Sayfa 2/2 İlkİlk 12
15 sonuçtan 11 ile 15 arası

Konu: Tarihçe-i Hayat: Beşin Kısım - Denizli Hayatı

  1. #11
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Beşin Kısım - Denizli Hayatı

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Reis Beyefendi!

    Ankara makamâtına, Reisicumhura istida suretinde gönderildiğim müdafaanâmemi ve başvekâletin de bunu ehemmiyetle kabul ettiklerini gösteren cevabî mektubunu rabten sunuyorum, takdim ederim. Makam-ı iddianın aleyhimizde beyan ettiği asılsız, ittihamkârâne evhamın kat'î cevabları bu müdafaâtımda vardır. Sâir yerlerin garazkârane ve sathî zabıtnamelerine bina edilen buranın ehl-i vukuf raporunda hilâf-ı vâki ve mantıksız çok sözler vardır ki, onlara karşı da bu itiraznamem takdim edilmişti. Ezcümle:

    Size evvelce arzettiğim gibi Eskişehir mahkemesine, 163' üncü


    sh:» (T: 388)

    madde ile beni mahkûm etmek istedikleri zaman demiştim: Hükûmet-i Cumhuriyetin ikiyüz meb'usu içinde aynı rakam 163 meb'usun imzalariyle Vandaki Dârül-Fünunuma (medreseme) yüzelli bin banknot tahsisat kabul etmeleri ve onun ile hükûmet-i Cumhuriyenin bana karşı teveccühü, bu 163'üncü maddeyi hakkımda hükümden iskat ediyor, dediğim halde, o ehl-i vukuf, «163 meb'us Said aleyhinde takibat yapmışlar» diye tahrif etmiş. İşte makam-ı iddia da, bu ehl-i vukufun böyle bütün bütün asılsız ittihamlarına binaen bizi mes'ul tutuyor. Halbuki, meclisinizin karariyle, en yüksek hey'et-i ilmiye ve fenniyenin tetkikine ve tahkikine havale edilen Risale-i Nurun bütün eczaları tetkikten sonra, bil'ittifak, hakkımızda: «Saidin ve Risale-i Nur şâkirdlerinin yazılarında; dini, mukaddesatı âlet edip, devletin emniyetini ihlâle teşvik veya bir cemiyet kurmak ve hükûmete karşı bir su-i maksadı bulunmak kasdında olduğunu gösterir bir sarahat ve emare olmadığını ve Saidin şâkirdleri, muhaberelerinde hükûmete karşı kötü bir kasd beslemek, bir cemiyet kurmak veya tarikat gütmek fikriyle hareket etmedikleri anlaşılmaktadır diye müttefikan karar vermişler.

    Hem ehl-i vukuf, «Said Nursînin yüzde doksan risalesi; hem samimî, hem hasbî, hem ilim ve hakikat ve din esaslarından hiçbir cihetle ayrılmamışlar; bunlarda, dini âlet etmek veya cemiyet teşkil etmeye, emniyeti ihlâl hareketinin bulunmadığı sarihtir. Şâkirdlerin birbiriyle ve Said Nursîyle muhabere mektubları da bu nevidendirler. Beş-on mahrem ve şekvalı ve gayr-ı ilmî olan risalelerden başka bütün risaleleri herbiri bir Âyetin tefsiri ve bir Hadîs-i Şerifin hakikatını nâmına yazılmışlardır. Din, îman, Allah, Peygamber, Âhiret akidelerini ve ibarelerini açıkça anlatmak için temsiller ile yazılmış ve ilmî görüşleri ve ihtiyarlara ve gençlere ahlâkî öğütler ve hayat tecrübesinden alınmış ibretli vak'alar ve faideli menkıbeleri ihtiva eden mevcudun yüzde doksanını teşkil eden risalelerdir. Hükûmete ve idareye ve asayişe ilişecek ciheti yoktur.» diye müttefikan karar vermişler.

    İşte, makam-ı iddia, bu yüksek ehl-i vukufun raporuna bakmayarak eski ve müşevveş ve nâkıs rapora binaen acîb tarzlarda bizi ittiham etmesinden hakikaten fevkal-had müteessir bulunmaktayız. Bu insaflı mahkemenin müsellem insaflarına elbette yakıştır-


    sh:» (T: 389)

    mayız. Hattâ (temsilde hata olmasın) bir bektaşiye: «Ne için namaz kılmıyorsun?» demişler. O da:

    «Kur'ânda لاَتَقْرَبُوا الصَّلاَةَ var» demiş. Ona demişler: «Bunun arkasını, yâni وَاَنْتُمْ سُكَارَى yı da oku» denildiğinde: «Ben hâfız değilim.» demiş olması kabilinden, Risale-i Nurun bir cümlesini tutup o cümleyi tâdil ve neticeyi beyan eden âhirini almıyarak aleyhimizde verilmektedir. Takdim edeceğim müdafaanâmemde, o iddianâmeye karşı mukayese edildiğinde bunun otuz-kırk misali görülecektir. Bu nümunelerden lâtif bir vâkıayı beyan ediyorum:

    Eskişehir mahkemesinde makam-ı iddianın nasılsa bir sehiv neticesi, Risale-i Nurun îman derslerine «Halkları ifsad ediyor» gibi bir tâbir ve sonradan o tabirden vazgeçtiği halde, Risale-i Nur şâkirdlerinden Abdürrezzak nâmında bir zat mahkemeden bir sene sonra demiş:

    «Hey bedbaht! Otuzüç Âyat-ı Kur'âniye işârâtının takdirine mazhar ve İmam-ı Alinin (R.A.) üç kerametinin ihbar-ı gaybisiyle ve Gavs-ı Âzamın (K.S.) kuvvetli bir tarzda ihbariyle kıymet-i diniyesi tahakkuk eden ve bu yirmi sene zarfında idareye hiçbir zararı dokunmayan ve hiçkimseye hiçbir zarar vermemesi ile beraber binler vatan evlâdını tenvir ve irşad eden ve îmanlarını kuvvetlendiren ve ahlâklarını düzelten Risale-i Nurun irşadlarına «ifsâd» diyorsun. Allahtan korkmuyorsun, dilin kurusun!» demiş.

    Şimdi, bu şâkirdin haklı olarak bu sözünü makam-ı iddia gördüğü halde, «Said, etrafına fesad saçmış» tâbirini insafınıza, vicdanınıza havale ediyorum.

    Makam-ı iddia, Risale-i Nurun içtimaî derslerine ilişmek fikriyle, «Dinin tahtı ve makamı, vicdanıdır; hükme kanuna bağlanmaz. Eskiden bağlanmasiyle içtimaî keşmekeşler olmuştur» dedi. Ben de derim ki: «Din yalnız îman değil, belki amel-i sâlih dahi dini ikinci cüz'üdür. Acaba katl, sirkat, kumar, şarab gibi hayat-ı içtimaiyeyi zehirlendiren pek çok büyük günahları işliyenleri onlardan menetmek için, yalnız hapis korkusu ve hükümetin bir hafiyesinin görmesi tevehhümü kâfi gelir mi? O halde; her hanede, belki herkesin yanında daima bir polis, bir hafiye bulunmak lâzım gelir ki, serkeş nefisler kendilerini o pisliklerden


    sh:» (T: 390)

    çeksinler. İşte Risale-i Nur, amel-i sâlih noktasında, îman cânibinden, herkesin başında her vakit bir manevî yasakçıyı bulundurur. Cehennem hapsini ve gazab-ı İlâhîyi hatırına getirmekle fenalıktan kolayca kurtarır.»

    Hem, makam-ı iddia bir risalenin güzel ve fevkalâde kerametkârane ve tevafukunun imza edilmesiyle, «Bir cemiyet efradı» diye mânâsız bir emare beyan etmiş. Acaba esnafların ve hancıların defterlerinde bulunan bu nevi imzalara cemiyet ünvanı verilir mi? Eskişehirde aynı böyle bir vehim oldu. Cevab verdiğim ve Mucizat-ı Ahmediye Risalesini gösterdiğim zaman taaccüble karşıladılar. Eğer mâbeynimizde dünyevî bir cemiyet olsaydı, bu derece benim yüzümden zarar görenler, elbette kemal-i nefretle benden kaçacak idiler. Demek nasıl ben ve biz, İmam-ı Gazâli ile irtibatımız var, kopmuyor; çünki uhrevîdir, dünyaya bakmıyor aynen öyle de: Bu mâsum ve sâfi ve halis dindarlar, benim gibi bir bîçareye imân derslerinin hatırı için bir kuvvetli alâka göstermişler. Ondan bu asılsız, mevhum bir cemiyet-i siyasiye vehmini vermiş. Son sözüm: حَسْبُنَااللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

    Haps-i menferidde mevkuf
    SAİD NURSÎ

    * * *

  2. #12
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Beşin Kısım - Denizli Hayatı


    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Efendiler! Çok emarelerle kat'î kanaatım gelmiş ki; hükûmet hesabına, «hissiyat-ı diniyeyi âlet ederek emniyet-i dahiliyeyi ihlâl etmek» için bize hücum edilmiyor. Belki bu yalancı perde altında, zındıka hesabına, bizim, îmanımız için ve îmana ve emniyete hizmetimiz için bize hücum edildiğine çok hüccetlerden bir hücceti şudur ki: Yirmi sene zarfında, Risale-i Nurun yirmibin nüshaları ve parçalarını yirmibin adamlar okuyup kabul ettikleri halde, Risale-i Nurun şâkirdleri tarafından emniyetin ihlâline dair hiçbir vukuat olmamış ve hükûmet kaydetmemiş ve eski ve yeni iki mahkeme bulmamış. Halbuki, böyle kesretli ve kuvvetli propaganda, yirmi günde vukuatlar ile kendini gösterecekti. Demek, hürriyet-i vicdan prensibine zıd olarak, bütün dindar nasihatçılara şâmil, lâstikli bir kanunun yüzaltmış üçüncü maddesi sahte bir maskedir. Zındıklar, bazı erkân-ı hükûmeti iğfal ederek,


    sh:» (T: 385)

    adliyeyi şaşırtıp, bizi herhalde ezmek istiyorlar.

    Madem hakikat budur, biz de bütün kuvvetimizle deriz: Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düşen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapınız. Dünyanız başınızı yesin.. ve yiyecek! Yüzer milyon kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata, başımız dahi feda olsun! Her ceza ve idamınıza hazırız! Hapsin harici, bu vaziyette, yüz derece dahilinden daha fenadır. Bize karşı gelen böyle bir istibdad-ı mutlak altında hiçbir hürriyet; ne hürriyet-i ilmiye, ne hürriyet-i vicdan, ne hürriyet-i diniye; olmamasından ehl-i namus ve diyanet ve tarafdar-ı hürriyet olanlar ya ölmek veya hapse girmekten başka çaresi kalmaz! Biz de,
    اِنَّا لِلَّهِ وِاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ diyerek Rabbimize dayanıyoruz.

    Mevkuf
    SAİD NURSÎ

    * * *

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Mahkeme reisi Ali Rıza Bey Efendi,

    Hukukumu müdafaa etmek için ehemmiyetli bir talebim ve bir ricam var. Ben yeni harfleri bilmiyorum ve eski yazım da pek nâkısdır, hem beni başkalarla görüştürmüyorlar, âdeta tecrid-i mutlak içindeyim. Hattâ iddianame, onbeş dakikadan sonra benden alındı. Hem avukat tutmak iktidarım yok. Hattâ size takdim ettiğim müdafaâtımın, çok zahmetle, bir kısmı gizli olarak ancak yeni harf ile bir suretini alabildim. Hem Risale-i Nurun bir nevi müdafaanamesi ve mesleğinin hülâsası olan Meyve Risalesinin bir suretini müddeiumuma vermek için ve bir iki suretini Ankara makamatına göndermek için yazdırmıştım. Birden onları elimden aldılar, daha vermediler. Halbuki Eskişehir adliyesi, bize bir makineyi hapse gönderdi. Biz müdafaâtımızı onda, yeni harfle bir iki nüsha yazdık; hem o mahkeme dahi yazdı. İşte ehemmiyetli talebim: Ya bize bir makineyi siz veriniz veya bize müsaade ediniz, biz celbedeceğiz. Ta ki hem müdafaatımı, hem Risale-i Nurun müdafaânamesi hükmündeki risaleyi yeni harfle iki-üç suretini alıp,


    sh:» (T: 386)

    hem Adliye Vekâletine, hem hey'et-i vekileye, hem meclis-i meb'usana, hem Şûra-yı devlete göndereceğiz. Çünki, iddianâmede bütün esas, Risale-i Nurdur ve Risale-i Nura ait dâva ve itiraz, cüz'i bir hâdise ve şahsî bir mes'ele değil ki çok ehemmiyet verilmesin. Belki bu milleti ve memleketi ve hükûmeti ciddî alâkadar edecek ve dolayısiyle Âlem-i İslâmın nazar-ı dikkatini ehemmiyetli bir surette celbedecek bir küllî hâdise hükmünde ve umumî bir mes'eledir.

    Evet, Risale-i Nura perde altında hücum eden, ecnebi parmağıyle bu vatandaki milletin en büyük kuvveti olan Âlem-i İslâmın teveccühünü ve muhabbetini ve uhuvvetini kırmak ve nefret verdirmek için siyaseti dinsizliğe âlet ederek perde altında küfr-ü mutlakı yerleştirenlerdir ki, hükûmeti iğfal ve adliyeyi iki defadır şaşırtıp, der: «Risale-i Nur ve şâkirdleri, dini siyasete âlet eder, emniyete zarar ihtimali var.»

    Hey bedbahtlar! Risale-i Nurun, gerçi siyesetle alâkası yoktur; fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasiyle bozar, reddeder. Emniyeti, asayişi, hürriyeti, adaleti te'min ettiğine yüzer hüccetlerden biri, bu müdafaanâmesi hükmündeki Meyve Risalesidir. Bunu, âli bir heyet-i ilmiye ve ictimaiye tedkik etsinler, Eğer beni tasdik etmezlerse, ben her cezaya ve işkenceli idama razıyım!

    Mevkuf
    SAİD NURSÎ

    * * *

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Reis Beyefendi;

    Kararnamede üç madde esas tutulmuş.

    Birisi: Cemiyettir. Ben buradaki bütün Risale-i Nur şâkirdlerini ve benimle görüşenleri veya okuyan ve yazanlarını ayniyle işhad ediyorum, onlardan sorunuz ki, ben hiç birisine dememişim; «Bir cemiyet-i siyasiye veya cemiyet-i nakşiye teşkil edeceğiz.» Daima dediğim budur: Biz, îmanımızı kurtarmaya çalışacağız. Umum ehl-i îman dahil oldukları ve üçyüz milyondan ziyade


    sh:» (T: 387)

    efradı bulunan bir mukaddes cemaat-i İslâmiyeden başka mabeynimizde medar-ı bahs olmadığını ve Kur'ânda «Hizbullah» nâmı verilen ve umum ehl-i îmanın uhuvveti cihetiyle kendimizi, Kur'âna hizmetimiz için Hizbül-Kur'ân, Hizbullah dairesinde bulmuşuz. Eğer kararnamede bu mâna murad ise, bütün ruhumuzla, kemal-i iftiharla itiraf ederiz. Eğer başka mânâlar murad ise, onlardan haberimiz yoktur!

    İkinci Madde: Kararnamenin itirafiyle, Kastamonu zâbıtasının rapor ve tasdikiyle, hiç neşrolunmıyacak tarzda odun ve kömür yığınları altında ve mıhlı sandıklarda bulunan ve Eskişehir Mahkemesinin tetkikinden ve tenkidinden geçen ve bir hafif cezayı çektiren ve kat'iyyen mahrem tutulan «Tesettür Risalesi» ve «Hücumat-ı Sitte ve Zeyli» risalesi gibi kitablardan bazı cümlelerine yanlış mânâ vererek, dokuz sene evvelki zamana bizi götürüp, cezasını çektiğimiz suç ile mes'ul etmek estiyor.

    Üçüncü Madde: Kararnamede kaç yerinde: «Devletin emniyetini ihlâl edebilir veya yapabilir.» gibi tâbirlerle imkânât, vukuat yerinde istimâl edilmiş. Herkes, mümkündür ki bir katl yapsın, bu imkân ile mes'ul olabilir mi?

    Mevkuf
    SAİD NURSÎ

    * * *

  3. #13
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Beşin Kısım - Denizli Hayatı

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    İddianâmeye karşı itiraznamenin tetimmesidir.
    Bu itirazda muhatabım, Denizli mahkemesi ve müddeiumumisi değil, belki başta Isparta ve İnebolu müddeiumumileri olarak, yanlış ve nâkıs zabıtnameleriyle buradaki acîb iddianameyi aleyhimize verdiren garazkâr ve vehham memurlardır.
    ______________________
    (Hâşiye 2) Üstadımızın senelerce evvel haber verdiği ve temennî ettiği bir hakikat memleketimizde de tahakkuk etmiş bulunuyor. Elhamdülillâh, şimdi radyomuzda Kur'an okunuyor. İnşâallah öyle bir zaman gelecektir ki, Kur'an hakikatları olan Risale-i Nur, radyolarla ders verilecek, beşeriyet büyük istifadelere nail olacaktır.

    sh:» (T: 381)
    Evvelâ, asl ve faslı olmayan ve hatırıma gelmiyen bir siyâsî cemiyet nâmını, mâsum ve siyasetle hiç alâkaları olmayan Risale-i Nur talebelerine takıp ve o daire içine giren ve îman ve âhiretinden başka hiçbir maksatları bulunmıyan bîçareleri, o cemiyetin nâşiri, ya faal bir rüknü veya mensubu veya Risale-i Nuru okumuş veya okutmuş veya yazmış diye suçlu sayıp mahkemeye vermek ne kadar adâletin mahiyetinden uzak olduğuna kat'î bir hücceti şudur ki: Kur'an aleyhinde yazılan Doktor Duzinin ve sair zındıkların o muzır eserlerini okuyanlara «Hürriyet-i fikir ve hürriyet-i ilmiye» düsturiyle bir suç sayılmadığı halde, hakikat-ı Kur'aniyeyi ve îmaniyeyi, öğrenmeye gayet muhtaç ve müştak olanlara güneş gibi bildiren Risale-i Nur okumak ve yazmak bir suç sayılmış. Ve hem, yüzer risale içinde, yanlış mânâ verilmemek için mahrem tuttuğumuz ve neşrine izin vermediğimiz iki üç risalede yalnız birkaç cümlelerini bahane gösterip ittiham etmiş. Halbuki o risaleleri (biri müstesna) Eskişehir mahkemesi tetkik etmiş, îcabına bakmış. Ve müstesna ise, hem istidamda ve hem itiraznamemde gayet kat'î cevab verildiği.. ve «Elimizde nur var, siyaset topuzu yok!» diye Eskişehir mahkemesinde yirmi vecihle kat'î isbat edildiği halde, o insafsız müddeiler, üç mahrem ve neşrolmayan risalelerin üç dört cümlelerini bütün Risale-i Nura teşmil eder gibi, Risale-i Nuru okuyan ve yazanı suçlu ve beni de «Hükûmet ile mübareze eder» diye ittiham etmişler.

    Ben ve bana yakın ve benim ile görüşen dostlarımı işhad ve kasemle temin ederim ki, bu on seneden ziyadedir ki, iki reisden ve bir meb'usdan ve Kastamonu valisinden başka hükûmetin erkânını, vükelâsını; kumandanları, me'murları, meb'usları kimler olduğunu kat'iyyen bilmiyorum ve bilmeyi de merak etmemişim. Acaba hiç imkânı var mı ki, bir adam mübareze ettiği adamları tanımasın ve bilmeye merak etmesin? Dost mu, düşman mı? Karşısındakini tanımasına ehemmiyet vermesin!

    Bu hallerden anlaşılıyor ki; bil'iltizam, her halde beni mahkûm etmek için gayet asılsız bahaneleri îcad ederler. Madem keyfiyet böyledir, ben de buranın mahkemesine değil, belki o insafsızlara derim: Ben, sizin bana vereceğiniz en ağır cezanıza da beş para vermem! Ve hiç ehemmiyeti yok! Çünki ben, kabir kapısında, yetmiş yaşındayım. Böyle mazlum ve mâsum bir iki sene hayatı, şehadet mertebesiyle değiştirmek benim için büyük saadettir.

    sh:» (T: 382)
    Risale-i Nurun binler hüccetleriyle kat'î îmanım var ki, ölüm bizim için bir terhis tezkeresidir. Eğer idam da olsa, bizim için bir saat zahmet, ebedî bir saadetin ve rahmetin anahtarı olur. Fakat siz, ey zındıka hesabına adliyeyi şaşırtan ve hükûmeti bizimle sebebsiz meşgul eden insafsızlar! Kat'î biliniz ve titreyiniz ki: Siz, idam-ı ebedî ile ve ebedî haps-i münferid ile mahkûm oluyorsunuz. İntikamımız sizden pek çok ve muzaaf bir surette alınıyor görüyoruz; hattâ size acıyoruz. Evet, bu şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm hakikatı, elbette hayattan ziyade bir istediği var. Ve onun idamından kurtulmak çaresi, insanların her mes'elesinin fevkinde en büyük ve en ehemmiyetli ve en lüzumlu bir ihtiyac-ı zarurî ve kat'îsidir. Acaba bu çareyi kendine bulan Risale-i Nur şakirdlerini ve o çareyi binler hüccetler ile bulduran Risale-i Nuru âdi bahaneler ile ittiham edenler, ne kadar kendileri hakikat ve adâlet nazarında müttehem oluyor, divaneler de anlar.

    Bu insafsızları aldatan ve hiçbir münasebeti olmıyan bir siyâsî cemiyet vehmini veren üç maddedir:

    Birincisi: Eskidenberi benim talebelerim, benim ile kardeş gibi şiddetli alâkadar olmaları; bir cemiyet vehmini vermiş.

    İkincisi: Risale-i Nurun bazı şâkirdleri, her yerde bulunan ve cumhuriyet kanunları müsaade eden ve ilişmiyen ve cemaat-i İslâmiye hey'etleri gibi hareket etmelerinden bir cemiyet zannedilmiş. Halbuki, o mahdud üç-dört şâkirdin niyetleri cemiyet memiyet değil, belki sırf hizmet-i îmaniyede hâlis bir kardeşlik ve uhrevî tesanüddür.

    Üçüncüsü: O insafsızlar, kendilerini dalâlet ve dünyaperestlikte bildiklerinden ve hükûmetin bazı kanunlarını kendilerine müsait bulduklarından, fikren diyorlar ki: «Herhalde Said ve arkadaşları, bizlere ve hükûmetin bizim medenice nâmeşru hevesatımıza müsait kanunlarına muhalifdirler. Öyle ise muhalif bir cemiyet-i siyasiyedirler.»

    Ben de derim: Hey bedbahtlar! Dünya ebedî olsaydı ve insan, içinde dâimî kalsaydı; ve insanî vazifeler yalnız siyaset bulunsaydı, belki bu iftiranızda bir mânâ bulunabilirdi. Hem eğer ben siyasetle işe girseydim, yüz risalede on cümle değil, belki bin cümleyi, siyasetvârî ve mübarezekârâne bulacaktınız. Hem farz-ı muhal olarak, eğer biz dahi sizin gibi bütün kuvvetimizle dünya

    sh:» (T: 383)
    maksadlarına ve keyflerine ve siyasetlerine çalışıyoruz diye -ki, şeytan da bunu inandırmaya çalışamıyor ve kimseye kabul ettiremez- Haydi, böyle de olsa, madem bu yirmi senede hiçbir vukuatımız gösterilmiyor ve hükûmet ele bakar, kalbe bakamaz ve herbir hükûmette şiddetli muhalifler bulunur. Elbette yine adliye kanunu ile bizleri mes'ul etmezsiniz! Son sözüm:
    حَسْبِىَ اللَّهُ لآاِلَهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
    SAİD NURSÎ

    * * *

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Eskişehir mahkemesinde gizli kalmış, resmen zabta geçmemiş ve müdafaatımda dahi yazılmamış bir eski hâtırayı ve lâtif bir vâkıa-i müdafaayı beyan ediyorum.

    Orada benden sordular ki: «Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?» Ben de dedim: Eskişehir mahkeme reisinden başka, daha sizler dünyaya gelmeden, ben, dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım isbat eder. Hülâsası şudur ki; o zaman, şimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu, ben de tanelerini karıncalara verirdim; ekmeğimi onun suyu ile yerdim. İşitenler benden soruyordular, ben de derdim: «Bu karınca ve arı milletleri, cumhuriyetçidirler, o cumhuriyet-perverliklerine hürmeten tanelerini karıncalara verirdim.» Sonra dediler: «Sen, Selef-i Sâlihîne muhalefet ediyorsun?» Cevaben diyordum: «Hulefa-i Râşidîn; herbiri hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk-ı Ekber (R.A.), Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat mânâsız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adâleti ve hürriyet-i şer'iyyeyi taşıyan, mânâ-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.»

    İşte ey müddeimumi ve mahkeme âzâları! Elli seneden beri bende bulunan bir fikrin aksiyle beni ittiham ediyorsunuz. Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız; ben biliyorum ki, lâik mânâsı, bîtaraf kalmak, yâni hürriyet-i vicdan düsturiyle dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir


    sh:» (T: 384)

    hükûmet telâkki ederim. On senedir -şimdi yirmi sene oluyor- ki, hayat-ı siyasîye ve içtimaîyeden çekilmişim. Hükûmet-i cumhuriye ne hal kesbettiğini bilmiyorum. El'iyazü billâh, eğer dinsizlik hesabına, îmanına ve âhiretine çalışanları mes'ul edecek kanunları yapan ve kabul eden bir dehşetli şekle girmiş ise, bunu size bilâperva ilân ve ihtar ederim ki: Bin canım olsa, îmana ve âhiretime feda etmeye hazırım. Ne yaparsanız yapınız! Benim son sözüm,

    حَسْبَنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ olarak, siz beni idam ve ağır ceza ile zulmen mahkûm etmenize mukabil derim: Ben, Risale-i Nurun keşf-i kat'îsi ile idam olmuyorum, belki terhis edilip nur âlemine ve saadet âlemine gidiyorum. Ve sizi, ey dalâlet hesabına bizi ezen bedbahtlar! İdam-ı ebedî ile ve dâimî haps-i münferid ile mahkûm bildiğimden ve gördüğümden, tamamiyle intikamımı sizden alarak, kemal-i rahat-ı kalble teslim-i ruh etmeye hazırım!

    Mevkuf
    SAİD NURSÎ
    * * *

  4. #14
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Beşin Kısım - Denizli Hayatı


    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Efendiler!

    Size kat'î haber veriyorum ki: Buradaki zatların, bizimle ve Risale-i Nurla münasebeti olmıyan veya az bulunanlardan başka, istediğiniz kadar hakikî kardeşlerim ve hakikat yolunda hakikatlı arkadaşlarım var. Biz, Risale-i Nurun keşfiyat-ı kat'iyyesiyle iki kere iki dört eder derecesinde sarsılmaz bir kanaatle bilmişiz ki; ölüm bizim için, sırr-ı Kur'an ile, idam-ı ebedîden terhis tezkeresine çevrilmiş; ve bize muhalif ve dalâlette gidenler için o kat'î ölüm, ya idam-ı ebedi (Eğer Âhirete kat'î îmanı yoksa), veya ebedî ve karanlıklı haps-i münferiddir. (Eğer Âhirete inansa ve sefahet ve dalâletde gitmiş ise). Acaba dünyada bu mes'eleden daha büyük, daha ehemmiyetli bir mes'ele-i insaniye var mı ki, bu ona âlet olsun? Sizden soruyorum! Madem yoktur ve olamaz, neden bizimle uğraşıyorusunuz? Biz, en ağır cezanıza karşı kendimiz, âlem-i nura gitmek için bir terhis tezkeresini alıyoruz diye kemal-i metanetle bekliyoruz. Fakat bizi reddedip, dalâlet hesabına mahkûm edenleri, sizi bu meclisde gördüğümüz gibi, idam-ı ebedî ile ve haps-i münferidle mahkûm ve pek yakın bir zamanda o dehşetli cezayı çekeceklerini müşahede derecesinde biliyoruz, belki görüyoruz, onlara insaniyet damariyle cidden acıyoruz. Bu kat'î ve ehemmiyetli hakikatı isbat etmeye ve en mütemerridleri dahi ilzam etmeye hazırım! Değil vukufsuz garazkâr mâneviyatta behresiz ehl-i vukufa karşı belki en büyük âlim ve feylesoflarınıza karşı gündüz gibi isbat etmezsem her cezaya razıyım! İşte yalnız bir nümune olarak, iki Cuma gününde mahpuslar için te'lif edilen ve Risale-i Nurun umdelerini ve hülâsa ve esaslarını beyan ederek


    sh:» (T: 378)

    Risale-i Nurun bir müdafaanamesi hükmüne geçen Meyve Risalesini ibraz ediyorum ve Ankara makamatına vermek için yerin harflerle yazdırmaya müşkilâtlar içinde gizli çalışıyoruz. İşte onu okuyunuz, tam dikkat ediniz, eğer kalbiniz (nefsinize karışmam) beni tasdik etmezse, bana şimdiki tecrid-i mutlak içinde her hakaret ve işkenceyi de yapsanız, sükût edeceğim!

    Elhasıl: Yâ, Risale-i Nuru tam serbest bırakınız, veyahut bu kuvvetli ve zedelenmez hakikatı elinizden gelirse kırınız! Ben şimdiye kadar sizi ve dünyanızı düşünmüyordum ve düşünmiyecektim, fakat mecbur ettiniz, belki de sizi ikaz etmek lâzım idi ki, kader-i İlâhi bizi bu yola sevketti, Biz de,
    مَنْ اَمَنَ بِالْقَدَرِ اَمَنَ مِنَ الْكَدَرِ düstur-u kudsîyi kendimize rehber edip, herbir sıkıntılarınızı sabır ile karşılayacağız, diye azmettik.

    Mevkuf
    SAİD NURSÎ

    * * *

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Zaman-ı Saadetten şimdiye kadar câri bir âdet-i İslâmiyeye ittibaen Risale-i Nurun hususî menbaları olan yüzer Âyât-ı meşhûreyi, büyük bir en'âm gibi «Hizb-i Kur'anî» yaptığımızı, «Dinde tahrifat yapıyor» diye muaheze etmişler.

    Hem, bir sene cezasını çektiğim ve mahrem tutulan zabıtnamede kaydedildiği gibi odun yığınları altından çıkarılan Tesettür Risalesiyle, bu sene yazılmış ve neşredilmiş gibi bizi ittiham etmek ister.

    Hem, Ankarada hükûmetin riyasetinde bulunan birisine (Mustafa Kemal'e) söylediğim itirazlara ve ağır sözlere mukabele etmeyip sükût eden ve o öldükten sonra onun yanlışını gösteren bir hakikat-ı hadîsiyeyi beyandaki fıtrî ve lüzumlu ve mahrem tenkidlerim, medar-ı mes'uliyet yapılmış ölmüş ve hükûmetten alâkası kesilmiş bir şahsın hatırı nerede? Ve hükûmetin ve mil-


    sh:» (T: 379)
    letin bir hâtırası ve Cenab-ı Hakkın bir tecelli-i hâkimiyeti olan adaletleri, kanunları nerede?
    Hem; biz, hükümet-i cumhuriye ve esaslarından en ziyade kendimize medar-ı istinad ve onun ile kendimizi müdafaa ettiğimiz «hürriyet-i vicdan» esası, bizim aleyhimizde medar-ı mes'uliyet tutulmuş, güya biz hürriyet-i vicdan esasına muarız gidiyoruz!
    Hem, medeniyetin seyyiatını ve kusurlarını tenkid etmesinden hatır ve hayalime gelmiyen birşeyi, zabıtnamelerde isnad ediyor. Gûya ben, radyo (Hâşiye 1), tayyare ve şimendiferin kullanılmasını kabul etmiyorum, diye terakkiyat-ı hâzıra aleyhinde bulunduğumla mes'ul ediyor.
    İşte, bu nümunelerine kıyasen ne kadar hilâf-ı adalet bir muamele olduğunu, İnşâallah, insaflı adaletli olan Denizli müddeiumumisi ve mahkemesi göstererek, o zabıtnamelerin evhamlarına ehemmiyet vermiyecekler.
    Hem en acîbi budur ki; başka mahkemenin müddeiumumisi benden sordu: "Mahrem Beşinci Şuada demişsin; (Ordu, dizginini o dehşetli şahsın elinden kurtaracak.) Muradın, orduyu hükûmete karşı itaatsizliğe sevketmektir." Ben de dedim; "Maksadım; o kumandan ya ölecek veya tebdil edilecek, ordu onun tahakkümünden kurtulacak demektir. Acaba; hem gayet mahrem, sekiz senede yalnız iki defa elime geçen ve aynı zamanda kaybedilen, hem âhirzamana ait bir Hadîsin mânâsını küllî bir surette beyan eden, hem aslı eskiden te'lif edilen bir risale, hem bir tek nefer görmediği halde nasıl sebeb-i ittiham olur?" Maatteessüf, o insafsızların o acîb ittihamı iddianameye girmiş.
    Hem en garibi şudur ki, bir yerde demişim: Cenab-ı Hakkın büyük nimetleri olan tayyare, şimendifer ve radyoya büyük şükür ile mukabele lâzımken, beşer şükür etmedi. Tayyareler ile başlarına bomba yağdı. Ve radyo, öyle büyük bir nimet-i İlâhiyyedir ki, ona mukabil şükür ise; o radyo, milyonlar dilli bir küllî
    _____________________________
    Hâşiye 1: Radyo gibi azîm bir nimet-i İlâhiyyeye karşı azîm bir şükür olmak için, «Radyo, Kur'anı okuyup bütün zemin yüzündeki insanlara dinlettirip küre-i havanın bir hâfız-ı Kur'an olmasıdır.» demiştim.

    sh: » (T: 380)
    hâfız-ı Kur'an olup, bütün zemin yüzündeki insanlara Kur'anı dinlettirsin (Hâşiye 2) ve Yirminci Sözde Kur'ânın medeniyet harikalarından gaybî haber verdiğini beyan ederken, bir Âyetin işareti olarak, "Kâfirler, şimendifer ile Âlem-i İslâmı mağlûb ederler." demişim. İslâmı, bu harikalara teşvik ettiğim halde bir sebeb-i ittiham olarak, "Şimendifer ve tayyare ve radyo gibi terakkiyat-ı hâzıra aleyhinde" diye, iddianamenin âhirinde beni evvelki müddeiumumînin garazlarına binaen ittiham eder.
    Hem; hiçbir münasebeti olmadığı halde bir adam, Risale-i Nurun ikinci bir ismi olan «Risalet-ün-Nur» tabirinden, «Kur'anın nurundan bir risalettir, bir ilhamdır» demiş. İddianamede, başka yerin verdikleri yanlış mâna ile, gûya «Risale-i Nur bir Resûldür.» diye benim için bir sebeb-i ittiham tutulmuş.
    Hem, müdafaatımda yirmi yerde kat'î bir surette hüccetler ile isbat etmişiz ki: Bütün dünyaya karşı da olsa, din ve Kur'an ve Risale-i Nuru âlet edemeyiz ve edilmez! Ve biz, onların bir hakikatını dünya saltanatına değiştirmeyiz ve bilfiil öyleyiz! Bu dâvânın emareleri yirmi senede binlerdir. Madem böyledir, ben ve biz bütün kuvvetimizle deriz:

    حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

    SAİD NURSÎ
    * * *
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  5. #15
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Beşin Kısım - Denizli Hayatı

    Beşinci Kısım
    Denizli Hayatı

    Risale-i Nurun neşriyat ve fütuhat dairesi gittikçe genişliyor... İştiyakla Nurları okuyanlar, günden güne ziyadeleşiyor. Risale-i Nurdaki hârika kuvvet ve te'siratın neticesini müşahede eden gizli İslâmiyet düşmanları, yine bir entrika çevirip Risale-i Nura ve müellifi Bediüzzamana sûikasdla: "Bediüzzaman gizli cemiyet kuruyor, halkı hükûmet aleyhine çeviriyor, inkılâbları kökünden yıkıyor. Mustafa Kemale deccal, süfyan, din yıkıcısı diyor, bunu Hadîslerle isbat ediyor." gibi bir sürü bahaneler ve planlarla ittiham edilerek Kastamonu'dan Denizli Ağır Ceza mahkemesine, yüz yirmialtı talebesiyle beraber 1943 senesinde sevkediliyor. (Hâşiye) Sonra Risale-i Nur Külliyatında siyasî bir mevzu olup olmadığını tedkik için birkaç memurdan müteşekkil bir ehl-i vukuf teşkil edilerek, müsadere edilen Nur Risaleleri ve mektublar tedkike başlanınca, Bediüzzaman, "Bu vukufsuz ehl-i vukuf, Risale-i Nuru tedkik edemez. Ankarada yüksek, ilmî bir ehl-i vukuf, teşkil ettirilsin. Avrupadan feylesoflar getirilsin. Eğer onlar bir suç bulurlarsa, en ağır cezaya razıyım." der. Bunun üzerine Risale-i Nur Külliyatı ve bütün mektublar Ankarada profesörler ve yüksek âlimlerden mürekkeb bir ehl-i vukufa satır satır tedkik ettirilir. Ehl-i vukuf tarafından, "Bediüzzaman'ın siyasî bir faaliyeti yoktur. Onun mesleğinde cemiyetçilik ve tarikatçılık mevcud değildir. Eserleri ilmî ve îmanîdir, Kur'an'ın bir tefsiridir" diye rapor veriliyor. Mahkemeye verilişindeki ittihamlar, delilsiz ve isbatsız olduğu için, bir takım uydurma bahane ve tertiblerden ibaret olduğu anlaşılıyor. Neticede, Bediüzzaman büyük bir müdafaa yapıyor. Nihayet, mahkeme ittifakla 16/6/944 tarih ve 199/136 sayılı beraet kararını veriyor. Yüzotuz parça Risale-i Nur
    ___________________
    (Hâşiye): Denizli hapsinin yegâne sebebi, Risale-i Nurun Isparta ve Kastamonu merkez olarak sair vilâyetlerde intişarı ve böylece din muhabbetinin gittikçe tezayüd etmesi idi. Hattâ, Denizli hapsinden az evvel, Yedinci Şua olan "Ayet-ül Kübra" Risalesi İstanbulda gizli tabedilmişti. İman hakikatlarını harika bir surette izah ve isbat eden bu eser de, îmansızları telâşa düşürmüş ve Denizli hâdisesine bir sebeb gösterilmişti.

    sh: » (T: 375)
    Külliyatının hepsine serbestiyet verip, sahiblerine tamamen iade ediyor. Beraet kararını, Temyiz Birinci Ceza Dairesi, 30/12/1944 tarihli ilâmla ittifakla tasdik edip, Risale-i Nur dâvâsının hakkaniyeti kaziyye-i muhkeme halini alıyor.
    Bediüzzaman Said Nursî ve talebelerinden bir kısmı, hapiste dokuz ay kaldıktan sonra beraet kararı üzerine tahliye ediliyor. Fakat Said Nursî Hazretlerini, hapishanede zehirliyorlar, ölüm tehlikesi geçiriyor. Cenab-ı Hakkın inayetiyle kurtuluyorsa da, tarihte hiçbir kimseye yapılmayan zulüm, işkence ve ihanetlere mâruz bırakılıyor. Bediüzzaman, gizli dinsiz münafıkların tahrikatıyla girdiği bütün mahkemelerde olduğu gibi, bu idam plânıyla verildiği mahkemede de hak ve hakikatı, pervasızca ve ölümü hiçe sayarak haykırıyor.
    Üstad Bediüzzaman, Denizli hapsinde "Meyve Risalesi"ni te'lif etmiştir. Bu risale, bilâhare Asa-yı Musa mecmuasının başında neşredilmiştir. Meyve Risalesini, iki Cuma gününde te'lif etmiştir. Hapishanede bulunan bütün Nur talebeleri ve diğer mahpuslar, Meyve Risalesini yazmışlar, o risalenin hakikatlarıyla iştigal etmişlerdir. Hapishaneye kâğıt sokulmuyordu. O eser, gizlice yazılmıştır. Hattâ kibrit kutularına yazmışlar ve bu gibi şartlar altında çalışmışlardır. (Hâşiye)
    BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎNİN DENİZLİ
    MAHKEMESİNDE YAPTIĞI MÜDAFAADAN
    BAZI KISIMLAR
    Evet; biz bir cemiyetiz ve öyle bir cemiyetimiz var ki, her asırda, üçyüz elli milyon dahil mensubları var. Ve her gün beş defa namazla, o mukaddes cemiyetin prensiplerine kemal-i hürmetle alâkalarını ve hizmetlerini gösteriyorlar. اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ
    Kudsî programiyle birbirinin yardımına, dualariyle ve mâne-

    ___________________________
    (Hâşiye): "On Mes'ele"den ibaret olan çok ehemmiyetli "Meyve Risalesi" nden nümune olmak üzere Altıncı ve Yedinci Mes'eleler, Denizli Hayatının sonuna dercedilmiştir, müracaat edilsin.

    sh:» (T: 376)

    vî kazançlariyle koşuyorlar. İşte biz bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efradındanız ve hususî vazifemiz de, Kur'anın îmanî hakikatlarını tahkikî bir surette ehl-i îmana bildirip, onları ve kendimizi idam-ı ebedîden ve daimî, berzahî haps-i münferidden kurtarmaktır. Sâir dünyevî ve siyasî ve entrikalı cemiyet ve komitelerle ve bizim medar-ı ittihamımız olan cemiyetçilik gibi asılsız ve mânâsız gizli cemiyetle hiçbir münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmeyiz.
    .............................. .............................. .........
    Dünyaya karışmak arzusu bizde bulunsaydı, böyle sinek vızıltısı gibi değil, top güllesi gibi ses ve patlak verecekti. Divan-ı Harb-i Örfîde ve Mustafa Kemalin hiddetine karşı divan-ı riyasette şiddetli ve dokunaklı müdafaa eden bir adam, onsekiz sene zarfında kimseye sezdirmeden dünya entrikalarını çeviriyor, diye onu ittiham eden elbette bir garazla eder. Bu mes'elede, benim şahsımın veya bazı kardeşlerimin kusuriyle Risale-i Nura hücum edilmez! O, doğrudan doğruya Kur'ana bağlanmış! Ve Kur'an dahi Arş-ı Âzam ile bağlıdır. Kimin haddi var, elini oraya uzatsın, o kuvvetli ipleri çözsün.

    Hem, bu memlekete maddî ve mânevî bereketi ve fevkalâde hizmeti, otuzüç Âyat-ı Kur'aniyenin işârâtı ile İmam-ı Ali Radiyallahu Anhın üç keramat-ı gaybiyesiyle ve Gavs-ı Âzamın kat-i ihbariyle tahakkuk etmiş olan Risale-i Nur, bizim âdi ve şahsî kusurumuzdan mes'ul olmaz ve olamaz ve olmamalı! Yoksa bu memlekete hem maddî, hem mânevî, telâfi edilmeyecek derecede zarar olacak. (Hâşiye) Bazı zındıkların şeytanetiyle Risale-i Nura karşı çevrilen plânlar ve hücumlar, İnşâallah bozulacaklar. Onun şakirdleri başkalara kıyas edilmez; dağıttırılmaz, vazgeçirilmez, Cenab-ı Hakkın inayetiyle mağlûb edilmezler! Eğer maddî müdafaadan Kur'an menetmeseydi, bu milletin can damarı hükmünde, umumun teveccühünü kazanan ve her tarafta bulunan o şâkirdler, Şeyh Said ve Menemen Hâdiseleri gibi cüz'î ve neticesiz hâdiselerle bulaşmazlar; Allah etmesin eğer mecburiyet derecesinde onlara zulmedilse ve Risale-i Nura hücum edilse,
    ______________________________ _
    Hâşiye: Bu istida, Kastamonu zelzelesinden yirmi gün evvel yazılmıştı. Risale-i Nur bereketiyle her vilâyetten ziyade âfâttan mahfuz kalmıştı. Şimdi âfât başladı ve dâvamızı tasdik etti!..

    sh:» (T: 377)
    elbette hükûmeti iğfal zındıklar ve münafıklar bin derece pişman olacaklar!

    Elhasıl; madem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz, onlar da bizim Âhiretimize, îmanî hizmetimize ilişmesinler!
    Mevkuf
    SAİD NURSÎ

    * * *
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Sayfa 2/2 İlkİlk 12

Benzer Konular

  1. Tarihçe-i Hayat: Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı
    By MaHiR 01 in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 19
    Son Mesaj: 25.06.11, 08:07
  2. Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı
    By MaHiR 01 in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 20
    Son Mesaj: 25.06.11, 07:04
  3. Isparta hayatı tarihçe-i hayat
    By Konyevi Nisa in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 17.02.11, 19:54
  4. Emirdağ hayatı tarihçe-i hayat
    By Konyevi Nisa in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 17.02.11, 19:46
  5. Isparta hayatı tarihçe-i hayat
    By BuRaK in forum Bediüzzaman'ın Hayatı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08.06.08, 12:47

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •