EL-VELİYY (C.C.)



“Dost ve yardım edici.”

Kul için Allah'tan daha güzel dost, daha güzel vekil, daha güzel yardımcı var mıdır?

Elbette yoktur.

Allah sevdiği kullarının dostudur.

O'nun dostluğu yaratıkların dostluğuna da benzemez.

O dostlarını aziz eder, düşmanlarını da zelil eder.

Hazreti İbrahim'in başına dostluk tacını koyduğu gibi, Nemrutları da kahra uğratmıştır.

Âlemde O'nun dostları, insanlar arasında, yıldızlar arasındaki ay mesabesindedirler.

Allah Teâlâ onlara yardım eder, gönüllerini ma'rifetinin nuru ile doldurur, dünya onları ağına düşüremez, şeytan onların yolunu vu­ramaz.

Allah dostları, bir başka dost tanımaz ve aramazlar.

Ve onların hiç kimseden korkusu olmaz.

Onlar ahirette de korku ve hüzün yüzü görmezler.

Ve Allahü Teâlâ ferman ediyor:

“Biliniz ki, Allah'ın velileri (dostları) için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” Yunus: 62.

Adamın biri bir gün, Mümşâd Dîneverî Hazretlerinin huzuruna geldi, derdi, tasası vardı:

“Ey âlem şeyhi, dedi, bana duâ et!” Şeyh Hazretleri yanağına tombul bir gülücük kondu­rup dedi ki:

“Ey kardeş! Git Allah'ın mahallesine yerleş, o za­man benim duama ihtiyacın kalmaz.”

Adam hayretle bir nida koyverdi:

“Allah'ın mahallesi de neresi?”

Şanlı velî:

“Senin, dedi, senlikten soyulduğun, Hakk ile kâim olduğunu anladığın yerdir! Yani Allah dostluğuna gönül açtığında her iş tamamdır.”

Bilirsiniz ki, sevenler sevdiklerinin ismini dillerinden düşürmezler.

Maşuk Allahü Teâlâ olunca, âşık O'nsuz du­rabilir mi?

Ve O'nun yoluna canla başla koyulmaz mı?

Kur'an-ı Kerimin beyaniyle, “Vallâhü veliyyü'l-mü'mi-nîn = Allah mü'minlerin dostudur.”

Sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya en lâyık olan da elbet O'dur.

Ey can âleminin kuşu!

Ben sana ne diyeyim?

Sen ka­nadını dost yolunda vur ve ondan başka dost arama...

Bir gün, bir adam, sultan velilerden Sırrı Sakatî (k.s.)'nin

kapısına geldi ve kapıyı güm güm çaldı.

Sırrı Hazretleri sordu:

“Kimdir o?”

Kapıdaki adam cevap verdi:

“Aşığın birisi!”

Ay yüzlü mânâ pîri yaman bir âh etti de dedi ki:

“Vay anan öle! Git adam işine! Eğer gerçekten âşık olsaydın, benim kapımda ne işin vardı...

Âşık olan hep rabbi ile ülfet eder.

Ve rabbinin emrinde olur.”

Sonra ellerini Allah'ın hacet kapısında açıp hıçkırdı:

“Ya Rabbi, Ya rabbi! Bu kişiyi hep kendin ile meşgul et ki başkaları ile sohbete mecal bulamasın!”

Kapıdaki adam birden değirmen taşları gibi döndü, döndü.

Ve gönlüne feyiz ırmaklarının aktığını gördü ve bundan sonra mest bir halde gezdi...

Bunlarla herkes boy ölçüşemez, fakat herkesin yapabi­leceği bir şey vardır. Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 214-216.