3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: Bediüzzaman ile Mustafa Kemal hiç karşılaştılar mı?

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.952, Level: 60
    Points: 7.952, Level: 60
    Level completed: 1%,
    Points required for next Level: 198
    Level completed: 1%, Points required for next Level: 198
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    sürur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Sep 2010
    Mesajlar
    1.029
    Points
    7.952
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart Bediüzzaman ile Mustafa Kemal hiç karşılaştılar mı?

    "Hür Adam" filmi henüz vizyona girmedi ama basına yansıyan tanıtım ve tartışmalardan, hakkında epeyce bilgi sahibi olduk sayılır. Bu fırsattan yararlanarak Said Nursi ile Mustafa Kemal Paşa'nın münasebetlerine dair birkaç noktayı berraklaştırmakta fayda var.


    Anlaşıldığı kadarıyla, filmin düğüm noktasında Bediüzzaman'ın Mustafa Kemal Paşa ile tartıştığı sahne yer alıyor. Bazılarına göre böyle bir olay hiç yaşanmadı. Acaba?
    Şunu söyleyelim ki, henüz dört başı mamur Atatürk ve Bediüzzaman biyografileri yazılamamıştır. Yazılamayışının sebebi, akademinin soğuk elinin bu iki dünyaya eğilme imkân ve fırsatını bulamamasıdır. İşin ilginç tarafı, hem Atatürk'ün hem de Bediüzzaman'ın sağlıklarında birer hatırat bırakmış olmalarıdır. Belki de bilim adamlarını tedirgin eden husus, "Nutuk" ve "Tarihçe-i Hayat"ın lehine veya aleyhine yazmak zorunda kalmaktır.
    Peki Mustafa Kemal ile Said Nursi hiç karşılaştılar mı?
    İlk olarak 1916'da Kafkas cephesinde karşılaşmış olabilirler. Zira Bediüzzaman gönüllü milis alayının başında, Mustafa Kemal ise 16. Kolordu komutanı olarak aynı cephede Ruslara ve Ermenilere karşı savaşmışlardı.
    Peki 1922-23'te Ankara'da karşılaşıp tartıştılar mı?
    Bu konuda resmî kaynaklar gayet ağzı sıkı davranıyor. Bediüzzaman'ın TBMM'ye geldiğini, orada "hoş amedi" (hoş geldin) töreni icra edildiğini ve kürsüye dua etmek üzere davet edildiğini resmî tutanaklardan okuyoruz. 9 Kasım 1922'de geldiği Ankara'dan ayrılış tarihi 17 Nisan 1923 olduğuna göre 5 ay kadar Ankara'da kaldığı da kesin.
    "Tarihçe"ye göre Mustafa Kemal, "şifreyle" 3 defa davet etmişse de, Bediüzzaman önce gelmek istememiş, fakat dostu, eski Van Valisi Tahsin Bey araya girince razı olmuştur. Alkışlarla karşılansa da, Ankara'da umduğunu bulamayan Nursi'nin Hacı Bayram Camii civarında ikamet ettiğini biliyoruz. Ne var ki, Meclis'te dine kayıtsızlık ve Batılılaşma bahanesi altında İslamiyet'e karşı soğukluk havası gördüğünden milletvekillerine hitaben namaza teşvik edici bir bildiri yayımlar. Bildiriyi Mustafa Kemal'e okuyan kişi ise Kâzım Karabekir Paşa'dır. Etkisi hemen görülür, namaz kılanlara 60 kişi eklenir, mevcut mescit dar gelince daha büyük bir odaya taşınılır.
    Yine "Tarihçe"de geçtiği kadarıyla, başkanlık divanında 50-60 milletvekili içinde Mustafa Kemal ile Bediüzzaman arasında bir "fikir teatisi" yaşanır. Mustafa Kemal, yüksek fikirlerinden yararlanmak için çağırdıkları halde Nursi'nin gelir gelmez namaza dair bildiri yayımlamasını eleştirir, 'aramıza ihtilaf soktunuz' diye ona yüklenir. Nursi ise birkaç makul cevap verdikten sonra, tartışma alevlenince "şiddetle ve hiddetle" iki parmağını ileri uzatarak, "Paşa, Paşa! İslamiyet'te imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü, merduttur (dinden çıkmıştır)" der. Bunun üzerine M. Kemal özür diler, ona "ilişemez".
    "Tarihçe-i Hayat"ta Bediüzzaman'ın Mustafa Kemal'le konuştuğu ikinci bir sahne daha yer alır. Buna göre İslam âleminde büyük bir uyanışın işaretlerini görmek umuduyla Ankara'ya gelen Nursi'nin hayal kırıklığı ve dinden uzaklaşma yönündeki gidişatı düzeltmek için çalıştığından söz edildikten sonra bu defa Meclis Başkanlığı odasında (muhtemelen Büyük Zafer'i tebrik vesilesiyle) Mustafa Kemal'le 2 saat kadar konuştukları belirtilir. Burada onun Paşa'yı daha direkt ifadelerle içine girdiği yoldan çevirmeye çalıştığını görürüz. "İslam ve Türk düşmanlarının arasında nam kazanmak için İslam'ın kurallarını tahrip etmenin bu millet, vatan ve İslam dünyası için büyük bir zarar doğuracağını" söyler ve eğer illa bir "inkılab" yapılmak isteniyorsa, bunun Kur'anî doğrultuda yapılması uyarısında bulunur.
    Mustafa Kemal itiraz eder ama Bediüzzaman'ı da gözden çıkarmak istemediği dikkat çeker. Ona milletvekilliği dahil olmak üzere bazı cazip tekliflerde bulunur. Ne var ki, Nursi, kimi manevî yorumlar ışığında bu çağda siyasetle mücadele yolunun kapandığını, gelişmelere "manevi kılıç" hükmündeki "icaz-ı Kur'an'ın nurlarıyla" mukabele edilebileceği kanaatiyle teklifleri reddeder ve kalması yönündeki ricalara rağmen Van'a çekilir.
    Diğer ismi "23. Lem'a" olan "Tabiat Risalesi"nin başındaki not, bu bilgileri tamamlayıcı niteliktedir. Büyük Zafer'den sonra Ankara'ya gittiğinde "gayet müthiş bir zındıka fikri"yle karşılaştığını anlatır burada. Milleti bozmak ve zehirlemek için "dessasane" çalışanları görünce "Eyvah" der, "bu ejderha imanın erkânına (esaslarına) ilişecek." Risaleyi bu sürece karşı bir tür panzehir olarak yazmıştır.
    Bediüzzaman, Mustafa Kemal'le karşılaşma sahnesini böyle anlatıyor. Ne yazık ki, karşı cepheden bir anlatım elimizde yoktur. Peki bu kadar zengin ayrıntıları bir insanın uydurması mümkün müdür? Üstelik Kâzım Karabekir'in aynı süreç hakkında yazdıkları ortadayken. Bediüzzaman'ın "dinsizlik" ve "İslam'dan uzaklaşma" hakkında yazdıklarını şöyle doğrular Karabekir:
    "Ankara'da yeni bir hava esmeye başladı. "İslamlık terakkiye mani imiş." CHP "lâ-dinî" (din dışı) ve lâ-ahlâkî (ahlak dışı) olmalı imiş! (...) Türkiye İslam kaldıkça, Avrupa ve hele İngiltere müstemlekelerinin çoğunun halkı İslâm olduğundan, bize düşman olacaklarmış!"
    10 Temmuz 1923 günü istasyon binasındaki özel kaleminde Mustafa Kemal Paşa ile görüşen Karabekir Paşa, Gazi'nin kendisine "Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkûmdur. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Dinî ve ahlakî inkılap yapmadan önce hiçbir şey yapmak doğru değildir." dediğini aktarmaktadır. Said Nursi'nin siyasetten uzaklaşma öyküsünü bu ışık altında yeniden okumakta fayda var. Gayri resmi hatıratlardan parçalar yan yana getirilince bazı soluk hatlar seçilir hale geliyor, öyle değil mi?
    Mustafa ARMAĞAN

    Sen burada misafirsin.
    Ve buradan da diğer bir yere gideceksin.
    Misafir olan kimse , beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz
    Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın.
    Ve keza,bu fani dünyadan da çıkacaksın.
    Öyle ise aziz olarak çıkmaya çalış.
    Vücudunu mucidine feda et.
    Mukabilinde büyük bir fiat alacaksın

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.004, Level: 55
    Points: 7.004, Level: 55
    Level completed: 27%,
    Points required for next Level: 146
    Level completed: 27%, Points required for next Level: 146
    Overall activity: 16,7%
    Overall activity: 16,7%
    Achievements
    kuzat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Nov 2010
    Yer
    İstanbul
    Mesajlar
    904
    Points
    7.004
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    15

    Cevap: Bediüzzaman ile Mustafa Kemal hiç karşılaştılar mı?

    "Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü, merduttur (dinden çıkmıştır)" der."

    O büyük zat namazın ne kadar önemli olduğunu bildiği için birinci olarak namazı ön plana çıkarmış...
    Büyüklerimizden birisine sormuşlar;Namaz kılmayan kafir olurmu ?vermiş olduğu cevap, bildiğim kadarı ile :Kafirler namaz kılmaz.
    Bir de o sahne de Bediuzzaman'nın ayak ayak üstüne atması bana senaryo yazarının konuyu bilmediği fikrini verdi...
    Allah cc dostları ve gerçek müslüman hiç bir zaman ayak ayak üstüne atmaz-atamaz, o hareket bir kibir ve gurur işaretidir.

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.004, Level: 55
    Points: 7.004, Level: 55
    Level completed: 27%,
    Points required for next Level: 146
    Level completed: 27%, Points required for next Level: 146
    Overall activity: 16,7%
    Overall activity: 16,7%
    Achievements
    kuzat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Nov 2010
    Yer
    İstanbul
    Mesajlar
    904
    Points
    7.004
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    15

    Standart

    Said-i Nursi'nin Atatürk'e 88 yıllık mektubu

    "Hür Adam" filminde Atatürk'le olan sahneleri tartışma yaratan Bediüzzaman Said-i Nursi'nin Atatürk'e yazdığı, yıllardır varlığı tartışılan mektup ortaya çıktı.


    Daha önce varlığı ve içeriği konusunda çeşitli spekülasyonlar yapılan mektupta, Nursi, övgü dolu sözlerle Atatürk'e hitap edip nasihatlerde bulunuyor.

    Bu tarihi mektup, üzerine 'Çok mühim bir mektup' notu düşülerek, Cumhurbaşkanlığı Arşivi'nde muhafaza ediliyor.

    İSLAM ALEMİ KAHRAMANI PAŞA HAZRETLERİ

    HABERTÜRK'ün ulaştığı mektupta Nursi, önce Atatürk'e "İslam âlemi kahramanı Paşa Hazretleri" olarak hitap ederek, akabinde şu ifadeleri kullanıyor: "Ey şanlı gazi. Zat-ı âliniz hem muzaffer ordunun hem muazzam Meclis'in manevi şahsiyetini temsil ediyorsunuz."

    BU FAKİRİN NASİHATİNİ DİNLEYİN

    Bediüzzaman, iltifatlarda bulunduktan sonra, "İki cihanda mutluluk ve başarılarınızı can-ı gönülden dileyen bu fakirin, bir meselede 10 sözünü, tavsiyesini birkaç nasihatini dinlemenizi rica ediyorum" diyor.

    Said-i Nursi 9 Kasım 1922'de ziyaret ettiği Meclis'te Bitlis Mebusu Arif Bey ve arkadaşlarının Meclis Başkanlığı'na yaptıkları başvuruyla kürsüye davet edilir.

    Kürsüde Milli Mücadele gazilerini tebriklerini sunup, dua eder. Bu gelişmeler, aynı gün Meclis Zabıt Ceridesi'nin kayıtlarına girer, bir gün sonra Hâkimiyeti Milliye Gazetesi'nde de haber olur. Fakat dua ve tebrik dışında uzun bir konuşma söz konusu değildir.

    Yılların tartışma konusu olan, 88 yıldır orijinal hali bilinmeyen ve ilk defa ortaya çıkan bu tarihi mektubun 10 nasihatlik bölümü, Atatürk'e özel olarak hitap ettiği ifadeler çıkarılıp, bazı değişiklikler yapılarak Bediüzzaman'ın 'Tarihçe-i Hayat' kitabında yayınlanmış. Ancak, çeşitli kaynaklarda Bediüzzaman'ın Meclis'te 9 Kasım 1922'de yaptığı konuşma olduğu zannedilen 10 maddelik metin ile bu mektup arasında çok farklılık var. Tarihçe-i Hayat kitabının 124-125-126-127 No'lu sayfalarında, milletvekillerinde dine karşı gördüğü lakaytlık sebebiyle on maddelik beyanname neşredip, dağıttığı belirtiliyor.


    NAPOLYON'U DEĞİL SELAHADDİN EYYUBİ'Yİ ÖRNEK AL

    Bediüzzaman, bu mektubu Meclis ziyaretinden kısa süre sonra, 23 Kasım 1922'de yazar.

    Mektubunda, Atatürk'e Napolyon'u değil, Selahaddin-i Eyyubi gibi İslam kahramanlarını örnek alması gerektiğini hatırlatan Nursi, "Sizin bu başarınızı ve büyük hizmetinizi takdir eden ve sizi çok seven müminler, sıradan ama sağlam Müslüman'dırlar. Sizi ciddi sever ve sizi tutar ve size minnettardırlar" diye devam eder.

    Yıllardır varlığı tartışılan bu mektup Bediüzzaman'ın Atatürk'e yazdığı ilk ve son mektuptur.

    İşte Atatürk’e övgüler düzülen ‘Duacınız Said-i Kürdi’ imzalı tarihi mektup

    -Duacına Saıd-i Kürdi' imzasıyla 23 Kasım 1922'de Atatürk'e yazdığı, Cumhurbaşkanlığı arşivinde bulunan ve çok mühim bir mektup' notu düşülerek saklanan tarihi mektubun günümüz Türkçesi ile sadeleştirilmiş hali.

    İNNESS'ELATE KÂNET ALE'L-MÜ'MİNİNE KİTABEN MEVKUTA

    "Şüphesiz namaz belli vakitlerde müminlere farz kılınmıştır." (Nisa Suresi, 103)
    İslâm âleminin kahramanı Paşa Hazretleri'ne
    Ey şanlı Gazi, yüce şahsiyetiniz hem başanlı ordunun hem de yüce Meclis'in manevi kişiliğini temsil ediyor. Bu vesileyle kişilerin kusuru, onların manevi kişiliğine ve temsilcisinin hesabına geçer. Dolayısıyla kişileri ve temsilcileri doğru yola teşvik etmek, yönlendirmek en önemli görevinizdir. İki cihanda mutluluk ve başarılarınızı can-ı gönülden dileyen bu fakirin, bir meselede 10 sözünü, tavsiyesini, birkaç nasihatini dinlemenizi rica ediyorum.

    1) Allah'ın verdiği olağanüstü bu başarılar, bir teşekkür ister ki sürekli olsun, artmaya devam etsin. Eğer nimet, şükür görmezse gider. Madem Allah'ın yardımıyla Kuran'ı düşmanın saldırılarından kurtardınız, Kuran'ın en açık ve kesin emri olan "namaz" gibi farzları yerine getirmeniz gerekir. Böylece namazın feyzi (ilmi, bolluğu, hazzı) şahane işleriniz için sürekli bir şekilde üstünüzde olsun ve devam etsin.

    2) İslam dünyasını mutlu ettiniz, sevgilerini ve yakın ilgilerini kazandınız. Ancak o yakın ilgi, alaka ve sevginin devamlılığı, İslami yaşamın gereklerini yerine getirmekle olur. Çünkü Müslümanlar, İslamiyet adına sizi severler. Siz de İslami yaşantınızla ahretinizi güçlendirin ve İslamiyet'e bağlılığınızı ortaya koyunuz.

    3) Başta yüce şahsiyetiniz olmak üzere siz ve silah arkadaşlarınız olan kahramanlar, bu dünyada
    Allah dostları (evliyaullah) hükmünde olan gazi ve şehitlere komutanlık ettiniz.
    Kuran'ın kesin emirlerini uygulamak ve uygulatmakla öteki âlemde de nurlu gruba önder olmaya çalışmak, sizin gibi büyük yardıma mazhar olanlara layıktır. Aksi takdirde burada kumandanken orada bir neferden yardım dilenme zorunda kalabilirsiniz. Bu basit, boş dünya şan ve şerefiyle, öyle madde değil ki, sizin gibi yüce ruhlu, karakterli insanları doyursun, tatmin etsin ve onların gerçek amacı bunlar olsun.

    4) Bu milletin Müslüman toplulukları, o kadar ki bir cemaat namazsız kalsa, sapkın günahkâr olsa bile yine de başlarındakini dini bütün görmek ister. Hatta bütün Kürdistan'da, görev verilen tüm memurlara yönelik ilk önce sorulan soru şudur: "Acaba namaz kılıyor mu?" Namaz kılan memura kesinlikle güvenirler, kılmayan memur da ne kadar başarılı ve etkili olsa bile onlara göre suçludur.
    Bir zamanlar "Beytüşşebap" aşiretlerinde isyan vardı. Ben gittim, sordum: "Sebep nedir?" Dediler ki: "Kaymakamımız namaz kılmıyordu, rakı içiyordu. Öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?"
    Bu sözü söyleyenler de namazsız, hem de eşkıya (hırsız, haydut) idiler.

    5) Peygamberlerin çoğunluğunun Doğu'dan, âlim ve bilginlerin önemli bir kısmının ise Batı'dan çıkması, ezeli bir kaderin işaretidir. Bu nedenle Doğu'yu ayağa kaldıracak din ve kalptir, akıl ve felsefe değildir. Doğu'yu uyandırdınız, hak ettiği yere getirdiniz, o halde tabiatına uygun davranınız. Aksi halde bütün emeğiniz ya boşa gider veya başarılarınız çok yüzeysel kalır.

    6) Düşmanınız ve İslamiyet düşmanı olan melun İngiliz, İslam dinine karşı olan duyarsızlığımızdan pek fazla istifade etti ve ediyor. Hatta diyebilirim ki, Yunan kadar İslam'a zarar veren, dinde ihmalimizi bahane edip bundan faydalanan iç düşmanlarımızdır. İslamiyet'in faydası ve milletin güvenliği için bu ihmali ortadan kaldırmamız gerekir. İttihatçılar o kadar harika, gayretli, istikrarlı olmalarına ve fedakârlık göstermelerine rağmen, hatta İslam'ın uyanışına sebep oldukları halde, dinde kısmen laubalilik tavrı gösterdikleri için içerideki millet onlardan nefret etti ve değersiz görüldüler. Dışarıdaki Müslümanlar ise İttihatçıların dindeki ihmallerini görmedikleri için hürmet gösterdiler, gösteriyorlar.

    7) Küfür âlemi bütün vasıtalarıyla, medeniyetiyle, felsefesiyle, ilim ve sanatlarıyla, misyonerleriyle İslam âlemine saldırdı ve maddi olarak uzun zamandan beri galip olduğu halde İslam âlemine dinen galip gelemedi. İçeride sapkınlığa düşmüş bütün grupların, İslam'a az miktarda zarar verecek ölçüde kaldığı, İslamiyet direncini ve sağlamlığını sünnete bağlılık ve birliktelikle koruduğu, şimdi ise üstün bir konuma geçmeye hazırlandığı bir zamanda, ayrıca sizin gibi yüce bir kahramanı İslam'ın koruyucusu ve savunucusu bulduğu bir anda, laubali bir şekilde pis Avrupa medeniyetinden süzülen uydurma bir akım gönlünde yer tutamaz. İslâm âlemi içinde önemli ve devrim niteliğinde bir iş yapmak, ancak İslamiyet'in kurallarına teslimiyetle mümkün olabilir. Aksi olamaz ve olmamıştır. Olsa dahi kısa sürede sönüp gitmiştir.

    8) Dinin zayıflayıp etkisini kaybetmesine sebep olan alçak Avrupa medeniyeti yırtılmaya yüz tuttuğu bir zamanda ve Kuran medeniyetinin ortaya çıkmasının vakti geldiği bir anda lakayt ve ihmalkâr bir şekilde "olumlu bir iş yapılamaz"; olumsuz ve yıkıcı işe ise bu kadar yıkıma maruz kalan İslam zaten muhtaç değildir. Napolyon'a değil belki Selahaddin-i Eyyubi gibi İslâm kahramanlarına tabi olmanız gerekir.

    9) Sizin bu başarınızı, yüce hizmetinizi takdir eden ve sizi canı gönülden sevenlerin çoğunluğu inananlardır ve özellikle halk tabakasıdır ki, bunlar da sağlam Müslüman'dırlar. Sizi ciddi anlamda sever, tutar ve size minnet duyarlar. Fedakârlığın takdir eder, uyanışa geçmiş en büyük ve en müthiş bir kuvveti size sunarlar. Siz dahi Kuran'ın emirlerini uygulayıp, onlara bağlanıp dayanmanı; İslam'ın yararı adına gereklidir. Yoksa İslamiyet'ti soyutlanmış olan bedbaht, milliyetsiz Avrupa dükünü, Batı taklitçilerini Müslüman halka tercih etmek İslam'ın yararına aykırı olduğundan İslam âlemi bakışını başka tarafa çevirmeye ve başkasından yardım istemeye mecbur kalacaktır.

    10) Bir yolda dokuz yok olma ve bir kurtuluş ihtimali varsa, hayatından vazgeçmiş cesur bir k gerekir ki, o kurtuluş yoluna yönelsin. Şimdi 24 saatten bir saati işgal eden namaz gibi bir dini zorunluluğun uygulamasında yüzde 99 kurtuluş iht mali vardır. Yalnız gaflet ve tembellik gibi bir risk belki dünyevi bir zarar olabilir. Hâlbuki farzların terk edilmesinde doksan dokuz zarar ihtimali bulunuyor. Yalnız gaflete, sapkınlığa dayanan tek b kurtuluş ihtimali olabilir. Acaba dine ve dünyaya zarar olan ihmal ve farzların terkine ne bahane olabilir? Onur ve haysiyet buna nâsil izin verir? Mücahit grubun ve yüce Meclis'in hal ve hareketleri halk tarafından taklit edilir. Kusurlarını millet ya taklit edecektir ya
    da eleştirecektir ki her ikisi de zarardır. Demek ki onlardaki Allah'ın hukuku, kulların haklarını da kapsıyor. Sırr-ı tevatür (sağlam bilgilerin, güvenilir isimler tarafından nesilden nesile nakledilmesi) ve fikir birlikteliğini kapsayan hadsiz, haberleri ve delilleri dinlemeyen ve nefsin safsatalarını ve şeytanın vesveselerinden gelen vehimleri kabul eden adamlarla hakiki ve ciddi bir iş görülmez. Bu büyük inkılabın temel taşlarının sağlam olması gerekir. Bilirsiniz ki ebedi düşmanlarınız, sapkınlıklarınız ve hasımlarınız, İslâm'ın gerekliliklerini tahrip ediyorlar. Öyle ise mecburi göreviniz İslam'ın gerekliliklerini yaşatmak ve korumaktır. İslam'ın değerlerini hafife alma, milletin zayıflığını gösterir, zayıflık ise düşmanı durdurmaz, bilakis cesaretlendirir.
    -Hasbunallahu ve ni'me'l-vekîl, ni'me'l-mevlâ ve ni'me'n-nasîr- "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir (Al-i İmran Suresi, 173). O ne güzel dost ve O ne güzel yardımcıdır (Enfal Suresi, 40)."
    23 Kasım 1922
    Duacınız
    Said-i Kürdi
    Meclis Riyaseti 5/3218
    Evraka 2/12/338 Hıfzı
    gazetevatan.com
    "Evliyanın kılıcı kınında değildir. Kimseyi kesmezler ama üzerlerine giden kesilir"



Benzer Konular

  1. Mustafa Kemal ile Bediüzzaman dost değil, hasım!
    By mehasin in forum Bediüzzaman'ın Hayatı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.12.09, 22:27
  2. Mustafa kemal
    By Konyevi Nisa in forum İnkılap Tarihi Ödev
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.10.08, 13:42
  3. Mustafa kemal atatürk
    By Konyevi Nisa in forum İnkılap Tarihi Ödev
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 22.10.08, 13:55
  4. Mustafa kemal atatürk
    By Konyevi Nisa in forum İnkılap Tarihi Ödev
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.10.08, 19:40
  5. Bediüzzaman, niçin Mustafa Kemal’in üç yüz lira maaş
    By SiLa in forum Sorularla Risale-İ Nur
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.10.08, 19:18

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •