***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


NUSAYRiLiK
NUSAYRiLiK
Çogunlugu Suriye'de yasayan asiri bir Siî-Batinî firkasi. Bunlara günümüzde Numeyrîler ismi de verilmektedir. Nusayrî isminin ise geçmiste kalan bir isim oldugunu ve firka kurucusuna nisbeten bu ismin verildigini ileri sürerler. Firkanin ismini, kurucusu olan Muhammed b. Nusayr en-Nemiri'ye (270/883) nisbeten aldigi bilinmektedir. Zaten itikadi firkalarin hemen hemen bir çogunun kurucularina nisbeten tanindiklari ve buna uygun isim aldiklari bilinen ve sik rastlanan bir durumdur.
Batinî karakterli firkalarda ortak olarak görülen husus, bunlarin genel olarak çift hayatlari olmasidir. Yani birisi, kendi içlerinde ve çevrelerinde yasadiklari ve yasattiklari hayat seyri, digeri de toplum içinde yasamalari itibariyle toplumsal hayatlaridir. Iste Nusayrilik de genel anlamda bu özellikleri tasimakla birlikte, batinî firkalar arasinda, önemli eserlerinden bir kismi elde edilebilmis ve dolayisiyla görüslerine vakif olunabilmis firkalardan birisi olma özelligini tasimaktadir.
Nusayriligin kurucusu Ibn Nusayr, Siî-Imamiyyenin onuncu imami Ali en-Nakî'nin hayatinda onun tarafindan gönderilmis bir peygamber oldugunu iddia ediyor; onun hakkinda asiri görüsler ileri sürerek tenasuhtan söz ediyordu. Onun ilahligini söylüyor ve haramlari helal kiliyordu. Bir rivayete göre de, Ibn Nusayr, Imamiyye'nin onbirinci imami Hasan el-Askeri'nin (260-873) "bab"i oldugunu ileri sürmüs ve onun vefatiyla da oglu Muhammed b. el-Hasan'in mehdiligini kabul etmistir (E.Ruhi Figlali, Çagimizda Itikadi Islam Mezhebleri, s. 143, en-Nevbahtî, Firakus-Sî'a, nsr. M.Sadik, Necef 1936, s. 193).
Genellikle Suriye bölgesinde yayilmis bulunan Nusayriler, Karmatilerin 291 (903) yilinda Suriye'yi ele geçirmesi üzerine, bir kismi Suriye'de kalirken bir diger kismi ise, Antakya civarina çekildiler. Özellikle Nusayrilik Hamdanilerin Suriye'ye egemen olmasiyla bu dönemde büyük bir güç kazandilar. Zira Hamdani emirleri bu mezhebe girmis ve yayginlasmasi için ugrasmislardir. Selçuklular döneminde Malazgirt savasini (463/1071) takiben de Nusayriler Antakya'yi ele geçirmislerdi. Franklarin 492 (1098) yilinda bölgeyi isgal etmeleri üzerine bir süre onlarin hakimiyetleri altinda kaldilar. Haçli seferleri esnasinda Haçli ordularina yardim etmis ve müslümanlarin aleyhinde Hristiyanlara destek olmuslardi. Bundan dolayi Selahaddin Eyyubî tarafindan cezalandirilmislardir. Ayni sekilde Memluklular aleyhinde Mogollara yardim ettikleri için Memluklu Sultani Baybars'tan da baski gönnüslerdi. Nusayriler, bölgede sirasiyla hüküm süren, Selahaddin Eyyubi, Haçlilar, Ismaililer ve Mogollar'dan sonra Yavuz Sultan Selim'in 922 (1516) yilindaki Mercidabik Zaferi ile Suriye'yi ele geçirmesi ile daha sonraki devirlerde de ayni bölgede varliklarini sürdürürler. Nusayrilerin hemen hemen her devirde ve özellikle Osmanli Döneminde varliklarini sürdürmelerindeki en önemli faktör, Osmanli Devletinin, hükmü altindaki bölgelerde her inanç ve irktan olan kavimlere gösterdigi müsamaha anlayisi ve tavri gösterilmektedir. Zira, Osmanli Devleti, bu tavrini devletin baglayici ve birlestirici bir felsefesi olarak telakki etmekte idi. Zaman zaman Osmanlilara karsi isyan etmelerine ragmen II. Abdülhamid onlari resmen bir mezheb olarak kabul etmisti.
Bugün Suriye'de çesitli bölgelerde, Hatay, Tarsus, Adana, Firat boylari ve Lübnan'da yaygin olarak yerlesmis bulunan Nusayrilerin sayisi bir kisim arastirmacilara göre yaklasik 325-400 bin kisi civarindadir (L.Massignon, "Nusayriler" Maddesi, I.A.) Bir kisim arastirmacilara göre ise, yalniz Hatay Bölgesi'nde yaklasik yüz kirk dokuz bin Nusayri bulunmaktadir (Ahmet Turan, Les Nusayris de Turquie dans la Religion d'Hatay, Doctorat de III e cylcle Paris 1973, s. 21).
Diger bir çok itikadî firkada oldugu gibi Nusayrilik de kendi arasinda çesitli firkalara ayrilmistir. Bunlar genel olarak dört kola ayrilmislardir ki, bunlar; Haydariyye, Simaliyye (veya Semsiyye) Kilaziyye (veya Kameriyye) ve Gaybiyye'dir. Ancak bunlar, esas itibariyle, Simafiyye ve Kibliyye olmak üzere iki ana kol halinde yayginlik kazanmislardir.
Nusayrilerin itikadi görüslerine gelince:
Bunlarin görüsleri kismen Islâm'dan kaynaklanmis olsa da agirlikli olarak batini tevillere dayanmakta ve hatta zaman zaman hristiyan kültürünün etkisi görülmektedir. Hüseyin b. Hamdân el-Hasibî'nin (346 veya 358/957 veya 968) Kitâbül-Mecmû'u ile önce nusayri iken daha sonra hristiyan olan Adanali Süleyman Efendi'nin Kitâbul-Bakürati's-Süleymaniyye fi Kesfi Esrâri'd-Diyânâti'n-Nusayriyye isimli eserleri Nusayriligin itikadi ile ilgili önemli bilgiler ihtiva ederler.
Bir çok itikadi firkada gördügümüz gibi, firkalarin görüslerini temel bazi hususlar teskil etmekte ve diger görüsler bu görüsün etrafinda odaklanmaktadir. Nusayrilerin görüslerinin temelini de Hz. Alinin ilahlastirilmasi teskil etmektedir. Bundan dolayi Nusayriler Sia firkalari arasinda gulat kismindan telakki edilmektedir. Bu firkanin bütün kollarina göre Hz. Ali mabudtur, tanridir. Yüce Allah için sayilan sifat ve özellikler Hz. Ali için sayilmaktadir. O nurun nurudur, ilahi zati itibariyle gizlidir. O manadir. Görünüste imam olmasina ragmen, batini cihetiyle O, Allah'tir. Buna göre onlarin sehadet kelimesi "Ben Ali'den baska ilah bulunmadigina sehadet ederim "seklindedir.
Bu anlayisa göre Ali, Tanridir. Kendi ruhundan Muhammed'i, O da Selman-i Farisî'yi yaratmistir. Ali "mana", Muhammed "isim", Selman ise "bab"dir. Bu üçlü A(ayn), M (Mim) ve S (Sin) sembolleriyle ifade edilir. Bu üçlü sembolize sistemi Süleyman Hasbi tarafindan Hristiyanliktaki "Baba-Ogul-Ruhul-Kudüs" sistemiyle açiklanir. Ayrica Selman'dan sonra bes tane de eytam vardir ki, bunlar; Mikdad b. el-Esved (Tabiat olaylari ve zelzeleyi yürütür), Ebû Zerril-Gifâril-Gifâri (Yildizlarin hareketini idare eder), Abdullah b. Revâha (Canlilarin hayatlariyla ugrasir), Osman b. Maz'un (Rizik ve hastaliklarla ugrasir) ve Kanber b. Kadân ed-Devrî (Ruhlari cesetlere gönderir). Bu bes eytam, ayni zamanda bes büyük yildizdir.
Tenasüh ve ruh göçüne inanirlar. Onlara göre, insanlar ilk kez semâvî varliklar olarak yaratilmislar; fakat düsüslerinin bir sonucu olarak bu günkü sekillerini kabullenmek zorunda kalmislardir. Sürekli tenasüh ve ruh göçü, insanlarin tekrar semavi varliklara dönmesiyle son bulacaktir. Yine Hz. Ali (r.a)'in yildizlarin prensi oldugunu ve günes veya ay ile cisimlenmis bulunduguna inanirlar.
Kendileri Ali'nin uluhiyyetine inanmak ve onun yüceliginin nimetine ermek serefine ulasan kisilerdir. Aliye inanan Nusayrilerin ruhla, hareket yoluyla yildizlar haline dönüserek nurlar alemine yükselir. Nusayri olmayanlarin ruhlari ise, hayvan cesetlerine girer. Onlara göre kadinlarin ruhlari yoktur. Seytanlar insanlarin günahlarindan, kadinlar da seytanlarin günahlarindan yaratilmislardir. Bu bakimdan kadinlara onlarin mezheblerinin sirlari açiklanmaz. Bu taassuplarindan ötürü Fâtima'nin ismini kullanmayip, metinlerinde bu kelimenin müzekkeri olan Fâtir'i kullanmayi tercih ederler. Ayrica onlara göre, diger halifelerle birlikte bir kisim sahabe ile Muaviye, Yezid ve Haccac da seytanin sembolleridir ve lanetlidirler.
Tanri olarak kabul ettikleri Ali'nin bulundugu yer konusunda iki gruba ayrilirlar. Haydariler'e göre Ali, göktedir. Günes Muhammed'i, ay da Selman'i temsil eder. Ali güneste oturmaktadir. Bu yüzden bunlara "Semsiler" de denilmektedir. Ikinci kol olan Kilaziler'e göre ise Ali'nin yeri ay'dir. Bu yüzden bunlara da "Kameriler" ismi verilmektedir.
Onlara göre sarap, uluhiyyetin sembolüdür. Bundan dolayi sarabi ve sarabin asli olan üzüm asmalarini asiri bir sekilde yüceltirler.
Islamin bes sarti ise söyle bir tevil esasina göre anlasilir: