Resulullah efendimiz peygamberliğini tebliğe devam ediyor. Bütün tepkilere rağmen. Bir gün yine, "Buraya geliniz, toplanınız, size mühim bir haberim var" diye seslendi.
Safa Tepesi'nde toplanan halka sordu:
- Ey Kureyş kabileleri! Ben size, şu dağın ardında bir düşman ordusu var, üzerinize hücum etmek üzeredir desem, bana inanır mısınız? Onlar:
- Evet inanırız. Çünkü, sende şimdiye kadar doğruluktan başka bir şeye şahid olmadık. Senin yalan söylediğini hiç görmedik!
- O zaman beni dinleyin! Ben size geleceği muhakkak olan şiddetli azabın bildiricisiyim. Allahü teâlâ bana, en yakın akrabalarımı ahıret azabı ile korkutmamı emretti. Sizi, La ilahe illallah ü vahdehu la şerikeleh." dediler.
Ebu Talib, onları yatıştırarak geri gönderdi ve durumu Peygamberimiz üzülmesin diye, O'ndan sakladı. Müşrikler, bir müddet sonra tekrar toplanıp, Ebu Talib'e yine geldiler, onları oyalamaya çalıştı. Fakat inadlarında ısrar ettiler.
Ebu Talib, çok sevdiği yeğeninin kırılmasını istemediği gibi, kavmiyle aralarında herhangi bir düşmanlık çıkmasını da arzu etmiyordu. Peygamberimize gelip;
- Ey Muhammed! Bütün kavim sana düşmanlıkta birleştiler ve bana şikayete geldiler. Akraba arasında düşmanlık, iyi değildir. Onlar kendilerine kafir dememeni ve bozuk yolda olduklarını söylemeyip, kötülememeni isterler, dedi.
Bunun üzerine Efendimiz;
- Ey amca! Şunu bil ki, güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler ben asla bu dinden ve onu insanlara tebliğ etmekten, bildirmekten vazgeçmem. Ya, Allahü teâlâ bu dini bütün cihana yayar, vazifem biter; veya bu yolda canımı feda ederim, buyurdu ve ayağa kalktı.
Mübarek gözleri yaş ile dolmuştu. Resulullah efendimizin üzüldüğünü gören Ebu Talib, söylediklerine pişman oldu ve O'nun boynuna sarılarak;
- Ey kardeşimin oğlu! Yoluna devam et, istediğini yap. Ben hayatta oldukça seni himaye edip, koruyacağım, bundan endişen olmasın! dedi
alıntıdır