Kim Bilir Ne Kadar Dayak Yiyeceksin
Behlül Dânâ, bir gün kimse yok iken Harun Reşidin tahtına geçip oturmuştu. Çok geçmeden sarayın görevlileri geldiler ve Behlül’ü tahttan indirip, dayak attılar. Behlül, hem dayak yiyor, hem de gülüyordu. Harun Reşid, içeri girip dövenleri engelledikten sonra Behlül’e;
— Yediğin dayağa mı gülüyorsun? Diye sordu. Behlül rahmetullahi aleyh:
— Yediğim dayağa gülmüyorum. Bu tahtta birkaç dakika oturmakla bu kadar dayak yedim, sen yıllarca oturuyorsun, kim bilir ne kadar dayak yiyeceksin diye, ona gülüyorum, dedi.
***
Koyun Çoban için Değildir
Yalnız yaşayan bir derviş, sahranın bir köşesinde oturuyordu. Yanından, adamlarıyla bir hükümdar geçti. Derviş, başını kaldırıp hükümdara iltifat etmedi. Hükümdar öfkelendi. Vezir dervişe dedi ki:
— Niçin saygı göstermedin? Derviş cevap verdi:
— Hükümdara söyle, kim kendisinden nimet umuyorsa saygıyı ondan beklesin. Şunu da bilsin ki, hükümdarlar halkın koruması içindir. Koyun, çoban için değildir. Fakat çoban, koyun içindir. Hükümdar, dervişin sözünü beğendi:
— Benden bir şey iste, dedi. Derviş cevap verdi:
— Bir daha beni rahatsız etmemenizi istiyorum. Hükümdar:
— O halde bana öğüt ver, deyince derviş şunu söyledi:
— Şimdi elinde nimet varken düşün! Zirvedesin, Allah için ne yapacaksan şimdi yap. Bu devlet de saltanat da elden ele geçip gidecektir. Kalıcı olan ahiret için yapılandır. Yapılan ibadet bile olsa Allah rızası için yapılmamışsa dünyalık olur, dünyada kalır.
***
Onlar Ev de Yapacaklar mı?
Nuh aleyhisselam zamanında, insanların ömürleri uzunmuş, 800, 1000 sene yaşarlarmış.
Bir kadının oğlu ölür, kadın çok ağlar. Komşu kadınlardan birisi der ki:
— Niye bu kadar ağlıyorsun, Bak, demek ki Allahu Teâlâ’nın takdiri böyleymiş.
— Elbette öyledir, ben ona ağlamıyorum.
— Ya niye ağlıyorsun?
— Yavrum fazla gün görmedi, diye annelik şefkatiyle ağlıyorum.
— Oğlun kaç yaşındaydı?
— 275 yaşındaydı.
— İyi ama sen buna ağlıyorsun da ahir zamanda gelecek ümmet ne yapsın, ömürleri 50-60 sene olacak.
— Ciddi mi söylüyorsun?
— Elbette.
— Allah Allah!.. Onlar ev de yapacaklar mı?
— Hem de kaç tane yapacaklarmış.
— Ben onların yerinde olsaydım, çadırımın kazığını bile değişmezdim!
***
Sen Namazı da Kaza Et
Zahid olarak bilinen fakat riyakâr olan biri, padişahın misafiri olmuştu. Sofraya oturduklarında, her zaman yediğinden daha az yedi. Namaza kalktıklarında her zamankinden daha yavaş kıldı. Padişahın, kendisini takdir etmesini istiyordu.
Evine dönünce sofra kurdurdu, yemek istedi. Anlayışlı bir oğlu vardı. Babasına:
— Sultanın ziyafetinde bir şey yemedin mi baba? Diye sordu.
— Onların önünde, ayıplamasınlar diye işe yarayacak kadar bir şey yemedim, dedi. Çocuk şöyle cevap verdi:
— Öyleyse baba, sen namazı da kaza et! Çünkü onu da işe yarayacak gibi kılmamışsındır!..
***
O Tek Kişi Siz Olabilirsiniz!
Londra'daki Camiye yeni bir imam gönderilmiş. Adam şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman da aynı şoföre rastlıyormuş.
Bir gün, bilet alırken şoför yanlışlıkla 20 kuruş fazla vermiş. İmam yanlışlığı oturup da parasını sayınca fark etmiş. Kendi kendine, “20 kuruşu geri versem mi şoföre?” diye düşünüyormuş. Ama içinden bir ses diyormuş ki “Çok gülünç bir para ve şoförün umurunda değil. Otobüs şirketi çok para kazanıyor zaten... Sadece 20 kuruş onlara bir şey yapmaz.”
“Bu parayı saklayabilirim” diye düşünmüş…
İneceği durağa gelince imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce, şoförün yanına gitmiş 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki:
— Paranın üstünü fazla verdiniz. Şoför gülümsemiş ve demiş ki:
— Siz caminin yeni imamısınız değil mi? Aslında uzun zamandır sizi caminizde ziyaret etmek istiyordum, İslam’ı öğrenmek için. Bu yüzden bilerek size fazla para verdim. Nasıl tepki vereceğinizi görmek istedim.
İnerken imam, artık bacaklarını hissetmiyormuş ve yere yığılacakmış neredeyse… Bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış. Gözlerinden yaşlar dökülerek demiş ki:
— Allah’ım affet beni, az daha İslam’ı 20 kuruşa satıyordum!
Unutmayın ki belki de bugün siz, Müslüman olmayan insanlar için dinimizi tanıtan yegâne kişisiniz...
***
Uzun Saçlı Delikanlı
İstanbul’da bir üniversite öğrencisi, uzun saçlarıyla dikkat çeken bir genç delikanlı… Görenler neler demiyorlar ki;
“Zibidi, bu ne böyle hippiler gibi... Ulan, erkek adamda böyle saç olur mu?”
Ve okulda öğretmenleri, evde anne babası, birbiri ardına hakaretler tehditler… Bu duruma dayanamayan delikanlı, saçlarını kesmek zorunda kalır.
Ertesi gün babası evde masa üzerinde oğlunun ajandasını görür. Ajandanın içinde oğlunun kesik saçları… Ajandayı açar ve oğlunun yazdığı notu görür ve okur: “Affet beni ya Rasulellah. Eğer bu kadar baskıya, hakarete maruz kalmasaydım, senin okşadığın bu saçları asla kesmezdim...”
***
Bir Söz
İstiyorsan Hakk’a varmayı,
Meslek edin gönül almayı,
Bırak saraylarda mermer olmayı,
Toprak ol da bağrında güller yetişsin!
Hz. Mevlana kuddise sirruhu
****
Rüyadaki Padişahlığın ne Kıymeti Var?
Padişahın biri, üç beş yardımcısıyla kırlara gezmeye çıkar. Ağacın altında uyuyan birisini görünce, yanındakilere;
— Şu garibi uyandırın, yılan falan zarar vermesin, der. Adam uyandırılınca, bakar ki karşısında padişah, başlar söylenmeye;
— Niye beni uyandırdınız, rüyada ne güzel padişahtım, saraylarım, ordularım vardı, şöyle emrediyordum, şunları yapıyordum... Bunun üzerine padişah gülerek,
— İyi ama bak kendin söylüyorsun, rüyada diyorsun. Rüyadaki padişahlığın ne kıymeti var, bak gözünü açınca, bitti, der. Adam cevap verir:
— Benim padişahlığım gözümü açınca bitiyor, senin ki gözünü kapatınca bitecek, ne farkı var?..
Gülistan