***
DIŞARDA
Points: 47.246, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 75,0%
Achievements


Er Reşîd (c.c)
ER-REŞÎD (C.C.)
“Kullarını irşad eden, doğru yolu gösteren.”
Hikmeti ve rahmeti sonsuz olan Yüce Allah kullarını irşad eder, onları doğru yola iletir.
Dilediği kulunun kalbini marifetine açar.
Reşîd, mürşid mânâsınadır.
Mürşid kelimesi de iki mânâ ifade etmektedir:
a) Doğru ve selamet olan yolu gösteren.
b) Hiçbir işi boş ve faydasız olmayan. Her işinde mutlaka bir hikmet bulunan zat demektir.
Birinci mânâca “El-Hâdî” ism-i şerîfiyle aynı demektir.
Bir kulun gönlünü hidayete, hikmete, İslama açacak ancak Allahü Teâlâ'dır.
O kimi dilerse dilediği kişiyi irşad eder, selâmete ulaştırır.
Ve kimi de dilerse onu dalâlette bırakır.
Âlemde cereyan eden hiçbir hadise, büyük küçük hiçbir iş yoktur ki o işin kumandası Allahü Teâlâ'nın kudret elinde olmasın.
Herşey ve her iş O Zât-ı Zülcelâl'in irade ve tedbiriyle meydana gelir.
O dilemedikçe bütün âlem bir olsa hiçbir şeyi hayat sahasına çıkaramazlar.
Hâsılı herşey O'nun takdiri çerçevesi içinde tamam olur.
Mesela bir insan ne kadar arzu etse, çırpınsa da sevdiğini ve dilediğini hidayete erdiremez.
Yine bütün beşer bir olsa da diledikleri anda yağmur yağdıramazlar, yahut baharı kışın yerine koyamazlar.
Gökteki ayın yolunu değiştirip de aksine bir istikamete döndüremezler.
İşte Yüce Yaratıcımızın tekvînî olan tedbirleri kâinatın iradesine ait emr ü fermanlarıdır.
Hiçbir şey, hiçbir nesne yoktur ki, bu İlâhî tedbirlere göre ve tam bir mecburiyet içinde vazifesini yayıp durmasın.
Göklere nazar ederseniz göreceksiniz ki, binlerce senedir güneş tam bir mecburiyetle kendisine tayin edilen vazifenin ifasındadır.
Ay öyledir.
Zaman öyledir.
Kış öyle, yaz öyle, bahar öyledir.
Yani kâinatın nizamı, Allahü Teâlâ'nın irade ve tedbiri ile ezelden ebede doğru akıp gitmektedir.
Tâ ki Allah “Dur!” diyecek ki, herşey duracak, herşeyin nizamı bozulacaktır.
Ve Allahü Teâlâ buyuruyor:
“Şüphesiz ki sizin rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra (emri) arş üzerinde hükümran olan, her işi yerli yerinde tedbir (ve idare) edegelendir.” Yunus: 3.
“Tedbir: Bir işin iyi bir neticeye ulaşması için ardını ve akıbetini, önünü sonunu, bilerek, hesap ederek gözetmek, takdir ve idare etmek demektir ki, burada murad, bütün işlerin birbirine bağlı olarak gelişmesini ve en son akıbetini tayin eden Hakk'ın hükmü ve takdiridir.” (M. Hamdi Yazır)
Cenâb-ı Hakk'ın teşrîî olan tedbirleri ise, mükellef olan kulların, yani “Reşîd olan” aklı başında insanların iki âlemde de saadet ve selameti, refah ve felahı için Kerîm kitabı Kur'an'da beyan edilmiş emirleridir.
Bunda cebir ve zorlama yoktur.
Sadece insanların iradeleriyle yapılması istenmiştir.
Kişi kendi ihtiyariyle dilediği yolu seçebilir.
Cennetin arı duru ırmakları tarafına akabildiği gibi, cehennemin kara derelerine de yol bulabilir.
Cihan toprağında mekân tutan bir kul için irade-i cüz'iyesini kullanmadıkça murada ermek mümkün olmaz.
Kul ümit ettiği ve aradığı sevabı ve ebediyyet serinliğini, kendisi için vaad buyurulan sonsuz saadeti bulmak muradında ise, azîz ve celîl olan Allah'ın teşrîî emirlerini canla başla yerine getirecektir.
Bir lokma ekmeği bile çiğnemeden yutmak mümkün değilken, hiçbir gayret göstermeden cennetlere, dîdâr neş'elerine nasıl ulaşılır?..
Kuş kanadı ile uçar, arslan pençesinin kuvvetiyle iş yapar, arılar bir nefes durmadan çırpınarak petek petek bal yapar.
Bunlar da gösteriyor ki her işe bir tedbir gerekir...
Tedbiri alacak da akıldır.
Akıl, Allah'ın insanlara en büyük ihsanıdır.
Aklı olmayanın dini de olmaz.
Akıl, insanı hayvanlardan ayırt eden bir kuvvettir.
Ama her akıl selim değildir. Eğer insanlar kâmil bir akla sahip olsalardı zaman mekân boyunca putçuluk devam eder miydi?
Evet:
Kâmil bir akla yoldaş etmelisin sen aklı,
O zaman diyeceksin, her şeyde Nebî haklı!
Nefis akla pençe vurdukça, şeytan da nefsle ahbap oldukça insan nasıl tedbir sahibi olabilir?
Nefs, insanın içinde bulanık bir su gibidir.
Daha doğrusu bir felaket batağıdır.
O batağa düşen kolay kolay çıkıp kurtulamaz, meğer ki Hûda'dan inayet yetişe...
Nefs batağını kurutup, onu bir gülistan haline getirmenin yolu takva ve verâdır.
Aklın nurlanması ve terbiyesi de ilimle, irfanla, imanla mümkündür.
Zât-ı Zülcelâl Hazretlerinin emr ü fermanı:
“Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslama açar.” En’am: 125.
“(Yani) Allah her kime hidayet diler, doğruca kendine erdirmek isterse İslâm için gönlünü açar.
Hakkı ve hak teklifleri kabul için nefsine öyle kabiliyet verir ki, iman ve itaatle göğsü genişler, kalbi ferahlanır, neşeli olur.
Bilinmektedir ki göğüs genişliği kuvvete, teneffüs ve tahammüle delâlet eder.
Göğsün açılması, geniş geniş nefes alması da kalbin ferahlanmasını gerektirir.
Ve bu şekilde göğsün ferahlanması, hem kuvvet ve tahammülden, hem de sevinme ve ferahlanmadan kinaye olur.
Burada İslâm için göğsün açılması da, nefse hakkı seve seve kabul etmeye hazır, engel ve zıtlıktan arınmış bir kabiliyet bahşetmekten kinayedir.
Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.v)'e bu göğsün açılması hakkında soru sorulduğu zaman buyurmuştur ki:
“Bir nurdur ki, Allah onu mü'minin kalbine atar, o da onunla ferahlanır, açılır.”
Bunun üzerine Ashab:
“Ey Allah'ın Resulü! Onun tanınacak bir emaresi var mıdır?” demişler, Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sel-lem) de:
“Evet, ebedilik evine yönelme, aldanma evi (dünya evi)nden uzaklaşma ve ölüme, (ölüm) gelmeden önce, hazırlanmaktır.” buyurmuştur.
İşte Allah, hidayetini istediği kimsenin kalbine böyle bir nur verir, o kimse de iman ve İslâm ile son derece sevinir ve genişler.
Hakkı kabul ve hak teklifleri yerine getirmekten canı sıkılmaz, zahmet ve ızdırap duymaz, tersine neşe ve sevinç duyar.” Hak Dini Kur'an Dili, 3/514.
İslama, imana, irfana ve hidayete mazhar olmak için gönülde bir arzu, iyiliğe, hayıra, güzele doğru bir meyil bulunmalıdır.
Aksine ilâhî emirlerden tiksinen kimseler dalâleti satın almış olurlar.
Allahü Teâlâ'nın emr ü fermanına boyun eğenlere ilâhî imdat eli uzanır ve onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.
Onlar da dünya ve ahirette mesut ve bahtiyar olurlar.
İşte Allah'ın, kulu hidayete erdirmesi budur.
Kul isteyecek, Rabbi de ona ihsan buyuracaktır.
Diyeceğim o ki:
Güneşler o kapıda, aylar o kapıdadır.
Hiç zaman kaybetme de sen önünde kur çadır!
O'nun emriyle sana bulut sakalık eder,
A tembel, a hünersiz, gönlün hep uykudadır!.. Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 329-334.
Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
13.Asrın Müceddidi
BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ