdır. Bundan dolayı Allah’ın gönüllerini açtığı ve mânevî bir şuur verdiği sâlik, O’nu
    tesbih eden sesi her varl
    ıkta duyarak vecde gelir.

    İş
    te Kuddûsî gelen duyguyla sesli olarak Allah’ı anan kişilere getirilen tenkidi
    kabul etmez. Mevlânâ’n
    ın da dediği gibi, raks eden âşık tefekkürden daha yüksektedir; çünkü
    semâ ça
    ğrısı göklerden gelmektedir. Bu çağrıyla Rabbine maddî mânevî bütün benliğiyle
    titreyerek cevap veren sûfîyi tenkid etmek mümkün de
    ğildir1179. Bu kalbin gayb âleminde
    gizli olan
    ı yakîn nurla müşahedesidir. Hz. Ali’ye “Allah’ı görüyor musun?” diye sorulduğu
    zaman “O görmedi
    ğimiz varlığa nasıl ibâdet ederiz1180şeklindeki cevabı sûfîyi vecde getiren
    duygunun ayn
    ısıdır. Gönlün Allah’ı görmesini sağlayan yakîn nuru, ona bizzat Allah
    taraf
    ından verilen bir nurdur ve Allah’ı görmenin başka bir yolu da yoktur.
    Sûfîler vecdi,
    şevk/özlem nedeniyle insanın sırrında meydana gelen bir alev olarak
    görmü
    şler. İçine vecd ateşi düşen kimsenin vücudu sevincinden veya üzüntüsünden
    sallanmaya ba
    şlar1181. İşte o zaman alan dışı kişinin algılayamadığı hâller meydana gelir. Ve
    sûfînin ak
    ıl tarafından algılanamayan davranışları ağır eleştirilere maruz kalır. Bu hâle geliş

    iradeye ba
    ğlı bir durum değildir. Bir kimsenin Allah’ın celâlini müşahede etmek ve kalbini

    İ
    lâhî kudretin tecellîsine vermekle gerçekleşen bir durumdur1182.
    Sûfîlerin, Allah’
    ın her şekilde tezahür etmeye yönelik inançları bazen aşırı olarak
    nitelendirilmi
    ştir. Örneğin, rüzgârın sesi ya da kuşun sesi ile Allah’ın aşkında vecde gelen
    sûfîler olmu
    ştur1183. Bu, tasavvufta, ferdi nefsin kaybolmasıyla, külli nefse ulaşacağı veya
    ruhun do
    ğrudan doğruya vecdle, yani Allah’ın sûfîye yakîn gözüyle müşahede eden gerçek
    mü’minlere ihsan etti
    ği İlâhî bir sırdır. Nefs alanında hareket eden ve aşk ile ortaya çıkan bir
    alevdir
    1184.

    İ
    lâhî güzelliğin varlıkta saklı olması durumu, sûfîlerin tefekkürünün ana temasını

    olu
    şturmuştur. Sûfîler, devamlı zikirle, gerçek tevhîde ulaşmanın sınırlarını aşmaya çalışırlar.
    Bu durum insan
    ın İlâhî aşka geçip tevhîde ulaşmasıyla gerçekleşir. Bunun sonucunda, âşık
    arac
    ılığı ile konuşulduğu bir mertebeden gelen hâlleri aklın ya da aşkta yoksun bir gönlün
    alg
    ılaması mümkün değildir. Aşığı Mâ’şuk’a karşı vecde getiren şey, Sevgilinin artık cân
    içine i
    şlemesi gerçekleşmiştir. Artık “Allah şah damarınızdan daha yakındır.1185 Aşk küreye
    delilikle girmi
    ştir. Aşk küreye düşş, aynası görülen sevgili artık âşığın içine, canına

    şştür. Aşk kürede, aşk delileri, gamla dertle yaşarlar1186. Onların vecde gelip delilik
    göstermeleri âlem-i a
    şkın farkındalığından kaynaklanır.
    Zikir eden zâkirleri Allah her iki dünyada da s
    ıkıntı ve azaptan kurtarır. Zikir ile
    sâliklerin gönül iklimini a
    şk ve cezbe hemen kaplar1187.
    Sâliki a
    şk boyasıyla boyayan, onu Allah’ın meclisine sokan kişinin kalbini
    temizleyip, Hakk’a dost k
    ılan tevhîdin zikridir1188. Zikir ile canlanır kalp, onun için mürîd
    zikri kendine en faydal
    ı şey olarak seçmiştir. Sonuçta mürîd zikirle gerçek hazineye
    kavu
    şacaktır1189. İnsanlar Hakk’ı ancak zikirle bulabilirler.


    1173 Kuddûsî, Dîvân, s.169.

    1174
    Bk. Isfahânî, Müfredât, ss. 854-855; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, IV, 4769-4770; Suad Hakîm, Resâil, s. 5;
    Tahânevî,
    Keşşâf, II, 1480-1481; Cürcânî, Tâ’rifât, s. 278.

    1175
    Kelâbâzî, Ta’arruf, s. 169.

    1176
    Serrâc, el-Luma’, s. 335.

    1177
    Serrâc, age., s. 293; Kelâbâzî, age., ss. 169-170; Sühreverdî, Avarif, s. 655; Kuşeyrî, er-Risâle, s. 62.

    1178
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 240b.
    1179 Mevlânâ, Mesnevi, II, 1943.

    1180
    Nicholson, a.g.e, s.40.

    1181
    Kelebâzî, Ta’arruf, s.106.

    1182
    Nicolson, a.g.e., s.45.

    1183
    Serrâc, Luma’, s. 495.

    1184
    Schemmel, İslâm’ın Mistik Boyutları, s.185.

    1185
    Kaf, 50/16.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Cehrî Zikir

    Cehrî Zikir

    Asl
    ında, Kuddûsî’nin zikir anlayışında zikri kategorize etmek yoktur. Onun bütün
    insanlara tek ça
    ğrısı vardır, o da Hakk’ı sürekli zikretmektir. O hiçbir eserinde cehrî/açık ya
    da gizli/kalbi-s
    ırr’ı zikir ayrımı yapmamaktadır. O bu sınıflandırmayı yersiz ve abes bulur.
    Böyle bir
    şekilcilik, Kuddûsî gibi âşık sûfîlerin tamamen dışında bir konudur. Her sâlikin
    ki
    şilik yapısı ve yeteneğine göre bir yol metot tutmayı tercih etmesi düşüncesine sahiptir.
    Kuddûsî’nin zikir elfaz
    ında bütün insanlara önerdiği ve her mü’minin sıkılmadan yerine
    getirece
    ği “tevhîd” kelimesidir. Şunu da göz ardı etmememiz gerekir ki, belirli bir noktaya
    gelmi
    ş bir sûfî için çok verimli olabilen bir zikir usûlu, bir başka noktadaki sûfî için olumlu
    netice vermeyebilir. Bundan dolay
    ı cehrî ya da kalbi zikirlerden birini seçme, sübjektif
    durumlardan kaynaklanmaktad
    ır.


    Kuddûsî, bilindi
    ği gibi tasavvuf tarihi boyunca, mutasavvıfların zaman zaman
    tart
    ışa geldikleri konulardan olan zikrin gizli/hafi veya açık/cehrî yapılıp yapılmayacağı

    hakk
    ında tartışmalara çok fazla girmemiştir.1167 O, bazı sûfîlerin bu konuda getirdiği, sâlik
    sülûkun ba
    şında iken, kalbinde var olan vesveseleri engellemek için veya nefsi sadece zikirle
    me
    şgul etmek, başka şeylerle meşgul olmasını engellemek amacıyla cehrî zikre başvurulmalı

    ya da sâliklere tavsiye edilmeli gibi gerekçeler de ileri sürmemi
    ştir.1168 Onun bir itirazı da
    yoktur Kuddûsî’nin ilk dönem sûfîlerin kalbi zikrin faydas
    ı konusunda ortaya koydukları

    görü
    şlere itirazının nedeni, âşık sûfînin psikolojisini bilmeden, onun içinde bulunduğu hâli
    anlamadan, sûfînin baz
    ı fiillerine gelen eleştirilerdir.1169


    Ku’ân
    ı tilâvet ya niçin cehr ile afzal
    Hem s
    ırrı ne menberde ki cehrî hutubânın

    Lebbeyk deyu niçûn ça
    ğırır Vakfa’da hucca
    De s
    ırrı ne ol arsada feryâd-u fiğânın

    Hacc
    ın ya niçûn zinetidir Telbiye cehren
    Hem hikmeti söyle bana raf’
    ı sadânın

    Eyvah ki henüz oldu garib din-i Muhammed
    Çûn kald
    ı elinde bu misilli ulemânın
    1170


    Kuddûsî, cerhi zikrin baz
    ı durumlarda insanlara faydalı olabileceğini de
    söylemektedir.
    1171 Örneğin, cehrî zikir katı kalbe ulaştığı zaman oradan bir ateş parlar ve
    orada Rahmanî engelleyici perdeleri yakar, insanlar
    ın ve cinlerin ameline denk olan Rabb’in
    cezbelerinden bir cezbe olu
    şur. Eğer zikirlerin en güzeli olan, “sultân-ı tevhîd”, insanın
    bedeninde hakimiyetini kurarsa, ki
    şinin kalbinde hiçbir şey kalmaz, kişi böylece ağyâr
    ku
    şkularından tamamen kurtulmuş olur ve ondaki her kötü sıfat iyi sıfatla yer değiştirir. Bu
    güzel nitelikler hiçbir ibâdet ile elde edilecek s
    ıfatlar değildir. Bilakis, Allah, bu güzel
    vas
    ıfları kendisini devamlı ananlara, sürekli hatırında tutanlara verir. Çünkü bu makâm,
    mukarrebûnun makâml
    şarının en yükseğidir. Bu makâmlara ancak gecelerini uykusuz
    geçiren, gündüzleri de, Allah’
    ı hatırdan çıkarmayanlar ulaşabilir.1172

    Kuddûsî, cehrî yap
    ılan zikre karşı çıkanları tenkid eder. Ona göre, bü tip insanlar,
    zikir gerçe
    ğini idrâk edip anlamayan, gerçekleri araştırıp buna bağlı konuşan insanlar
    de
    ğildirler. Bu karşı çıkanların içinde kendini alim gören ve insanlarca saygı duyulan
    kimselerde vard
    ır. Kuddûsî, cehrî zikri hoş görmeyenlerin dikkatini asırlardır uygulanan bazı

    dinî ritüellere çekmek istemektedir. Örne
    ğin, Kur’ân tilavetinin cehrî olarak okunması ve
    bunuda tüm insanlar
    ın coşkulu bir ruh hâli içinde dinlemesidir. Diğer taraftan haccıların
    vakfa’da “lebbeyk” diyerek tekbir getirmeleri ve ayr
    ıca burada haccın süsü olan telbiyenin
    cehren yap
    ılmasının mutlaka bir hikmetinin varolmasıdır. Bu tür hikmetlerin zikrin
    atmosferini ve rûhunu bilmeyenlerce idrâk edilmesi mümkün de
    ğildir.


    1162 Hücvîrî, Keşfu’l-Mahcûb, s.280–281; Kuşeyrî, Risâle, s.134.

    1163
    Kuddûsî, Dîvân, s.149. 1163
    1163
    İbni Hanbel, III, 76. Tirmizi, Da’avât, 4; İbni Hanbel, IV, s.188–190.

    1163
    İbni Hanbel, III, 68,71.

    1163
    Tirmizi, Dua, 128; Sülemi, Tabâkât, 409.

    1164
    Sülemi, Tabâkât, s. 444.

    1165
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 237a.

    1166
    Bk. el-Mekki, Kütü’l-Kulûb, II, 26.
    1167Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 241a.

    1168
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 240.b

    1169
    Aynı yer.

    1170
    Kuddûsî, Dîvân, s. 81

    1171
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 241a.

    1172
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 235b.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Zikir ve zikrullah nedir, kaç türlü zikir vardır?
    By haceesma in forum Esmâül Hüsnâ
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 18.02.11, 16:11
  2. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.03.10, 19:57
  3. CehrÎ ? Cehren
    By SiLa in forum C- Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 22.11.08, 16:09
  4. CehrÎ zÎkİr
    By SiLa in forum C- Harfi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 22.11.08, 15:59

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •