sh: » (S: 471)
Besinci Nokta: Kur'anin bir cenahi mâzide, bir cenahi müstakbelde, kökü ve bir kanadi eski Peygamberlerin ittifakli hakikatlari oldugu ve bu onlari tasdik ve teyid ettigi ve onlar dahi tevafukun lisan-i haliyle bunu tasdik ettikleri gibi, öyle de: Evliya ve asfiya gibi ondan hayat alan semereleri, hayatdar tekemmülleriyle, secere-i mübarekelerinin hayatdar, feyizdar ve hakikat-medâr olduguna delâlet eden ve ikinci kanadinin himayesi altinda yetisen ve yasayan velâyetin bütün hak tarîkatlari ve Islâmiyetin bütün hakikatli ilimleri, Kur'anin ayn-i hak ve mecma-i hakaik ve câmiiyette misilsiz bir hârika olduguna sehadet eder.
Altinci Nokta: Kur'anin alti ciheti nuranidir, sidk ve hakkaniyetini gösterir. Evet altinda hüccet ve bürhân direkleri, üstünde sikke-i i'câz lem'alari, önünde ve hedefinde saadet-i dâreyn hediyeleri, arkasinda nokta-i istinadi vahy-i semâvî hakikatlari, saginda hadsiz ukûl-ü müstakimenin deliller ile tasdikleri, solunda selim kalblerin ve temiz vicdanlarin ciddî itminanlari ve samimî incizablari ve teslimleri; Kur'anin fevkalâde, hârika, metin, hücum edilmez bir kal'a-i semâviye-i arziye oldugunu isbat ettikleri gibi, alti makamdan dahi onun ayn-i hak ve sadik olduguna ve beserin kelâmi olmadigina, hem yanlis olmadigina imza eden, basta bu kâinatta daima güzelligi izhar, iyiligi ve dogrulugu himaye ve sahtekârlari ve müfterileri imha ve izale etmek âdetini bir düstur-u faaliyet ittihaz eden bu kâinatin mutasarrifi, o Kur'ana âlemde en makbul, en yüksek, en hâkimâne bir makam-i hürmet ve bir mertebe-i muvaffakiyet vermesiyle onu tasdik ve imza ettigi gibi, Islâmiyetin menbai ve Kur'anin tercümani olan zâtin (Aleyhissalâtü Vesselâm) herkesten ziyade ona itikad ve ihtirami ve nüzulü zamaninda uyku gibi bir vaziyet-i naîmânede bulunmasi ve sâir kelâmlari ona yetisememesi ve bir derece benzememesi ve ümmiyetiyle beraber gitmis ve gelecek hakikî hâdisat-i kevniyeyi, gaybiyane Kur'an ile tereddüdsüz ve itminan ile Beyân etmesi ve çok dikkatli gözlerin nazari altinda hiçbir hile, hiçbir yanlis vaziyeti görülmeyen o tercümanin, bütün kuvvetiyle Kur'anin herbir hükmüne îmân edip tasdik etmesi ve hiçbir sey onu sarsmamasi; Kur'an semâvî, hakkaniyetli ve kendi Hâlik-i Rahîminin mübarek kelâmi oldugunu imza ediyor.
sh: » (S: 472)
Hem nev'-i insanin humsu, belki kism-i âzami, göz önünde ona müncezibane ve dindarane irtibati ve hakikatperestane ve müstakane kulak vermesi ve çok emârelerin ve vakialarin ve kesfiyatin sehadetiyle, cinn ve melek ve ruhânîlerin dahi, tilaveti vaktinde pervane gibi hakperestane etrafinda toplanmasi, Kur'anin kâinatça makbuliyetine ve en yüksek bir makamda bulunduguna bir imzadir.
Hem nev'-i beserin umum tabakalari, en gabi ve âmiden tut, tâ en zeki ve âlime kadar herbirisi, Kur'anin dersinden tam hisse almalari ve en derin hakikatlari fehmetmeleri ve yüzlerle fen ve ulûm-u Islâmiyenin ve bilhassa seriat-i kübrânin büyük müçtehidleri ve usûl-üd din ve ilm-i Kelâm'in dâhî muhakkikleri gibi, her taife kendi ilimlerine ait bütün hâcâtini ve cevablarini Kur'andan istihraç etmeleri, Kur'anin menba-i hak ve maden-i hakikat olduguna bir imzadir.
Hem edebiyatça en ileri bulunan Arab edibleri, -Islâmiyete girmeyenler- simdiye kadar muârazaya pekçok muhtaç olduklari halde Kur'anin i'câzindan yedi büyük vechi varken, yalniz birtek vechi olan belâgatinin, (tek bir Sûrenin) mislini getirmekten istinkâflari ve simdiye kadar gelen ve muâraza ile söhret kazanmak isteyen meshur belîglerin ve dâhî âlimlerin onun hiçbir vech-i i'câzina karsi çikamamalari ve âcizane sükût etmeleri; Kur'an mu'cize ve takat-i beserin fevkinde olduguna bir imzadir. Evet bir kelâm "Kimden gelmis ve kime gelmis ve ne için?" denilmesiyle kiymeti ve ulviyeti ve belâgati tezahür etmesi noktasindan, Kur'anin misli olamaz ve ona yetisilemez. Çünki Kur'an, bütün âlemlerin Rabbi ve Hâlikinin hitabi ve konusmasi ve hiçbir cihette taklidi ve tasannuu ihsas edecek bir emâre bulunmayan bir mükâlemesi ve bütün insanlarin belki bütün mahlukatin namina meb'us ve nev'-i beserin en meshur ve namdar muhatâbi bulunan ve o muhatâbin kuvvet ve vüs'at-i îmâni, koca Islâmiyeti teressuh edip sahibini Kab-i Kavseyn makamina çikararak muhatâb-i Samedâniyeye mazhariyetle nüzul eden ve saadet-i dâreyne dair ve hilkat-i kâinatin neticelerine ve ondaki Rabbanî maksadlara ait mesâili ve o muhatâbin bütün hakaik-i Islâmiyeyi tasiyan en yüksek ve en genis olan îmânini Beyân ve izah eden ve koca kâinatin bir harita, bir saat,
sh: » (S: 473)
bir hâne gibi her tarafini gösterip çevirip, onlari yapan san'atkâri tavriyla ifade ve tâlim eden Kur'an-i Mu'ciz-ül Beyân'in elbette mislini getirmek mümkün degildir ve derece-i i'câzina yetisilmez.
Hem, Kur'ani tefsir eden ve bir kismi otuz-kirk hattâ yetmis cild olarak birer tefsir yazan yüksek zekâli müdakkik binlerle mütefennin ülemânin, senedleri ve delilleriyle Beyân ettikleri Kur'andaki hadsiz meziyetleri ve nükteleri ve hâsiyetleri ve sirlari ve âlî mânâlari ve umûr-u gaybiyenin her nev'inden kesretli gaybî ihbarlari izhar ve isbat etmeleri ve bilhassa Risale-i Nur'un yüzotuz kitabinin herbiri Kur'anin bir meziyetini, bir nüktesini kat'î bürhânlarla isbat etmesi ve bilhassa Mu'cizât-i Kur'aniye Risalesi; simendifer ve tayyare gibi medeniyetin hârikalarindan çok seyleri Kur'andan istihrac eden Yirminci Söz'ün Ikinci Makami ve Risale-i Nur'a ve elektrige isaret eden âyetlerin isaratini bildiren Isarat-i Kur'aniye namindaki Birinci Sua ve huruf-u Kur'aniye ne kadar muntâzam, esrarli ve mânâli oldugunu gösteren Rumuzat-i Semâniye namindaki sekiz küçük risaleler ve Sûre-i Feth'in âhirki âyeti bes vecihle ihbar-i gaybî cihetinde mu'cizeligini isbat eden küçük bir risale gibi Risale-i Nur'un herbir cüz'ü, Kur'anin bir hakikatini, bir nurunu izhar etmesi; Kur'anin misli olmadigina ve mu'cize ve hârika olduguna ve bu âlem-i sehadette âlem-i gaybin lisani ve bir Allâm-ül Guyub'un kelâmi bulunduguna bir imzadir.
Iste alti noktada ve alti cihette ve alti makamda isaret edilen, Kur'anin mezkûr meziyetleri ve hâsiyetleri içindir ki; hasmetli hâkimiyet-i nuraniyesi ve âzametli saltanat-i kudsiyesi, asirlarin yüzlerini isiklandirarak zemin yüzünü dahi bin üçyüz sene tenvir ederek Kemâl-i ihtiram ile devam etmesi, hem o hâsiyetleri içindir ki, Kur'anin herbir harfi, hiç olmazsa on sevabi ve on hasenesi olmasi ve on meyve-i bâki vermesi, hattâ bir kisim âyâtin ve Sûrelerin herbir harfi, yüz ve bin ve daha ziyade meyve vermesi ve mübarek vakitlerde herbir harfin nuru ve sevabi ve kiymeti ondan yüzlere çikmasi gibi kudsî imtiyazlari kazanmis, diye dünya seyyahi anladi ve kalbine dedi: Iste böyle her cihetle mu'cizâtli bu Kur'an; Sûrelerinin icmâiyla ve âyâtinin ittifakiyla ve esrar u envarinin tevafukuyla ve semerat ve âsârinin tetabukuyla birtek Vâcib-ül Vücud'un vücuduna ve vahdetine ve sifât ve Esmâsina deliller ile isbat Sûretinde öyle sehadet etmis ki, bütün ehl-i îmânin hadsiz sehadetleri, onun sehadetinden teressuh etmisler.
sh: » (S: 474)
Iste bu yolcunun Kur'andan aldigi ders-i tevhid ve imânâ kisa bir isaret olarak Birinci Makam'in onyedinci mertebesinde böyle:
لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّهُ الْوَاجِبُ الْوُجُودِ الَّذِى دَلَّ عَلَى وُجُوبِ وُجُودهِ فِى وَحْدَتِهِ الْقُرْآنُ الْمُعْجِزُ الْبَيَانِ اَلْمَقْبُولُ الْمَرْغُوبُ ِلاَجْنَاسِ الْمَلَكِ وَ اْلاِنْسِ وَ الْجَانِّ ااَلْمَقْرُوءُ كُلُّ آيَاتِهِ فِى كُلِّ دَقِيقَةٍ بِكَمَالِ اْلاِحْتِرَامِ.... بِاَلْسِنَةِ مِأَتِ مِلْيُونٍ مِنْ نَوْعِ اْلاِنْسَانِ.... الدَّائِمُ سَلْطَنَتَهُ الْقُدْسِيَّةُ عَلَى اَقْطَارِ اْلاَرْضِ وَ اْلاَكْوَانِ وَ عَلَى وُجوُهِ اْلاَعْصَارِ وَ الزَّمَانِ.... وَ الْجَارِى حَاكِمِيَّتُهُ الْمَعْنَوِيَّةُ النُّورَانِيَّةُ عَلَى نِصْفِ اْلاَرْضِ وَ
خُمْسِ الْبَشَرِ فِى اَرْبَعَةَ عَشَرَ عَصْرًا بِكَمَالِ اْلاِحْتِشَامِ وَ كَذَا: شَهِدَ وَ بَرْهَنَ بِاِجْمَاعِ سُوَرِهِ الْقُدْسِيَّةِ السَّمَاوِيَّةِ وَ بِاِتِّفَاقِ آيَاتِهِ النُّورَانِيَّةِ اْلاِلهِيَّةِ وَ بِتَوَافُقِ اَسْرَارِهِ وَ اَنْوَارِهِ وَبِتَطَابُقِ حَقَائِقِهِ وَ ثَمَرَاتِهِ وَ آثَارِهِ بِالْمُشَاهَدَةِ وَ الْعَيَانِ{
denilmistir.
sh: » (S: 475)
Emirdagi Çiçegi
Kur'anda olan tekrarata gelen itirazlara karsi gâyet kuvvetli bir cevabdir.
Aziz siddik kardeslerim!
Gerçi bu mes'ele, perisan vaziyetimden müsevves ve letafetsiz olmus. Fakat o müsevves ibare altinda çok kiymetli bir nevi i'câzi kat'î bildim. Maatteessüf ifadeye muktedir olamadim. Her ne kadar ibaresi sönük olsa da, Kur'ana ait olmak cihetiyle hem ibâdet-i tefekküriye, hem kudsî, yüksek, parlak bir cevherin sadefidir. Yirtik libasina degil, elindeki elmasa bakilsin. Eger münasib ise, "Onuncu Mes'ele" yapiniz; degilse, sizin tebrik mektublariniza mukabil bir mektub kabûl ediniz. Hem bunu gâyet hasta ve perisan ve gidasiz, bir-iki gün Ramazanda, mecburiyetle gâyet mücmel ve kisa ve bir cümlede pek çok hakikatleri ve müteaddid hüccetleri dercederek yazdim. Kusura bakilmasin. (1)
Aziz siddik kardeslerim! Ramazan-i Serifte Kur'an-i Mu'ciz-ül Beyân'i okurken Risale-i Nur'a isaretleri Birinci Sua'da Beyân olunan otuzüç âyetten hangisi gelse bakiyorum ki, o âyetin sahifesi ve yapragi ve kissasi dahi Risale-i Nur'a ve sâkirdlerine kissadan hisse almak noktasinda bir derece bakiyor. Hususan Sûre-i Nur'dan âyât-ün nur, on parmakla Risale-i Nur'a baktigi gibi, arkasindaki âyât-i zulümat dahi muarizlarina tam bakiyor ve ziyade hisse veriyor. Âdeta o makam, cüz'iyetten çikip külliyet kesbeder ve bu asirda o külliyetin tam bir ferdi Risale-i Nur ve sâkirdleridir diye hissettim. Evet Kur'anin hitabi, evvela Mütekellim-i Ezelî'nin rubûbiyet-i âmmesinin genis makamindan, hem nev-i beser, belki kâinat namina muhatâb olan zâtin genis makamindan, hem umum nev-i beser ve benî-âdemin bütün asirlarda irsadlarinin gâyet vüs'atli makamindan,
____________________
(1): Denizli hapsinin meyvesine Onuncu Mes'ele olarak Emirdagi'nin ve bu Ramazan-i Serifin nurlu bir küçük çiçegidir. Tekrarat-i Kur'aniyenin bir hikmetini Beyânla, ehl-i dalaletin ufunetli ve zehirli evhamlarini izale eder.
sh: » (S: 476)
hem dünya ve âhiretin, arz ve semâvatin ve ezel ve ebedin ve Hâlik-i Kâinat'in rubûbiyetine ve bütün mahlukatin tedbirine dair kavanin-i Ilahiyenin gâyet yüksek ihâtali Beyânâtinin makamindan aldigi vüs'at ve ulviyet ve ihâta cihetiyle o hitab, öyle bir yüksek i'câzi ve sümûlü gösterir ki; ders-i Kur'anin muhatâblarindan en kesretli taife olan tabaka-i avâmin basit fehimlerini oksayan zâhirî ve basit mertebesi dahi en ulvî tabakayi da tam hissedâr eder. Güya kissadan yalniz bir hisse ve bir hikâye-i tarihiyeden bir ibret degil, belki bir küllî düsturun efradi olarak her asra ve her tabakaya hitab ederek taze nâzil oluyor ve bilhassa çok tekrar ile اَلظَّالِمِينَ اَلظَّالِمِينَ deyip tehdidleri ve zulümlerinin cezasi olan musibet-i semâviye ve arziyeyi siddetle Beyâni, bu asrin emsalsiz zulümlerine Kavm-i Âd ve Semud ve Firavun'un baslarina gelen azablarla baktiriyor ve mazlum ehl-i imânâ Ibrahim ve Mûsa Aleyhimesselâm gibi enbiyanin necatlariyla teselli veriyor.
Evet nazar-i gaflet ve dalalette, vahsetli ve dehsetli bir ademistan ve elîm ve mahvolmus bir mezaristan olan bütün geçmis zaman ve ölmüs karnlar ve asirlar; canli birer sahife-i ibret ve bastan basa ruhlu, hayatdar bir acib âlem ve mevcûd ve bizimle münasebetdar bir memleket-i Rabbâniye Sûretinde sinema perdeleri gibi, kâh bizi o zamanlara, kâh o zamanlari yanimiza getirerek her asra ve her tabakaya gösterip yüksek bir i'câz ile dersini veren Kur'an-i Mu'ciz-ül Beyân ayni i'câz ile, nazar-i dalalette câmid, perisan, ölü, hadsiz bir vahsetgâh olan ve firak ve zevalde yuvarlanan bu kâinati bir kitab-i Samedânî, bir sehr-i Rahmanî, bir mesher-i sun'-i Rabbanî olarak o câmidati canlandirip birer vazifedâr Sûretinde birbiriyle konusturup ve birbirinin imdadina kosturup nev'-i besere ve cinn ve melege hakikî ve nurlu ve zevkli hikmet dersleri veren bu Kur'an-i Azîmüssan'in elbette her harfinde on ve yüz ve bâzan bin ve binler sevab bulunmasi ve bütün cinn ve ins toplansa onun mislini getirememesi ve bütün benî-âdemle ve kâinatla tam yerinde konusmasi ve her zaman milyonlar hâfizlarin kalblerinde zevk ile yazilmasi ve çok tekrarla ve kesretli tekraratiyla usandirmamasi ve çok iltibas yerleri ve cümleleri ile beraber çocuklarin nazik ve basit kafalarinda mükemmel yerlesmesi ve hastalarin ve az sözden müteessir olan ve sekeratta olanlarin kulaginda mâ-i zemzem misillü
sh: » (S: 477)
hos gelmesi gibi kudsî imtiyazlari kazanir ve iki cihanin saadetlerini kendi sâkirdlerine kazandirir. Ve tercümanin ümmiyet mertebesini tam riayet etmek sirriyla hiçbir tekellüf ve hiçbir tasannu ve hiçbir gösterise meydan vermeden selaset-i fitriyesini ve dogrudan dogruya semâdan gelmesini ve en kesretli olan tabakat-i avâmin basit fehimlerini tenezzülât-i kelâmiye ile oksamak hikmetiyle en ziyade semâ ve arz gibi en zâhir ve bedihî sahifelerini açip o âdiyat altindaki hârikulâde mu'cizât-i kudretini ve mânidar sutur-u hikmetini ders vermekle lütf-u irsadda güzel bir i'câz gösterir. Tekrari iktiza eden dua ve davet, zikir ve tevhid kitabi dahi oldugunu bildirmek sirriyla güzel, tatli tekraratiyla birtek cümlede ve birtek kissada ayri ayri çok mânâlari, ayri ayri muhatâb tabakalarina tefhim etmekte ve cüz'î ve âdi bir hâdisede en cüz'î ve ehemmiyetsiz seyler dahi nazar-i merhametinde ve daire-i tedbir ve iradesinde bulunmasini bildirmek sirriyla tesis-i Islâmiyette ve tedvin-i Seriatta sahabelerin cüz'î hâdiselerini dahi nazar-i ehemmiyete almasinda; hem küllî düsturlarin bulunmasi, hem umumî olan Islâmiyetin ve seriatin tesisinde o cüz'î hâdiseler, çekirdekler hükmünde çok ehemmiyetli meyveleri verdikleri cihetinde de bir nevi i'câzini gösterir. Evet ihtiyacin tekerrürüyle, tekrarin lüzumu haysiyetiyle, yirmi sene zarfinda pek çok mükerrer suallere cevab olarak ayri ayri çok tabakalara ders veren ve koca kâinati parça parça edip kiyamette seklini degistirerek dünyayi kaldirip onun yerine âzametli âhireti kuracak ve zerrattan yildizlara kadar bütün cüz'iyat ve külliyatin tek bir zâtin elinde ve tasarrufunda bulundugunu isbat edecek ve kâinati ve arzi ve semâvati ve anasiri kizdiran ve hiddete getiren nev'-i beserin zulümlerine, kâinatin netice-i hilkati hesabina gazab-i Ilahîyi ve hiddet-i Rabbâniyeyi gösterecek hadsiz ve nihayetsiz ve dehsetli ve genis bir inkilabin tesisinde binler netice kuvvetinde Bâzi cümleleri ve hadsiz delillerin neticesi olan bir kisim âyetleri tekrar etmek; degil bir kusur, belki gâyet kuvvetli bir i'câz ve gâyet yüksek bir belâgat ve mukteza-yi hale gâyet mutabik bir cezâlettir, bir fesahattir.
Meselâ: Birtek âyet olup yüz ondört defa tekrar edilen بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ cümlesi, Risale-i Nur'un