***
DIŞARDA
Points: 10.654, Level: 68
Level completed: 51%,
Points required for next Level: 196
Overall activity: 0%
Achievements

Alak Suresi - Oku Yaratan Rabbinin Adı ile Oku
Alak Suresi - Oku Yaratan Rabbinin Adı ile Oku

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile
Oku ! Yaratan Rabbinin adı ile oku ! O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku ! Ki, senin Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O kalemle yazmayı öğretmiştir. İnsana bilmediği şeyleri öğretmiştir.
SEYYİD KUTUP FİZİLALİ-L KURAN
Kur'an'ın ilk suresi bu suredir. Ve bu sure Allah'ın adı ile başlamaktadır. Resulullah'ı yönlendirdiği ilk esnada, yücelerin yücesi ile bağlantı kurduğu ilk anda, seçilmiş olduğu davet yolunda atmış olduğu ilk adımda onu Allah'ın adı ile okumaya yönlendirmektedir: Oku yaratan Rabbinin adı ile. Ve sure Allah'ın adı ile başladığı gibi, Rabbin sıfatlarından olan yaratmanın ve hayata başlamanın kendisi ile sağlandığı yaratma sıfatı ile başlamakta ve Allah'ı yaratan diye nitelemektedir.
Sure sonra insanın yaratılmasını ve hayata başlamasını özel olarak ele almaktadır. O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Evet Allah insanı, bu donmuş ve rahime yapışan bir damlacık kandan yarattı. İşte bu son derece sade ve küçük kaynaktan yaratılmıştır insanoğlu. Bu bir damlacık kan pıhtısı da Yaratıcının gücünü göstermekle birlikte ondan da öte O'nun keremini, ihsanını gösterir. Çünkü onun lütfu ile bu kan pıhtısı öğretilebilen ve buna dayalı olarak da, öğrenen insan seviyesine yükselmiştir. Oku Rabbin en büyük kerem sahibidir. O insana kalemle yazmayı öğretti, insana bilmediğini öğretti.
Gerçekten insanın doğuşu ile vardığı son durum arasında son derece büyük bir aşamadır bu. Ama Allah'ın herşeye gücü yeter. ikramı çoktur. Zaten bu yüzden o baş döndürücü aşamayı gerçekleştirmiştir.
Bu gerçeğin yanısıra, öğretme gerçeği, Rabbin insanı Kalemle öğretme gerçeği ortaya çıkmaktadır. Çünkü kalem eskiden olduğu gibi bugün de, insan hayatına en geniş ve en derin etkiyi yapmış ve yapan öğretim aracıdır. O zamanlar bu gerçek şu anda bizim gördüğümüz ve insan hayatında bildiğimiz biçimi ile bu açıklıkta değildi. Ama yüce Allah kalemin değerini biliyor ve insanlığa gelen en son kutsal mesajın inmeye başladığı ilk anda ve Kur'an'ın ilk suresinde kalemin önemine dikkatleri çekiyordu. Halbuki bu kutsal mesajı getiren peygamber kalemle yazabilen birisi değildi.
Şayet -haşa-Hz. Muhammed bu Kur'an'ı kafasından uydurmuş olsaydı, şayet bu Kur'an vahiy ürünü olmamış olsaydı ve eğer onun getirdiği çağrı kutsal mesaj olmamış olsaydı, kalemin önemini vurgulayan bu gerçek daha ilk anda kesinlikle ortaya çıkamazdı.
Sonra sure bilginin alınacağı kaynağı gösteriyor. Bilginin tek kaynağının yüce Allah olduğunu, insanın bildiği ve bileceği herşeyi, şu varlık aleminin gizemlerine, şu hayatın ve insanın kendi nefsinin bilinmezliklerine dair çözebildiği neler varsa bunların tümünün kaynağının yüce Allah olduğunu belirtiyor. İnsanın tüm bildikleri, oradan, bir başkası daha olmayan bu tek kaynaktan, aldığını ifade ediyor.
Rasulullah'ın yüceler yücesi ile bağlantı kurduğu ilk anda inen bu biricik bölümle evet bu bölümle iman düşünce sisteminin geniş olan temeli atılmış oldu. Her iş, her davranış, her adım, her çalışma Allah'ın adı ile, O'nun adına yapılır. Allah'ın adı ile başlar, Allah'ın adı ile yürür, Allah'a yönelir ve sonuçta O'na varır. Allah'tır yaratan. O'dur öğreten. Doğuş ve başlangıç O'ndan dır. Öğretme O'ndan, bilgi O'ndan dır. İnsan öğrenebildiğini öğrenir. Öğretebildiğini öğretir. Ama bütün bunların kaynağı yaratan ve öğreten yüce Allah'tır. O insana bilmediğini öğretti.
Rasulullah'a o andan itibaren hayatı boyunca bütün duygularına hakim olan, dilini Allah'a bağlayan, davranış ve yönelişine etki eden kalbinin daha ilk anda almış olduğu bu ilk Kur'an gerçeğidir. Çünkü bu gerçek imanın ilk temeli oluyordu. imam Şemseddin Ebu Abdullah Muhammed b. Kayyim El Cevziyye Zadu'l Mead isimli eserinde, Resulullah'ın Allah'ı zikretmesini şöylece özetliyor:
Yaratıklar içinde yüce Allah'ı en mükemmel zikreden Resulallah idi. Hatta ağzından çıkan bütün sözler Allah'ı zikirdi. Allah ile ilgili idi. Ümmetine her emri, yasaklaması, yasa koyması Allah'ı zikri demekti. Rabbinin isimlerini, sıfatlarını, hükümlerini, fiillerini, vaadini ve ihtarını onlara anlatması hep Allah'ı zikir demekti. Allah'ı nimetleri ile övmesi, yüceltmesi, hamd etmesi tesbih etmesi, O'nun Allah'ı zikri demekti. Allah'tan istemesi, O'na dua etmesi, O'na yönelik sevgisi ve O'ndan korkması da Allah'ı zikri demekti. Susması hiçbir şey söylememesi Allah'ı kalbi ile zikri idi:
Kısacası Resulallah her an ve her şartta Allah'ını zikrederdi. Ayakta iken, otururken, yere uzanmışken, yürürken, binerken, yolculuk ederken, bir yerde konaklarken, bir yere giderken bir yerde kalırken alıp verdiği nefeslerle akıp giden hep Allah'ın zikri idi. Uykudan uyanınca, Hamd olsun bizi öldürdükten sonra yeniden dirilene. Son gidiş ancak O'nadır. derdi.
Hz. Aişe der ki: Gece uyanınca, on kere tekbir ve on kere de tehlil (La ilahe illallah demektir) getirir ve sonra on kez: Ya Rab! Dünyanın ve kıyamet gününün sıkıntısından sana sığınırım. Senden başka hiçbir ilah yok. Seni tesbih ederim. Allah'ım senden günahlarımı bağışlamanı ve rahmetini dilerim. Allah'ım benim bilgimi artır. Bana doğru yolu gösterdikten sonra kalbimi kaydırma. Katından bana rahmet bahşet. Kuşkusuz sen çok bağışlar ve verirsin derdi. Bu rivayet Ebu Davut'da yer alır.
Başka bir rivayette Resulallah şöyle buyurur: Bir kişi geceleyin uykusundan uyanır da, bir olan Allah'tan başka ilah yoktur, O'nun hiçbir ortay yoktur, mülk O'nundur, hamd O'nadır, O'nun herşeye gücü yeter, hamd Allah'adır, Allah'ı tesbih ederim, Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur, Allah en büyüktür, güç ve kuvvet ancak yüce ve ulu Allah'a aittir der sonra da Allah'ım beni bağışla derse ya da başka bir dua okursa, duası kabul olunur. Bu kişi eğer abdest alır ve namaz kılarsa, namazı da kabul olunur buyurur. Bu rivayet de Buhari de yer alır.
MEVDUDİ-TEFHİMU-L KURAN
1. Girişte de açıklandığı gibi, Melek "oku" dediğinde Rasulullah "Ben okuma bilmem" şeklinde cevap vermişti. Bundan anlaşılıyor ki, Melek vahyi yazılı olarak getirmiş ve Rasulullah'ın bunu okumasını söylemişti. Çünkü eğer meleğin maksadı kendi söylediğini Rasulullah'ın sadece tekrar etmesini istemek olsaydı, Rasulullah "Ben okuma bilmem" demezdi.
2. Yani Rabb'inin ismiyle oku. Diğer ifadeyle "Bismillah" diyerek oku. Bundan anlaşılıyor ki, Rasulullah vahiyden önce de yalnız Allah'ı Rabb olarak tanıyor ve biliyordu. Onun için "Rabb'in kimdir? denmeye gerek görülmemiştir. Yani burada sadece Rabb'inin ismiyle oku denmiştir.
3. Burada, "halak" kelimesi mutlak olarak kullanılmış ve neyi yarattığı belirtilmemiştir. Çünkü "Yaratan Rabb'inin ismiyle" denmesinden, Kainatı ve içindeki her şeyi yarattığı kendiliğinden anlaşılmaktadır.
4. Kainatı genel olarak zikrettikten sonra insanın ne gibi hakir bir başlangıç ile yaratıldığı belirtilmiştir. "Alak", "Alaka"nın çoğuludur. Manası, "pıhtılaşmış kan"dır. Bu durum hamileliğin ilk birkaç günü içinde meydana gelir. Daha sonra et şeklini alır. Ve tedricen insan şekillenmeye başlar.
5. Yani, hakir bir başlangıçtan sonra insana ilim vererek onu mahlukatın en yüksek seviyesine çıkarması, Allah'ın en büyük lütfudur. Sadece ilim değil, kalem kullanmayı da öğreterek, sahip olduğu ilmi büyük çapta yaymasını, bu yolla ilerlemesini ve sonraki nesiller için muhafaza etmesini de sağlamıştır. Eğer Allah, ilham yoluyla insana kalem ve kitabın ilmini vermeseydi, o zaman insanın ilmi yetenekleri yayılmazdı. Gelecek nesillere ulaşamazdı. Böylece ilerleme mümkün olmazdı.
ÖMER NASUHİ BİLMEN KURAN-I KERİM'İN TÜRKÇE TEFSİRİ
1. Oku, O Rab'bin ismiyle ki: Yaratmıştır.
1. Bu sure-i celîle, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin ilâhî vahye ilk mazhar olup okumakla mükellef ve ilâhî feyizlere nail olduğunu gösteriyor. İnsanların nasıl bir küçük tohumdan türeyip gelişmeye muvaffak olduklarını bildiriyor. Yüce Peygambere karsı muhalif bir cephe alan, nail oldukları nîmetlere karsı nankörlükte bulunan, gururlu bir vaziyet alan kimselerin ne kadar sapıklık içinde kalmış, bağımlı insanlar olduklarına işaret ve kendilerini tehdit buyuruyor.
Yüce Peygamberin de, o gibi kimselere iltifat buyurmayıp secde ile ve manevî yakınlığa erişmek için çalışmakla mükellef olduğunu beyan buyurmaktadır.
Şöyle ki: Ey Muhammedi. -Aleyhisselâm-. sana vahy olunanı (oku, o Rab'bin ismile.) o kerîm Mabudun kutsal ismini zikrederek oku (ki-) O Yüce Yaratıcın bütün âlemleri yaratmıştır, kudretîle yoktan var etmiştir.
2. insanı bir uyuşmuş kandan yaratmıştır.
2. O Yüce Yaratıcı, kısaca (İnsanı) mahlûkatın en şereflisi olan insan nev'ini (bir uyuşmuş kandan yaratmıştır.) öyle cüz'iyattan olan bir sevi, insan gibi bir essiz zümrenin aslî maddesi kılmıştır. Bu, ne kadar büyük bir ilâhî kudret eseridir?.
Alâk donmuş bir kan parçası demektir.
3. Oku, ve Rab'bin sonsuz kerem sahibidir.
3. Evet.. Ey Peygamberlik şerefine sahip olan zâti, (oku..) Sana vahyolunacak ilâhî âyetleri oku. (ve Rabbin sonsuz kerem sahibidir.) Mahlûkatını nice nîmetlerine nail kılmaktadır. Seni de peygamberlik şerefine Allah'ın âyetlerini okumak nîmetine nail buyuruyor.
4. Ki: O kalem ile öğretmiştir.
4. Evet.. O Hikmet Sahibi Yaratıcıdır (ki: O) Kerem Sahibi Mâbud'dur ki: Nice hakikatleri kullarına (kalem ile öğretmiştir.) İnsanlar arasında ilim ve bilginin yayılmasına öyle uyuşmuş, hayattan nasipsiz bir âleti mükemmel vasıtası kılmıştır.
5. İnsana bilmediği şeyleri bildirmiştir.
5. Evet.. O âlemlerin Rabbi'dir ki: (insana) O seçkin bir yaratılış zümresine (bilmediği şeyleri bildirmiştir.) Artık o kadar muazzam kudrete ve kulları hakkında lütuf ve keremi bol olan bir Yüce Yaratıcı, -ey peygamberlik şerefine nail olan Hz. Muhammed- Sana okumayı, ilk ve hikmet ile vasıflanmayı nasîb edemez mi?. Binaenaleyh seni de ey muhterem Peygamber!. Okumaya, ilâhî ilimler ile ruhunu yüceltmeye ve insanlık âlemine ilk ve marifet nurlarını yaymaya muvaffak kılacaktır. Artık sana vahiy olunacak âyetleri oku, ezberle, ümmetine tebliğ et.
Tefsirlerde ve Siyer-i Enbiya'da ayrıntılı olarak yazılı olduğu üzere Peygamber Efendimiz, Allah'ın dininden mahrum bir kavim arasında dünyaya gelmişti, fakat kendisi ilâhî korumaya mazhar olduğu için kırk yaşına kadar tertemiz bir hayat yaşamış, kâfirlerin âyetlerine asla iştirak etmemiştir ve hiç bir kimseden ders almamış, bir şey yazıp okumamıştı, kendisinde tabii bir masumluk görünüp duruyordu.
Nihayet kırk yaşında iken peygamberliğe nail oldu, başlangıçta doğru rüya suretiyle ilâhî ilhamlara nail oluyor. Rüyasında gördüğü şeyler aynen çıkıyordu. Bu esnada inzivaya çekilerek yaşamayı tercih buyuruyordu. Mekke-i Mükerreme'deki: Hira dağına gidiyor, orada geceleri tenhaca ibâdetle meşgul oluyordu. Sonra da eşi Hz. Hatice Radiyallâh-ü Anha'nın yanına dönüyordu.
İşte yine bir gün o Hira mevkiinde idi ki: Cibrîl-i Emîn geldi, kendisine bu Ikra süresinin bu ilk beş âyetini tebliğ etti. Peygamber Efendimiz, ilâhî vahyin heybetinden, ruhanî tesirinden dolayı bir korku ve dehşet içinde kalmış ve kendisi vaktîle bir şey okumamış olduğu için Ben nasıl okuyabilirim demiştir.
Cibrîl-i Emîn ise o mübarek Peygamberi kucaklamış, ona teminat vermiş: Oku ile başlayan bu âyetleri tebliğ etmişti. Artık o Yüce Nebi, mübarek kalbi titrer bir hâlde olarak Hz. Hatice'nin yanına dönmüş, beni örtünüz, örtünüz diye emrederek istirahata dalmak istemişti,
Vakta ki: Heyecanı gitti, muhterem eşi Hz. Hatice'ye o vahyin geliş durumunu bildirdi ve korkular içinde kaldığını söyledi. Hz. Hatice de dedi ki: Müjde sana Allah'a yemîn ederim ki: Allâh-ü Teâlâ seni asla zillete düşürmeyecektir. Sen akrabalık hukukuna riâyet edersin, sözü doğru söylersin. Misafirlere ziyafet verirsin, yoksullara yardım eylersin, zahmetlere katlanırsın.
Hz. Hatice, Peygamber Efendimizi Varaka Bin Nevfel'in yanına götürdü, Varaka: Hz. Hatice'nin amcasının oğlu idi, câhiliye devrinde Hıristiyanlığı kabul etmiş, İncil'den bâzı şeyleri İbranî'ce olarak yazmıştı, Son Peygamber'in dünyaya şeref vereceğini İncil'de vesâir kitaplarda okumuş bulunuyordu, pek ihtiyar ve âmâ olmuş bir zât idi.
Hz. Hatice, ona dedi ki: Kardeşin oğlunu söylet bak neler görmüş?, demiş, Resûl-i Ekrem de Hira mağarasında vuku bulan vahy hâdisesini haber vermiş.
Bunun üzerine Veraka, Peygamber Efendimizi müjdeye ve tebrike başlayarak demiş ki: Senin gördüğün zat, Musa Aleyhisselâm'a gelmiş olan Cibrîl-i Emîn'dir. Müjde sana ya Muhammedi. Aleyhisselâm. Sen, Isâ Aleyhisselâm'ın haber vermiş olduğu ahir zaman Peygamberisin, keşke genç olsa idim de seni kavmin Mekke'den çıkaracakları zaman sana yardım etse idim. Hz. Peygamber de; "Ya, kavmim beni Mekke'den çıkaracaklar mı?" diye sormuş, Veraka da: Evet.. Nübüvvet makamı kime ihsan buyrulmuş ise ona kavmi içinden düşmanlar peyda olmuştur, seni de kavmin Mekke'den çıkarması düşünülür demişti. Bu görüşmeden sonra Veraka çok yaşamamış, vefat etmişti. Resül-i Ekrem'in insanları İslâmiyet'e davet ettiği vakte Veraka yetişememiştir.