EL-MÜKIYT (C.C.)

“Bedenî ve ruhî rızıkları yaratan ve mahlûkatının azığını veren.”

Allahü Teâlâ o kadar cömert, o kadar kerimdir. Dostu­nu mahrum etmediği gibi, düşmanını bile rızıksız bırakmaz.

Âlem dolusu halk O'nun kerem sofrasından yiyip içer.

Yine diğer canlı varlıkları da rızıklandırmak O'nun şanındandır.

Azız ve Celîl olan Allah, her mahlûk için ne kadar ömür takdir etmişse, ona göre de rızık ve gıda maddesi tayin ve tahsis etmiştir.

Bütün âlem halkı bir araya gelse, benim için tayin edi­len rızkı, benden alıp bir başkasına veremezler.

Hiçbir mahlûk yoktur ki, rızkını bitirmeden ölsün.

Âllahü Teâlâ'nın kudreti ne kadar büyük, rahmeti ne kadar geniştir.

Zaman mekân boyunca bir nefes ara ver­meden her canlının rızkını yaratmaktadır.

Âdem Nebinin nesli dizisi olan insanlara tâ Âdem devrinden beri oluk oluk rızık akmaktadır.

İnsanlar çok kere ağızlarına attıkları lokmanın nerelerden kalkıp kendilerine geldiğini düşünmezler.

Zaten bunu fikretseler hüsran tarlasına çubuk dikmezler.

İnsan şu koca çınarlara, dal budak salan ağaçlara, upu­zun kavaklara, şekerden tatlı hurmalara bakmaz mı?

Çamuru yiyen bu ağaçlar nasıl böyle dağ gibi büyüyorlar?

Hurmaya, üzüme, incire, elmaya, armuta bu şekerden tat­lı lezzeti toprak mı vermektedir?

Elbette hayır!

Aynı toprağa ve aynı yere biber eksen bir başka tat alırsın, kavun eksen bir başka.

İşte bütün bunlar Allahü Teâlâ'nın güzel isimlerinin tecellîleridir.

İbret almak için ana rahmindeki ikizler kâfi gelmez mi?

Meselâ, dört tane çocuğu birden doğuran anneler vardır.

O minik çocuklar, o dar yerde gıdalarını kavgasız, gürültüsüz, rahat ve sükûn içinde alırlar.

Herbir çocuk, rableri tarafından kendisi için tayin edilen miktarı emer durur.

Hiçbiri ötekinin hakkına tecavüz etmez.

Kardeş kardeş dokuz ay o âlemde yaşarlar.

Ne var ki, kendilerine dünya kapısı açıldığında kavgalar, gürültüler, didişmeler başlar ve dünyanın nizamı altüst olur...

Ah insanlar, ah!

Hep kendimizi görüyoruz da, asıl görülecek şeyleri unutuyoruz.

Hırsın elini bir kalem gibi kesmek gerek.

Hırs ile kim­se bir başkasının rızkını elinden alamaz.

Çünkü sebepler rızık yaratmaz, rızkı Allah yaratır ve Allah verir.

Sebepler birer yoldan başka nedir ki?

Gece gündüz bir nefes dur­madan çırpınan insanlar vardır ki, onlar zenginliğin koku­sunu bile alamaz.

Yine nice insanlar da vardır ki, elini sallasa avucuna cevherler dökülür.

Allah (Azze ve Celle), herkese lâyık olduğu şeyi verir.

O Alîm'dir, Habîr'dir, Kerîm'dir.

Hiçbir şey O'nun dengi ve benzeri değildir.

Unutmak, gaflet etmek, uyumak, ha­taya düşmek gibi eksikliklerden münezzehtir.

Âlemlerin Rabbidir.

Müslümana rızık verip de kâfiri bundan mah­rum etmez.

Evet:

Heder etme, ey adam, emanettir can sana.
Lütfunu yağdırmada Yüce Hak, her an sana.
Nimetin şükrünü sen edaya kadir misin?
Göç davulu çalmadan, göz açıp uyansana!.. Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 176-177.