***
DIŞARDA
Points: 47.246, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 75,0%
Achievements


El-Ğaniyy (c.c)
EL-ĞANİYY (C.C.)
“Zâtı ve sıfatı ile her şeyden müstağni, çok çok Zengin.”
Alemde bir zengin düşününüz ki, onun hiçbir şeye ihtiyacı olmasın, bir eksiği bulunmasın.
İnsanlar için bu mümkün müdür?
İnsan sadece zengin değil, bütün dünyaya mâlik olsa, o yine bir başkasına muhtaçtır.
Zengin ise; hiçbir şeye muhtaç olmayan, hiçbir suretle bir başkasına dayanmayan ve her ihtiyaçtan berî olan demektir.
İnsanlar için bu muhal.
Bu sıfat, tam ve mutlak mânâda Allahü Teâlâ'ya mahsustur.
Çünkü Hâhk-ı Zîşan, gerek zâtında, gerek sıfatlarında, gerek işlerinde hiçbir zaman, hiçbir şeye muhtaç değildir.
Aksine âlemlerin bütün ihtiyacını karşılayan, bütün varlıkların rızkını veren, kapısında boyun bükenlerin ellerini boş döndürmeyen yegane zengin O'dur.
O'nun hazinelerini bitirmeye kimsenin gücü yetmez.
O, kendi zâtından istedikçe isteyenleri sever.
Halbuki dünya sultanları, kapısına gelenlerden hoşlanmaz.
O'nun hazinelerinde herşey vardır, ancak “Yokluk” yoktur.
Dünya sultanlarının ise elinde olan tükenir, saltanatın yerinde yeller eser, kendileri de gün gelir bir kefenle toprağa girer.
Demek ki asıl zengin olan kullar değil, Allahü Teâlâ'dır.
Çünkü O'nun zenginliğinin sonu yoktur.
Evet:
Sizde olan tükenir, Allah'da olan sonsuz,
Ey Âdem evlatları, ne yaparsınız O'nsuz?
Bir gün zamanın halifesi Abdülmelik, büyük İslâm âlimi İbni Baytara'yı ziyarete gitmişti. Ona:
“Ey üstad, dedi, ne emrederseniz buyurun, emredin.
Emriniz derhal yerine getirilecektir!”
İbni Baytara yanağına tombul bir gülücük kondurup dedi ki:
“Estağfirullah, ne isteyebilirim ki, siz de benim gibi Abdülmelik'siniz, Melik'in, yani Allah'ın kulu!
Siz benim ne günahımı affedebilirsiniz, ne de sevabımı çoğaltabilirsiniz.
Ne beni cennete koyabilirsiniz, ne de cehennem'den âzâd edebilirsiniz.”
Halife Abdülmelik bu güzel sözden öyle haz duydu ki, bir ah ederek gönül dağladı da:
“Ne olurdu, dedi, bütün âlimlerimiz sizin gibi mert ve sadık olsaydı!..”
Gerçek o ki, halifeler de, sultanlar da, şahlar da Allah'a muhtaçtır.
Cihanın en büyük hükümdarı bile olsa hiç kimse bir başkasını cennete koymaya kadir değildir.
Cennet ise Allah'ın mülküdür ve bitmez tükenmez nimetlerle doludur.
İhtiyaç sahibi olanlar gerçek mânâda zengin sayılmazlar.
Hacet eksikliktir.
Bütün hacetlerini bir başkasının gördüğü zât ise mâbud olamaz.
Halbuki Allahü Teâlâ binlerce senedir, binlerce mahlûkun ihtiyacını karşılamakta, ardı arkası kesilmeden her canlının rızkını vermektedir.
Kıyamete kadar da dünya dolusu nimet akıp duracaktır.
Kıyametten sonra da Peygamberleri, dostları ve mü'minler için cennetlerinin kapısını açacaktır.
Oradaki nimetleri akıl ve hayâl kavramaktan çok uzaktır.
İşte Allah'ın zenginliği böyledir.
Kullarını ibadetle mükellef tutması, ihtiyaçtan değil, insanların kendi ihtiyaçlarındandır.
Yine yaratılmışlar içinde Allah'a ihtiyacı en çok olan insanlardır.
Meselâ: Bir kuş bir ağacın dalında avuç içi kadar bir yerde hayatını devam ettirebilir.
İki arpa tanesi onu doyurur.
Ne saray ister, ne ısınmak için ateş arar, ne gezmek için vasıtaya ihtiyaç duyar.
Onun âlemi küçük bir âlemdir.
Fakat insanlar öyle mi?
Anne rahminden dünya çemenine düşen bir bebeğin ihtiyaçlarını düşünmek kâfi.
Maddî ihtiyaçtan başka ruhî ihtiyacımız da vardır.
Bunları hazır edip hizmetimize sunmak, Allahü Teâlâ'dan başkasının yapacağı iş değildir.
Şu bir nefes içinde ne kadar nimetlere mazhar oluyoruz da haberimiz yok.
Hani bir gün, Harun Reşid, Behlül Dânâ Hazretlerine:
“Ey iki gözüm, Behlül, demişti, şu bir kese altını al, sana hediyemdir.
Bir ihtiyacını giderirsin!”
Behlül'ün karşılığı yaman olmuştu:
“Ey Harun! Allah senin rabbin de benim rabbim değil mi?
Seni hatırlayıp da beni unutur mu?
Sen niye ipi boynuna takıp kendini ateşe sürüklüyorsun?”
Ey insanlar!
Kuş kanadıyla uçar!
Kanadı kırık kuşu vahşi kediler kapar.
Yaptığımız iyilikler, ibadetler hayırlar, güzel işler hep bize dönecektir.
Çünkü Allahü Teâlâ'nın bunlara zerrece ihtiyacı yoktur.
Allah emrettiği için ve onun rızasını umarak ibadetlerimizi ifa ettiğimiz takdirde alacağımız mükâfat pek büyüktür.
O'nun rızası ise hepsinden büyüktür ve makbuldür.
Ve Allah'ın emr ü fermanı:
“Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaç olanlarsınız.
Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir, Hamîd'dir = hamd olunmaya lâyıktır.” Fâtır: 15.
Evet:
İncir, hurma, muz O'nun,
Ey insanlar, tuz O'nun.
Sizin bir şeyiniz yok,
Yağmur O'nun, buz O'nun!. Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 289-292.
Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
13.Asrın Müceddidi
BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ