***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


SÖZLER / Risale-i Nur'dan 24. Söz
بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ
Yirmidördüncü Söz
[Su Söz « Bes Dal» dir. Dördüncü Dal'a dikkat et. Besinci Dal'a yapis çik. Meyvelerini kopar al.]
بِسْمِ اللَّهِ الرّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَللَّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ لَهُ اْلاَسْمَاءُ الْحُسْنَى
Su âyet-i celilenin secere-i nurâniyesinin çok hakikatlarindan bir hakikatinin bes dalina isaret ederiz.
BIRINCI DAL: Nasilki bir sultanin kendi hükûmetinin dairelerinde ayri ayri ünvanlari ve raiyetinin tabakalarinda baska baska nam ve vasiflari ve saltanatinin mertebelerinde çesit çesit isim ve alâmetleri vardir. Meselâ: Adliye dairesinde « hâkim-i âdil» ve mülkiyede « sultan» ve askeriyede « kumandan-i âzâm» ve ilmiyede « halife» Daha buna kiyasen sâir isim ve ünvanlarini bilsen anlarsin ki; birtek padisah, saltanatinin dairelerinde ve tabaka-i hükûmet mertebelerinde bin isim ve ünvana sahib olabilir. Güya o hâkim, herbir dairede sahsiyet-i mâneviye haysiyetiyle ve telefonuyla mevcûd ve hâzirdir; bulunur ve bilir. Ve her tabakada kanunuyla, nizâmiyla, mümessiliyle meshud ve nâzirdir, görünür, görür. Ve herbir mertebede perde arkasinda, hükmüyle, ilmiyle, kuvvetiyle mutasarrif ve basîrdir; idare eder, bakar. Öyle de:
sh: » (S: 347)
Ezel Ebed Sultani olan Rabb-ül Âlemîn için, Rubûbiyetinin mertebelerinde ayri ayri, fakat birbirine bakar se'n ve namlari ve Uluhiyyetinin dairelerinde baska baska, fakat birbiri içinde görünür isim ve nisanlari ve hasmet-nümâ icraatinda ayri ayri, fakat birbirine benzer temessül ve cilveleri ve kudretinin tasarrufatinda baska baska, fakat birbirini ihsas eder ünvanlari var. Ve sifatlarinin tecelliyatinda baska baska, fakat birbirini gösterir mukaddes zuhûrati var. Ve ef'alinin cilvelerinde çesit çesit, fakat birbirini ikmâl eder hikmetli tasarrufâti var. Ve rengârenk san'atinda ve mütenevvi' masnuatinda çesit çesit, fakat birbirini temasa eder hasmetli Rubûbiyeti vardir. Bununla beraber kâinatin herbir âleminde, herbir taifesinde, Esmâ-i Hüsnâdan bir ismin ünvani tecelli eder. O isim o dairede hâkimdir. Baska isimler orada ona tâbidirler, belki onun zimninda bulunurlar. Hem mahlukatin herbir tabakasinda az ve çok, küçük ve büyük, has ve âmm herbirisinde has bir tecelli, has bir Rububiyyet, has bir isimle cilvesi vardir. Yâni, o isim herseye muhit ve âmm oldugu halde öyle bir kasd ve ehemmiyetle bir seye teveccüh eder; güya o isim yalniz o seye hastir. Hem bununla beraber Hâlik-i Zülcelâl, herseye yakin oldugu halde, yetmis bine yakin nuranî perdeleri vardir. Meselâ: Sana tecelli eden Hâlik isminin mahlukiyetindeki cüz'î mertebesinden tut, tâ bütün kâinatin Hâliki olan mertebe-i kübrâ ve ünvan-i âzama kadar ne kadar perdeler bulundugunu kiyas edebilirsin.
Demek bütün kâinati arkada birakmak sartiyla mahlûkiyetin kapisindan Hâlik isminin müntehasina yetisirsin, daire-i sifâta yanasirsin. Mâdem, perdelerin birbirine temasa eder pencereleri var. Ve isimler birbiri içinde görünüyor. Ve suunat, bibirine bakar. Ve temessülât, birbiri içine girer. Ve ünvanlar, birbirini ihsas eder. Ve zuhurat, birbirine benzer. Ve tasarrufat, birbirine yardim edip itmam eder. Ve Rububiyyetin mütenevvi terbiyeleri, birbirine imdad edip muavenet eder. Elbette gerektir ki, Cenâb-i Hakk'i bir isimle, bir ünvan ile, bir Rububiyyetle ve hâkezâ.. tanisa, baska ünvanlari, Rububiyyetleri, se'nleri, içinde inkâr etmesin. Belki, herbir ismin cilvesinden sâir Esmâya intikal etmezse zarar eder. Meselâ: Kadîr ve Hâlik isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse gaflet ve tabiat dalâletine düsebilir. Belki lâzim gelir ki, onun nazari, daima karsisinda هُوَ هُوَ اللَّهُ okusun, görsün. Onun kulagi herseyden
sh: » (S: 348)
قُلْ هُوَ اللّهُ اَحَدٌ dinlesin, isitsin. Onun lisani لآَ اِلهَ اِلآّ هُوَ بَرَابَرْ مِيزَنَدْ عَالَمْ desin, ilân etsin. Iste Kur'an-i Mübin اْلاَسْمَآءُ الْحُسْنَىاَللَّهُ لآَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ لَهُ fermaniyla, zikrettigimiz hakikatlara isaret eder.
Eger o yüksek hakikatlari yakindan temasa etmek istersen, git firtinali bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor. « Ne diyorsunuz?» de. Elbette « Yâ Celil, Yâ Celil, Yâ Aziz, Yâ Cebbar» dediklerini isiteceksin. Sonra deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve sefkatle terbiye edilen küçük hayvanattan ve yavrulardan sor. « Ne diyorsunuz?» de. Elbette « Ya Cemil, Ya Cemil, Ya Rahîm, Ya Rahîm» diyecekler (Hasiye). Semâyi dinle. Nasil « Ya Celil-i Zülcemâl» diyor. Ve arza kulak ver. Nasil « Ya Cemîl-i Zülcelâl» diyor. Ve hayvanlara dikkat et. Nasil « Ya Rahman, Ya Rezzak» diyorlar. Bahardan sor. Bak nasil « Ya Hannan, Ya Rahman, Ya Rahîm, Ya Kerim, Ya Lâtif, Ya Atûf, Ya Mûsavvir, Ya Münevvir, Ya Muhsin, Ya Mü-
______________________
(Hasiye): Hattâ bir gün kedilere baktim. Yalniz yemeklerini yediler, oynadilar, yattilar. Hatirima geldi: « Nasil bu vazifesiz canavarciklara mübarek denilir?» Sonra gece yatmak için uzandim. Baktim, o kedilerden birisi geldi, yastigima dayandi, agzini kulagima getirdi. Sarih bir Sûrette « Ya Rahîm, Ya Rahîm, Ya Rahîm, Ya Rahîm» diyerek güya hatirima gelen itirazi ve tahkiri, taifesi namina reddedip yüzüme çarpti. Aklima geldi: « Acaba su zikir bu ferde mi mahsustur? Yoksa taifesine mi âmmdir? Ve isitmek yalniz benim gibi haksiz bir muterize mi münhasirdir? Yoksa herkes dikkat etse bir derece isitebilir mi?» Sonra sabahleyin baska kedileri dinledim. Çendan onun gibi sarih degil, fakat mütefâvit derecede ayni zikri tekrar ediyorlar. Bidâyette hirhirlari arkasinda « Ya Rahîm» farkedilir. Git gide hirhirlari, mirmirlari, ayni « Ya Rahîm» olur. Mahreçsiz, fasih bir zikr-i hazîn olur. Agzini kapar, güzel « Ya Rahîm» çeker. Yanima gelen ihvanlara hikâye ettim. Onlar dahi dikkat ettiler, « Bir derece isitiyoruz» dediler. Sonra kalbime geldi: « Acaba su ismin vech-i tahsisi nedir? Ve ne için insan sivesiyle zikrederler, hayvan lisaniyla etmiyorlar?» Kalbime geldi: Su hayvanlar çocuk gibi çok nazdar ve nazik ve insana karisik bir arkadas oldugundan, çok sefkat ve merhamete muhtaçtirlar. Oksandigi vakit hoslarina giden taltifleri gördükleri zaman, o nimete bir hamd olarak, kelbin hilafina olarak esbabi birakip yalniz kendi Hâlik-i Rahîm'inin rahmetini kendi âleminde ilân ile nevm-i gaflette olan insanlari ikaz ve « Ya Rahîm» nidasiyla: Kimden meded gelir ve kimden rahmet beklenir, esbabperestlere ihtar ediyorlar.