***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


SÖZLER / Risale-i Nur'dan 16. Söz
بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ
Onaltinci Söz
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّمَآ اَمْرُهُ اِذَآ اَرَادَ شَيْئًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ. فَسُبْحَانَ الَّذِى بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
(Itminan-i nefsime medâr olacak, zulmeti dagitacak su âyetin nurundan dört suai göstermekle kör nefsime bir basîret vermek için yazilmistir.)
BIRINCI SUA: Ey nefs-i nâdan! Diyorsun ki: "Ehadiyet-i Zât-i Ilâhiye ile külliyet-i ef'âli ve vahdet-i sahsiyyesiyle muinsiz umumiyet-i rububiyyeti ve ferdâniyyeti ile seriksiz sümûl-ü tasarrufati ve mekândan münezzehiyyetiyle her yerde hâzir bulunmasi ve nihayetsiz ulviyyetiyle herseye yakin olmasi ve birligi ile her isi bizzât elinde tutmasi; hakaik-i Kur'aniyyedendir. Kur'an ise hakîmdir. Hakîm ise, akil kabûl etmeyen seyleri akla tahmil etmez. Akil ise, zâhirî bir münâfati görüyor. Akli teslime sevkedecek bir izah isterim."
Elcevab: Mâdem öyledir, itminan için istersen, biz de Kur'an'in feyzine istinaden diyoruz: Ism-i Nur, çok müskilâtimizi halletmis; insâallah bunu da halleder. Akla vâzih, kalbe nuranî olacak temsil yolunu ihtiyar ile Imam-i Rabbânî (R.A.) gibi deriz:
نَه شَبَمْ نَه شَ َرَسْتَمْ مَنْ غُلاَمِ شَمْسَمْ اَزْ شَمْسِ مِى ُويَمْ خَبَرْ
Temsil, i'câz-i Kur'an'in en parlak bir âyinesi oldugundan, biz dahi bir temsil ile su sirra bakacagiz. Söyle ki:
Bir tek zât, muhtelif merâya vasitasiyla külliyet kesbeder. Cüz'î-yi hakikî iken, umumî suunata mâlik bir küllî hükmüne geçer. Meselâ: Sems bir cüz'î-yi müsahhas iken, esya-yi seffafe vasitasiyla
sh: » (S: 202)
öyle bir küllî hükmüne geçer ki, rûy-i zemini timsalleriyle, akisleriyle dolduruyor. Hattâ katarat ve parlak zerrat adedince cilveleri bulunuyor. Günesin harareti ve ziyasi ve ziyanin içinde olan yedi renkli elvan-i seb'asi, herbirisi mukabilindeki esyaya muhit, âmm ve sâmil olduklari halde; herbir seffaf sey dahi günesin timsaliyle beraber harareti, hem ziyayi, hem elvan-i seb'ayi göz bebeginde sakliyor. Ve sâfi kalbini ona bir taht yapiyor. Demek Sems, vâhidiyyet haysiyyetiyle ona mukabil umum esyaya muhit oldugu gibi, ehadiyyet cihetiyle herbir seyde Günes çok vasiflariyla beraber bir nevi cilve-i zâtiyla bulunur. Mâdem temsilden temessül bahsine geçtik. Temessülün çok enva'indan su mes'eleye medâr olacak üç nev'ine isaret ederiz.
Birincisi: Kesif, maddî seylerin akisleridir. O akisler hem gayrdir, ayn degil. Hem mevattir, ölüdür. Hüviyet-i suriyesinden baska hiçbir hâsiyete mâlik degil. Meselâ: sen âyineler mahzenine girsen, bir Said binler Said olur. Fakat zîhayat yalniz sensin, ötekiler ölüdürler. Hayat hassalari onlarda yoktur.
Ikincisi: Maddî nuranînin akisleridir. Su akis ayn degil, fakat gayr da degil. Mahiyeti tutmuyor, fakat o nuranînin ekser hasiyetlerine mâliktir. Onun gibi hay sayiliyor. Meselâ: Sems dünyaya girdi. Herbir âyinede aksini gösterdi. O akislerin herbirinde, Günes'in hassalari hükmünde olan ziya ve ziyadaki elvan-i seb'a bulunuyor. Eger faraza Günes zîsuur olsa idi, harareti ayn-i kudreti, ziyasi ayn-i ilmi, elvan-i seb'asi sifat-i seb'asi olsa idi; o vakit o tek ve yekta bir günes, bir anda herbir âyinede bulunur, herbirisini kendine bir ars ve bir çesit telefon yapabilirdi. Birbirine mâni olmazdi. Herbirimizle âyinemiz vasitasiyla görüsebilirdi. Biz ondan uzak iken, o bize bizden daha yakin olurdu.
Üçüncüsü: Nurani ruhlarin aksidir. Su akis, hem haydir hem ayndir. Fakat âyinelerin kabiliyeti nisbetinde tezahür ettiginden, o ruhun mahiyet-i nefs-ül emriyesini tamamen tutmuyor. Meselâ: Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm, Dihye Sûretinde huzur-u Nebevîde bulundugu bir anda, Huzur-u Ilahîde hasmetli kanatlariyla Ars-i âzam'in önünde secdeye gider. Hem o anda hesabsiz yerlerde bulunur, Evâmir-i Ilahiyeyi teblig ederdi. Bir is bir ise mâni olmazdi. Iste su sirdandir ki; mahiyeti nur ve hüviyeti nuraniye olan Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, dünyada bütün ümmetinin salâvatlarini birden isitir ve kiyamette bütün asfiya ile bir anda görüsür. Birbirisine mâni olmaz. Hattâ evliyâdan, ziyade nura-
sh: » (S: 203)
niyyet kesbeden ve adâl denilen bir kismi, bir anda birçok yerlerde müsahede ediliyormus. Ayni zât, ayri ayri çok isleri görüyormus. Evet nasil cismâniyata cam ve su gibi seyler âyine olur. Öyle de, ruhaniyata dahi hava ve esir ve âlem-i misâlin Bâzi mevcûdâti âyine hükmünde ve berk ve hayal sür'atinde bir vasita-i seyr ve seyahat Sûretine geçerler ve o ruhânîler hayal sür'atiyle o merâya-yi nazîfede, o menâzil-i lâtifede gezerler. Bir anda binler yerlere girerler. Mâdem Günes gibi âciz ve müsahhar mahlûklar ve ruhânî gibi madde ile mukayyed nim-nuranî masnu'lar, nuraniyet sirriyla bir yerde iken pekçok yerlerde bulunabilirler. Mukayyed bir cüz'î iken, mutlak bir küllî hükmünü alirlar. Bir anda cüz'î bir ihtiyar ile pek çok isleri yapabilirler.
Acaba, maddeden mücerred ve muallâ; ve tahdid-i kayd ve zulmet-i kesafetten münezzeh ve müberra ve su umum envar ve bütün nuraniyyat Onun envar-i kudsiye-i Esmâsinin bir kesif zilali ve umum vücud ve bütün hayat ve âlem-i ervah ve âlem-i misâl nim-seffaf bir âyine-i cemâli ve sifâti muhîta; ve suunati külliye olan bir Zât-i Akdes'in irade-i külliye ve kudret-i mutlaka ve ilm-i muhitle tecelli-i sifâti ve cilve-i ef'âli içindeki Teveccüh-ü Ehadiyetinden hangi sey saklanabilir... hangi is agir gelebilir... hangi sey gizlenebilir... hangi ferd uzak kalabilir... hangi sahsiyet külliyet kesbetmeden ona yanasabilir?
Evet nasil Günes; kayidsiz nuru, maddesiz aksi vasitasiyla sana, senin göz bebeginden daha yakin oldugu halde; sen mukayyed oldugun için ondan gâyet uzaksin. Ona yanasmak için, çok kayidlardan tecerrüd etmek, çok merâtib-i külliyeden geçmek lâzim gelir. Âdeta mânen yer kadar büyüyüp, Kamer kadar yükselip, sonra dogrudan dogruya Günesin mertebe-i asliyesine bir derece yanasabilir ve perdesiz görüsebilirsin. Öyle de: Celil-i Zülcemâl, Cemil-i ZülKemâl sana gâyet yakindir, sen ondan gâyet uzaksin. Kalbin kuvveti, aklin ulviyeti varsa; temsildeki noktalari, hakikata tatbike çalis.