***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


SÖZLER / Risale-i Nur'dan 15. Söz
بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ
Onbesinci Söz
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَآءَ الدُّنْيَا ِبمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطِينِ
Ey kozmografyanin ruhsuz mes'eleleriyle zihni darlasan ve akli gözüne inen ve su âyetin âzametli sirrini, o sikismis zihninde yerlestiremeyen mektebli efendi! Su âyetin semâsina yedi basamakli bir merdivenle çikilabilir. Gel, beraber çikacagiz!
Birinci Basamak: Hakikat ve hikmet ister ki: Zemin gibi, semâvatin da kendine münâsib sekeneleri bulunsun. Lisan-i ser'îde o ecnâs-i muhtelifeye, melâike ve ruhaniyyat tesmiye edilir. Evet, hakikat öyle iktiza eder. Zira zemin küçüklügü ve hakaretiyle beraber, zîhayat ve zîsuur mahlûklardan doldurulmasi ve arasira bosaltilip yeniden zîsuurlarla senlendirilmesi isaret eder, belki tasrih eder ki: Su muhtesem burçlar sahibi, müzeyyen kasirlar hükmünde olan semâvat dahi, zîsuur ve zevil-idrâk mahlûklarla doludur. Onlar dahi ins ve cin gibi, su âlem sarayinin seyircileri ve su kâinat kitabinin mütalâacilari ve su saltanat-i Rububiyyetin dellâllaridirlar. Çünki kâinati hadd ve hesaba gelmeyen tezyinat ve mehâsin ve nukus ile süslendirip tezyin etmesi; bilbedâhe mütefekkir istihsan edici ve mütehayyir takdir edicilerin enzârini ister. Evet, hüsün elbette bir âsik ister; taam ise, aç olana verilir. Halbuki ins ve cin, su nihayetsiz vazifeye, su hasmetli nezarete ve su vüs'atli ubûdiyyete karsi milyondan birisini ancak yapabilir. Demek bu nihayetsiz ve mütenevvi vezaife ve ibâdata, nihayetsiz Melâike enva'i ve Ruhâniyyat ecnâsi lâzimdir. Bâzi rivayatin isârâtiyla ve intizâm-i âlemin hikmetiyle denilebilir ki: Bir kisim ecsam-i seyyare, seyyarattan tut tâ katarata kadar, bir kisim Melâikenin merakibidirler. Onlar bunlara izn-i Ilahî ile binerler, âlem-i sehâdeti seyredip gezerler. Hem denilebilir ki, bir kisim ecsam-i hayvâniyye, Hadîste "Tuyurun Hudrun" tesmiye edilen cennet kuslarindan tut, tâ sineklere kadar bir cins ervahin tayyareleridirler. Onlar, bunlarin içine emr-i Hak ile girerler, âlem-i cismâniyati seyran edip o cesedlerdeki hasselerin
sh: » (S: 184)
pencereleriyle, cismanî mu'cizât-i fitrati temâsa ederler. Elbette kesafetli topraktan ve küdûretli sudan mütemadiyen letâfetli hayati ve nuraniyyetli zevil-idrâki halkeden Hâlik'in, elbette ruha ve hayata münâsib su nur denizinden ve hattâ zulmet bahrinden bir kisim zîsuur mahluklari vardir. Hem çok kesretli olarak vardir. Melâike ve ruhâniyatin vücudlarina dâir "Nokta" naminda bir risalemde ve Yirmidokuzuncu Söz'de iki kerre iki dört eder derecesinde bir kat'iyyetle isbat edilmistir. Eger istersen ona müracaat et.
Ikinci Basamak: Zemin ile gökler, bir hükûmetin iki memleketi gibi birbirine alâkadardirlar. Ortalarinda ehemmiyetli irtibat ve mühim muameleler vardir. Zemine lâzim olan ziya, hararet ve bereket ve rahmet gibi seyler semâdan geliyor, yâni gönderiliyor. Vahye istinad eden bütün Edyan-i Semâviyyenin icmâi ile ve suhuda istinad eden bütün ehl-i kesfin tevatürüyle, Melâike ve ervah semâdan zemine geliyorlar. Bundan, hisse karib bir hads-i kat'î ile bilinir ki: Sekene-i arz için, semâya çikmak için bir yol vardir. Evet nasil herkesin akil ve hayal ve nazari her vakit semâya gider. Öyle de: Agirliklarini birakan ervah-i enbiya ve evliya veya cesedlerini çikaran ervah-i emvat, izn-i Ilâhî ile oraya giderler. Mâdem hiffet ve letâfet bulanlar oraya giderler. Elbette cesed-i misâlî giyen ve ervah gibi hafif ve lâtif bir kisim sekene-i arz ve hava, semâya gidebilirler.
Üçüncü Basamak: Semânin sükût ve sükûneti ve intizâm ve ittiradi ve vüs'at ve nuraniyeti gösterir ki: Sekenesi, zeminin sekenesi gibi degiller; belki bütün ahalisi mutî'dirler. Ne emrolunsa onu islerler. Müzâhame ve münâkasayi îcab edecek bir sebeb yoktur. Zira memleket genis, fitratlari safi, kendileri masum, makamlari sabittir. Evet zeminde ezdad içtimâ etmis, esrar ahyara karismis, içlerinde münâkasat baslamis; o sebebden ihtilafat ve izdirabat düsmüs ve ondan imtihânat ve müsabakat teklif edilmis ve ondan terakkiyât ve tedenniyât çikmis. Su hakikatin hikmeti sudur ki:
Beser, secere-i hilkatin en son cüz'ü olan meyvesidir. Mâlûmdur ki, bir seyin semeresi en uzak, en cem'iyetli, en nâzik, en ehemmiyetli cüz'üdür. Iste bunun için semere-i âlem olan insan en câmi', en bedi', en âciz, en zaîf ve en lâtif bir mu'cize-i kudret oldugundan, besigi ve meskeni olan zemin, âsumânâ nisbeten maddeten küçüklügüyle ve hakaretiyle beraber mânen ve san'aten bütün kâinatin kalbi, merkezi, bütün mu'cizât-i san'atin mesheri, sergisi ve bütün tecelliyat-i esmâsinin mazhari, nokta-i mihrakiyesi ve nihayetsiz faaliyet-i Rabbâniyenin mahseri ve ma'kesi ve hadsiz Hallâkiyet-i
sh: » (S: 185)
Ilâhiyenin, hususan nebâtat ve hayvanâtin kesretli enva'-i sagîresinde, cevâdâne îcadin medâr ve çarsisi; ve pek genis âhiret âlemlerindeki masnuatin küçük mikyasta nümûnegâhi ve mensucât-i ebediyenin sür'atle isleyen tezgâhi ve menaâzir-i sermediyenin sür'atle degisen taklidgâhi ve besatîn-i dâimenin tohumcuklarina sür'atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraasi ve terbiyegâhi olmustur. Iste arzin (Hasiye) bu âzamet-i mâneviyesinden ve ehemmiyet-i san'aviyesindendir ki, Kur'an-i Hakîm, semâvata nisbeten, büyük bir agacin küçük bir meyvesi hükmünde olan arzi, bütün semâvata denk tutuyor. Onu bir kefede, bütün semâvâti bir kefede koyuyor. Mükerreren رَبُّ السَّمَوَاتِ وَ اْلاَرْضِ der. Hem arzin su mezkûr hikmetlerden nes'et eden sür'atli tahavvülü ve devamli tegayyürü iktiza eder ki; sekenesi de ona göre mazhar-i tahavvülat olsun. Hem su mahdud arz, hadsiz mu'cizât-i kudrete mazhar oldugundandir ki, en mühim sekeneleri olan ins ve cinnin kuvalarina, sâir zîhayatlar gibi fitrî bir had ve hulkî bir kayit konulmadigi için nihayetsiz terakki ve nihayetsiz tedenniye mazhar olmustur. Enbiyadan, evliyadan tut, tâ nemrudlara, tâ seytanlara kadar uzun bir meydan-i imtihanlari peyda olmustur. Mâdem öyledir, elbette firâvunlasmis seytanlar, hadsiz seraretiyle semâya ve ehline tas atacaklar...
Dördüncü Basamak: Bütün âlemlerin Rabbi ve Müdebbiri ve Hâliki olan Zât-i Zülcelâl'in, ahkâmlari ayri ayri pek çok namlari ve ünvanlari ve Esmâ-i Hüsnâsi vardir. Meselâ: Ashâb-i Nebi safin-