Ağlamak Büyük Bir Meziyettir



Ağlamak büyük bir meziyettir. Her yürek ağlayamaz…

Ağlamak büyük bir meziyetir. Her yürek ağlayamaz bazen bir kuran okuyuşuna, bazen de günahların affına bazen de insan kardeşleri için ağlar. ALLAH katında makbul insanlar, Allah'u tealayı anıp gözyaşı döken insanlardır.

Allah'u teala şöyle buyurmuştur:
“Ağlayarak yüzüstü kapanırlar. Kur’an onların huşuunu arttırır” (İsra suresi/109)
“Siz bu kurana mı taaccüb ediyorsunuz? Ona mı gülüyor da ağlamıyorsunuz?” (Necm suresi/59-60)

Kalbin yumşaklığının, şevkatin ve kalpteki imanın işaretidir ağlamak.

Ebu Ümame Sudayy b. Aclan el-Bahiliden (r.a) Rasulullah’ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
”ALLAH’ın katında iki damla ve iki izden daha sevimli şey yoktur. ALLAH korkusundan dolayı dökülen gözyaşı ile ALLAH yolunda akıtılan kan damlaları. İki ize gelince; ALLAH yolunda harbederken alnan yara izleri ile, ALLAH’ın farzlarından birini ifa ederken meydana gelen izler.” (Tirmizi)

Ebu hureyre’den (r.a) rasulullahın (s.a) şöyle buyrulduğu rivayet edilmiştir;
”Yedi sınıf insan vadırki, kendi gölgesinden başka gölgenin olmadığı bir günde ALLAH onları arşının gölgesi altında gölgelendirir: Bunlar, Adaletli devlet başkanı, ALLAH’a ibadetle yetişen genç, Kalbi mescitlere tutkun kimse! ALLAH rızası için birbirini sevip, bu sevgi ile bir araya gelip, bu sevgi ile ayrılan iki kişi, mevki sahibi güzel bir kadının zina teklifine ”ALLAH’tan korkarım” diye cevap veren kimse, sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak şekilde gizli sadaka veren kimse, kendi başına kaldığı zaman ALLAH’ı anarak gözyaşı akıtan kimse” (Buhari ve Müslim)

Bazen hangimiz istemeyiz ki Rabbe yalvarmak yalvarırkende hıçkırıklra boğulmak: Doyasıya ağlamak hıçkırmak. Rabbimiz bizi bilen bizi duyandır. İnşALLAH o affettiği kullar zümresine bilerde dahil oluruz.

Abdullah b eş-Şıhhır (r.a) der ki,

”Peygamberimizin yanına gelmiştim, namaz kılıyordu. Ağladığından, göğsünden kaynayan tencere sesi gibi bir ses geliyordu” (Tirmizi ve Ebu Davud)

O ki Peygamber, o ki böyle ağlarsa bizler nasıl dayanalım bizler affımız için nasıl ağlamıyalım?


Ebu Hureyre (r.a) Rasulullah’ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir;
”Sağılan süt memeye geri dönmedikçe ALLAH korkusundan ağlayan kişi de cehenneme girmez. ALLAH yolunda cihad edrken oluşan tozla cehennemin dumanı birleşmez.” (Tirmizi)

Enes (r.a) der ki;
Rasulullah (s.a) bize şimdiye kadar işitmediğimizbir hudbe okuyarak şöyle buyurdu;
”Eğer bildiğimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız” Enes (r.a) der ki; Rasulullah’ın ashabı bu söz üzerine yüzlerini örttüler, hıçkıra hıçkıra ağladılar.” (Buhari ve Müslim)

İbn Mesud’dan (r.a) rivayet edilmiştir;
”Rasulullah (s.a) bana ”kuran oku” dedi” Ya Rasulallah! Kuran sana inmişken ben nasıl okurum dedim. O da, ”Onu başkasından duymak istiyorum” dedi. Nisa suresini okudum. ”Her ümmetten bir şahit getirip, seni onlar üzerine şahit getirdiğimiz zaman onların hali nolacak?” ayetine gelince ”Şimdilik bu kadar yeter” buyurdu. Bir de baktım ki, gözleri yaşla dolmuştu.” (Buhari ve Müslim)

Ağlamak büyük bir meziyettir. Her yürek ağlayamaz…
Ağlamak büyük bir meziyetir. Her yürek ağlayamaz bazen bir kuran okuyuşuna, bazen de günahların affına bazen de insan kardeşleri için ağlar. ALLAH katında makbul insanlar,
Allah'u tealayı anıp gözyaşı döken insanlardır.

Allah'u teala şöyle buyurmuştur:
“Ağlayarak yüzüstü kapanırlar. Kur’an onların huşuunu arttırır” (İsra suresi/109)
“Siz bu kurana mı taaccüb ediyorsunuz? Ona mı gülüyor da ağlamıyorsunuz?” (Necm suresi/59-60)

Kalbin yumşaklığının, şevkatin ve kalpteki imanın işaretidir ağlamak.

Ebu Ümame Sudayy b. Aclan el-Bahiliden (r.a) Rasulullah’ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
”ALLAH’ın katında iki damla ve iki izden daha sevimli şey yoktur. ALLAH korkusundan dolayı dökülen gözyaşı ile ALLAH yolunda akıtılan kan damlaları. İki ize gelince; ALLAH yolunda harbederken alnan yara izleri ile, ALLAH’ın farzlarından birini ifa ederken meydana gelen izler.” (Tirmizi)

Ebu hureyre’den (r.a) rasulullahın (s.a) şöyle buyrulduğu rivayet edilmiştir;
”Yedi sınıf insan vadırki, kendi gölgesinden başka gölgenin olmadığı bir günde ALLAH onları arşının gölgesi altında gölgelendirir: Bunlar, Adaletli devlet başkanı, ALLAH’a ibadetle yetişen genç, Kalbi mescitlere tutkun kimse! ALLAH rızası için birbirini sevip, bu sevgi ile bir araya gelip, bu sevgi ile ayrılan iki kişi, mevki sahibi güzel bir kadının zina teklifine ”ALLAH’tan korkarım” diye cevap veren kimse, sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak şekilde gizli sadaka veren kimse, kendi başına kaldığı zaman ALLAH’ı anarak gözyaşı akıtan kimse” (Buhari ve Müslim)

Bazen hangimiz istemeyiz ki Rabbe yalvarmak yalvarırkende hıçkırıklra boğulmak: Doyasıya ağlamak hıçkırmak. Rabbimiz bizi bilen bizi duyandır. İnşALLAH o affettiği kullar zümresine bilerde dahil oluruz.
Abdullah b eş-Şıhhır (r.a) der ki,
”Peygamberimizin yanına gelmiştim, namaz kılıyordu. Ağladığından, göğsünden kaynayan tencere sesi gibi bir ses geliyordu” (Tirmizi ve Ebu Davud)

O ki Peygamber, o ki böyle ağlarsa bizler nasıl dayanalım bizler affımız için nasıl ağlamıyalım?

Enes (r.a) der ki;
Rasulullah (s.a) bize şimdiye kadar işitmediğimizbir hudbe okuyarak şöyle buyurdu;
”Eğer bildiğimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız” Enes (r.a) der ki; Rasulullah’ın ashabı bu söz üzerine yüzlerini örttüler, hıçkıra hıçkıra ağladılar.” (Buhari ve Müslim)

İbn Mesud’dan (r.a) rivayet edilmiştir;
”Rasulullah (s.a) bana ”kuran oku” dedi” Ya Rasulallah! Kuran sana inmişken ben nasıl okurum dedim. O da, ”Onu başkasından duymak istiyorum” dedi. Nisa suresini okudum. ”Her ümmetten bir şahit getirip, seni onlar üzerine şahit getirdiğimiz zaman onların hali nolacak?” ayetine gelince ”Şimdilik bu kadar yeter” buyurdu. Bir de baktım ki, gözleri yaşla dolmuştu.” (Buhari ve Müslim)


Müslümanın Ağlaması

İnsanlar, yaşadıkları ve hissettikleri olaylar karşısında tepkilerini çeşitli biçimlerde ortaya koyarlar. Ağlamak da bu türden bir davranıştır. Ağlamanın, insan hayatında özel bir yeri vardır ve bu davranış, insanın yaşamının biçimlenmesinde önemli bir işlev görür.
Ağlamanın insan hayatındaki bu kıymet ve öneminden dolayı, bütün semâvî dinlerde aşırı derecede gülmek hoş karşılanmamış; buna karşılık ağlamak tavsiye edilmiştir. Nitekim Kur'ân-ı Kerim de, az gülüp çok ağlamayı tavsiye eder. Örneğin, bir ayette: "Artık kazanmakta olduklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar!" buyurulur. Hz. Peygamber de, bir konuşmasında: "Benim bildiğimi siz bilseydiniz az güler, çok ağlardınız" buyurmuştur.
İslâm'da bedenî, ailevî, dünyevî acılardan dolayı taşkınlık yapmadan ağlamak yasaklanmamıştır. Kalben üzülmek ve göz yaşı dökmekte dinen sakınca yoktur. Bu esasın dışında kalan taşkın davranışlar içeren ağlamalar ise yasaklanmıştır.
İslâm'da övülen ve büyük sevap vaat edilen ağlama ise, dinî his ve heyecanla gerçekleşen ağlamalardır. Meselâ, kimsenin bulunmadığı bir yerde Allah'ı anıp ağlayan müminin ahirette,
Allah'ın özel lütfuna erişeceği bildirilmiştir. Yine Allah korkusundan ağlayan kişinin cehennemden azad edileceği ve Alllah'ın, kalbi hüzünlü, gözü yaşlı kimselere azab etmeyeceği de Hz. Peygamber'den gelen rivayetler arasındadır.
Günümüzde pek çok müslümanın yoksun bulunduğu bir değerli erdem ve eşsiz bir imkândır ağlamak. Allah'ı hatırlanınca, okunan Kur'ân ayetlerinin içerdiği derin anlamlar kavranınca kendiliğinden boşalması gereken göz pınarlarımız, ne yazık ki, kaçırdığımız dünyevî menfaatlerin ve uğradığımız acıların ardından hoyratça akıttığımız göz yaşlarımız nedeniyle seller gibi boşalması gereken yerde tek damla akıtmaz olmuştur. Bu durum, bir felaketin de habercidir. Taş kesilen gönüllerimizin habercisi... Kalplerin taşlaşmış olması ise, istikametin yitirildiğinin açık göstergesidir. Bakara Suresi’nin 74. ayeti bu tür kalpleri yermektedir. Bu nedenle yeniden göz pınarlarımıza giden kaynakların yollarını temizlemeli, onarmalı ve ruh dünyamızı arıtan o eşsiz suya (göz yaşına) tekrar kavuşmalıyız. Bu, bir gerekliliktir, zorunluluktur.
Aşağıda Hz. Peygamber'in ve Sahabesinin, dinî his ve heyecanla nasıl ağladıklarına dair birkaç örnek yer almaktadır. Bu örnekler üzerinde dikkatle düşünüldüğünde içinde bulunduğumuz durumun ciddiyeti ve vahameti daha iyi kavranacaktır.

Hz. Peygamber'in Ağlaması

Abdullah b. Mes'ud (r.a) şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber, bir gün:"Bana, Kur'ân oku!" dedi. Ben de: "Ey Allah'ın Resûlü! Kur'ân sana inmiş olduğu hâlde sen benden, sana Kur'ân okumamı mı istiyorsun?" dedim. Bunun üzerine:"Kur'ân'ı başkasından dinlemek hoşuma gidiyor." buyurdu. Böylece İsrâ Sûresi'ni okumaya başladım. "Acaba her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve seni de bunların üzerine şahid kıldığımız zaman (hâlleri) ne olacaktır?!" meâlindeki 41. âyete geldiğimde: "Yeter!" buyurdu. Baktığımda, gözlerinden yaşlar akıyordu.
Bir Âyetin İnişi Üzerine Suffa Ashâbının Ağlaması
Ebu Hüreyre şöyle anlatıyor: "Şimdi siz bu sözden (Kur'ân'dan) mı hayrete düşüyorsunuz? (Günahlarınıza) ağlamıyorsunuz da (Kur'ân ile alay ederek) gülüyorsunuz" meâlindeki Necm Sûresi 59 ve 60. âyetleri nâzil olduğunda Suffa Ashâbı ağladılar. Öyle ki, göz yaşları, yanaklarının üzerinden süzülüyordu. Onların ağlamasını işiten Hz. Peygamber de ağlamaya başladı. Biz de, Hz. Peygamber ağladığı için ağladık. Nihayet Hz. Peygamber: "Allah korkusundan ağlayan bir kimse, cehennem ateşine girmez. Günah üzerinde ısrar eden de, cennete giremez. Eğer siz, günah işlemeyecek olsaydınız
Allah Teâlâ, sizin yerinize kendilerini affedebileceği, günah işleyen bir topluluk getirecekti." buyurdu.

Hz. Ebu Bekir'in Ağlaması

Kays b. Ebî Hâzim şöyle anlatıyor: Bir gün, Hz. Peygamber'in yanına gitmiştim. Ebu Bekir de oradaydı ve Allah Teâlâ'ya hamd-ü senâlar ediyor, durmaksızın ağlıyordu.
Hz. Ömer'in Ağlaması

Hz. Ömer, bir cuma günü hutbede Tekvîr Sûresi'ni okudu. Ancak 14. âyet olan,"(İşte o zaman her) nefis (kendisi için önceden) ne hazırlamışsa onu (görür ve) bilir" meâlindeki âyete gelince artık ağlamaktan okuyamaz oldu ve bu yüzden hutbeyi yarıda kesmek zorunda kaldı.
O, herhangi bir âyeti okuyup diğerine geçmek istediğinde ağlamaya başlıyor ve o kadar çok ağlıyordu ki, sonunda tâkati kesilip yere düşüyordu. Sonra da evine çekiliyordu. Halk da, hastalandığını zannederek O’nu ziyarete gidiyordu.

Hz. Osman'ın Ağlaması

Bir gün, bir kabir yanında duran Hz. Osman, mübarek sakalı ıslanıncaya kadar ağladı. Yanındakiler: "Sen, cennet ve cehennemden bahsederken ağlamıyorsun da, kabri hatırladığın da mı ağlıyorsun?" dediler. O da, cevap olarak şunları söyledi: "Ben, Hz. Peygamber'in: "Kabir, âhiret duraklarının ilkidir. Kişi, bundan kurtulabilirse, ondan sonraki duraklar kolaydır. Yok eğer kurtulmazsa, ondan sonrakiler çok daha şiddetlidir. Hiçbir manzara, kabrin manzarasından daha korkunç olamaz." buyurduğunu işittim"

Abdullah b. Ömer'in Ağlaması

Abdullah b. Ömer, Mutaffifin Sûresi'ni okuyordu. Altıncı âyet olan: "O gün insanlar, âlemlerin Rabbi (olan Allah)'ın huzurunda (hesap vermek için) dururlar." meâlindeki âyete geldiğinde ağlamaya başladı. O kadar ağladı ki, güçten düşüp yere kapaklandı.
Bir keresinde Ubeyd b. Umeyr: "Acaba, her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve seni de bunların üzerinde şahid kıldığımız zaman (hâlleri) ne olacaktır?!" âyet-i kerimesini sonuna kadar okudu. O’nu dinlemekte olan Abdullah b. Ömer, sakalı ve yakası gözyaşlarıyla ıslanıncaya kadar ağladı. Bu olayı aktaran Abdullah, şunları söylüyor: "O sırada Abdullah b. Ömer'in yanında oturmakta olan kişinin söylediğine göre kendisi, neredeyse kalkıp Ubeyd b. Umeyr'e: "Vaazını kısa kes! Çünkü şu ihtiyara (Abdullah b. Ömer'e) eziyet ediyorsun!" diye bağıracakmış".
Kuşkusuz onların ağlamaları, dünyevî kaygılardan ileri gelmiyor; aksine Allah'a duydukları korkudan kaynaklanıyordu. Bu korku karşısında kendilerinden geçiyor, göz yaşlarını tutamıyorlardı.. Onlar, bu çok derin ve ileri korkuyu, bizzat Hz. Peygamber'den öğrenmişlerdi. Aşağıdaki olay da, Sahabenin hayatında bu korkunun boyutlarını gösteren canlı örneklerden birini oluşturuyor.

Allah Korkusundan Dolayı Ensar'dan Bir Gencin Ciğerlerinin Parçalanması
Ensar'dan bir gencin kalbine, Allah korkusu girmişti. Cehennem adı geçti mi ağlıyordu. Sonunda bu durumun etkisiyle evinden çıkamaz oldu. Yakınları, onun bu hâlini Hz. Peygamber'e haber verdiler. Hz. Peygamber de, bu genci evinde ziyaret etti. Hz. Peygamber, içeri girdiğinde genç, O’nun boynuna sarıldı ve akabinde ruhunu teslim etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, yanındakilere: "Arkadaşınızın techiz ve tekfinini yapınız. Biliniz ki, Allah korkusu, onun ciğerini paramparça
etmiştir." buyurdu.