Hazret-i Said Nursî yılmadan, hakikat-ı İslâmiye için mücadele etmektedir. Kendisi, Türkiye'de en büyük cinayet telâkki edilen Atatürk aleyhdarı olmakla itham ve aleyhinde neşriyat yapılmışsa da, bu zulümler, halkı onun etrafında toplamıştır. 130 parça eserin sahibi olan Üstad hapiste iken verilmiş olan zehirlerin tesiriyle ihtiyarlığını geçirmekte olup, bu hal -seksen yaşını geçtiği halde- hakikat-ı İslâmiye ve İslâmların saadeti için mücadelesine mani olmamıştır.
* * *
sh: » (T: 695)
(RESİM)
sh: » (T: 696)
(RESİM)
sh: » (T:697)
Medine-i Münevverede Bulunan Ve Nurun Hakikatını Tam Anlıyan ve İslâmiyete Hizmet Eden Bir Zâtın Mektubudur.
Gönüller fâtihi pek muhterem ve mükerrem Üstadımız Hazretleri!
Mübarek ellerinizden öper, bütün aziz ve sadakatli talebelerinizle beraber sıhhat ve selâmette daim olmanızı Barigâh-ı Kibriya'dan niyaz eylerim.
Müslümanlar için en büyük bir bayram diye ancak vasıflandırılabilen beraetiniz bütün Nurcuları şad ve handan eylediği gibi, bendenizi de dünyalar kadar memnun ve mesrur eylemiştir... Nasıl memnun etmesin ki: Sizin eserlerinizle birlikte beraetiniz demek, ruhun maddiyata, nurun zulmete, imanın küfre, hakkın bâtıla, tevhidin şirke ve irfanın cehle galib gelmesi demektir.
Yıllardan beri önüne sıradağlar gibi engeller, korkunç uçurumlar gibi maniler konulan Nur çağlayanı, en sonunda mu'cizevî bir şekilde bütün sedleri yıkmış, manileri aşmış, nur ile bütün zulmetleri târumar eylemiştir.
"Mucizevî harikalarla doğan İlâhi tecellilerin vasfında kalemler kırılır, fikirler gürülder, ilhamlar yanar kül olur." derlerdi. Hakikaten bendeniz, şimdi bu müstesna zaferin karşısında aynı aczi, bütün varlığımla hissediyorum. Zira tefekkür ve ilhamıma nihayetsiz bir ufuk açılıyor... Cihan, muhteşem bir Nur ma'bedini andırıyor... Civarımdaki herşey, heryer, derin vecd ve istiğraklarla gaşyolmuş bir halde- Her zerredeوَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِsırr-ı Sübhanisi tecelli ediyor...
Binaenaleyh, bilmiyorum, bu mes'ud hâdiseyi; şanlı bir zafer, şahane bir fetih, İlâhi bir kurtuluş, cihanşümul bir bayram diye mi vasıflandırayım? Zira, kudsî davanın kazanmış olduğu bu İlâhî zafer, bütün İslâm ve insanlık dünyasındaki mücahidlerin azimlerine kuvvet, ruhlarına can, imanlarına hız ve heyecan vermiştir.
Evet, azim ve imanları, aşk ve emelleri henüz kemale ermemiş olan birçok müslümanlar, maalesef acıklı bir yeis içinde idiler. Böyle bir zaferin tahakkukunu, hayal ve muhal görüyorlardı. Fakat bütün feyiz ve nurunu insanlığı tenvir ve irşad için İlâhi bir
sh: » (T: 698)
güneş halinde Arş-ı azamın pürnur ufuklarından inen Kur'an-ı Kerim'den alan Nur neşriyatı, durgun gölleri andıran gönülleri deryalar gibi coşturmuş, kasvet ve hicran yıllarının ümid ve emellere vurduğu müdhiş zincirleri kırmıştır. O nur kaynağından fışkıran o serâpâ feyiz ve hikmetler saçan eserler; hislerin, fikirlerin ve bilhassa alevler içinde yanan ruh ve vicdanların ezelî ve ebedî ihtiyaçlarına cevab verdiği gibi; onları, dalga dalga boğucu karanlıklar muhitinden, tertemiz ve pırıl pırıl nur ufuklarına çıkarmıştır.
Yıllarca devam eden uzun bir sükût, derin bir gaflet ve boğucu bir zulmetten sonra İlâhi bir güneş halinde parlayan bu kudsî zafer, nur için yol aramakta olan perişan beşeriyetin yakın bir gelecekte uyanacağını müjdelemektedir... Çünki; din ihtiyacı, sırf müslümanların değil, bilumum insanların ezelî ve ebedî ihtiyacıdır.
Bugün bedbaht insanlık, din nimetinden mahrum olmanın sürekli hicran ve felâketlerini bağrı yanarak çekmektedir. Bu acıklı buhranın korkunç neticesidir ki, çeyrek asır zarfında iki büyük harbe girmiş ve üçüncüsünün de kapısını çalmak çılgınlığını göstermektedir.
Artık bütün insanları kardeş yaparak yemyeşil Cennetlerin nurlu ufuklarından esen refah ve saadet, huzur ve asayiş rüzgârıyla dalgalanan âlemşümul bir bayrak altında toplayacak olan yegâne kuvvet, İslâmdır. Zira beşeriyetin bugünkü hali, tıpkı İslâmdan evvelki insan cemiyetlerinin acıklı halidir. Bunun için, insanlığı o günkü ebedi felâketten kurtaran İslâm, bugün de kurtarabilir... Evet, milyonların, milyarların kalbinde asırlardan beri kanamakta olan o derin yarayı saracak yegâne müşfik el, İslâmdır. Her ne kadar ufuklarda zaman zaman bazı uydurma ışıklar görülüyorsa da, müstakbel, bütün nur ve feyzini güneşlerden değil, bizzat Rabb-ül Âlemînden alan ezelî ve ebedi "Yıldız"ındır. O yıldız, dünyalar durdukça duracak ve onu söndürmek isteyenleri yerden yere vuracaktır.