2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: O Kapıdan Yine O Kapıya

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    O Kapıdan Yine O Kapıya

    Mücahitler sefere hazırlanıyor. Mevsim yaz, hava sıcak. Allah Rasulü s.a.v. gidilecek yeri söylemiş bu sefer. Zira yol uzundur, hava sıcaktır, düşman çetindir.

    Mücahitler Tebük seferine hazırlanıyor. Hazırlanıyor; heyecanlı, neşeli... “Seferde de hazarda da seninleyiz ey Allah’ın Rasulü” demişler bir kere, yol kısalıyor, sıcak yakmıyor, düşman dağılıyor şimdi önlerinde. Kaab bin Malik r.a. peygamber şairi, Uhud gazisi, Hendek mücahidi, Akabe’de söz verenlerden. Seninleyiz diyenlerden.

    Çıkıyor her sabah evinden, hazırlık yapacak; giriyor her akşam evine, daha vaktim var, hazırlanır dururum.

    Güçlü, kudretli her zamankinden daha ziyade.

    Varlıklı. Öyle ki şimdiye kadar aynı anda hiç iki devesi olmamıştır.

    Çıkıyor her sabah evinden ve dönüyor her akşam evine hiçbir hazırlık yapmadan.

    Günler geçiyor böyle, ne de çabuk... Bitmiştir hazırlıklar ve nihayet bir sabah Allah Rasulü s.a.v. arkadaşları yla yola çıkar...

    Kaab r.a. geride kalmıştır. Hareket edeyim de hiç değilse orduya yolda yetişeyim diye karar verir. Fakat nasip olmaz.

    Geride kalmıştır Kaab.

    Medine sokaklarında müslüman erkeklerden yalnızca hasta ve sakat olanlar vardır. Bir de Kaab bin Malik r.a... Utanır, sıkılır, üzülür.

    Allah Rasulü s.a.v. Tebük’e varana kadar hiç anmaz onu. Nihayet Tebük’te arkadaşlarıyla otururken sorar:

    - Kaab ne yaptı?
    “Ne yaptı Kaab?”
    Ne yaptın Kaab?
    Ne yaptın?

    ALLAH, HAKKINDA HÜKMEDİNCEYE KADAR

    Günler Medine’de böylece geçmişti. Nihayet Rasulullah s.a.v.’in Tebük’ten Medine’ye doğru yola çıktığı haberi geldi.

    Medine sokakları gülüyor şimdi, hurma ağaçları sıra sıra dizilmiş bekliyor. Bekliyor kadınlar, bekliyor çocuklar.Yüzleri gülüyor.

    Biri var hüzünlü. Dünyası başına yıkılmış sanki. Hedefsiz dolaşıyor, düşünüyor manasız. “Ne derim şimdi ben Allah Rasulü’ne?” Aklına türlü türlü mazeretler söylemek geliyor...

    Sonunda aklıselim hâkim geliyor. Doğruyu söyleyecek.

    Ve Allah Rasulü s.a.v. Medine’ye, şehrine teşrif buyurur. Hoş geldin... Hoş geldin...

    Mescide girer iki rekât namaz kılar. Halkın hoş geldiniz temennilerini kabul için oturur.

    Tebük seferine katılmayıp arkada kalanlar gelerek özürlerini beyan etmeye başlarlar. Allah Rasulü s.a.v. bu kişilerin görünürdeki hallerine göre özür ve biatlerini kabul eder ve onlar için istiğfar buyurur. İç yüzlerini ise Allah’a havale eder. Sinelerin içindekini başka bilen yoktur!

    Kaab bin Malik r.a. geldi huzura. Selam verdi. Gel, dedi Allah Rasulü s.a.v.

    Şimdi tam önündedir Kaab r.a. Allah Rasulü s.a.v.’in. Sordu:

    - Seni nasıl bir engel geri bıraktı ey Kaab? Sen Akabe’de biat etmiş değil miydin?

    Kaab üzgündür:

    - Evet, Ey Allah’ın Rasulü, size yardım etmeye söz verenlerdenim.

    Susar bir süre, susar, susar... Ve konuşur yeniden:

    - Sizi benden razı edecek bir şey söylemeyi düşündüm, fakat vazgeçtim. Hayır ey Allah Rasulü, vallahi seferden geri kalışıma dair arz edecek bir mazeretim yok. Vallahi hiç bir zaman sizden geri kaldığım zamanki kadar kuvvetli ve rahat olmamıştım.

    Bunun üzerine Allah Rasulü s.a.v. buyurdular:

    - Hakikaten sen doğruyu söyledin. Haydi kalk! Allah hakkında hükmedinceye kadar bekle!

    ŞEHRİM YABAN ŞİMDİ

    Zor günler başlamıştır.

    Kaab’la birlikte iki kişi daha vardır seferden geri kalan ve doğruyu söyleyen.

    Allah’ın bildiği ve bir gün mutlaka ortaya çıkacak olan gerçeği Allah Rasulü s.a.v.’den gizlemeyi, gerçeği yalanla örtmeyi ar bilen üç salih zat...

    Zor günler başlamıştır.

    Zira Allah Rasulü s.a.v. bu üç arkadaşıyla müslümanların konuşmasını yasaklamıştır.

    Halk çekinir artık onlardan, nerede görseler yüzlerini ekşiterek kaçarlar.

    Selam verseler selamlarını alan bulunmaz.

    Yabancıdır artık bu toprak onlara. Üstünde koştukları, üstünde büyüdükleri toprak değildir.

    Gök her sabah gördükleri gök değildir.

    Bir yabancı şehre atılmışlardır sanki.

    Diğer iki sahabi halktan çekilir ve evlerine kapanarak günlerini ağlayarak geçirirler. Fakat Kaab r.a. daha genç ve güçlüdür.

    Evinden çıkar, mescide gider, namaza durur arkadaşlarıyla. Cemaat yabancıdır lakin.

    Sokaklarda, çarşıda dolaşır.

    Sokak yabancıdır, çarşı yabancı. Kimi zamanlar Allah Rasulü s.a.v.’in mescidine varırdı da selam verirdi. Sonra Allah Rasulü s.a.v.’in mübarek dudaklarına bakardı. Dudakları oynadı, kımıldadı mı diye? Selamıma ufacık bir kıpırdayışla karşılık var mı diye?

    Ama yoktu, yok.

    Namazını ona yakın yerde kılardı. Namazına yönelince Allah Rasulü s.a.v. ona ufak bir nazar eder hemen başını çevirirdi. Gözetlerdi Kaab r.a. kendine dair ufacık bir kıpırdanış var mı diye...

    Bir gün iyice daralmıştır. Amcaoğlu Ebu Katade’ye varır. Selam verir. Selamı havada kalır, alan bulunmaz. Sorar:

    - Ey Eba Katade, Allah adına and vererek sana sorarım. Benim Allah’ı ve Rasulullah’ı sevdiğimi bilir misin?

    Ebu Katade r.a. susar, cevap vermez. Kaab r.a. tekrar sorar. Yine cevap gelmez. Ve üçüncü kez sorar. Ebu Katade r.a. susar, susar. Sonra der ki:

    - Allah ve Rasulü daha iyi bilir.

    Kaab r.a.’ın gözlerinden yaşlar boşanır...

    YALNIZ O KAPI...

    Bugün tam kırk gün oldu. Yerde miydi Kaab, gökte mi?

    Tövbe tövbe tövbe...

    Gözlerinde yaş kalmış mıydı artık?

    Pişmanım, keşke yapmasaydım.

    Söz kalmış mıydı?

    Güneş doğardı da doğmasına, gün kalmış mıydı?

    Varacak kapı kalmış mıydı?

    Tüm kapılar kapandı.

    Her gönül yüz çevirdi.

    Gurbet oldu sıla.

    Bir kapı, bir kapı...

    Yol kalmış mıydı?

    Senin yolun Rabbim ve senin kapın...

    Sana asi oldum lakin şimdi sadece senin kapın açık...

    Yıkıldı bütün bende bana dair ne varsa.

    Kolum kanadım kırık geldim.

    Yapayalnız geldim, sıyrılarak geldim.

    Başka kapı yokmuş, kapına geldim...

    Günler böylece geçmiş kırk gün dolmuştur.

    Huzeyme ibn Sabit r.a. Kaab r.a.’a gelir. Haber getirmiştir:

    - Allah Rasulü sana hanımından ayrılmanı emrediyor.

    Kaab r.a. sorar:

    - Onu boşayacak mıyım, yoksa ne yapacağım?

    Huzeyme r.a.:

    - Hayır, boşama. Yalnız ondan ayrı bulun, dedi.

    Evine girdi Kaab r.a. ve eşine şöyle dedi:

    - Haydi, ailenin yanına git, Allah bu iş hakkında hükmedinceye kadar onlarla kal.

    Artık tamamen yalnızdı. Dünya bir zindan, evi zindan içinde bir başka zindandı.

    Neden gitmedim der dururdu.

    Korkak mıydı, Akabe’de söz veren Kaab?

    Uhud harbinde on bir yara alan Kaab.

    Harp, cihat şiirleri yazan, sözüyle meydan okuyan Kaab.

    Peygamberin ateşli şairi...

    Korkak değildi, lakin nefsi oyalayıp durmuştu. Her zamankinden daha güçlü, daha varlıklıydı ya. Ne de olsa çabucak hazırlanırdı. Hazırlanamadı.

    On gün daha geçti. On yıla bedel. Elli gün, elli yıla bedel...

    “Ey Kaab müjde!”

    Sabah namazını kıldı, evlerinden birinin damı üzerinde oturuyordu. Hayatı artık iyice güçleşmişti. Dünya tüm genişliği ile ona dar gelmişti.

    Öyle bir haldeydi işte. Güneş doğuyordu lakin gün ona karanlıktı.

    Birisinin sesini işitti. Dikkat kesildi: “Kaab!” diyordu. Koşarak gelen biri.

    “EY KAAB MÜJDE!”

    Heyecanlandı, ağzı dili tutuldu, elleri titriyordu. Toparlandı sonra. Hemen vardı, secdeye kapandı.

    Şükürler olsun Rabbim, şükürler olsun!

    Darlık gitmiş, genişlik gelmiştir. Sıkıntı gitmiş, ferahlık gelmiştir.

    Allah Rasulü s.a.v. sabah namazını kıldığında, Allah’ın üç arkadaşıyla tövbesini kabul ettiğini cemaate ilan etmiştir. Ve Zübeyr bin Avvam r.a. hemen koşarak müjdeci gelmiştir.

    Kaab r.a. üzerindeki iki kat elbiseyi çıkararak Zübeyir r.a.’a müjdelik olarak giydirdi. Başka elbisesi de yoktu. Gitti, Ebu Katade’den iğreti bir şeyler alarak Allah Rasulü s.a.v.’e koştu. Ashab takım takım onu karşıladılar.

    “Allah’ın tövbeni kabul buyurması sana kutlu olsun ey Kaab!”

    Nihayet mescide girdi. Allah Rasulü s.a.v. ashabıyla oturuyordu. Talha bin Ubeydullah r.a. ayağa kalkarak musafaha etti, elini sıktı ve tebrik etti.

    Talha bin Ubeydullah r.a. muhacirdir ve Medine de Kaab r.a.’ın misafiri olmuştur. Yani kardeşti onlar. Şimdi ayağa kalkıyor ve kardeşini tebrik ediyordu: “Kutlu olsun sana kardeşim!”

    Peygamberin ateşli şairini Talha r.a.’ın bu yaptığı çok duygulandırır. Bu en mutlu gününde müjdeye ağlayacaktır. Ve bu tebriki ömrü boyunca unutmaz.

    Nihayet Allah Rasulü s.a.v.’e varır. Yüzü gülüyor Allah Rasulü s.a.v.’in, müjdeyi kendisi veriyor bir kere de:

    - Bugünün hayır ve saadeti ile müjde sana ey Kaab! Ki annenin seni doğurduğu günden beri yaşadığın günlerin en hayırlısıdır.

    Kaab r.a. sorar:

    - Ey Allah’ın Rasulü! Bu müjde sizin tarafınızdan mı yoksa Allah tarafından mı?

    Rasulullah s.a.v. buyurdu:

    - Hayır, benim tarafımdan değil. Allah katındandır.

    Oturdu Allah Rasulü s.a.v.’in yanına. Gülen gül yüzünü seyre daldı. O haz ve sürur ile:

    - Ya Rasulallah, ben Allah ve Rasulü’nün rızası için malımın hepsini sadaka olarak dağıtmak istiyorum, dedi. Allah Rasulü s.a.v. buyurdular:

    - Hayır, bir kısmını kendine alıkoy. Bu senin için daha hayırlıdır.

    Bir süre sonra Kaab r.a. şöyle dedi:

    - Ya Rasulallah! Allah beni bu badireden ancak doğruluğumla kurtardı. Artık ben yaşadığım müddetçe doğrudan başka bir söz söylemeyeceğim.

    Muhakkak ki genişleten yüce Allah’tır ve o ne güzel vekil, ne güzel dosttur. Tüm kapılar kapandığında kapısı açık olandır.

    “Hani şu tövbeleri Allah’ın hükmüne kadar geri bırakılan üç kişi o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü tüm genişliğiyle onların başına dar gelmişti. Canları da kendilerini sıkmıştı ve Allah’tan yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Ve bu hakikati anladıktan sonra Allah onlara tövbe nasip etti. Muhakkak ki Allah, evet yalnız Allah tövbeleri çokça kabul eder. Çok merhametlidir.

    Ey iman eden kullar? Allah’ın azabı ndan sakının.
    Mücahitler sefere hazırlanıyor. Mevsim yaz, hava sıcak. Allah Rasulü s.a.v. gidilecek yeri söylemiş bu sefer. Zira yol uzundur, hava sıcaktır, düşman çetindir.

    Mücahitler Tebük seferine hazırlanıyor. Hazırlanıyor; heyecanlı, neşeli... “Seferde de hazarda da seninleyiz ey Allah’ın Rasulü” demişler bir kere, yol kısalıyor, sıcak yakmıyor, düşman dağılıyor şimdi önlerinde. Kaab bin Malik r.a. peygamber şairi, Uhud gazisi, Hendek mücahidi, Akabe’de söz verenlerden. Seninleyiz diyenlerden.

    Çıkıyor her sabah evinden, hazırlık yapacak; giriyor her akşam evine, daha vaktim var, hazırlanır dururum.

    Güçlü, kudretli her zamankinden daha ziyade.

    Varlıklı. Öyle ki şimdiye kadar aynı anda hiç iki devesi olmamıştır.

    Çıkıyor her sabah evinden ve dönüyor her akşam evine hiçbir hazırlık yapmadan.

    Günler geçiyor böyle, ne de çabuk... Bitmiştir hazırlıklar ve nihayet bir sabah Allah Rasulü s.a.v. arkadaşları yla yola çıkar...

    Kaab r.a. geride kalmıştır. Hareket edeyim de hiç değilse orduya yolda yetişeyim diye karar verir. Fakat nasip olmaz.

    Geride kalmıştır Kaab.

    Medine sokaklarında müslüman erkeklerden yalnızca hasta ve sakat olanlar vardır. Bir de Kaab bin Malik r.a... Utanır, sıkılır, üzülür.

    Allah Rasulü s.a.v. Tebük’e varana kadar hiç anmaz onu. Nihayet Tebük’te arkadaşlarıyla otururken sorar:

    - Kaab ne yaptı?
    “Ne yaptı Kaab?”
    Ne yaptın Kaab?
    Ne yaptın?

    ALLAH, HAKKINDA HÜKMEDİNCEYE KADAR

    Günler Medine’de böylece geçmişti. Nihayet Rasulullah s.a.v.’in Tebük’ten Medine’ye doğru yola çıktığı haberi geldi.

    Medine sokakları gülüyor şimdi, hurma ağaçları sıra sıra dizilmiş bekliyor. Bekliyor kadınlar, bekliyor çocuklar.Yüzleri gülüyor.

    Biri var hüzünlü. Dünyası başına yıkılmış sanki. Hedefsiz dolaşıyor, düşünüyor manasız. “Ne derim şimdi ben Allah Rasulü’ne?” Aklına türlü türlü mazeretler söylemek geliyor...

    Sonunda aklıselim hâkim geliyor. Doğruyu söyleyecek.

    Ve Allah Rasulü s.a.v. Medine’ye, şehrine teşrif buyurur. Hoş geldin... Hoş geldin...

    Mescide girer iki rekât namaz kılar. Halkın hoş geldiniz temennilerini kabul için oturur.

    Tebük seferine katılmayıp arkada kalanlar gelerek özürlerini beyan etmeye başlarlar. Allah Rasulü s.a.v. bu kişilerin görünürdeki hallerine göre özür ve biatlerini kabul eder ve onlar için istiğfar buyurur. İç yüzlerini ise Allah’a havale eder. Sinelerin içindekini başka bilen yoktur!

    Kaab bin Malik r.a. geldi huzura. Selam verdi. Gel, dedi Allah Rasulü s.a.v.

    Şimdi tam önündedir Kaab r.a. Allah Rasulü s.a.v.’in. Sordu:

    - Seni nasıl bir engel geri bıraktı ey Kaab? Sen Akabe’de biat etmiş değil miydin?

    Kaab üzgündür:

    - Evet, Ey Allah’ın Rasulü, size yardım etmeye söz verenlerdenim.

    Susar bir süre, susar, susar... Ve konuşur yeniden:

    - Sizi benden razı edecek bir şey söylemeyi düşündüm, fakat vazgeçtim. Hayır ey Allah Rasulü, vallahi seferden geri kalışıma dair arz edecek bir mazeretim yok. Vallahi hiç bir zaman sizden geri kaldığım zamanki kadar kuvvetli ve rahat olmamıştım.

    Bunun üzerine Allah Rasulü s.a.v. buyurdular:

    - Hakikaten sen doğruyu söyledin. Haydi kalk! Allah hakkında hükmedinceye kadar bekle!

    ŞEHRİM YABAN ŞİMDİ

    Zor günler başlamıştır.

    Kaab’la birlikte iki kişi daha vardır seferden geri kalan ve doğruyu söyleyen.

    Allah’ın bildiği ve bir gün mutlaka ortaya çıkacak olan gerçeği Allah Rasulü s.a.v.’den gizlemeyi, gerçeği yalanla örtmeyi ar bilen üç salih zat...

    Zor günler başlamıştır.

    Zira Allah Rasulü s.a.v. bu üç arkadaşıyla müslümanların konuşmasını yasaklamıştır.

    Halk çekinir artık onlardan, nerede görseler yüzlerini ekşiterek kaçarlar.

    Selam verseler selamlarını alan bulunmaz.

    Yabancıdır artık bu toprak onlara. Üstünde koştukları, üstünde büyüdükleri toprak değildir.

    Gök her sabah gördükleri gök değildir.

    Bir yabancı şehre atılmışlardır sanki.

    Diğer iki sahabi halktan çekilir ve evlerine kapanarak günlerini ağlayarak geçirirler. Fakat Kaab r.a. daha genç ve güçlüdür.

    Evinden çıkar, mescide gider, namaza durur arkadaşlarıyla. Cemaat yabancıdır lakin.

    Sokaklarda, çarşıda dolaşır.

    Sokak yabancıdır, çarşı yabancı. Kimi zamanlar Allah Rasulü s.a.v.’in mescidine varırdı da selam verirdi. Sonra Allah Rasulü s.a.v.’in mübarek dudaklarına bakardı. Dudakları oynadı, kımıldadı mı diye? Selamıma ufacık bir kıpırdayışla karşılık var mı diye?

    Ama yoktu, yok.

    Namazını ona yakın yerde kılardı. Namazına yönelince Allah Rasulü s.a.v. ona ufak bir nazar eder hemen başını çevirirdi. Gözetlerdi Kaab r.a. kendine dair ufacık bir kıpırdanış var mı diye...

    Bir gün iyice daralmıştır. Amcaoğlu Ebu Katade’ye varır. Selam verir. Selamı havada kalır, alan bulunmaz. Sorar:

    - Ey Eba Katade, Allah adına and vererek sana sorarım. Benim Allah’ı ve Rasulullah’ı sevdiğimi bilir misin?

    Ebu Katade r.a. susar, cevap vermez. Kaab r.a. tekrar sorar. Yine cevap gelmez. Ve üçüncü kez sorar. Ebu Katade r.a. susar, susar. Sonra der ki:

    - Allah ve Rasulü daha iyi bilir.

    Kaab r.a.’ın gözlerinden yaşlar boşanır...

    YALNIZ O KAPI...

    Bugün tam kırk gün oldu. Yerde miydi Kaab, gökte mi?

    Tövbe tövbe tövbe...

    Gözlerinde yaş kalmış mıydı artık?

    Pişmanım, keşke yapmasaydım.

    Söz kalmış mıydı?

    Güneş doğardı da doğmasına, gün kalmış mıydı?

    Varacak kapı kalmış mıydı?

    Tüm kapılar kapandı.

    Her gönül yüz çevirdi.

    Gurbet oldu sıla.

    Bir kapı, bir kapı...

    Yol kalmış mıydı?

    Senin yolun Rabbim ve senin kapın...

    Sana asi oldum lakin şimdi sadece senin kapın açık...

    Yıkıldı bütün bende bana dair ne varsa.

    Kolum kanadım kırık geldim.

    Yapayalnız geldim, sıyrılarak geldim.

    Başka kapı yokmuş, kapına geldim...

    Günler böylece geçmiş kırk gün dolmuştur.

    Huzeyme ibn Sabit r.a. Kaab r.a.’a gelir. Haber getirmiştir:

    - Allah Rasulü sana hanımından ayrılmanı emrediyor.

    Kaab r.a. sorar:

    - Onu boşayacak mıyım, yoksa ne yapacağım?

    Huzeyme r.a.:

    - Hayır, boşama. Yalnız ondan ayrı bulun, dedi.

    Evine girdi Kaab r.a. ve eşine şöyle dedi:

    - Haydi, ailenin yanına git, Allah bu iş hakkında hükmedinceye kadar onlarla kal.

    Artık tamamen yalnızdı. Dünya bir zindan, evi zindan içinde bir başka zindandı.

    Neden gitmedim der dururdu.

    Korkak mıydı, Akabe’de söz veren Kaab?

    Uhud harbinde on bir yara alan Kaab.

    Harp, cihat şiirleri yazan, sözüyle meydan okuyan Kaab.

    Peygamberin ateşli şairi...

    Korkak değildi, lakin nefsi oyalayıp durmuştu. Her zamankinden daha güçlü, daha varlıklıydı ya. Ne de olsa çabucak hazırlanırdı. Hazırlanamadı.

    On gün daha geçti. On yıla bedel. Elli gün, elli yıla bedel...

    “Ey Kaab müjde!”

    Sabah namazını kıldı, evlerinden birinin damı üzerinde oturuyordu. Hayatı artık iyice güçleşmişti. Dünya tüm genişliği ile ona dar gelmişti.

    Öyle bir haldeydi işte. Güneş doğuyordu lakin gün ona karanlıktı.

    Birisinin sesini işitti. Dikkat kesildi: “Kaab!” diyordu. Koşarak gelen biri.

    “EY KAAB MÜJDE!”

    Heyecanlandı, ağzı dili tutuldu, elleri titriyordu. Toparlandı sonra. Hemen vardı, secdeye kapandı.

    Şükürler olsun Rabbim, şükürler olsun!

    Darlık gitmiş, genişlik gelmiştir. Sıkıntı gitmiş, ferahlık gelmiştir.

    Allah Rasulü s.a.v. sabah namazını kıldığında, Allah’ın üç arkadaşıyla tövbesini kabul ettiğini cemaate ilan etmiştir. Ve Zübeyr bin Avvam r.a. hemen koşarak müjdeci gelmiştir.

    Kaab r.a. üzerindeki iki kat elbiseyi çıkararak Zübeyir r.a.’a müjdelik olarak giydirdi. Başka elbisesi de yoktu. Gitti, Ebu Katade’den iğreti bir şeyler alarak Allah Rasulü s.a.v.’e koştu. Ashab takım takım onu karşıladılar.

    “Allah’ın tövbeni kabul buyurması sana kutlu olsun ey Kaab!”

    Nihayet mescide girdi. Allah Rasulü s.a.v. ashabıyla oturuyordu. Talha bin Ubeydullah r.a. ayağa kalkarak musafaha etti, elini sıktı ve tebrik etti.

    Talha bin Ubeydullah r.a. muhacirdir ve Medine de Kaab r.a.’ın misafiri olmuştur. Yani kardeşti onlar. Şimdi ayağa kalkıyor ve kardeşini tebrik ediyordu: “Kutlu olsun sana kardeşim!”

    Peygamberin ateşli şairini Talha r.a.’ın bu yaptığı çok duygulandırır. Bu en mutlu gününde müjdeye ağlayacaktır. Ve bu tebriki ömrü boyunca unutmaz.

    Nihayet Allah Rasulü s.a.v.’e varır. Yüzü gülüyor Allah Rasulü s.a.v.’in, müjdeyi kendisi veriyor bir kere de:

    - Bugünün hayır ve saadeti ile müjde sana ey Kaab! Ki annenin seni doğurduğu günden beri yaşadığın günlerin en hayırlısıdır.

    Kaab r.a. sorar:

    - Ey Allah’ın Rasulü! Bu müjde sizin tarafınızdan mı yoksa Allah tarafından mı?

    Rasulullah s.a.v. buyurdu:

    - Hayır, benim tarafımdan değil. Allah katındandır.

    Oturdu Allah Rasulü s.a.v.’in yanına. Gülen gül yüzünü seyre daldı. O haz ve sürur ile:

    - Ya Rasulallah, ben Allah ve Rasulü’nün rızası için malımın hepsini sadaka olarak dağıtmak istiyorum, dedi. Allah Rasulü s.a.v. buyurdular:

    - Hayır, bir kısmını kendine alıkoy. Bu senin için daha hayırlıdır.

    Bir süre sonra Kaab r.a. şöyle dedi:

    - Ya Rasulallah! Allah beni bu badireden ancak doğruluğumla kurtardı. Artık ben yaşadığım müddetçe doğrudan başka bir söz söylemeyeceğim.

    Muhakkak ki genişleten yüce Allah’tır ve o ne güzel vekil, ne güzel dosttur. Tüm kapılar kapandığında kapısı açık olandır.

    “Hani şu tövbeleri Allah’ın hükmüne kadar geri bırakılan üç kişi o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü tüm genişliğiyle onların başına dar gelmişti. Canları da kendilerini sıkmıştı ve Allah’tan yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Ve bu hakikati anladıktan sonra Allah onlara tövbe nasip etti. Muhakkak ki Allah, evet yalnız Allah tövbeleri çokça kabul eder. Çok merhametlidir.

    Ey iman eden kullar? Allah’ın azabı ndan sakının.

    Ve doğru söyleyenlerle beraber olun.” (Tevbe, 118–119)

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: O Kapıdan Yine O Kapıya

    “Allah’ın tövbeni kabul buyurması sana kutlu olsun ey Kaab!”

    Ey iman eden kullar? Allah’ın azabı ndan sakının.
    Ve doğru söyleyenlerle beraber olun.” (Tevbe, 118–119)



    Güzel paylaşım için. Allah c.c razı olsun. Emeğine sağlık ablacım...

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Yine gamlandı gönül, yine hicrânda bu dem
    By Reyhani in forum İslami Şiirler
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 12.04.10, 13:40
  2. Aydınlık Kapıya Doğru
    By BaRLa in forum Risale-i Nur'u Yeni Tanıyanlara
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.06.09, 17:00
  3. Kabzda bile kapıdan ayrılmama
    By BaRLa in forum Risale-i Nur'u Yeni Tanıyanlara
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.06.09, 18:33
  4. Geldi hazân, Yine hüzün, Yine gam...
    By ArzuNur in forum Hüzün Köşesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.02.09, 21:56
  5. Geldi hazân, Yine hüzün, Yine gam
    By HüZüN in forum Hüzün Köşesi
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 16.08.08, 10:55

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •