Sayfa 1/2 12 SonSon
13 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: BARLA yı GEZELİM...

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    BARLA yı GEZELİM...











    Zaman, 3 Ocak 2001
    Çam katliamı ve tahammülsüzlük!
    Nevzat Bayhan
    Dünya insanları biraz daha yakınlaşırken, birbirlerinin değer yargılarına biraz daha önem verip anlaşırken, bizde ne hikmettir bilinmez, bazıları gittikçe daha da bağnazlaşıyor.

    Fikrini beyan edenleri horlamak şöyle dursun, insanların değer verdiği bazı makam veya mekanlar yok edilmeye çalışılıyor.

    Dünyada sığınılacak hiçbir yer bulamayan Yahudilere kucak açmış, azınlıklara yaşanılır ortamlar sağlamış, Hıristiyanlardan kalan kiliseleri tamirata ve korumaya almış, eski çağ tapınaklarını ziyarete açmış bir milletin hoşgörü abidesi ahfadı çeşitli tahriklerle bir yerlere sürüklenmeye çalışılıyor gibi.

    Okullarla, şahıslarla, yazılanlarla, kılık kıyafetle uğraşarak halkımızın bir kesimi tedirgin edildi. Bütün bu yapılanlar sabır sınırlarını çok aşıyordu; ama insanımız ülkenin geleceği ve toplum huzuru için tahrikleri sinesinde söndürüyordu.

    Çünkü bu insanlar ülkesini ve insanlarını çok seviyorlardı.Şimdi ise dağ başındaki ağaçlara bile tahammül edemeyen zavallılar çıktı. Çilekeş, fedakâr, vefakâr insanımız yeni bir saldırıyla yine üzülüyor.

    Yıllardır, kar, bora, fırtınaya dayanmış, rüzgâra, kasırgaya tahammül etmiş bir katran ağacı, çam ağacı bir gece paramparça edildi.Gerçi o bir ağaçtı ve onun gibi binlercesi hergün odun tomruk amacıyla kesiliyordu.

    Ancak bunların bir hatırası vardı.

    Orada Rabb'iyle baş başa kalmış bir kutlunun tesbihatı yankılanırdı kulaklarda, cevşen dolanırdı dillerde, ukba tüllenirdi gözlerde, huzur dolardı kalblere

    .Bu mekana insanlar bir kudsiyet addetmiyorlardı, bu ağaçlar da hiçbir zaman tapınılacak bir cisim olarak görülmemişti.

    Fakat onları parçalayanlar bir mabedi tahrip ettiklerini zannediyorlardı.

    On binlerin sokağa dökülerek galeyana geleceklerini sanmışlardı

    . Bu galeyan ve sokağa dökülme onlar için bulunmaz bir fısat olacaktı.

    Bu aziz ve nazik insanları bu hareketleriyle kamu vicdanında mahkum etmeyi düşünüyorlardı.

    Ama emellerine yine ulaşamadılar.

    Ve hiçbir zaman da ulaşamayacaklardı.

    Çünkü o katran ağacında otağını kuran zat, ``..ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim.

    Gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu.

    ..Milletimizin imanını selâmette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım.
    Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül–gülistan olur." diyordu

    Onu okuyanlar yaratıcı–kul, yaratıcı–tabiat, kul–tabiat ilişkilerini çok iyi biliyor, gaye ve vasıtayı fevkalade idrak edebiliyor ve yaratılanı yaratandan ötürü hoş görmeyi solukluyorlardı.

    İşte Isparta Senirkent'ten yazan Arif Topçu ve İzmir'den Mehmet Akif Usanmaz'ın duyguları: `'Eğirdir ilçesi Barla kasabasının üstünde, Çam Dağı ormanlığında bulunan asırlık bir çam ağacı, bilinmeyen bir sebeple ağaç katillerince katledildi

    .Bu çam ağacı, zamanın yönetimince tehlikeli bulunarak sürgün cezasına çarptırılan Bediüzzaman Said Nursi'nin ara sıra tepesine çıkıp ya da altında oturarak dinlendiği, bu nedenle de üstadın eserlerini okuyanlarca, bazen piknik yapmak ve hatıralarını yad etmek için gezip görülen bir mahalde bulunan çam ağacı ve bir de, yine böyle meçhul kişilerce yakılarak kuru halde duran katran ağacı vardı.Bu iki ağaç da meçhul kişilerce Ramazan Bayramı öncesi kesilmiş.Risale–i Nur talebelerince bu ağaçların herhangi bir kutsiyeti yok. Ancak okuduğumuz bu Kur'an tefsirlerinin bir kısmı buralarda telif edildiği için, gezilip görülüyordu.

    Bu geziler bundan sonra da devam edecek.''Eserleri ve fikirleriyle insanlığa ışık olan Bedizzaman'la hitam–ı misk yapalım. ``İşte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cemiyetin imanı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum.'' Çünkü zaman kavga değil barış zamanı, düşmanlık değil kardeşlik zamanı. Buna engel olmak isteyenler ise sürekli kaybedenler olarak tarihe geçeceklerdir.

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: BARLA yı GEZELİM...



    31 / 12 / 2000 Zaman Gazetesindeki Haber

    Said Nursi'nin hatırasına saldırı

    Said Nursi'nin hayatında önemli yeri olan Barla'daki katran ve çınar ağacı ile kulübe, kimliği belirsiz kişilerce kesilerek parçalara ayrıldı.

    Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin Risale–i Nur Külliyatları'nın telifine başladığı yer olan Çamdağı, bu Ramazan Bayramı'na 'katran'sız ve çınarsız girdi.

    Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin Barla'da kaldığı yıllarda sık sık ziyaret ederek tefekkür ettiği Çamdağı'ndaki katran ve çınar ağacı kimliği bilinmeyen kişi ya da kişilerce kesilmiş olarak
    bulundu.



    Ağaçların kesildikten sonra parçalanarak etrafa atılması, yakacak odun niyetine kesilmediğinin en büyük göstergesi.

    Ayrıca kesilen ağaç parçalarının ve köklerin üzerinde hiç kar tanesi olmaması ve ağacın talaşlarının dahi üzerinde durması, kesimin kar yağışından sonra yapıldığı yönündeki düşünceleri kuvvetlendiriyor.

    Kesimin Ramazan Bayramı'na denk getirilmesi art niyet şüphesini iyiden iyiye güçlendirdi. Özellikle çınar ağacının kesildikten sonra devrilmesi için en azından 5 ya da 6 kişiye ihtiy
    aç duyulacak olması, gelenlerin sayısı hakkında kısmen de olsa bir bilgi veriyor.
    Çivi bile çaktırmamıştı


    Said Nursi Hazretleri'nin çivi dahi çaktırmadan, tellerle bağlatarak yaptırdığı çınar ağacındaki kulübesi de kesim işinden nasibini almış.

    Kesim işini yapan şahıslar asırlık çınarı devirdikten sonra üzerinde bulunan kulübeyi parçalara ayırarak etrafa dağıtmışlar.

    Barla Belediye Başkanı Mustafa Soyöz, bunu yapanların Barla dışından birileri olduğunun altını çizerek, "Bu caniliği yapanlar kesinlikle Barlalı değildir." dedi.

    Soyöz, Çamdağı'nın manevi öneminin farkında olduklarını ve sık sık kontrol ettiklerini belirterek, "Çamdağı'nı sık sık kontrol ediyorduk; fakat yağan aşırı kar nedeniyle dağlara çıkmamız mümkün değildi. Şahıslar bu zamanı fırsat bilerek ağaçları kesmiş olabilirler." şeklinde konuştu.

    Tabela ters dönmüş

    Öte yandan Çamdağı'nın yolunu işaret eden birkaç kilometre aşağıdaki tabelanın da çevrilerek Çamdağı ile hiç alakası olmayan bir yeri gösterir halde olması dikkatlerden kaçmadı.

    Her yönüyle organize bir iş olduğu anlaşılan kesimden sonra şimdi Çamdağı 'katran'sız ve 'çınar'sız. Her yıl on binlerce insanın ziyaret ederek huzur bulduğu Çamdağı, huzur arıyor. (Cha / ISPARTA)

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: BARLA yı GEZELİM...




    03 / 01 /2000 Zaman Gazetesi

    Tahrik Olmayın
    CHA / ISPARTA- Çamdağı Orman ve Çevre Güzelleştirme Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Erbay Dinçay, Said Nursi'nin ziyaretlerinde sık sık tefekkür ettiği katran ve çam ağaçlarının kesilmesinde amacın tahrik olabileceğini belirterek, "Çam dağına önem veren kardeşlerimizin tahrike kapılmamaları gerekir" dedi.

    Çamdağı Orman ve Çevre Güzelleştirme Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Erbay Dinçay, Said Nursi'nin ziyaretlerinde sık sık tefekkür ettiği katran ve çam ağaçlarının kesilmesinde amacın tahrik olabileceğini belirterek, "Çam dağına önem veren kardeşlerimizin tahrike kapılmamaları gerekir" dedi.

    Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Isparta'da ikamet ettiği yıllarda sık sık tefekkür ettiği Çamdağı'ndaki katran ve çam ağacının kimliği belirsiz kişilerce kesilmesine tepkiler artarak devam ediyor.

    Çamdağı Orman ve Güzelleştirme Kültür Derneği Başkanı Erbay Dinçay, vatandaşların bu konuda daha duyarlı olmaları gerektiğini kaydederek, tahrike kapılmamaları konusunda uyarılarda bulundu.

    Dinçay, "Çamdağında gerçekleştirilen eylem tahrike yönelik bir eylem olup, vatandaşlarımızın bu konuda duyarlı olmaları daha hayırlıdır" diye konuştu.

    Dinçay ayrıca, yapılan bu eylemle Isparta'da inanç turizmine büyük bir darbe vurulduğunu kaydederek, "Çamdağı Isparta'nın inanç turizmi yönünden çok aktif ve istikbal vadeden müstesna bir mekanıdır. Gerçekleştirilen bu saldırı sadece Çamdağını değil, tüm Isparta'yı etkilemiştir" şeklinde konuştu.


    Isparta İl Müftüsü Namık Hisar ise, maddi şeylerin yok edilip bir yere varılamayacağının altını çizerek, "Eğer bu eylem insanların oraya gitmesini engellemek için yapılmışsa, cehaletten başka bir şey değildir" dedi. Hisar, "Nedeni her ne olursa olsun ağaçların kesilmesi son derece yanlış, bu işin gizli yapılması ise tüm insanlara yapılmış bir hakarettir" diye konuştu.



    Tepkiler büyüyor
    Isparta'da günlük yayınlanan yerel gazetelerde bu olaya geniş yer verdi.

    Gülses gazetesi 'Bu ne şerefsizlik' başlığı ile verdiği haberde, yapılan eylemin son derece çirkin olduğunu ve bunun Isparta'nın inanç turizminde gelecekteki konumunu kötü yönde etkileyeceğinin altını çizerken, Akdeniz Gazetesi ise, sembol haline gelen bu ağaçların kesilmesinin son derece yanlış olduğunu vurguladı.

    Öte yandan, ağaçların söylenildiği gibi bayramdan 15–20 gün önce değil, kar yağdığı sırada ve bayramdan bir gün önce kesildiği yönündeki iddialarda gündemin ısınmasına neden oldu.

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: BARLA yı GEZELİM...




    03/ 01 / 2001 Yeni Asya Gazetesi
    Ali Ferşadoğlu - Yaş kesen zihniyet, baş da keser
    Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî'nin Barla Çamdağı'ndaki tefekkür menzilleri olan çam ve katran ağaçları meçhul kişilerce kökünden kesilmesi haberini okuyup duyduğumuzda, tüylerimiz diken diken oldu!

    Çünkü, yaş kesen zihniyet, baş kesen zihniyettir, çam kesen zihniyettir!Barlalı vatandaşlar ise, ``Allah belâlarını versin!" diye beddua etmiş!

    Onlar belâlârını bulmuşlar zaten! Ağaç kesecek kadar vahşîleşmiş bir anlayış, belânın en dehşetlisiyle karşı karşıya kalmış demektir!Hedefleri nedir?

    Tahrik edip sokağa dökmek mi, intikam almak mı?

    Kur'ân ve onun nurunu, yorumu Risâle-i Nûr'u söndürmek için, tarihten bu yana akla hayâle gelmeyen, nice komplolar, iftiralar, yalanlar üretiyorlar, sürgünler, zehirlemeler, hapisler, işkenceler, cinâyetler işlemişler! Ama, yine başaramamışlar!

    Zaten, akılla, fikirle, mantıkla, ilimle mağlup edemedikleri hakikatleri, ``kılıca ve zorbalığa", eski çağların köhnemiş kafaları gibi, baltalara sarılarak mağlup etmek istediler.

    Akıl ve ilimle cevap vermek, mukabele etmek mümkün değildi; mukabele-i bissuyufa (kılıç ve kuvvetle karşılık vermeye) mecbur olup savaşı tercih ettiler.

    (Sözler, s. 333.)Değil ağaçları kesmekle korkurtmak, ``Saçlarım adedince başlarım olsa, her gün biri kesilse, yine bu baş zındıkaya boyun eğmeyecektir; iki hayatımı elime almışım, tek hayatlı olanlar meydanıma çıkmasın!"

    anlayışıyla müteharrik gür ormanlar gibi yetiştirdiği milyonlarca imân-Kur'ân kahramanlarını kim durdurabilir?
    Bunu yapan veya yaptıran kimdir?
    Sözüm ona okumuş da olsa ``cahildir, echeldir!"

    Çünkü, ``Allah'tan ancak âlim kulları korkar" (Fatır, 28.),

    ``Bilenlerle bilmeyenler bir değildir" (Zümer, 9.)

    Elbette orman ile, ağaç ile, asayiş ile, emniyet ile ilgilenenler, vazifelerini yaparak, ``yaş kesenleri, baş kesmeden" yakalamalı ve gerekli cezâyı vermelidir.

    Biz, ``Cahillerden yüz çevir" (A'raf, 199.),

    ``De ki: Ya Rabbi, ilmimi arttır" (Tâhâ, 114.) diyebiliriz?

    Ve çam kesen yılbaşı zihniyetine Kur'ân'ın, yeryüzü, yeşil, ağaç ve ağaçla ilgili hakikatlerini anlatırız:`

    `Onun yeryüzünde sizin için rengârenk yarattığı şeylerde de, güzelce düşünüp öğüt alan bir topluluk için elbette birer delil vardır." (Nahl, 13.)

    Bir hadis-i şerîfte de ``toprağın yeşillendirilmesi" için şöyle bir teşvik vardır:``Arz Allah'ın arzıdır, insanlar da Allah'ın kullarıdır.

    Öyle ise kim bir sahipsiz, ölü araziyi ihya ederse, bu araziye herkesten ziyade hak sahibi olur." (Ebû Dâvûd, Harâc: 37)

    Diğer taraftan Kur'ân, bağ, bahçe, meyve vasıtasıyla, doğrudan teşbih ve temsiller yoluyla dolaylı olarak da ağaçlardan bahsederek, yeşili, oksijeni, temiz havayı zihinlere yerleştirir, bu mefhumu canlı tutar.

    Meselâ Kur'ân'da ağaç kelimesi, ``şecer" şeklinde 26, bağ ve bahçe karşılığı ``Cennet"i 146, aynı mânâyı taşıyan ``firdevs"i 2 defa geçer. Bir kısım ağaç cinsleri de, sûre adıdır. ``Tîn" şeklinde meyvenin faydaları sıralanarak bahsedilir.Ayet-i kerimelerde ise, hurma mânâsında olan ``Nahl", hurmalık, ``nahîl" 7, üzüm ``ineb ve a'nab" 11, zeytin 7, nar ``rumman" 7, kiraz ``sidre" 4 yerde zikredilir. Meyveden ise, ``fakiha ve semer" olarak haber veren kelimeler ise, 38 yerde geçer. Ağacı hatırlatan kapı, tahta, gemi, ok, değnek, beşik, kalem gibi pek çok kelime de, yine Kur'ân'ın birçok âyetinde işlenir. (Prof.. Dr. İbrahim Canan) ``Yeşili" ihya etmenin,

    yaş kesen-baş kesenleri engellemenin yolu, Kur'ân'dan, hadisten, Sünnet'ten, dinden, imândan geçmektedir

    . Bizim kültürümüz, sosyal alt yapımız, değerlerimiz, tarihimiz, bu mânâlarla yoğrulmuştur. Bir insan ile bir hayvanın, bir muazzam fuara gittiğini düşününüz. Hayvan, hemen fuarın yeşilliklerine koşar; otlar. İnsan da onunla birlikte gidemez! O da yeşilliklere takılamaz!

    O, kendisine verilmiş olan muazzam duyu, duygu, istidat ve kabiliyetlerle fuara girip; orada sergilenen hârika tarihî âlet, cihaz ve eşyalara bakıp gerekli bilgileri almak, ibretle seyretmek, okumak ve tefekkür etmektir. İnsan tefekkür etmeden geçip gidemez

    . Temel, İngiltere'den Trabzon'a gelen misafire şehri gezdiriyormuş. İngiliz misafir, çevreyi gezerken birkaç Türkçe kelime öğrenmek istemiş.

    Ağacın yanından geçerken:``Biz buna `tree' deriz, siz ne dersiniz?"

    ``Biz bir şey demeyiz, yanından geçer gideriz!

    "Etrafımızda nice çiçekler, ağaçlar, bitkiler, tefekkûrî manzaralar bulunmakta, nice İlâhî filmler gösterilmektedir

    . Temel gibi ``geçip gidemeyiz!" Veya, canavar hayvan gibi ``kesip" gidemeyiz!

    Vazifemiz bir insan olarak tefekkürdür:

    O da girdi, gördü ki: Bütün ağaç ve nebatatın envâları, bil'icmâ, beraber; Lâ ilâhe illâ Hû diyorlar gibi lisan-ı hallerinden anladı.

    Çünkü bütün meyvedar ağaç ve nebatlar; mîzanlı ve fesahatli yapraklarının dilleriyle ve süslü cezaletli çiçeklerinin sözleriyle ve intizamlı ve belâgatli meyvelerinin kelimeleriyle beraber, müsebbihâne şehadet getirdiklerine ve Lâ ilâhe illâ Hû dediklerine delâlet ve şehadet eden delilleri gördü. (Şuâlar, 106)

    Her şey Cenâb-ı Hakkın nâmına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek her bir ağaç ``Bismillâh" der; hazîne-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: BARLA yı GEZELİM...


    05 / 01 / 2001 Yeni Asya
    Niye mi kestiler?
    Hülya Kartal
    ``Barla'da Medrese-i Nuriyenin önünde bulunan çınar ağacı hakkında Üstad şöyle diyordu:``Ehl-i hükümet gelerek, `Eğer razı olursan şu ağacın bir dalını keseceğiz, sana da 10 bin altın vereceğiz; bu parayı Risâle-i Nurun hizmetine sarf edersin' deseler, vallahi razı olmam." (Son Şahitler-1 Bahri Çağlar)

    Ölmüş bir yakınınızdan kalan eski bir vazo, evinizdeki çini vazodan, eski bir sehpa milyarlık mobilyanızdan mânen daha değerlidir.


    Ağaçların insan ve diğer canlılar için ne kadar önemli olduğunu, akciğer diye isimlendirildiğini ilkokuldan itibaren ders aldık.

    Ağaçlar bizim için önemli, fakat Barla' daki çam ve katran ağacı, taşıdığı hatıralar ve şahit olduğu hadiseler cihetiyle mânen daha değerliydi. Gelin görün ki bu değeri, katledenlere asla anlatamazsınız.


    Çünkü onlar en başta insana, kendilerine ve kâinata sadece bir nesne, bir kütle ve madde yığını olarak bakarlar.

    Böyle bir bakışa göre ağacın ne kıymeti ola? Geçen sene, gidecek kafileden dâvet geldiği halde yazı vazifelerim sebebiyle Barla' ya gitmek ve o iki ağacı da görmek nasip olmamıştı.

    Bu bahar beni de göndermesi için o gece yalvardım Rabbime. Ertesi sabah, çam ve katran ağacının katledildiği haberini gazetede okuyunca dondum kaldım.

    Bunu niçin yapmışlardır?

    1. Herkes hatıralarla dolu Barla'ya akın ettiği için, güya gidenlerin ayaklarını kesmek istemişlerdir. (Yanıldınız bayım! Şimdi daha çok gitmek istiyorum ve bu sene daha çok kişi gidecek!)


    2. Hatıraları taşıyan eşyaları ortadan kaldırırlarsa, bir zaman sonra unuttururlar belki.

    Güleyim bari!
    Ne zavallı bir temenni!
    Yani üç nesil sonra kimse ortada hatıra bulamayacak, bahis de açılmayacak.
    Bayım, vefat etmiş bir yakınınızın hatıra olarak sakladığınız eşyası ortadan kaybolsa da, o kişiyle yaşanan hatıralar hafıza ve hayâlde yaşamaya devam eder

    . Siz Risâle-i Nurları, Necmeddin Şahiner' in şahitlerle bir bir görüşüp kaleme aldığı Son Şahitler serisini, İslâm Yaşar'ın Beşleme'sini, Serencam'ını ve daha bilmem ne kadar kitabı ortadan kaldırmadıkça bunun önünü alamazsınız.

    İsterseniz deneyin.

    Bin kere denenmiş ve başarısız olunmuş bir şeyi, bin birinci kez de siz deneyin, yorulun bize ne.

    Yorulmayasınız diye söyleyelim; bu, çimenleri biçmek ya da sakal tıraşı olmaya benzer.

    Biçtikçe çoğalır.

    Sizin aslında aleyhimizdeki her hareketiniz bizim için rahmet oluyor ve bedavâ reklâmımızı yapmış oluyorsunuz.

    O iki ağaç belki elli sene sonra kendiliğinden yıkılacaktı.

    Fakat, sıradan bir ölümü hak etmeyecek kadar önemliydiler.

    Üzerinde barınan asrın Müceddidinin çektiği çilelere ağlayan, fakat onunla da huzur bulan, zikreden o iki ağaç, Üstada yapılan zulmü nasıl haykıracaklardı?

    Dilleri yoktu.

    Zulmünüze maruz kaldılar da, ne menem bir şey olduğunuzu kâinata ilân ettiler.

    Biz gerçi o iki ağaca üzüldük.

    Ama sizin karanlıkta yürüyemeyen halinize daha çok üzülüyoruz.
    Işık uzatıyoruz, istemiyorsunuz.

    Bile isteye karanlıkta kalana da merhamet edilmez ki.

    Eğer beğenmediğiniz (hiç okumamışsınız ki beğenip beğenmediğiniz hakkında bir fikriniz olsun!) o Risâle-i Nurları açıp okusaydınız, değil ağaç katletmek, bir küçük böceği bile incitemeyecektiniz.

    Çünkü Risâleler, bize çiçeği, böceği, her şeyi bir kitap gibi okutturur, Allah'ı gösterir.

    Kimse Allah'ı gösterip tanıtan aynalar olan mahlûkatı yok etmek istemeyeceğinden, biz bir böceği bile öldürmeyiz.

    Ve kimse okuduğu, ilim öğrendiği bir kitabı yok etmez. Kâinattaki her mevcut bir kitaptır bayım! Ama sizin okuma-yazmanız da yok.

    Yazının başlığında niye kestiklerini soruyorduk.

    Size Son Şahitler-4' ten, Ali Tayyar'ın bir hatırasını nakledeceğim.

    Sorunun gerçek cevabı belki de bu satırlarda gizli. Üstadı görmüş ve hizmet etmiş bir talebesi olan Ali Tayyar, Risâle-i Nurları okuyor diye (o zamanlar okuyan herkese yapıldığı gibi) adliyeye sevk edilir.

    Bakın bundan sonra neler olmuş:

    ``Mahkemede sorgu hakimi bana,
    `Niçin bu kitapları okuyorsun?

    Okuyacak kitap mı bulamadın?

    İmam-ı Gazali'nin, İmam-ı Rabbani'nin, Mevlâna Celâleddin'in eserlerini okusana!

    Bunlar hükümet tarafından yasaklanmış, bunları okuma!'
    dedi.
    Hakime hitaben,
    `O kitapların hepsi kütüphanemde mevcut
    . Ama bu eserlerin yeri müstesnadır'
    deyince, Hakim yarı istihza, yarı hakikat şunları söyledi:
    `Yani bunları okuyunca ne olmuşsun sanki!'
    Ben de cevaben,
    `Bu kitapların hayatımda yaptığı yüzlerce değişiklikten birini, müsaade ederseniz anlatayım'
    dedim ve şöyle devam ettim:

    ``Muhterem Hakim Bey, biz göçebeyiz.
    Yaylalarımız ormanlıktır.
    Bu ormanları devletin görevli memurları bekler.
    Böyle olduğu halde, hiçbir ihtiyacımız yokken yarıçapı iki yüz santimetreye varan ardıç ağaçlarını, `Bu ağacın lavı mı daha fazla yükselecek, yoksa şu ağacın mı?' diye keyif için yakardık.

    Asırlık ağaçlar, birkaç dakika içinde kül olur giderdi.

    Bu eserlerden, `ağaçların bizim menfaatimiz için dağlarda ihtiyat ambarı gibi her türlü istifademize âmade oluşunu, havadaki gazat-ı muzırrayı tasfiye edişini, yağmuru çekişini, yaş kaldığı müddetçe de Yaratanı zikredişini' ve daha nice faydalarını okuduktan sonra, aynı muhitte yine koyunlarımızı otlatmamıza rağmen, artık kuru dallarını seçerek, pilavımızı, otlar yanmasın diye Say taşlarının üzerinde pişiriyorduk.

    Böyle bir değişikliğin, memleket ve millet için fevkalâde bir kazanç olduğunu takdir buyurmazsanız, vereceğiniz en ağır cezayı kemâl-i vicdan-ı kalble kabul ediyorum.

    Yoksa kitaplarımın iadesini ve dâvâmın beraetini talep ediyorum

    ."Sözlerimi bitirince, Hakim Bey başını sallayarak `Anlıyorum evlâdım, anlıyorum evlâdım' dedikten sonra,

    `Maznunun beraetine, kitapların Ankara İlâhiyat Fakültesinden bir heyet tarafından tetkikine' karar verdi.

    Üç ay sonra kitaplarımın faydalı eserler olduğu, okunmasının devletin lâiklik prensibine aykırı olmadığı, Türkiye'de din ve vicdan hürriyeti bulunduğu gerekçesiyle iade edildi." (s. 207)O iki ağacı niye mi kestiler? Mânevî bağlantılarını kesmiş ve tefessüh etmiş bir adama `Ağacı niye kestin?'
    diye sormak biraz garip düşüyor.

  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: BARLA yı GEZELİM...

    NUR’A KARŞI “BALTA” ÇEKEN YOBAZLARIN: AĞAÇ ZAFERİ ! ?

    ABDULLAH BAŞAK

    Dört ay önce idi. 30’u aşkın yabancı ülkeden çeşitli dallardan bilim adamları, iki otobüse dolup gelmişlerdi Barla’ya. Çam Dağı’na, oradan da Bediüzzaman Hazretleri’nin talebesi olan Ali İhsan Tola ile görüşmek için Senirkent’e...

    Bediüzzaman ve Risale-i Nurları hakkında, İstanbul’da beşincisi düzenlenen Uluslararası Sempozyum’a bildiri sunmak için gelmişlerdi ülkemize, sonra da okudukları eserlerin yazıldığı yerleri, Bediüzzaman’ın yaşadığı şartları merak ettiklerinden; Isparta, Barla ve oradan da Çam Dağı’na çıkmışlardı. Bu profesörleden birisi aynı zamanda bir üniversete rektörü idi. Ve ben bu rektörün kendi ağzından “Bu yıl üniversiteye Risale-i Nurları ders kitabı olarak koyacağım.” dediğini işittim. İşte böyle bir müfessirin her yıl, üç ay bir ağaç üzerinde yaşaması, dünyanın neresinde olursa olsun, kim olursa olsun; ‘orijinal’ bir hadise idi.

    Bu Hazret-i Mevlana’nın eserlerini okuyup da merakını gidermek, ruhunu yâd etmek maksadıyla insanların Konya’ya gitmeleri gibi bir şeydir. Beziüzzaman’ın eserlerinden istifade edenlerin de Barla’ya gitmeleri...

    İşte bu ziyaret beldelerinden olan Çam Dağı’ndaki, Bediüzzaman Hazretleri’nin yazları üç ay üzerinde yaşadığı, Allah’a dua ve ilticada bulunduğu bir Katran, bir de Çam Ağacı vardı! Vardı diyorum. Çünkü; artık Allah’ın bir kuluna kuş gibi “yuvalık” yapan o ağaçlar şimdi yok. Bu karda-kışta birileri erinmemiş-üşenmemiş, Çam Dağı’nın tepesine çıkıp motorlu ağaç testeresiyle hususi o iki ağacı kesmişler...

    ( Daha önce çok defa kesme teşebbüsleri olmuş. Her defasında bir inayet o ağaçları korumuştu. Ağaçların üzerinde “şahit olarak” pek çok balta yarası vardı. Demek vadeleri yetince, teşebbüs amacına ulaşmış. Tıpkı; Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatında 18 defa şiddetli zehirle zehirlendiği halde ölmeyip de, vadesi yetip, vazifesi tamam olunca, bünyedeki zehrin kana karışıp vefat etmesi gibi....)

    Bundan tam kırk sene evvel, 27 Mayıs İhtilali’nin hemen akabinde Bediüzzaman Hazretleri’nin Urfa’daki mezarı ve naaşıda böyle bir “tecavüze” uğramıştı. O’na; hayatında rahat-huzur vermeyenler, şahsından ve kitaplarından alamadıkları kin ve intikamlarını, mezarını yıkıp-parçalayarak, cesedini kaldırıp-kaybederek almak istemişlerdi.

    Yine, İhtilalin birinci gününde, radyoda 7.30’da inkılap duyurulur. Saat yedi buçuğu beş geçe ise; Barla’da, evinin önünde bulunan büyük Çınar Ağacı’na dua etmek için çıktığı merdiven, jandarmalar tarafından kırılarak kaldırılır.

    Bu ağaç kesme işi de bir parça onlara benziyor. Sanki; kitaplarına bir kusur bulamayanlar, fikir ve davasını çürütemeyenler, hınçlarını elsiz-ayaksız ve savunmasız mezardan, naaşından, kendi yaptırdığı mescidinden ve üzerinde dua ettiği ağaçlardan çıkarıyorlar gibi...

    “Gibi” diyorum. Çünkü olaya başka türlü bir izah bulamıyorum. Geçmiş olayların izi, bizi bu işte de “derinlere” götürüyor. Zaten “devlet koruması altındaki” orman ağacının kesilmesi işini aydınlatmak vazifesi de devlete düşüyor. Bu hadise “fail-i meçhul” kalırsa, ister-istemez diğer fail-i meçhuller gibi “aynı adrese” fatura edilir. Bakalım Orman idaresi, olayın faillerini bulup “orman kanunlarını” tatbik edebilecek mi? Yoksa, “Hukuk devletinde, orman kanunlarıyla iş yapanlar” derin bir sessizlikle mi karşılayacak?

    Acaba cahil, kandırılmış çobanların ya da çocukların bir işi olabilir mi? Bir insan ne kadar Bediüzzaman’a kızarsa kızsın, bu karda-kışta, fırtınada dağın tepesine bu iş için çıkmayı göze alır mı? Kar bastırmadan ağaçları kesip, kimse görmeden ta ertesi bahara kadar olayın “kim vurduya” gitmesini kim planlayabilir?

    Neticede iki ağaç kesilmiş, Bediüzzaman’dan kalan iki hatıra yok edilmiş. Peki, bunu yapan adamlar Nur Risalelerini ortadan kaldırmadıktan, kaldıramadıktan sonra, böylesi çocuk oyuncağı gibi tecavüzlerle ne elde edebilirler ki? Ne yani? Barla ve Çam Dağı’nı da coğrafyadan silmeyi mi deneyecekler? Bediüzzaman; “Küfrün bel kemiğini kırmışım. Bir daha belini kaldırıp doğrulamaz!” diyor. “Sizin dinsizleriniz de dahil olduğu halde Avrupa'nın bütün dinsiz feyleoflarını hayvandan aşağı düşürmüşüm!” diyor.

    Demek, “beli kırılanların” Bediüzzaman’ın karşısına ilimle, fikirle, akıl-mantıkla çıkmaya gücü yetmeyen “gizli din düşmanı” mihrakların gücü, ancak ağaçlara yetiyor. 70 yıldır yetişen İslam ağacını kesme, bölme, parçalama, yakma, yıkma dışında bir şey yapmamış olanlar, ortaya Risale-i Nurlar gibi bütün dünya dillerine çevrilmiş “evrensel” bir eser çıkaramamış olanlardan, başka ne beklenir ki?

    Var mı yetiştirdikleri Bediüzzaman çapında “evrensel” bir düşünür, ilim, fen ve sanat adamı? Milyonlarca insanın kitaplarını satır-satır okuduğu bir mütefekkir? Adına enstitüler kurulan, eserleri yabancı üniversitelerde ders kitabı olarak okutulan müellif, müfessir, mütefekkir? Ortaya bir eser koymak, bir enternasyonal iş başarmak; emek ister, himmet ister, zeka ister, inayet ister. Zor iştir; “yetiştirmek.”

    Kesmek, kırmak, bölmek, yakıp-yıkmak ise çok kolaydır. Bir Bediüzzamanın’ın eserlerine, yetiştirdiklerine, bir de karşı çıkanların ellerindeki “baltalara”, kullandıkları metotlara bakıp kıyaslarsanız, kimin “galip” olduğunu hemen anlarsınız. Dinsiz, anarşist, ateist, yabancı uşağı nesiller yetiştirenlerin gücü; beyinlere, ruhlara, kaplere değil; ancak “korumasız ağaçlara, hatıralara balta çekmeye” yeter... Hala daha Bediüzzaman’ın Kürtlüğüne, olmayan Kürtçülüğüne takılıp kalmış kafaların ufku, çapı, kabiliyeti işte bu kadar... “İrtica savaşçılarının” sırf “yeşil” diye, işi ağaçlara saldırmaya kadar vardıracakları, doğrusu kimsenin aklına gelmezdi...

    “Efendim, o ağaca tapıyorlardı!”

    Madem öyle; Bediüzzaman’ı ve eserlerini çürütmek için bundan daha iyi delil mi olur? İspatlarsın o iddia ettiğin “tapınmayı”, bitirirsin işini. Bu kadar uğraşmana ne gerek var? Bütün ömrü; “Allah’dan başkasına tapmayın!” demekle geçen birisi için böylesi bir iddiaya hangi ahmak inanırsa!?

    (Kendisi “ölümlü” olanın, üstünde oturduğu ağaç ölümsüz olur mu hiç? Kim demiş o ağaçlarda “kutsallık var” diye? Öyle olmuş olsa idi, her ziyarete giden bir parça kopararak çoktaaan kökünü bitirirlerdi. Bir mübarek olayın hatırası, tarihe bir canlı şahit idi o ağaçlar. Şimdi milyonlarca fotoğraf ve kartpostallarda yaşayacaklar. Belki de zalim bir devrin “sessiz sembolü” olarak dünyaya “tanıklık” edecekler. Bu işi kimler yaptıysa; bence ellerindeki baltayı taşa bile değil, kendi başlarına vurdular... Bıraksalar, tabii ömrünü tamamlayıp, yıkılıp gidecek bir ağaçtan, bir dönemin “karakter ve kafa yapısını gösteren sembol bir şahit” çıkardılar. Artık bundan sonra; “Allah’a açılmış bir el” şeklindeki ağaç resimlerini, maketlerini, simgelerini her yerde görebiliriz. Allah’ın dünyadaki bir misafirine “yuvalık” yapan bir ağaç, ancak bu yolla, bu kadar ölümsüz ve meşhur olabilirdi. Tebrikler...

    İşin kader boyutuna gelince; Peygamberimize (s.a.v) Mekke dışında bir büyük ağacın altında Medineli bir gurup Müslüman; “Seni; canımız, malımız bahasına ölünceye dek korumak için Allah’a söz veriyoruz!” diye biat ediyorlar. Bu olay, Allah’ın hoşuna gidiyor ve onlara büyük mükafatlar vaad eden ayetler iniyor. Daha sonra, bu biat olayında bulunan sahabeler, her sene aynı ağacın altında buluşup, o biat hatıralarını yad ediyorlar. Bu Hz. Ömer devrine kadar sürüyor. Ondan sonra devam etmiyor. Çünkü; Bu sahabelerin, bir kutlu olayın yıl dönümünde hatıra tazelemek olarak yaptıkları işi, sonradan gelenler ve dışarıdan bakanlar nazarında olayın aslını bilmedikleri için; “O ağacın zatında bir kutsiyet var.” diye düşünmeye, zannetmeye başlıyorlar... Vakıa bu hale gelince, Hz. Ömer R.A da o “Samra” ağacını kestiriyor...

    İşte, -Allah-u A’lem- Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinden hatıra kalan o iki ağacın başına gelenler de böylesi bir kader cilvesi olsa gerek!

    Bundan sonra Barla’ya, Çam Dağı’na gelen yerli ve yabancı ziyaretçilere ne denilecek? O ağaçların eski halinin fotoğrafları gösterilip: “Bakın böyle idi. Sonra kestiler!”


    Kimler kesti?


    Güçü ağaçlara yeten fikir fukaraları... Yakıp-yıkmaktan başka bir mahareti olmayan zeka

    hadımları... İlahi rahmetten nasipsiz hırçın ruhlar... Bu millete huzuru çok gören hain mihraklar... Camii yakıp; “Aleveler yaktı!”, Cem evini silahla tarayıp; “Sünniler yaptı!”, solcu öldürüp; sağcılara, polisi tarayıp; örgütlere yıkmaya çalışan aşağılık provakatörler... Giydirilmiş kütükler... Yabancı emellerinin, yerli uşakları... vs. vs... Ne bilelim kimlerin kestiğini? Bir hırsız gibi gizli-kapaklı kaçak işler yaptıklarına göre; “icraatlarına sahip çıkacak değerli ve şerefli” insanlar değillermiş demek ki!... “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Katilin rütbe-i aklı görünür cinayetinde!”

    Aslında; ne mezarını tahrip edip cesedini kaybedenlerin; “Bir vasiyeti yerine getirdiklerinden” haberleri var; ne de ağacını kesenlerin “Bir büyük iradenin, -kaderin- hükmünü icraa ettiklerinden...” Bunlar; İlahi senaryonun “kötü adam rollerini” gönüllü oynayan birer “artist” den başka bir şey değiller... Zavallılar; rollerinin “İlahi senaryo” ile sınırlı olduğunu bile bilemiyorlar. Nur’a karşı “baltalarla” savaşa çıkıyorlar. Bunları gördükten sonra; Yel değirmenlerine karşı mızraklarla savaşa çıkan “Donkişot”a gülebilir misiniz?

  7. #7
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: BARLA yı GEZELİM...



    Baltalanan Ağaçların Hatırlattıkları
    Bugün son müceddid Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Barla’daki Çam Dağı’nda tefekkür menzilleri olan Çam ve Katran ağaçlarının meçhul kişilerce katledildiği tarihin üzerinden dört yıl geçti. (26 Aralık 2000 – 26 Aralık 2004) Vefatının 40. yılında kesilen bu ağaçlar Üstad Hazretlerinin mezarının sökülüp kaçırılışını hatırlatmıştı bizlere o günlerde. Aynı zihniyet, yani mezarına tahammül edemeyen zihniyet, hatırası olan ağaçlara dahi tahammül edememişti.
    Bu ağaçların özelliği neydi?
    Bu ağaçlar Üstad’ın Barla’ya sürgün edilişine kadar götürüyor bizleri…Sürgün edildiği tarih 1926, mevsim kış… Isparta’dan Barla’ya kayıklarla götürülüyor, buzlar kırılarak... Barla; 8-10 haneli, “kuş uçmaz, kervan geçmez” tabir edilen bir köy. Böyle bir yere sürgün ediliyor Üstad Hazretleri. 8,5 sene kalır burada Bediüzzaman. İlk günlerde Çınar ağacına tefekkür için çıkar ve dalları arasına kulübecik mahiyetinde ders ve tefekkür mekanı yaptırır. Çevreyi gezmeye başlar. Gezileri arttırır bahar mevsiminde. Sonraları 4 saat yürüyüş mesafeli Çam Dağı’na gidip gelmeye başlar. Yani “kuş uçmaz, kervan geçmez” yerden 4 saat daha uzağa gider. Zaten bundan sonra gidecek bir yerde kalmamıştır yeryüzünde! Çam Dağına çıkışını Dördüncü Mektubun baş tarafında çok veciz özetler Üstad; “Aziz kardeşlerim! Ben şimdi Çam Dağında yüksek bir tepede, büyük bir çam ağacının tepesinde, bir menzilde bulunuyorum. İnsten tevahhuş ve vuhuşa ünsiyet ettim…
    Bu Çam Dağı’nda Üstad Hazretlerine ders, ibadet ve tefekkür menzili olan yerler ise Çam ve Katran ağaçları olmuştur. Ve bu ağaçların üzerine yaptırdığı tahta mekanlar. Buraya 8,5 sene gelir, gider. Yazları üç ay bu dağda geçer. Ders, ibadet ve tefekkür eder ve Risâle-i Nur’ları telif eder bu dağda ve Barla’da. Yıldızları seyreder ve Üçüncü Mektub ile “Dinle de şu yıldızları hutbe-i şirinine…” şiirini burada yazar. Kainatı tefekkür eder, dört esas olarak gördüğü “acz, fakr, şefkat ve tefekkür” den tefekkür en geniş burada tezahür eder hayatında. “…bu çınar ağacı ve gerekse Çam Dağlarındaki o çok ünsiyet ettiği ağaçların ve dağların başındaki tefekkür ve hissiyatını ifade edebilmek acaba mümkün müdür? Asla mümkün değildir.” (Tarihçe-i Hayat, sf. 150)
    Bu ağaçlar ve Çam Dağı için Üstad Hazretleri başka ifadelerde de bulunmuştur;
    “ Ben bu menzilleri Yıldız Sarayına değişmem. (Üçüncü Mektub)” “Bir mâni olmazsa, bir iki ay burada yalnız kalmak arzusundayım. (Dördüncü Mektub)”
    Barla'da Medrese-i Nuriye’nin önünde bulunan çınar ağacı hakkında ise Üstad şöyle diyordu:
    “Ehl-i hükümet gelerek, 'Eğer razı olursan şu ağacın bir dalını keseceğiz, sana da l0 bin altın vereceğiz; bu parayı Risâle-i Nur’un hizmetine sarf edersin' deseler, Vallahi razı olmam.” (Son Şahitler 1.Cild s. 409)
    Özetle Tarihçe-i Hayatta (Sf. 150) bu ağaçlar hakkında şöyle yazılıdır; “Hiç mümkün müdür ki, sinek kanadının icadından lâkayt kalmayan ve o kanadın zerrelerinde pek çok hikmet ve maslahatları takip eden Sâni-i Zülcelâl, Risale-i Nur ile, onun telif edildiği menzillerle ve Nur Müellifinin kudsî vazifelerini gördüğü yerlerle alâkadar olmasın ve öyle kudsî hizmetlere hâdim (hizmet eden) olan mekânlar ve dershane-i Nuriyeler, ve şecere-i mübarek, rahmetin kasd-ı tahsisinden hariç kalsın? Kat'iyen mümkün değildir.”
    Katran Ağacı elini semaya açmış dua eder vaziyetteydi, kesilmeden önce. Şimdi ise sadece fotoğraflarda. Çam ağacı ise grup halinde derslere medrese vazifesi görüyordu. O da fotoğraflarda kaldı. Ama Çam Dağı aynı vazifeyi görüyor. Sözgelimi Çam Dağı’na çıkan Nur Talebeleri ellerini semaya açıp hem Çam ve Katran ağaçlarını katledenlere beddualar ediyor, hem de Nur hizmetini bugünlere taşıyan Üstad ve talebelerine rahmet ve mağfiretler diliyor, hizmetin ilerlemesi için dua ediyorlar. Aynı zamanda bu dağa çıkan çeşitli cemaatlerden Nur talebeleri uhuvvet havası estirip bir medrese hükmüne getiriyorlar burayı. Ya da “biz muhabbet fedâileriyiz, hûsûmete vaktimiz yok” diyerek müspet hareket şiarını her zaman olduğu gibi Çam ve Katran ağaçlarının kesildikleri tarihte de göstermişlerdi.
    Kim Ve Neden Keser?
    Peki kim böyle latîf hatıraların ev sahibi Çam Dağı’ndaki bu “mübarek ağaçlar” a (Tarihçe-i Hayat sf. 150, Nur Suresi 35) kıyabilirdi ve ne isteyebilirlerdi ağaçlardan?
    Bir kere kimin daha doğrusu hangi zihniyetin kestiği ortada. Hangi zihniyet mezarına dahi tahammül edemeyip, Urfa’da 1960 yılında mezarını parçalayıp meçhul bir yere kaçırdıysa elbette o kesmeye yeltenirdi.
    Kesen hainler oduna ihtiyacı olduğu için kesmedi, ya da Noel kutlamalarında çam ağacına ihtiyacı olduğu için kesilmedi elbette bu ağaçlar. Veyahut gözdağı da verilmez bu şekilde.
    Aslında tahammülsüzlük veya hesap hatasıdır bu cinayet. Tahammülsüzlüktür, zira ağaçtan başka bir şey istenemez. Eğer tahammülsüzlüğün ötesinde Nur talebelerine zarar verme, yıldırma tarzı bir oyun varsa o zaman yapılan cinayet, hesap hatasıdır. Ağaçların katledildiği ilk günlerde yapılan yorumlarda olduğu gibi üç yıllık geçen zamanın da gösterdiği şudur ki; Nur Talebeleri oyuna gelmemiştir, bunların böyle basit oyunlara karnı toktur. Bu olay karşısında yaptıkları ancak üzülmek, bunu yapanlara –ıslah olmayacaklarsa- beddua etmek, -ıslah olabileceklerse- ıslahları için dua etmek ve hizmete daha ciddi sarılmaktır. Dolayısıyla “Allah'ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah ise nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz-kâfirler istemeselerde." (Tevbe Sûresi, 32.) ayetinin işaret ettiği gibi bu işi yapanların bu gibi ayak oyunları ile bir halt edilemeyeceğini anlamaları gerekirdi.
    Hikmet(ler)i
    Katledilen Çam ve Katran ağaçlarının mutlaka bazı hikmetleri de mevcuttu. O dönemde yapılmış olan hikmet yorumlarından bazıları;
    Katran ve Çam ağaçlarının kabukları Barla’da satılmaya başlanmış, birçok kişi bunları şifa, çok sevaplı vs diyerek satın almış ve kutsî değer vermişler. O dönemde Barla’ya giden herkes bu ve benzeri hadiselere şahit olmuştu. Hatıraya Nur talebelerinin verdikleri değerin çok ötesinde kuru ağaçtan medet umma derecesinde ilgi gösterilmesi bu ağaçların türbeler gibi hakikî mana ve ehemmiyetinin ötesinde zarar vermeye başlamış olması kesilmesinin takdir edilmesinin hikmeti olabilirdi.
    Milenyum öncesi Noel gecesi kesilen Çam ağacı İsevî Müslüman ittifakının ilerlemekte olduğu zamanda bize artık Hz. İsa’nın faaliyette olduğunu, Risâle-i Nur’ların bu noktada Hristiyanlara İslam’a ve Müslümanlığa davet konumunda olduğunu, yani Hz. İsa’nın Risâle-i Nur’a taraf olacağını hatırlatıyordu. Ve belki de bizlere “hizmete sarılın Cennet âsâ baharlar yakındır” mahiyetinde uyarı olabilirdi.
    Son bir yorum ise Nurlara balta vurmak isteyenler eli ile -Nur’un parlaklığına parlaklık katmış olması hasebiyle- Nurlara olan ilgiyi arttırmaya vesile olması olabilirdi. Reklamın kötüsü olmaz misali kesilen ağaçlar tekrar Nurları gündeme taşımış olmuştu.
    26 Aralık tarihi bizi 4 sene öncesine götürdü ve bazı yorumları da yanında getirdi. Bu vesileyle bir kere daha bu katli işeyen canileri Cenab-ı Adl’ın adaletine havale ederek, nefis muhasebemizi bu miladî yıl başında tekrar yapıp, alem-i insaniyeti ilgilendiren bu ulvî davanın neresinde olduğumuzu sorgulamamıza vesile olur inşallah.

    İbrahim Burak ÖZAYDIN - 2004 Eskişehir

  8. #8
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: BARLA yı GEZELİM...

    Barla’nın Konumu:
    Barla, Isparta ilinin Eğirdir ilçesine bağlı olup, eğirdir gölünün batısındadır. Isparta’ya 40 km; Eğirdir’e 22 kmdir. Bölgenin en önemli illerinden olan Antalya’ya 170 kmdir.
    Barla, 3000 nüfusa sahip bir kasaba olup; tarihi çok eskilere gitmekle beraber, 1926–1934 yılları arasında Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerini misafir etmekle tanınmıştır. Bediüzzaman Hz.leri ve eserleri olan Risale-i Nur Külliyatı tanındıkça Barla da geniş kitlelerce tanınmıştır. Dolayısıyla Barla, Bediüzzaman Hz.leri ve Risale-i Nurla özdeşleşmiştir.

    Barla’da Ziyaret Edilecek Yerler ve Yapılabilecek Faaliyetler:








    Barla’da
    • Bediüzzaman Hz.lerinin 1926–1934 yılları arasında kaldığı ev,
      28. sözün yazıldığı Sıddık Süleyman Ağabey’in bahçesi, şu anki ismiyle Cennet Bahçesi,
      Risale-i Nur’un saff-ı evvellerinin defnedildikleri Barla Kabristanı,
    • Bediüzzaman Hz.lerinin ben burayı Yıldız Saraylarına değişmem dediği mükemmel bir tefekkür mekânı olan Çam Dağı,
    Ziyaret edilebilir.
    Ayrıca:
    Üstadın Isparta’daki müze konumundaki evi, Isparta’dayken su getirttiği Sidre Tepesi, Sav, Kuleönü, İslamköy gibi Risale-i Nur mekânları da gezilebilir.





    Ayrıca Üstad hazretlerinin evinin önündeki çınar ağacına Kurtlar tarafından yazılan Allah lafzı bulunmakta idi.
    Ama şimdi o mübarek ağacın yerinde yeller esiyor. Nasıl ki üstad hazretleri Eddai'de vefatından sonra mezarının yıkılacağını ve onu hazmedemeyenlerin mezarında bile rahat bırakmayacağını ifade ediyor :
    "Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde
    Saidden yetmiş dokuz emvât bâ-âsâm âlâma.
    Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş,
    Beraber ağlıyor hüsrân-ı İslâm'a.
    Mezar taşımla püremvât enîndâr o mezârımla
    Revânım sâha-i ukbâ-i ferdâma.
    Yakînim var ki, istikbâl semâvâtı, zemin-i Asya
    Bâhem olur teslim yed-i beyzâ-i İslâm'a.
    Zîra yemîn-i yümn-i imândır,
    Verir emn ü emân ile enâma."

  9. #9
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: BARLA yı GEZELİM...

    arihçesi

    - Kasabamız Isparta ili,Eğirdir ilçesine bağlı olup, Eğirdir’in 25 km kuzeybatı uzantısı, 18 km kıyı şeridi olan 3052 nüfuslu 104 Km² yüzölçümlü güzel bir yerleşim yeridir.

    - Kasabamızın kuruluş tarihi tam olarak bilinmemektedir.Edinilen bilgilere göre M.Ö.1. yüzyılda kasabamızda para basıldığı araştırılan kaynaklardan tespit edilmiştir.

    - Bilinen en eski adı Parlais olduğu, Antik yazar Ptolrmoios tarafından belirtilmiştir. Parlais’in yerinin aranması 1833 yılında F.V.J Arundel ile başlamıştır.

    - Şehrin yeriyle ilgili çeşitli araştırmacılar tarafından çok farklı teklifler getirilmiştir. 1914 ten itibaren aralıklarla Mütareke yıllarına kadar Pamphylia ve Pisidia’da kısa sürelerle incelemeler yapan B.Pace Barla’ya da uğramış ve buranın Parlais olduğunu ileri sürülmüştür. L.Lobert, Eğirdir gölünün batısında Bedre köyü yakınında bulunan sınır yazıtıyla ve daha sonra yine Barla’da bulunduğu yazıtlarla Barla’nın Parlais olduğu anlaşılmıştır.

    - Barla’nın 1.5 km kuzey batısındaki yamaçta ve tepede Akrapolis olduğu düşünülmektedir. Bunu doğrulayan üç kil ineli ve Semerdam’lı bir kaya mezarı bulunmaktadır.

    - Kasabamız ve çevresi ağır bir tahribata uğraması sebebiyle kalıntıların taş yığınından öte bir bilgi vermesi imkansızdır. Genç devir kalıntıları günümüze gelebilmiştir. Roma paratorluğundan kalan tarihi eserler: Roma köprüsü, 2 adet kaya mezarı bulunmaktadır.

    - Barla kasabamız 1376 yılında Osmanlı yönetimine geçmiş olup, kurtuluş savaşı sonuna kadar Rumlarla, Türkler iç içe yaşamışlardır. Rumlardan kalan bir Aya Geogios kilisesi, Osmanlılardan kalan 2 köprü, 1 adet Çeşnigir Paşa cami, 2 adet hamam, 4 adet Ulu Çınar ve tarihi çeşmeler mevcuttur.

    - Kasabamız 1953 yılında Belediye olmuştur. Belediye başkanlarımız sırasıyla: Mehmet ÇALLI, Mehmet DOLAKSIZ, M.Kazım KARACA, Rıfat ÇELİKTÜRK, Burhan ŞENAL, Cemal TURAN, Recep GÜLLÜ, Mehmet ŞAMLI, Mustafa SOYÖZ, Mustafa KUNT Belediye Başkanlarımızdır.

    - Kasabamızda İlköğretim, sağlık Ocağı, Kütüphane, P.T.T, Jandarma, TEİAŞ resmi kurumları mevcuttur.

    - Kasabamızda bir adet su ürünleri Kooperatifi ve Tarım Kredi Kooperatifi kurulmuştur.

    - Kasabamız yedi mahalleden oluşmaktadır. Halkımızın geçim kaynakları tarım özellikle elma, kiraz, erik, kayısı gibi meyveler çok kaliteli olması, hayvancılık, hayvancılık değince et, süt mamulleri çevre yerlerde aranan ve tercih edilen ürünlerdir.

    - Balıkçılıkta yapılmaktadır Sebzecilikte tercih edilir. Ayrıca ormanlık olan yerlerimizden kerestelik tomruk çıkarılmaktadır.

    - Yaylalarımız ve sularımız çok meşhurdur. Tarımsal sulama amaçlı yapılan bir göledimiz mevcuttur olup Bağören köyü ile müşterek faydalanmaktayız.

    - Kasabamızda yazın turizm nedeniyle nüfus artmaktadır. Ziyaret edilen yerler arasında, yabancı turistler 2737 m yüksekliğe sahip Barla dağı, kilise ve eski eserlere, yerli turistler ise Çamdağı ve Boyalı adasına rağbet etmektedirler.


  10. #10
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

Sayfa 1/2 12 SonSon

Benzer Konular

  1. Barla resimleri.
    By SiLa in forum Bediüzzaman Resimleri.
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 20.02.11, 17:51
  2. Barla’da Bayram veya "Bayram", Barla’da
    By BaRLa in forum Bediüzzaman, Çalışmaları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 26.06.09, 00:07
  3. Barla ek yüreğime
    By BaRLa in forum Bediüzzaman, Çalışmaları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.06.09, 16:54
  4. BaRLa SıDDıKLaRı
    By Konyevi Nisa in forum Bediüzzaman Talebeleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.07.08, 13:58
  5. Barla-Bediüzzaman' nin Mescidi.
    By Konyevi Nisa in forum Bediüzzaman'ın Hayatı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 15.06.08, 08:56

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •