6 sonuçtan 1 ile 6 arası

Konu: Hz. Mehdi ve İsa a.s hakkında düşünemediklerimiz yazı dizisi(1.2.3.4.5)

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 20.602, Level: 90
    Points: 20.602, Level: 90
    Level completed: 51%,
    Points required for next Level: 248
    Level completed: 51%, Points required for next Level: 248
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    By-MUZAFER - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    By-MUZAFER
    Üyelik tarihi
    Aug 2009
    Yer
    Yigidin Harman olup Savurdugu Yerdeniz..!
    Mesajlar
    1.431
    Points
    20.602
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Hz. Mehdi ve İsa a.s hakkında düşünemediklerimiz yazı dizisi(1.2.3.4.5)

    Hazreti İsâ ve Mehdi neden asla “gelmeyecek”?

    “Dünyanın tek günlük ömrü bile kalmış olsa Allah’ın o günü uzatıp, Allah Rasûlü’nün adını taşıyan birinin çıkacağı, ahlakı yönüyle Rasûlullah’a benzeyeceği ve yeryüzünü adaletle dolduracağı” hadislerle bildirilmiş… Zira, “Deccâl’ın çıkacağı ve İsâ aleyhisselam tarafından öl…dürüleceği” de…
    Hadislerle sabit “çıkacakları”…

    Bazıları aynı kişi, bazıları farklı kişiler diye yorumlamışlar…
    Ahir zaman alâmetlerinden…
    İnanıyoruz! Kimimize göre “gelecekler”, kimimize göre “gelmiş olmalılar”!..
    Ama şöyle kendimize birkaç dakika ayırıp sakin kafayla düşünelim:
    “Gelişlerini” nasıl hayal ediyoruz?
    Nasıl “gelecekler”?

    “Geldiklerini” insanlar nereden anlayacaklar?
    Nasıl tanıyacağız veya nasıl kabul edeceğiz onları?
    Hobi olarak değil de ciddi olarak ilgileniyorsak bu gerçeklerle ve bu yaşamın ciddiyetinin farkında isek, sorgulamamız, çözmemiz gerekmez mi anlatılanları, neler yaşayacağımızı veya yaşamakta olduğumuzu?..
    Nasıl gelecekleriyle ilgili kafamızdaki muhtemel senaryoları baştan aşağı şöyle bir gözden geçirelim! Her birini seyredelim…
    Bakalım… Ne bekliyoruz?.. Nasıl olmasını bekliyoruz?..
    Bu oluşların sistemi nasıl?.. Neler olabilir, neler olamaz?
    Sihirli bir değnekle bir takım olağanüstü oluşlarla mı “gelecekler”? Yaşadığımız sisteme Allah’ın müdahalesi mi olacak o arada? Allah’ın müdahalesi ve doğaüstü mucizeleri olmadan olmaz mı bu işler?..
    Yoksa, değişmez sünnetullah, Allah sistem ve düzeni işlemeye devam mı edecek her zaman olduğu gibi kesintisiz? Tıpkı Rasûllerin geçmiş zamanlarda yaşadıkları gibi mi yaşanacak önümüzdeki süreçler de, günümüz realitelerinde?

    Her yiğidin yüreğinde bir aslan yatmakta… Bazı Müslümanlar, imanlarından “emin” bir şekilde gönül rahatlığıyla arkalarına yaslanmış bekliyorlar, sadık “taraftar” edâsıyla, hazır… Bazısı, mecazların kafasında yarattığı senaryolara ihtimal vermiyor ve inkâr yolunu seçerek rahata çıktığını varsayıyor… Bazısı da nasılsa Allah’ın bileceği iş diye uzaktan izlemeyi yeğliyor…

    Molla kılığında gelmelerini bekleyenler var… Derviş edâsıyla gelmelerini bekleyenler var… Eli kılıçlı beyaz at üstünde gelmelerini bekleyenler var… Gökten uçarak yeryüzüne ineceklerini bekleyenler var… Acaba inişleri kameralarla kaydedilecek mi diye, merak edenler de!.. Önceden haber verilmez ve kaydedilmez de gözden kaçarsa ne olacak, durum dünyaya nasıl açıklanacak?
    Geldiklerinde eskisi gibi, bir meydanda insanları toplayarak birşeyler mi anlatacaklar?.. Ya da bir mabetten veya kürsüden vaaz vermeye mi başlayacaklar cemaate?.. Yoksa daha güncel bir yöntemle, örneğin bir televizyon kanalının haber saatinde “ben geldim” mi diyecekler? Ya da, her nasılsa, başka bir yol mu izleyecekler?..
    Allah Rasûlü Muhammed aleyhisselâmın bildirdiklerinin gerçekleşeceğine inanıyorsak ve gerçeklere kör kalmak istemiyorsak, sanırım ondan bize ulaşan bilgileri ciddi biçimde sorgulamak ve anlamak durumundayız… Dillendirildikleri günün koşullarıyla sınırlayarak değil, “günümüz gerçeklerine göre”…

    O halde, bugünün dünyası gerçekliğinde düşünmeye başlayalım bunları!
    Eğer bunu başarabilirsek, ilk önce şunu farkederiz:

    Hazreti İsâ ve Mehdi asla “gelmeyecek”, hayal edildiği gibi; asla…
    Bunu iyi düşünelim ve nedenini sorgulayalım…

    Neden?..
    "Şu benim zamanımda bazı şakirdlerin,üstadlarının kitaplarını Kur'an'ın önüne koyduklarına şahit oluyorum.Bu çok vahim bir yanlıştır"

    üstâz Süleyman Hilmi Tunahân (kuddise sirruhû)

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 20.602, Level: 90
    Points: 20.602, Level: 90
    Level completed: 51%,
    Points required for next Level: 248
    Level completed: 51%, Points required for next Level: 248
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    By-MUZAFER - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    By-MUZAFER
    Üyelik tarihi
    Aug 2009
    Yer
    Yigidin Harman olup Savurdugu Yerdeniz..!
    Mesajlar
    1.431
    Points
    20.602
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Hz. Mehdi ve İsa a.s hakkında düşünemediklerimiz yazı dizisi(1.2.3.4.5)

    Bugüne dek sorulmamış sorular!…
    Nice insan ömrünü nice ulvî beklentilerle(!) geçirdi, ama şu anda ahirette, hepsi sadece kendi elleri ile götürdükleriyle başbaşalar! Beklediklerini belki de hiç bulamadan, göremeden…
    Yaşadığımız günün dünyasını anlamaya çalışıp gerçekçi olalım! Mecaz ve benzetmelerle dile getirilenlerin… neye işaret ettiğini çözebilmek için günümüz koşullarına göre gerçekçi düşünelim; hayali senaryolar kurmadan!
    Bir kısmı “gelmiş olduklarını” düşünürken, Müslümanların büyük çoğunluğu Hazreti İsâ ve Mehdi’nin “gelmesini” bekliyorlar günümüzde…
    Ama hemen herkes bir film kahramanının heybetli gelişi gibi mucizevî bir “ortaya çıkış” hayali içerisinde bekliyor, sorgulamadan…
    Neden hayalini kurduğumuz bir şekilde “gelmelerini” bekliyoruz? Yaşam böyle mi işliyor?..

    Neden bir şekilde ortaya çıkacaklarını bekliyoruz?
    Niçin bir şekilde kendilerini “ortaya atmaları” gereksin?..
    Acaba bir Allah’a vaadleri var bunun için?.. Yoksa insanlara mı borçları var?..
    Varsayalım ki tıpkı hayal edildiği gibi bir şekilde “geldiler” ve kendilerini tanıttılar… Böyle birşeyden murat ne olabilir?.. Kur’ân’ın hükmüne göre “koyundan daha aşağı” düzeyde olanları, hakikate erdirmek gibi bir misyonları mı olacak? Kime, neyi kabul ettirmek zorundalar?

    “Geldim” demek bugünün dünyasında nasıl karşılanır? Kim inanır, niçin inanır?..
    Hadi varsayalım ki, inananlar inandı… Bundan ne çıkar?
    Yüzyıllardır söylenenleri kaale almayanlar, hayallerindeki senaryoya uygun birisi “geldim” deyince, bir gece yatıp ertesi sabah kalktıklarında birden bire o yüzyıllardır önlerinde olanların asıl aradıkları şey olduğunu, onlar için en önemli şey olduğunu mu anlayacaklar?.. Yaşam böyle mi işliyor?

    Kendilerine bildirildiği halde kabul etmediklerini, bir anda “işte gerçek bu” diye kabul etmeye mi başlayacak tüm insanlar? Kabul edeceklerse neyi kabul edecekler?.. O güne dek kabul etmedikleri neydi ki kabul etmiyorlardı?
    Bir gün önce kendilerine anlatılanları hiçe sayarken, ertesi sabah birden bire onlara iman etmeye mi başlayacaklar?

    “Siyah bayraklarla zuhur eden zatı gördüğünüzde kar üzerinde sürüklenerek olsa dahi yanına giderek ona biat ediniz; çünkü Allah halifesi olan Mehdi’dir” hadisi, bir anlık ani bir ortaya çıkışa mı işaret ediyor, çıkıncaya kadar oturup “geleceği dakikayı bekleyin” anlamına mı geliyor? Hadislerdeki zuhur kelimesiyle anlık bir olaya mı, yoksa bir sürece mi işaret ediliyor?

    İbni Mace ve Hakim’de yeralan hadiste, “Ümmetim arasında Mehdi bulunur, ömrü kısa olursa yedi, uzun olursa dokuz yıl yaşar” deniyor. Bir hac sırasında Kâbe’de inanan toplumlar tarafından tanınmaya başladığında, son müceddid, yani yenileyici Mehdi’nin, ahirete intikaline sadece yedi veya dokuz yıl kalmış olacak. Dünyadaki ömrünün “son yedi veya dokuz yılı!” (Bir ölçüt olsun diye, yaşadığımız günde 2007′nin bittiğini varsayarsak, hani geçenlerde milenyum kutlamalarıyla girilen 2000 yılından buyana geçen zaman kadar kısa bir süre bunun tamamı…)

    Peki, o zat çıkınca insanlar o güne kadar geçen ömürleri boyunca önemsemeyip, itibar etmedikleri, aramadıkları “onun ortaya koyduğu ilme” mi yönelecekler ve öncesinde gerekli çalışmalarını yapmadıkları manevi mertebelere mi bir anda erecekler?
    İlim, gereğini yaşamak için değil mi? Gereği yaşanmadan bir oluş sözkonusu mu bu yaşamda?

    Varoluş gayesinde zerre kadar Rasûlullah ile amaç birliği olmayanlar, ondan kendilerine her ulaşanı o güne kadar geri çevirmiş olanlar, bir anda kucaklamaya mı başlayacak inkâr ettiklerini?

    Diğer yandan, Rasûlullah’ı kabul etmeyenler böyle bir halde olduğunda, peki Rasûlullah’ı kabul edip yaşamlarını ona göre düzenleyenler nerede, ne yapıyor olacaklar?..
    Kendimize bakalım; biz neredeyiz, ne yapıyoruz?
    Burası işin bir yönü…
    "Şu benim zamanımda bazı şakirdlerin,üstadlarının kitaplarını Kur'an'ın önüne koyduklarına şahit oluyorum.Bu çok vahim bir yanlıştır"

    üstâz Süleyman Hilmi Tunahân (kuddise sirruhû)

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 20.602, Level: 90
    Points: 20.602, Level: 90
    Level completed: 51%,
    Points required for next Level: 248
    Level completed: 51%, Points required for next Level: 248
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    By-MUZAFER - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    By-MUZAFER
    Üyelik tarihi
    Aug 2009
    Yer
    Yigidin Harman olup Savurdugu Yerdeniz..!
    Mesajlar
    1.431
    Points
    20.602
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Hz. Mehdi ve İsa a.s hakkında düşünemediklerimiz yazı dizisi(1.2.3.4.5)

    Mehdi’yi dünya tanıyacak diye bir hadis var mı?

    Konunun sorgulanması gereken bir başka yönü:
    Kırklı yaşlarında işlevine başlayacağı hadislerle sabit Mehdi aleyhisselâm, Kâbe’de bir hac sırasında tanınacağı bildirilen ömrünün son yedi – dokuz yılına kadar, farzedelim yetmiş ya da seksen yaşına gelinceye kadar ne yapıyor …olacak? İnsanlara hiçbir faydası dokunmadan ıssız bir adada mı bekleyecek?..

    Eğer Mehdi, İmam Rabbanî ve Said Nursî’nin vurguladığı gibi Hicrî 1400 – 1410 yılları arasında işlevine başlamış ve halen yeryüzünde yaşamakta ise, yıllardır ne yapıyor? Geçtiğimiz yıllarda görevine başlamadıysa, o zaman “yüzyıl başında gelecek olması” sözü gerçek değil!.. Gelip görevine başladı ise, bu durumda “işlevi” genel yorumcuların anladığı gibi değil!.. O zaman işlevi ne?..

    “Mehdi” onun adı mı, yoksa işlevine verilen ad mı? Mehdiyet bir işlev mi, işlevse nasıl bir işlev? Ne zaman başlar, ne zaman biter, ne kadar sürer?

    “Nübüvvet” işlevi, Hazreti Muhammed aleyhisselâm ile son bulduğuna göre, “Mehdiyet” işlevini ortaya koyan zatın “risalet” ve “velayet” işlevleriyle bağlantısı ne? Neden “Mehdi Rasûl” denmiş? Rasûl’ün “dillendirdiği” nedir? Mehdiyet, kaynağını nereden alıyor?.. İhda, hangi vasfın sonucu, mehdiyet hangi vasfın eseri?
    Mehdi, kendisine mi “mehdi” (ihda edici, hidayete erdirici), yoksa insanlara mı? İnsanlardan kimlere mehdi?.. Allah Rasûlü’ne inanmayanlara da mehdi mi? Varoluşunda o gaye olmayanlar için de doğruya erdirici mi?..

    Ahir zamanda ilim vasfıyla zuhur edeceği belirtilen o zat, hangi ilimle zuhur edecek, hangi ilmi dillendirecek ve insanlarla “kimin” ilmini paylaşıyor olacak? Ortaya koyduğu ilmi kaale almayanlar, hakikatte neye ve kime inanmamış olurlar?

    Evet, bütün bunlar düşünen gerçekçi insanların sorgulaması gereken noktalar. Belki de zaman geldi geçiyor, neleri kaçırdığımızın farkında bile değiliz! Sanıyor musunuz ki ahirete intikalinden yüzyıllar sonra muteber olan gelip geçmiş onca ehlullah, yaşadıkları zamanda bugünkü gibi kabul görmekte ve bilinmekteydiler?..
    Hayalden sıyrıldıkça somutlaşan bir gerçek var: Beklenenler asla “gerçekleşmeyecek” hayal edildiği gibi…

    Düşünelim: Eğer Mehdi halen yeryüzünde yaşamakta ise, niçin açığa çıkmıyor?.. Öyle bir misyonu mu yok?.. Mehdi’nin kendini dünyaya tanıtacağı şeklinde bir misyonu sözkonusu mu? “Dünya onu tanıyacak” diye hadis var mı?..

    “Nübüvvet” için sözkonusu olan halkı açıkça DİN’e davet vazifesi, son nebi ile son bulmuşsa ve artık bu işlevin “tekrarı” sözkonusu değil ise, bu durumda neleri “beklemek” hayalciliktir? Son Nebi Muhammed aleyhisselâmdan bugüne dek gelmiş geçmiş ehlullah, hangi işlevi yerine getirmiş ve nasıl bir yol izlemişler?.. Kimler tanımış bilmiş onları, kimlerin haberi olmadan geçip gitmişler dünya üzerinden?..
    Bugünün dünyası gerçekliğinde yeniden düşünelim bunları?
    "Şu benim zamanımda bazı şakirdlerin,üstadlarının kitaplarını Kur'an'ın önüne koyduklarına şahit oluyorum.Bu çok vahim bir yanlıştır"

    üstâz Süleyman Hilmi Tunahân (kuddise sirruhû)

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 20.602, Level: 90
    Points: 20.602, Level: 90
    Level completed: 51%,
    Points required for next Level: 248
    Level completed: 51%, Points required for next Level: 248
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    By-MUZAFER - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    By-MUZAFER
    Üyelik tarihi
    Aug 2009
    Yer
    Yigidin Harman olup Savurdugu Yerdeniz..!
    Mesajlar
    1.431
    Points
    20.602
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Hz. Mehdi ve İsa a.s hakkında düşünemediklerimiz yazı dizisi(1.2.3.4.5)

    İsa’lık veya Mehdi’lik iddiasındakilerin göremediği!..

    Biliyoruz ki bugün Hazreti İsa hakkında yazılan, söylenen, oynananların büyük çoğunluğu tamamen hayal ve kurgudan ibarettir. Zira, Mehdi için de öyle… Fakat ne yazık ki geçmişin ve bugünün koşullarını analiz edemeyen ve oluşumları değerlendiremeyen kişiler bu hayall…eri gerçek zannederek hükümler vermekten ve yargılamalardan geri duramamaktadırlar…
    İmam Müslim’in rivayet ettiği hadislerde, Adem’in yaratılması ile kıyametin kopması arasında Deccal’den daha büyük fitne hiçbir mahlukat olmadığı ve Deccal’in zuhurundan sonra Hazreti İsâ’nın ineceği ve Deccal’i ortadan kaldıracağı bildirilmektedir. Buna göre şimdi şunları düşünelim:

    Deccal çıkacak ve arkasından İsa ortaya çıkacak ise, Deccal çıktı mı?.. Yoksa Deccal çıkmayacak mı?.. Çıktıysa, İsa nerede?..

    Yecüc-mecüc hadisi İsa aleyhisselâm hayattayken bu olayın gerçekleşeceğini gösteriyor. Hatta muhtemelen İsa’nın yaşamı başındaki bir süreçte. Bütün bu anlatımların kesinlikle tevili mümkün değildir. Mehdi’nin açığa çıkışı, Deccal’in açığa çıkışı, İsa aleyhisselâmın açığa çıkışı, akabinde yecüc-mecüc olayı ve İsa’nın duasıyla yecüc-mecücün yokoluşu, ardından kırk yıla yakın bir süre İsa aleyhisselamın yeryüzünde yaşamı konusu sahih hadislerle sabittir.
    Bunlarla beraber bugün sıkça gördüğümüz gibi, Mehdi ve İsa iddiasında sayısız kişi türeyecek beraberinde… Oysa ortada şu yalın gerçek var:

    Toplumlara empoze edilen şartlandırmalara karşılık hayal ettiğimiz ve “Hazreti İsâ” veya “Mehdi” olduğunu varsaydığımız zatların, kendileri işlevlerini yerine getirirken… Ortaya koydukları ilmi ve yaşamı tahkiken kabul etmeyenlere, “beklenen Mehdi ya da İsâ”nın kendileri olduğunu iddia etmelerinden murat ne olabilir? Bundan kimin ne kazancı olabilir?

    Mehdi, “ben o beklediğinizim” diyerek, insanların kafalarında kutsadıkları imajdan ve şartlanmışlıktan mı istifade etmeye çalışacak? Kendisi olduğu gibi yeterli olamayacak mı?

    Hazreti İsa, kendisi yerine insanların kafalarındaki “İsa” imajından mı yararlanacak?.. İnsanlara, “bakın beni dinlemiyorsunuz, anlattıklarımın gerçekliğini farketmiyorsunuz, kabul etmiyorsunuz ama, o kafanızdaki Hazreti İsâ benim”; yani, kutsadığınız o imajdan istifade edeyim, o sayede beni yüceltin, kabul edin mi diyecek?.. Gerçek kimliği ve öğretisi ile kendi ortadayken, tıpkı geçmişteki gibi halk tarafından kabul görmüyorsa… Halkın yüzlerce yıllık hayallerle kafalarında oluşturup kutsadıkları Hazreti İsâ imajından mı yararlanmaya çalışacak? Aynı şey Mehdi aleyhisselâm için de geçerli!

    O halde, hemen parantez açarak önemli bir tespitte bulunalım bu arada:
    Mehdi veya İsâ olduğunu iddia eden bir kişi, kendisinin ortaya koyabilecekleri yerine, halkın Mehdi veya İsâ imajına itibarından istifade etmeye çalışan kişi durumuna düşmekten öteye ne anlam ifade eder?

    Eğer şu net gerçeği görürsek, umulur ki aldanmaktan korunanlardan oluruz: Her kim ki halkın karşısına Mehdi veya İsâ olduğu iddiası ile çıkar ise, o kişi hakikatte sadece ve sadece o isimlere karşılık halkın kafasında kutsadığı, ulviyet verdiği “imajlardan”, toplumsal şartlanmalardan istifade etmeye çalışmakta olan bir aldanmış yalancıdır!..
    İsalık, Mehdilik gibi, velilik, ermişlik, dervişlik, sufilik vb. gibi maneviyat mertebeleriyle, spritüel esrarla ambalajlanmış her tür iddia, “ey halk, beni olduğumdan daha büyük görün, egomu övün, yüceltin, kutsayın ve bana itaat edin” demenin suflî yoludur sadece… Bunların hepsi maddî dünya beklentilerinden başka birşey değildir!
    Ve tüm bu tür tutumlar, karşısındaki varlığın hakikatini görememekten ve gereğini yaşayamamaktan doğan deccaliyet özellikleridir, ki işin bu yönüne bu yazıda girmiyoruz…

    Allah ismiyle işaret edilenin farkında olan kimsenin, “halk” tarafından kutsanmayı umması, halkın kafasında yarattığı “imajdan” medet umması veya onunla insanları kandırarak egosunu tatmin etmesi düşünülemez…

    Umarım, yoğun enformasyon bombardımanı altında yaşanan günlerde bu açıklamaların uyanık olmamıza ve akı karadan ayırt edebilmemize, en azından aldatılmaktan korunabilmemize faydası olur…
    "Şu benim zamanımda bazı şakirdlerin,üstadlarının kitaplarını Kur'an'ın önüne koyduklarına şahit oluyorum.Bu çok vahim bir yanlıştır"

    üstâz Süleyman Hilmi Tunahân (kuddise sirruhû)

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 20.602, Level: 90
    Points: 20.602, Level: 90
    Level completed: 51%,
    Points required for next Level: 248
    Level completed: 51%, Points required for next Level: 248
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    By-MUZAFER - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    By-MUZAFER
    Üyelik tarihi
    Aug 2009
    Yer
    Yigidin Harman olup Savurdugu Yerdeniz..!
    Mesajlar
    1.431
    Points
    20.602
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Hz. Mehdi ve İsa a.s hakkında düşünemediklerimiz yazı dizisi(1.2.3.4.5)

    Eğer ahir zamanda isek…
    Eğer yaşadığımız zaman ahir zaman ise…
    Deccaliyet, akı kara, karayı da ak göstererek, Rasûlullah aleyhisselâmın bildirdiği “Allah ismiyle işaret edileni” öğrenmeyenleri, bilmeyenleri ve iman etmeyenleri kolayca aldatacak…

    Bunun ne demek olduğunu iyi düşünelim! Anahtar, Rasûlullah aleyhisselâmın bildirdiği “Allah” ismiyle işaret edilenin ne olduğunu bilmek ve iman etmektir.


    Deccaliyet etkisindekiler, her devirde olduğu gibi bugün de yine karaya ak diye yapışmakla kalmayıp, çeşitli yollardan karayı ak, akı da kara olarak kabul ettirmek için çabalayarak, varoluşlarının gereğini ortaya koymaktadırlar. Hazreti İsa tarafından yok edilinceye kadar gittikçe de deccaliyetin gücü artacaktır…

    Kur’an-ı Kerim’i bize bildiren zat Hazreti Muhammed aleyhisselâm, ahir zamanda neler yaşanacağını da çeşitli anlatımlarla bildirmiş ve bu bilgilerin günümüze intikalini sağlamıştır. Bu konularda yegâne doğru kaynak O’dur.

    “Kurtarıcı bekleme” hayalimizin boyutlarını görebilmek için, bu yazıların önceki bölümlerinde daha önce sorulmamış, düşünülmemiş soruları gündeme getirdik. Elbette sorguladıkça, yeni uyanışlar yaşanacaktır…

    Bununla birlikte, bugünün dünyasını kavramak yerine kurdukları hayallerin gerçekleşeceğini umarak beklemeyi “iman” zannedenler için de bazı şeylerin farkına varılmasının sarsıcı olması doğal; ve hatta hayal dünyalarının farkına vardıklarından dolayı ‘imanlarının zayıfladığını’ zannetmeleri de doğal!.. Ne var ki, sünnetullah gerçekleri değişmez ve değişmeyecektir. Bilginin artmasıyla zayıflayan da iman değil, kurgu ve hayallerdir.

    Bizim için önemli olan hususa geçmeden önce, bir noktaya daha değinelim: Mehdi niçin Türkiye’de çıkacak beklentisi var? Türkiye’de mi gelecek dünyaya? Bu konuda hiç hadis var mı, varsa bu hadislerde ne deniyor?..

    Dünya’yı Türkiye’den ibaret sanmak hayalperestlik ve kendi iç sorunlarıyla koza içinde boğulmuş olmaktır sadece…

    Algı köyümüzün sınırlarının ötesini düşünmeye çalışalım ve bugünün dünyasını iyi anlamaya çalışalım. Etrafımıza bir bakalım.

    Bir yanda, Çin’den Hindistan’a, Polonya’dan, İtalya’ya, Kanada’dan Şili’ye dünya’nın her yöresinde, benzermiş gibi görünmesine rağmen çok kere birbirinden nerdeyse tamamen izole olmuş, bazen milyarla ifade edilen, yüz milyonlarla üyeleri olan çeşit çeşit inanç biçimleri, tapınmalar, kutsallıklar, ayinler, dindarlıklar… Diğer yanda modern toplumlarda gün geçtikçe kitaplarla, eğitimlerle, grup aktiviteleriyle, türlü türlü yayım yollarıyla yandaşları artan on miyonlarla ‘new age’ veya başka adlarla tanınan spritüel akımlar, okullar… Kurtarıcı olarak uzaylıları bekleyen veya reenkarnasyonla dünyaya yeniden gelmeyi uman binlerce grup, milyonlarla takipçileri… Gün geçtikçe yandaşları artan Uzak doğu inançları ve onların felsefesiyle harmanlanmış, dünya çapında tarikat, eğitim, merkez adlarıyla faaliyet gösteren binlerce örgütlenmeler, hatta büyüyen imparatorluklar… Dünya hakimiyeti amaçlayan ‘izm’ler, aydınlanma okulları, gizli örgütler ve yürüttükleri güç kavgaları… Liderleri, başkanları, dereceleri, mertebeleri, tapınakları, karargâhları, dünya görüşleri, amaç ve gayeleri, hükümleri, planları…
    Müslüman toplumlar dışındakileri bir yana koyalım, Müslümanlar arasındaki çeşitliliğe bakalım: Bir yanda dinde reform çabaları; beklentilerine göre İslam modeli(!) geliştirmeye çalışan faaliyetler… Yanısıra, siyasi, ılımlı, radikal gibi sıfatlar yamanarak ‘Hazreti Muhammed orijinli İslâm’ dışında kategorizasyonlarla oluşturulan ayrımlar… Bir yanda, kendini dinde otorite kabul ettirmeye çalışan milyonları arkasına takmış liderler, teologlar, şeyhler, hocalar, din adamları, kurumlar, teşkilatlar… Bir yanda, dünyadan habersiz, köyünden öteyi bilmeyen, çağlar öncesinde yaşayan, bilgi ve görgü yoksunu, etiketi Müslüman milyonlar… Öte yanda, savaşçı örgütler, idareler, her biri farklı yönetim biçimleri, diktatörlükler… Müslüman imajını ‘terörist’ ile eşleştirmeye çalışan faaliyetler… Halife, gavs, kutup, müçtehit, mehdi iddiaları, buna göre yapılanmalar; içtihatlar, fetvalar, mahkemeler, emirler, yasaklar, cezalar…
    Evrensel sistemi okuyup bildiren Allah Rasûllüğünü, ancak kendi idealindeki devlet reisliği veya ordu komutanlığı düzeyine indirgemekle muteber bulan ve ona göre toplumlara yönetim biçimi dayatmayı hedeflemiş hükmetme sevdalıları… Müslümanları “hadis ve sünnetten” uzaklaştırmak amacıyla güdülen sinsi politikalar, hadis ve sünneti uyduruk göstererek inkâr eden akımlar… Rasûlullah’ın ve bildirdiği “sünnetullahın” anlaşılması yerine, onu reddeden çeşitli inanç biçimleri ile ortak dinî ambalajlı faaliyetler… Mısır’dan, Endonezya’ya, İngiltere’den, Pakistan’a, dünyanın değişik bölgelerinde irili ufaklı yayılan mezhepler, cemaatler… Çeşitli kişiler veya anlayışların izinde Müslüman grupların ve yandaşlarının binlerce eğitim kurumunda değişik örgütlenmeleri ve faaliyetleri… Dinî veya mezhep birliği adı altında etraflarına her geçen gün biraz daha üye toplayan mali, siyasi, dünyevî işbirlikleri, örgütlenmeler… Arabistan’dan, Hindistan’a, Afganistan’dan Kuzey Afrika ülkelerine kadar birçok yerde gençleri kendi anlayışları doğrultusunda yetiştiren binlerce merkez, teşkilat, istihbarat ve öğretim faaliyetleri…

    Bir diğer tarafta, dünyaya hükmetmeye çalışan diktatörlükler veya benzeri rejimler… Askeri güçler, baskı, işgal altında sömürgecilik ve illegal faaliyetler… Devletlerin kurduğu topluluklar, ortaklıklar, cumhuriyetler, federasyonlar, onlarca ülke arasında şu veya bu siyasi, ekonomik, askeri işbirlikleri… Müdahaleler, şiddet, gerilim ve çatışmalar, savaşa sürülen güçler ve bundan kazanç sağlayan pazarlar… Petrol, doğal gaz, su gibi yeraltı, yerüstü zenginlikleri üzerine dünya çapında büyük projeler… Dünyanın hemen her yerinde yatırımları artan ortaklıklar, şirketler, global sermaye güçleri… Enerji yolu denetimleri, global egemenlik stratejileri, geleceğe dönük planlamalar, yeni bölge haritaları… Yeni teknolojiler, zihin okuma ve kodlamalar ve daha nicesi…
    Bunlar sadece bugünün dünya gerçeğinin bir bakışta görünen bileşenleri… Böylesine çeşitli toplumların, grupların, onları oluşturan fertlerin önceliklerini, anlayışlarını, inançlarını, kafa yapılarını, onlara empoze edilen değerleri, yargıları, şartlandırmaları, ellerindeki kaynakları, güçleri ve ona göre şekillenen yaşam amaçlarını gözümüzün önünden geçirmeye çalışalım.

    Çeşitliliğin boyutlarını görebiliyor muyuz acaba? Bunlara rağmen, siz ne olmasını bekliyorsunuz ve bir kurtarıcı geldiği zaman o nu nasıl keşfedebileceğinizi nasıl bilebiliyorsunuz?

    Arkamıza yaslanıp “gelinceye” veya tanınıncaya kadar bir kurtarıcı “beklememiz” gerektiğine dair bir işaret var mı? Hangi kurtarıcı, neyi ve kimi, nasıl kurtaracak? Afrikalısından, Asyalısına, Amerikalısından, Avrupalısına bu kadar çeşitli dünya nüfusu bir anda yüzyıllardır genlerine kazınmış kendi değerlerinden birden vazgeçip tamamen “gelecek kurtarıcıyı” tanıyıp kabullenecek diye bir hüküm var mı? Geldiği güne kadar, Allah ismiyle işaret edilen hakikate imanlı yaşam sürecine girmemiş olan “taraftar” grubunu bir anda sihirli bir değnekle veya bir mucizeyle, ilim – irfana erdirip, ilmel – aynel – hakkel hakikat yaşam süreçlerini hatmettirip Allah’a erdirecek bir kurtarıcı vaat edilmiş mi insanlara?.. Sünnetullah’ta böyle bir işleyiş söz konusu mu? Bize açılan ilimden ve o doğrultuda çalışmalarımızdan mı istifade edeceğiz, yoksa biri çıkıp şıp diye özümüzdeki güçlere mi erdirecek bizi?

    Değerli dostlarım, gerçeğe ermekse gayemiz, gerçekçi olmakla başlamak zorundayız! Yeryüzüne en muhteşem ilmi ve reformları getirmiş olan Allah Rasûlü Muhammed Mustafa ilmini yaymaya başladığında, uzun yıllar çevresinde ona inanan ne kadarcık bir insan topluluğu olmuş ve onu toplumun ne kadarı kabullenebilmiş, hatırlayın! Kendisinde müşahede ettiği ve müjdelediği muhteşem güçlere rağmen, çevresindeki insanların ne kadarı onu kabul etmiş, anlamış, değerlendirmiş? Ona iman eden insanlar, bildirdiklerini öğrenip, kabul etmeden, özümseyip hazmetmeden, ömürleri boyunca o doğrultuda yaşamadan, gerekli çalışmaları yapmadan kendilerindeki güçlere erebilmişler mi? Onun varlığına rağmen, onunla beraber yaşamalarına rağmen, çevresindeki nice bilgi sahibi, akıllı kişi, kendi bildiklerinden vazgeçmemeleri ve “kurtarıcı beklentileri” yüzünden, Allah ismiyle işaret edilen gerçeğe imanlı yaşamdan yoksun olarak helâk olup gitmemişler mi? Allah Rasûlü Muhammed Mustafa aleyhisselâmın aralarındaki varlığına rağmen ve bizzat onunla aynı toplumda beraber yaşamalarına rağmen…

    Belki şimdiye kadar düşünmediğimiz şeyler bunlar… Daha çok şey söylenebilir, sorgulanabilir bu konuda… O halde, artık farkedelim ki, bize ne “gelecekse” kendi özümüzden “gelecek”. Dışarıdan değil! Eğer bulamazsak kendi özümüzde, dışarıda da karşılığını bulamayacağız! Ama “hayal” ve “vehim” perdeleri de elbette işlevlerini yerine getirmeye devam edecek, her zaman olduğu gibi… Bulanlar, kendinde olanı bulacak, bulamayan da kendinde bulamadığını inkâr edecek… Binlerce yıldır yaşananlardan ders almayan ve akıllanmayanlar da, Hazreti İsa ve Mehdi’nin geleceğine iman ettim diye, “kurtarıcı” bekleyerek ömür sermayesini tüketmeye devam edecek…

    Sözün özü şu: Kim gelirse gelsin veya gelmesin… İster Mehdi, ister Hazreti İsa… Rasûlullah aleyhisselâmın bildirdiği sistemi değerlendirip ona göre yaşarsak kurtulmuşlardan oluruz! Hadisi Şerifte buyrulduğu gibi “kimki bildiğiyle ihlasla amel ederse Allah ona bilmediklerini öğretir” Aksi halde kim gelse bize yararı yok!.. Unutmayalım ki, dünyada, bırakıp gideceğimiz bu “dünya” için değil, ahiretimizin imarı için varız!.. Nice insan ömrünü nice ulvî beklentilerle(!) geçirdi, ama şu anda ahirette, her biri sadece kendi elleri ile götürdükleriyle başbaşa! Sünnetullah gerçekleri böyle!.. Allah bizlere, gerçekleri görebilenlerden ve açığa çıkardıklarını hakkıyla değerlendirebilenlerden olmayı nasibetsin inşallah!


    Son......

    selam dua ile.
    "Şu benim zamanımda bazı şakirdlerin,üstadlarının kitaplarını Kur'an'ın önüne koyduklarına şahit oluyorum.Bu çok vahim bir yanlıştır"

    üstâz Süleyman Hilmi Tunahân (kuddise sirruhû)

  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Hz. Mehdi ve İsa a.s hakkında düşünemediklerimiz yazı dizisi(1.2.3.4.5)

    Allah bizlere, gerçekleri görebilenlerden ve açığa çıkardıklarını hakkıyla değerlendirebilenlerden olmayı nasibetsin inşallah! AMİN.

    Allah c.c razı olsun; Emeğine sağlık Kardeşim.


    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. GÜvenlik Yazı Dizisi -5
    By BuRaK in forum Güvenlik ve Güvenlik Açıkları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.08.08, 12:49
  2. Güvenlik Yazı Dizisi -4
    By BuRaK in forum Güvenlik ve Güvenlik Açıkları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.08.08, 12:48
  3. Güvenlik Yazı Dizisi -3
    By BuRaK in forum Güvenlik ve Güvenlik Açıkları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.08.08, 12:48
  4. Güvenlik Yazı Dizisi -2
    By BuRaK in forum Güvenlik ve Güvenlik Açıkları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.08.08, 12:47
  5. Güvenlik Yazı Dizisi -1
    By BuRaK in forum Güvenlik ve Güvenlik Açıkları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.08.08, 12:47

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •