***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


SÖZLER / Risale-i Nur'dan 18. Söz
بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ
Onsekizinci Söz
(Bu sözün iki makami var. Ikinci Makami daha yazilmamistir. Birinci Makami üç noktadir.)
BIRINCI NOKTA:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
لاَ َتحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ ِبمَآ اَتَوْا وَيُحِبُّونَ اَنْ يُحْمَدُوا ِبمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلاَ َتحْسَبَنَّهُمْ ِبمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلِيمٌ
Nefs-i emmâreme bir sille-i tedib:
Ey fahre meftun, söhrete mübtelâ, medhe düskün, hodbinlikte bîhemta sersem nefsim! Eger binler meyve veren incirin mensei olan küçücük bir çekirdegi ve yüz salkim ona takilan üzümün siyah kurucuk çubugu; bütün o meyveleri, o salkimlari kendi hünerleri oldugu ve onlardan istifade edenler o çubuga, o çekirdege medh ve hürmet etmek lâzim oldugu, hak bir dâva ise; senin dahi sana yüklenen nimetler için fahre, gurura belki bir hakkin var. Halbuki sen, daim zemme müstehaksin. Zira o çekirdek ve o çubuk gibi degilsin. Senin bir cüz'-i ihtiyarin bulunmakla, o nimetlerin kiymetlerini fahrin ile tenkîs ediyorsun. Gururunla tahrib ediyorsun ve küfraninla ibtal ediyorsun ve temellükle gasbediyorsun. Senin vazifen
sh: » (S: 239)
fahr degil, sükürdür. Sana lâyik olan söhret degil, tevazudur, hacâlettir. Senin hakkin medih degil istigfardir, nedâmettir. Senin kemâlin hodbinlik degil, hüdâbinliktedir. Evet sen benim cismimde, âlemdeki tabiata benzersin. Ikiniz, hayri kabûl etmek, serre merci olmak için yaratilmissiniz. Yâni fâil ve masdar degilsiniz, belki münfail ve mahalsiniz. Yalniz bir tesiriniz var: O da hayr-i mutlaktan gelen hayri, güzel bir Sûrette kabûl etmemenizden serre sebeb olmanizdir. Hem siz birer perde yaratilmissiniz. Tâ güzelligi görülmeyen zâhirî çirkinlikler size isnad edilip, Zât-i Mukaddese-i Ilahiyenin tenzihine vesile olasiniz. Halbuki bütün bütün vazife-i fitratiniza zid bir Sûret giymissiniz. Kabiliyetsizliginizden hayri serre kalbettiginiz halde, Hâlikinizla güya istirak edersiniz. Demek nefisperest, tabiatperest gâyet ahmak, gâyet zâlimdir.
Hem deme ki: "Ben mazharim. Güzele mazhar ise, güzellesir." Zira, temessül etmediginden mazhar degil, memer olursun.
Hem deme ki: «Halk içinde ben intihab edildim. Bu meyveler benim ile gösteriliyor. Demek bir meziyetim var.» Hâyir, hâsâ! Belki herkesten evvel sana verildi; çünki herkesten ziyade sen müflis ve muhtaç ve müteellim oldugundan en evvel senin eline verildi. (Hasiye)
IKINCI NOKTA:
اَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ âyetinin bir sirrini izah eder. Söyle ki:
Herseyde, hattâ en çirkin görünen seylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardir. Evet kâinattaki hersey, her hâdise ya bizzât güzeldir, ona hüsn-ü bizzât denilir. Veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kisim hâdiseler var ki, zâhirî çirkin, müsevvestir. Fakat o zâhirî perde altinda gâyet parlak güzellikler ve intizâmlar var. Ezcümle:
Bahar mevsiminde firtinali yagmur, çamurlu toprak perdesi altinda nihayetsiz güzel çiçek ve muntâzam nebâtatin tebessümleri saklanmis ve güz mevsiminin hasin tahribati, hazîn firak perdeleri arkasinda tecelliyat-i Celaliye-i Sübhaniyenin mazhari olan kis hâdiselerinin tazyikinden ve tazibinden muhafaza etmek için nazdar
__________________
(Hasiye): Hakikaten ben de bu münazarada Yeni Said, nefsini bu derece ilzam ve iskat etmesini çok begendim ve «Bin Bârekâllah» dedim.
sh: » (S: 240)
çiçeklerin dostlari olan nazenin hayvanciklari vazife-i hayattan terhis etmekle beraber, o kis perdesi altinda nazenin taze güzel bir bahara yer ihzâr etmektir. Firtina, zelzele, veba gibi hâdiselerin perdeleri altinda gizlenen pek çok mânevî çiçeklerin inkisafi vardir. Tohumlar gibi nesv ü nemâsiz kalan birçok istidad çekirdekleri, zâhirî çirkin görünen hâdiseler yüzünden sünbüllenip güzellesir. Güya umum inkilâblar ve küllî tahavvüller, birer mânevî yagmurdur. Fakat insan, hem zâhirperest, hem hodgâm oldugundan zâhire bakip çirkinlikle hükmeder. Hodgâmlik cihetiyle yalniz kendine bakan netice ile muhakeme ederek ser olduguna hükmeder. Halbuki: Esyanin insana aid gayesi bir ise, Sâniinin Esmâsina aid binlerdir. Meselâ: Kudret-i Fâtiranin büyük mu'cizelerinden olan dikenli otlari ve agaçlari muzir, mânâsiz telakki eder. Halbuki onlar, otlarin ve agaçlarin mücehhez kahramanlaridirlar. Meselâ: Atmaca kusu serçelere tasliti, zâhiren rahmete uygun gelmez. Halbuki serçe kusunun istidadi, o taslit ile inkisaf eder. Meselâ: Kar'i, pek bâridane ve tatsiz telâkki ederler. Halbuki o bârid, tatsiz perdesi altinda o kadar hararetli gayeler ve öyle seker gibi tatli neticeler vardir ki, târif edilmez. Hem insan hodgâmlik ve zâhirperestligiyle beraber, herseyi kendine bakan yüzüyle muhakeme ettiginden, pek çok mahz-i edebî olan seyleri, hilaf-i edeb zanneder. Meselâ: âlet-i tenasül-i insan, insan nazarinda bahsi hacalet-âverdir. Fakat su perde-i hacalet, insana bakan yüzdedir. Yoksa hilkate, san'ata ve gayât-i fitrata bakan yüzler öyle perdelerdir ki, hikmet nazariyla bakilsa ayn-i edebdir, hacalet ona hiç temas etmez.
Iste menba-i edeb olan Kur'an-i Hakîm'in Bâzi tâbirati bu yüzler ve perdelere göredir. Nasilki bize görünen çirkin mahluklarin ve hâdiselerin zâhirî yüzleri altinda gâyet güzel ve hikmetli san'at ve hilkatine bakan güzel yüzler var ki, Sâniine bakar ve çok güzel perdeler var ki, hikmetleri saklar ve pek çok zâhirî intizâmsizliklar ve karisikliklar var ki, pek muntâzam bir kitabet-i kudsiyedir.