Ey Nefsim!
Görüyorum ki tamamen dünya ile haşır neşir oldun, tamamen ona bağlandın, ondan hiç ayrılmak istemiyorsun. Gittikçe dünya muhabbeti ve mal hırsı her yanını sarıyor. Bir gün ölümün gelip seni, biriktirdiğin maldan ve sevdiğin dünyadan, dostlarından ve arkadaşlarından ayıracağını düşünemez oldun.
Allah-u Zülcelal' in sevabından ve azabından, kıyametin ve hesap gününün dehşetinden habersiz, sevdiklerinden seni ayıracak olan ölüme inanmaz bir tutum içine giriyorsun. Düşün bir kez, her gün evinden çarşıya gitmek için bindiğin otobüsü beklediğin durağa: "Ben nasıl olsa bu durakta duruyorum. Buraya ev yapayım, burayı süsleyeyim, burayı kendime mekan edineyim" der misin?
Yada bir nehri karşıdan karşıya bağlayan bir köprüden geçerken, o köprünün ortasında: "Nasıl olsa bu köprüden geçeceğim" diyerek o köprünün ortasına, biraz sonra terk edeceğin halde, ev yapar, orayı mekan edinir misin? Peki bunları yapmak sana akılsızlık gibi geliyorsa, ruhlar alemi ile ahiret arasında bir köprü olan ve biraz sonra ölüm denen aracın seni gelip alacağı durak olan dünyaya neden bu kadar önem veriyor ve bağlanıyorsun?
Bu senin yaptığın da akılsızlık olmuyor mu?
"Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Elbette Allah' tan korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır.” (En'am; 32)
ayet-i kerimesini düşünmüyor musun?
Halil İbrahim Büyükçorapcı (11.06.2007)