***
DIŞARDA
Points: 47.246, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 75,0%
Achievements


El-Bedi (c.c)
El-BEDİ’(C.C.)
“Hiçbir benzeri olmayan şeyleri, acib ve hayret verici âlemleri icad eden.”
Gözümüzü ufuklara diktiğimizde hayret verici ve misli olmayan manzaralar görürüz.
Göklerin başımız üstünde bir şemsiye gibi duruşu, yeryüzünün ayağımızın altına serilişi, denizlerin coşup çağlayışı, kayalar arasından suların fışkırışı, kuru dallar üzerinde tomurcuk güllerin açılışı “Bedî” ism-i şerifinin tecellîleridir.
Hepsi örneksiz, misâlsiz yaratılıp icad edilmiştir.
Bunlar yaratılırken ne bir plâna, ne araştırmaya, ne bir yerden yardıma ihtiyaç duymadan, sadece “Ol!” demekle icat etmek Allahü Teâlâ'ya mahsustur.
Demek ki, bu mânâ mülâhaza edildiğinde “Bedî” ancak Zât-ı Zülcelâldir.
Misli, örneği olmadığı halde Allah'ın kudret elinden çıkan ve Onun iradesiyle meydana gelen ne kadar fevkalâde ve güzel, ne kadar hayret verici nadide şeyler varsa onlara da “ibda” olunmuş mânâsına Bedî' denildiğini bilmekteyiz.
Bir kere göklere bak, yere bak, bin türlü çeşidi olan çiçeklere, güllere; ipek kanatlı kuşlara, akvaryumdaki nadide balıklara ve daha Allah'ın yarattığı nice şeylere bak, ne kadar bedî, ne kadar misli bulunmaz varlıklardır.
Alemde hiçbir zerre, hiçbir nesne yokken, hattâ âlemin kendisi de yokken, ortada örnek ve misâl alınacak hiçbir şey yokken, sonsuz kudret ve nihayetsiz rahmet sahibi olan Allah ilk önce bunları yoktan vücuda getirmiştir.
Kâinattaki mahlûkatın çeşidini saymaya sayılar kâfi gelir mi?
Hem her nev'in bütün fertleri de tamâmiyle birbirinin aynı değildir.
Aralarında benzerlik olduğu gibi, ayrılık da mevcuttur.
Meselâ: Çiçek âlemine bakalım.
Görünüşte hepsi çiçek ama, her birinin kendine ait bir vasfı, bir karakteri vardır.
Yine her birinin kokusu, rengi ayrıdır.
İnsanlar da öyle. Demek ki her zerrenin, her çiçeğin, her insanın yaradılışı başlı başına bir bedîadır.
İnsan vücudunda nice kudret âsân pırıldamaktadır ki beşerin aklı henüz onu çözebilmiş değildir.
Bir düşünelim ki: Bin tane beyaz duvaklı gelin bir araya gelmiş olsa, hepsi aynı yaşta bulunsa, herkesin gözü yine yüzünde, kulağı yerinde, burnu yerinde, dudağı dişleri de hep yerindedir.
Ne var ki bu bin tane güzelin hiçbiri bir başkasına benzemez.
Allahü Teâlâ her birine ayrı bir veçhe vermiştir.
Ve her birinde kudretinin nişanelerini göstermiştir.
Milyarlarca insanı buna temsil ettiğimiz zaman yine göreceğimiz şey başka başka yüzlerdir.
Tâ Hazreti Adem'den bugüne kadar gelen insanlar da öyledir.
Bundan sonra yaratılacak insanlar da yine birbirine benzemeyecektir.
İşte bu bedîayı meydana getirmek ancak Allahü Teâlâ'ya mahsustur.
Zaman ve mekân boyunca insanlarda, onların yüzlerinde kaşlar, gözler, burun ve ağız gibi azaların yerleri kati surette değişmediği halde şu koca âlemde yüzleri tamamiyle birbirine benzeyen iki insanı bulmak mümkün değildir.
Şu iki elimizin içine sığacak kadar küçük deri parçası üzerinde bu harika sanat nedir?
Eğer bir kimse mal değil de insan ise rabbinin sonsuz kudreti karşısında gönül gönül titremesi lâzımdır.
Burada insandan misâl verdik.
Hayvanlar âlemi de bir başka hayret edilecek âlemdir.
O güzelim kara gözlü ceylanlar, kuğular, anlar, arslanlar, atlar ve kınalı keklikler...
Her biri bir bedîadır. Allah'ın kudretine yerde gökte alâmetler vardır.
Suların üzerinde dağ büyüklüğündeki gemilerin akıp gitmesi az şey midir?
Ve şanı yüce rabbimizin şanı büyük kitabı bize haber veriyor ve
Allah buyuruyor ki:
“Göklerin ve yerin yaratıcısıdır O!
O, bir şeye hükmetti mi ona ancak “Ol!” der, o da oluverir.” Bakara: 117.
Evet:
O bir şeye “Ol!” desin, herbir şey başkalaşır, Semâ, güneş, ay, yıldız, O'nun mührünü taşır!..
A vefa arayan insan!
Sen kullukta rabbine vefa göster ki, âlem sana kucak açsın.
Sen O'nu doyumsuz bir aşk ile sev ki, göktekiler de, yerdekiler de seni sevsin ve senin hizmetine koşsun.
Can gözünü aç, kâinat gülistanına bak ki gönlüne hikmetler dalga dalga insin.
Sen cenneti ahirette kazanacak değilsin.
Cennetin meyvesi burada boy verir.
Cehennemin yolu da yine buradadır.
Kâinat bir uçtan öbür uca bedîalarla, acibelerle, hayret verici eserlerle doludur.
Aziz ve Celîl olan Allah yeri göğü senin hizmetine tahsis etmiştir.
Sen artık bunun şükrünü bilmezsen ve rabbinin kudretinin izlerini, nişanelerini görmezsen, yüreğinde top patlasa yine gözünü açman mümkün olmaz...
Ah ne desem?
İnsanın cinnetinden cinler bile hayrette:
Yer uyanık, gök uyanık,
Uyumak zamanı mı ki?
Ey uykulu, uyan artık,
Uyumak zamanı mı ki?
Pınar, havuz, deniz, ırmak,
Yasemen, gül, lâle, zambak,
Hepsi kalkmış, uyanmış bak,
Uyumak zamanı mı ki?
Zaman hep sonsuza akar,
Bütün varlık şaha kalkar,
Uyan, nazlı, işveli yâr,
Uyumak zamanı mı ki? Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 316-319.
Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
13.Asrın Müceddidi
BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ