***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


SÖZLER / Risale-i Nur'dan 17. Söz
بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ
Onyedinci Söz
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى اْلاَرْضِ زِينَةً لَهَا ِلنَبْلُوَهُمْ اَيُّهُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً وَاِنَّا َلجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا وَمَا اْلحَيَاةُ الدُّنْيَآ اِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ
(Bu söz, iki âlî makam ve bir parlak zeylden ibarettir.)
Hâlik-i Rahîm ve Rezzak-i Kerim ve Sâni'-i Hakîm; su dünyayi, Âlem-i Ervah ve ruhâniyyat için bir bayram, bir sehrâyin Sûretinde yapip bütün esmâsinin garâib-i nukusuyla süslendirip küçük-büyük, ulvî-süflî herbir ruha, ona münasib ve o bayramdaki ayri ayri hesabsiz mehâsin ve in'amattan istifade etmege muvafik ve havas ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir defa o temâsâgâha gönderir. Hem zaman ve mekân cihetiyle pek genis olan o bayrami; asirlara, senelere, mevsimlere hattâ günlere, kit'alara taksim ederek herbir asri, herbir seneyi, herbir mevsimi, hattâ bir cihette herbir günü, herbir kit'ayi, birer taife ruhlu mahlukatina ve nebatî masnuatina birer resm-i geçit tarzinda bir ulvî bayram yapmistir ve bilhassa rûy-i zemin, hususan bahar ve yaz zamaninda masnuat-i sagîrenin taifelerine öyle sasaali ve birbiri arkasinda bayramlardir ki, tabakat-i âliyede olan ruhâniyyati ve melâikeleri ve sekene-i semâvati seyre celbedecek bir cazibedârlik görünüyor ve ehl-i tefekkür için öyle sirin bir mütalaagâh oluyor ki, akil târifinden âcizdir. Fakat bu ziyafet-i Ilâhiye ve bayram-i Rabbaniyyedeki Ism-i Rahmân ve Muhyî'nin tecellilerine mukabil Ism-i Kahhar ve Mümît, firak ve mevt ile karsilarina çikiyorlar. Su ise: رَحْمَتِى وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ rahmetinin vüs'at-i sümûlüne zâhiren muvafik düsmüyor. Fakat hakikatte birkaç cihet-i muvafakati var-
sh: » (S: 211)
dir. Bir ciheti sudur ki:
Sâni'-i Kerîm, Fâtir-i Rahîm, herbir taifenin resm-i geçit nöbeti bittikten ve o resm-i geçitten maksud olan neticeler alindiktan sonra, ekseriyyet itibariyle dünyadan, merhametkârane bir tarz ile tenfir edip usandiriyor, istirahatâ bir meyil ve baska bir âleme göçmege bir sevk ihsan ediyor ve vazife-i hayattan terhis edildikleri zaman, vatan-i aslîlerine bir meyelân-i sevk-engiz, ruhlarinda uyandiriyor. Hem o Rahman'in nihayetsiz rahmetinden uzak degil ki, nasil vazife ugrunda, mücahede isinde telef olan bir nefere sehadet rütbesini veriyor ve kurban olarak kesilen bir koyuna, Âhirette cismanî bir vücud-u bâki vererek Sirat üstünde, sahibine burak gibi bir bineklik mertebesini vermekle mükâfatlandiriyor. Öyle de, sâir zîruh ve hayvanatin dahi, kendilerine mahsus vazife-i fitriyye-i Rabbâniyyelerinde ve evâmir-i Sübhâniyyenin itaatlerinde telef olan ve siddetli mesakkat çeken zîruhlarin, onlara göre bir çesit mükâfat-i ruhaniyye ve onlarin istidadlarina göre bir nevi ücret-i mâneviyye, o tükenmez hazine-i rahmetinde baîd degil ki bulunmasin. Dünyadan gitmelerinden pek çok incinmesinler, belki memnun olsunlar. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّهُ Lâkin zîruhlarin en esrefi ve su bayramlarda kemmiyet ve keyfiyet cihetiyle en ziyade istifade eden insan, dünyaya pek çok meftun ve mübtelâ oldugu halde, dünyadan nefret ve âlem-i bekaya geçmek için eser-i rahmet olarak istiyak-engiz bir hâlet verir. Kendi insâniyyeti dalâlette bogulmayan insan, o hâletten istifade eder. Rahat-i kalb ile gider. Simdi, o hâleti intac eden vecihlerden, nümune olarak ''Besini'' Beyân edecegiz.
Birincisi: Ihtiyarlik mevsimiyle; dünyevî, güzel ve cazibedâr seyler üstünde fena ve zevalin damgasini ve aci mânâsini göstererek o insani dünyadan ürkütüp, o fâniye bedel, bir bâki matlubu arattiriyor.
Ikincisi: Insanin alâka peyda ettigi bütün ahbablardan yüzde doksandokuzu, dünyadan gidip diger bir âleme yerlestikleri için, o ciddî muhabbet sâikasiyla o ahbabin gittigi yere bir istiyak ihsan edip, mevt ve eceli mesrurane karsilattiriyor.
Üçüncüsü: Insandaki nihayetsiz zaîflik ve âcizligi, Bâzi seylerle ihsas ettirip, hayat yükü ve yasamak tekâlifi ne kadar agir oldugunu anlattirip, istirahatâ ciddî bir arzu ve bir diyar-i âhere gitmeye samimî bir sevk veriyor.
sh: » (S: 212)
Dördüncüsü: Insan-i mü'mine nur-u îmân ile gösterir ki: Mevt, idam degil; tebdil-i mekândir. Kabir ise, zulümatli bir kuyu agzi degil; nuraniyetli âlemlerin kapisidir. Dünya ise, bütün sasaasiyla âhirete nisbeten bir zindan hükmündedir. Elbette; zindan-i dünyadan bostan-i cinâna çikmak ve müz'iç dagdaga-i hayat-i cismâniyyeden âlem-i rahatâ ve meydan-i tayeran-i ervaha geçmek ve mahlukatin sikintili gürültüsünden siyrilip Huzur-u Rahman'a gitmek; bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir.
Besincisi: Kur'ani dinleyen insana, Kur'andaki ilm-i hakikati ve nur-u hakikatle dünyanin mahiyetini bildirmekligi ile dünyaya ask ve alâka pek mânâsiz oldugunu anlatmaktir. Yâni, insana der ve isbat eder ki: "Dünya, bir kitab-i Samedânîdir. Huruf ve kelimâti nefislerine degil, belki baskasinin zât ve sifât ve esmâsina delâlet ediyorlar. Öyle ise mânâsini bil al, nukusunu birak git...
Hem bir mezraadir, ek ve mahsulünü al, muhafaza et; müzahrafatini at, ehemmiyet verme...
Hem birbiri arkasinda daim gelen geçen âyineler mecmuasidir. Öyle ise, onlarda tecelli edeni bil, envarini gör ve onlarda tezahür eden esmânin tecelliyatini anla ve müsemmalarini sev ve zevale ve kirilmaya mahkûm olan o cam parçalarindan alâkani kes...
Hem seyyar bir ticaretgâhtir. Öyle ise alis-verisini yap, gel ve senden kaçan ve sana iltifat etmeyen kafilelerin arkalarindan beyhude kosma, yorulma.
Hem muvakkat bir seyrangâhtir. Öyle ise, nazar-i ibretle bak ve zâhirî çirkin yüzüne degil; belki Cemîl-i Bâki'ye bakan gizli, güzel yüzüne dikkat et, hos ve faideli bir tenezzüh yap, dön ve o güzel manzaralari irae eden ve güzelleri gösteren perdelerin kapanmasiyla akilsiz çocuk gibi aglama, merak etme...
Hem bir misafirhanedir. Öyle ise, onu yapan Mihmandar-i Kerim'in izni dairesinde ye, iç, sükret. Kanunu dairesinde isle, hareket et. Sonra arkana bakma, çik git. Herzekârane fuzulî bir Sûrette karisma. Senden ayrilan ve sana ait olmayan seylerle mânâsiz ugrasma ve geçici islerine baglanip bogulma..." gibi zâhir hakikatlarla dünyanin iç yüzündeki esrari gösterip dünyadan müfarakati gâyet hafiflestirir, belki hüsyar olanlara sevdirir ve rahmetinin herseyde ve her se'ninde bir izi bulundugunu gösterir. Iste Kur'an su bes veche isaret ettigi gibi, baska hususî vecihlere dahi âyât-i Kur'aniye isaret ediyor.
Veyl o kimseye ki, su bes vecihten bir hissesi olmaya...
* * *
sh: » (S: 213)
ONYEDINCI SÖZ'ÜN IKINCI MAKAMI
(Hâsiye)
Birak bîçare feryadi, beladan gel tevekkül kil!
Zira feryad, belâ-ender, hatâ-ender beladir bil!
Belâ vereni buldunsa, atâ-ender, safâ-ender belâdir bil!
Birak feryadi, sükür kil mânend-i belâbil, dema keyfinden güler hep gül mül.
Ger bulmazsan, bütün dünya cefâ-ender, fena-ender hebadir bil!
Cihan dolu belâ basinda varken, ne bagirirsin küçük bir belâdan, gel tevekkül kil!
Tevekkül ile bela yüzünde gül, tâ o da gülsün.
O güldükçe küçülür, eder tebeddül.
Bil ey hodgâm! Bu dünyada saadet, terk-i dünyada.
Hudabîn isen, o kâfidir, biraksan da bütün esya lehinde.
Ger hodbîn isen, helâkettir, ne yaparsan bütün esya aleyhinde.
Demek terki gerektir her iki halde bu dünyada.
Terki demek: Huda mülkü, Onun izni, Onun namiyla bakmakta...
Ticaret istiyorsan ger, su fâni ömrünü bâkiye tebdilde.
Eger nefsine talib isen, çürüktür hem temelsiz de.
Eger âfâki ister isen, fena damgasi üstünde.
Demek degmez ki alinsa, çürük maldir hep bu çarsida.
Öyle ise geç, iyi mallar dizilmis arkasinda...