Edebî Özelliği
Sûfîlerin, sanat ve edebiyatta yaptıkları kalıcı etkilerin başında “gönül dünyası”
gelmektedir. Gönül eğitimi ile terbiye olan sûfî, gönül merkezli bir hareket olan, güzel
sanatların177 ve edebiyatın bir araya getirilip geliştirebilecekleri daha uygun bir atmosfer
bulmaları kolay değildir. Sûfîler için de sanat ve edebiyatın korunup kullandığı ve geliştiği
mekanlar, tekkeler olmuştur.178 Onun için en büyük ustalar, en büyük musiki dehaları
tasavvuf erbabı içinden çıkmıştır. Yunus Emre ( ö. 720/1320), Eşrefoğlu Rumî (ö. 874/1469),
Niyazî-i Mısrî (ö. 1105/1694), Kuddûsî, ve Şeyh Galip (ö. 1214/1799) öne çıkan en önemli
şahsiyetlerdir.179 Fakat yukarıda da açıkladığımız gibi, Kuddûsî’nin Dîvân’ı bu divanlar
içerisinde tasavvuf içeriği konusunda özellikle didaktik olarak daha da ileridedir. Bunlarla
yaygın hale gelen edebiyat, tekke atmosferini terrenüm etmiş, tarîkat ahlâkını işlemiş,
tasavvuf ahkamını anlatıp, dervişlik erbabını en güzel şekilde işlemiştir. Sûfî dervişler
tarafından kaleme alınan yüzlerce Dîvân, tasavvuf düşüncesinin birkaç konusunu işlemiştir.
Fakat bunlardan farklı olarak Ahmet Kuddûsî’nin Dîvânındaki şiirler, şiir olmanın ötesinde,
tasavvufu bütün incelikleri ile ve büyük bir edebi san’at ile anlatan bir ilim ve üstün bir
entellektüelizmi açıkça ortaya koymaktadır. Diğer şâirlerde olduğu gibi zeka ve zihnî
kavrayış, Kuddûsî’de hâkim unsur değildir. O bir gönül ve aşk adamıdır. Onun şiirleri diğer
manzumelerle olan farklılığını gece-gündüz gibi ortaya koymaktadır. XIX. yüzyıla ismini
altın harflerle yazdıran Kuddûsî, tasavvufuî şiirin poetikasını en güzel bir şekilde ortaya
koyan mutasavvıf şâirdir.180 Bu yönüyle Kuddûsî, bu yüzyılın en önemli tekke şairidir.181
Kuddûsî’nin bu şiir felsefesinin temelinde yıllarca süren bir sûfî terbiyesinin birikimi
mevcuttur. Kuddûsî yıllarını isteyerek ve zorunlu olarak uzlete geçirmenin neticesinde
duygulu ve aşk ile yoğrulmuş zengin gönül dünyasına kavuşmuştur. O, ölmek ve pişmek için
onyedi yılını insanlardan uzak, fakat iki sevgiliye yakın geçirmek ve yalnızca Onlarla baş
başa kalmak için Rumeli, Anadolu, Mısır, Mekke ve Medine’de geçirmiştir.182 Bu mekanlar
Allah’ın “Habibullah” mazharına nail olmuş tek zat olan Hz. Peygamber (s)in yaşadığı
yerlerdir. Kuddûsî, tek sevgilisi olan Zat’ın, bütün alemi O’na olan sevgisinden dolayı
yarattığı o mümtaz Zat’ın yakınında olmak için, insanlardan uzlet ederek, yani sevgililere
yakın şekilde, “pişmek, olmak” gayesiyle bu ayrılığı yaşayarak “Kuddûsî” sıfatını
kazanmıştır. Diğer taraftan Kuddûsî, memleketi Bor’a döndükten sonra, oradaki insanlıktan
nasiplenmemiş kişilerin şerrinden dolayı, evinden dışarıya çıkmayarak Yaratıcı ile baş başa
inzivâ hâlinde yıllarını geçirmiştir. İşte böyle bir hayatın neticesinde, o, etrafına aşk, sevgi ve
insanlık saçan ve ele aldığı her konuyu tasavvufî perspektiften değerlendirerek, şiir olarak
kaleme döken, dillendiren bir şahsiyet olarak ortaya çıkmıştır.
Yine bu dönemde ve sonraki yıllarda, dervişlerin en çok okuduğu ezberlediği
eserlerden biri de mutasavvıf şâirlerin dîvânlarıdır. Bu ezberlenip okunan dîvânların içinde
Kuddûsî’nin Dîvân’ı ilk sıralardadır. Okunan diğer dîvân sahipleri de şunlardır: Yunus Emre,
Eşrefoğlu Rumî (ö. 874/1469), Niyazî-i Mısrî, İsmail Hakkı Bursevî (ö. 1137/1719), Sinan
Ümmi (ö. 976/1568), Abdulhad Nurî (ö. 1061/1651), Seyyid Seyfullah, Aziz Mahmud Hüdayî
(ö. 1038/1627), İbrahim Hakkı Erzurumî (ö. 1194/1780), Şeyh Galib (ö. 1214/1799) ve
Osman Şems ( ö. 1300/1893).183 Çünkü Kuddûsî’inin Dîvânı sade bir dille, tamamen
tasavvufî bir anlayış içermektedir.184
Abdulbaki Gölpınarlı (ö. 1982), Yunus Emre adlı eserinde, Kuddûsî’nin Erzurumlu
İbrahim Hakkı ile birlikte Yunus tarzında şiirler yazan ve Yunus’un son takipçileri olarak
takdim etmektedir.185 Aynı eserde Gölpınarlı, Kuddûsî’yi tasavvufî-zühdî edebiyatın en
önemli temsilcisi olarak sunar ve melâmî olmadığını ifade etmeye çalışır.186 Fakat çalışmamız
neticesinde bizim vardığımız nokta bu değildir. Çünkü, Kuddûsî’nin Dîvân’daki felsefesi tam
bir melâmî neşvesini vermektedir. Ayrıca ileride de değineceğimiz gibi melâmî olduğunu,
şiirlerinde açık bir şekilde ifade etmektedir. Gölpınarlı’nın bu hatası kesinlikle ilmî kiriterlere
uymayan, ezbere dayanan hatta amacını aşan bir değerlendirmedir. Kuddûsî, aşağıda
vereceğimiz beyitlerle Gölpınarlı gibi, iddialarını hiçbir bilimsel temele dayandırmayan
kişilere Melâmî olduğunu açık bir dille şu şekilde ilan etmektedir:
Cihânın nâiminden bana yektir senin ‘ışkın
Ki rûyın hüsnini mir’ât-ı dilde görmüşem ey dost
Senin ‘ışkınla eğinme melâmet hırkasın geydim
Çaluben şişe-i ârı yere hem kırmışam ey dost
187
Melâmet hırkasını giyüb koyan nâmûsî Kuddûsî
Kayırmaz levminî halkın ana çün medh ü zem neyler
188
Yok ayrı gayrı evliyânın yolları hak cümlesi
Hem Halvetî hem Celvetî hem Kadirî hem Nakşîyem189
Zira Kuddûsî de, melâmîlerde olduğu gibi, aşk ve cezbeyi sülûkun temeli olarak kabul
eden derin bir irfan anlayışı vardır. Yalnız Kuddûsî’nin varlık düşüncesi, diğer şâirlerden
farklı olarak mârifete/bilgiye dayalı bir anlayıştır. Yunus’un tamamen İlâhî aşk saçan şiirleri,
Hakk aşkı ile yoğrulmuş Kuddûsî gibi bir zatı etkisine almaması mümkün değildir. Yine şunu
da ifade etmek gerekir ki, diğer dinî-tasavvufî şiirler yazan şâirlerin zühd anlayışı ile
Kuddûsî’nin zühd anlayışı da farklıdır. Diğer şâirlerin şiirlerindeki “zühd” kavramı, zâhir
dindarı tanımlarken, Kuddûsî’deki “zühd” terimi, âhiret için dünyayı terk eden bir düşüncenin
temsilcisini tanımlamaktadır.
172 Kuddûsî, İcâzetnâme, vr. 87b.
173 Kuddûsî, İcâzetnâme, vr. 89a.
174 Bk. Külliyat-ı Kuddûsî, vr. 35a-35b.
175 Kuddûsî, Vâsiyetnâme, vr. 35a.
176 Kuddûsî, Vasiyetnâme, vr. 35b.
177 Kara, Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarîkatlar, s.246.
178 Kara, Tekke ve Zaviyeler, Dergah Yayınları, İst. 1980, s.185-212.
179 Kara, Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarîkatlar, s.246.
180 M. Erol, Kılıç, Sûfî ve Şiir, (İnsan yay.), İstanbul 2004, s. 10; Kara, Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarîkatlar,
s.246-247; Yücer, age., s. 302.
181 Bk. Abdurrahman Güzel, “Tekke Şiiri”, Türk Dili Dergisi, Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk şiiri), c. LVII, sy.
445-450, s. 264, Ankara 1989; İsmail Habib, Edebiyat Bilgileri, İstanbul 1942, s. 245.
182 Vasfi Mahir Kocatürk, Tekke Şiir Antolojisi, Edebiyat Yayınevi, 2. baskı, Ankara 1968, s. 461.
183 Kara, Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarîkatlar, s.367.
184 Süleyman Uludağ-Mustafa Asım Köksal, “Kuddûsî Ahmet Efendi” DİA. İst. 1996. II, 315-316.
185 Abdulbaki Gölpınarlı, Yunus Emre-Hayatı-, Bozkurt Basımevi, İst. 1936, s. 167.
186 Aynı eser, s. 182.
187 Kuddûsî, Dîvân, s. 13.
188 Kuddûsî, Dîvân, s. 37.
189 Kuddûsî (Külliyat), s. 218.