***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


Kur'an'da ehl-i beyt
KUR'AN'DA EHL-İ BEYT
1- Tathir Ayeti
Ehl-i Beyt'in üstün makamını bildiren ayetlerden biri, Tathir ayetidir. Yüce ALLAH c.c, bu ayette onların her türlü pislikten (günah ve kötü işlerden) tertemiz olduklarını vurgulayarak insanların onlara yönelmelerini ve her konuda onları kendilerine örnek edinmelerini istemektedir. Ömürlerinin bir bölümünü puta tapmak veya diğer günahlarda sarf etmekle geçiren lekeli insanlar, diğer insanlara önder ve örnek olamazlar. ALLAH c.c'ın halifesi ve hücceti olacak kişiler, mutlaka lekesiz, tertemiz ve her yönden mükemmel insanlar olmalıdırlar. İşte bu yüzden yüce ALLAH c.c, halkın, gönül rahatlığıyla Ehl-i Beyt'e uymaları ve her konuda onlara başvurmanın gerekliliğini anlamaları için şu ayet-i kerimeyi nazil buyurmuştur:
"Gerçekten ancak ALLAH c.c, siz Ey Ehl-i Beyt'ten ricsi (günah ve hata pisliğini) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister."[1]
Ehl-i Beyt'ten maksat, Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a)'in Ehl-i Beytidir. Onlar da Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'dir. ALLAH c.c'ın selâmı onlara olsun. Eğer Ehl-i Beyt'ten maksat, Hz. Peygamber'in hanımları olmuş olsaydı, ayetteki zamirlerin müzekker olarak değil, müennes olarak zikredilmesi gerekirdi. Yani, "ankum" ve "yutahhirekum" yerine "ankunne" ve "yutahhirekunne" buyrulmalıydı.
Ehl-i Beyt'in Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (aleyhim'us-selâm) olmasıyla ilgili pek çok hadis ve rivayet nakledilmiştir. Örneğin, bir hadiste Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a); Hz. Ali, Hz. Fatıma, İmam Hasan ve İmam Hüseyin'e işaret ederek şöyle buyurmuştur:
"ALLAH c.c'ım, bunlar benim Ehl-i Beytimdir; onlardan ricsi (günah ve hata pisliğini) gider ve onları tertemiz kıl." [2]
Bir rivayette de şöyle geçer:
"Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a), sabah namazı vakitlerinde Hz. Fatı-ma'nın evinin önüne gelerek şöyle buyuruyordu:
"Ey Ehl-i Beyt! Namaz! Şüphesiz ALLAH c.c ricsi sizden gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister."[3]
Birçok rivayette Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a)'in 6 ay, bazı rivayetlerde ise 9 ay boyunca Hz. Fatıma (ve aleykumusselam ve rahmetullahi ve berekatuhu)'ın evinin önüne gelerek; "Ey Ehl-i Beyt! Namaz! Namaz!" diyerek mezkûr ayeti okuduğu nakledilmiştir.
Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a)'in bu konuya bu kadar önem vermesi ve Ehl-i Beyt'inin kimler olduğunu tanıtmasına rağmen yine de bazı insanların, onca hadis ve rivayetleri görmezlikten gelerek; "Ehl-i Beyt'ten maksat, Resulullah'ın hanımlarıdır." demelerine şaşırmamak elde değildir. Ama ALLAH c.c'a çok şükürler olsun ki, artık Ehl-i Beyt dostları kendi yollarını bulmuşlar ve bu gibi sözlere kulak asmak bile istemiyorlar.
2- Meveddet Ayeti
Yüce ALLAH c.c, Ehl-i Beyt'in ne kadar yüksek bir makama sahip olduğunu halka bildirmek için onları her çeşit günah ve pislikten arındırmanın yanı sıra, onları sevmenin gerekliliği hususunda da Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a)'e şöyle buyurmuştur:
"De ki: Ben, buna (tebliğime) karşılık yakınlarıma sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum."[4]
Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a), ayette geçen yakınların kimler olduğunu ve bu ayet gereğince kimlere sevgi duyulması gerektiğini kendi sözlerinde açıklamıştır. Müfessirler, muhaddisler ve siyer yazarları, kendi kitaplarında, bu ayetteki yakınlardan maksadın; Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (aleyhim'us-selâm) olduğunu bildirmişlerdir. Örneğin, Ahmed b. Hanbel, kendi Müsned'inde Said b. Cübeyr'den, o da İbn-i Abbas'tan şöyle nakletmiştir:
"Meveddet ayeti nazil olduğunda ashap; "Ya Resulullah! Sevgileri bize farz olan yakınların kimlerdir?" diye sordular. Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a); "Ali, Fatıma ve onların oğullarıdır." buyurdular."[5]
Böylece bu ayet gereğince, Ehl-i Beyt'i sevmek, bütün Müslümanlara farzdır. Fakat daha önce de değindiğimiz gibi, bu sevgi sadece dilde ve kalpte kalmamalı, amele de yansımalıdır. Yüce ALLAH c.c, bir ayetinde şöyle buyuruyor:
"De ki: Eğer ALLAH c.c'ı seviyorsanız, bana uyun, ALLAH c.c da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın."[6]
ALLAH c.c'ı sevip de Peygamber'in düşmanlarına uymak düşünülemeyeceği gibi, Peygamber'i ve yakınlarını (Ehl-i Beyt'ini) sevip de onların düşmanlarının peşice gitmek de düşünülemez. Aksi takdirde sevginin gerçek olmadığı ortaya çıkar.
3- Mübahele Ayeti
Mübahele olayını tarihçiler, müfessirler ve muhaddisler genişçe nakletmişlerdir. Olay özetle şöyledir: Necran Hıristiyanlarından bir grup, bazı konularda Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a) ile görüşüp konuşmak için Medine'ye geliyorlar. Fakat Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a)'in haklı ve delilli sözleri karşısında teslim olmayıp tartışmalarını sürdürünce, ALLAH c.c Tealâ şu ayeti nazil ediyor:
"Artık sana gelen ilimden sonra, onun hakkında seninle çekişip tartışırlarsa, de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lânetleşelim de ALLAH c.c'ın lânetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım."[7]
Necran Hıristiyanları Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a) tarafından müba-heleye (karşılıklı beddua etmeye) davet edilince, düşünüp taşındıktan sonra nihayet mübaheleyi kabul ediyor ve mübahele yapmak için vaatleşiyorlar. Vaat edilen gün ve saat gelip çatınca, Hıristiyanlar, Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a)'in Hz. Ali, Hz. Fatıma ve onların iki evladı Hasan ve Hüseyin ile geldiğini görüyorlar. Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a)'in kararlılığını ve yanındaki nurlu simaları görünce, korkuya kapılarak müba-heleden vazgeçip sulh anlaşması önerisinde bulunuyorlar. Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a), birtakım şartlarla onların önerisini kabul ediyor.
Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a) bu hususta şöyle buyurmuştur:
"Canım elinde olan ALLAH c.c'a ant olsun ki, Necran ehlinin helâk olması yaklaşmıştı. Eğer mübahele etmiş olsalardı, maymun ve domuz oluvereceklerdi..."
Bu olayı birçok müfessir nakletmiştir. Örn. Zemahşerî, Tefsir-i Keşşaf'ta; Fahr-i Razî, Tefsir-i Kebir'de ve Allâme Tabatabaî, el-Mizan'da.
Ehl-i Beyt'in ALLAH c.c'ın emriyle Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a) ile birlikte mübahele olayına katılması, onlar için çok büyük bir makam ve fazilettir. Eğer onlar, ALLAH c.c katında çok sevilen ve duaları kabul olan şahsiyetler olmasalardı, ALLAH c.c Tealâ, kesinlikle Peygamberine onları mübaheleye götürmesini emretmezdi. Böyle bir makama sahip olan Ehl-i Beyt'e sahip çıkmak, onları savunmak, onları halka tanıtmak ve onların sözlerinden yararlanmak her Müslümanın kaçınılmaz bir vazifesidir. ALLAH c.c Tealâ bizleri, vazifelerini tanıyan ve onları yerine getirmek için gayret gösteren Ehl-i Beyt takipçilerinden kılsın, inşaallah.
4- Salât Ayeti
Salât ayetinde, bütün Müslümanlar, Hz. Peygamber'e ve onun tertemiz Ehl-i Beyt'ine salât etmekle görevli kılınmışlardır. Ayetin meali şöyledir:
"Şüphesiz, ALLAH c.c ve melekleri Peygamber'e salât etmekteler. Ey iman edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm edin."[8]
Tefsir-i Kebir'deki nakle göre; ashap Resulullah'ın yanına gelerek; "Ya Resulallah! Biz sana nasıl salât edelim?" dediklerinde Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a) şöyle buyuruyor:
"Şöyle deyin: Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed; kema salleyte alâ İbrahime ve alâ âl-i İbrahim ve barik alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed; kema barekte alâ İbrahime ve âl-i İbrahim; inneke hamîdun mecîd." [9]
Görüldüğü gibi, Hz. Peygamber'e salât etmek isteyenin, onun Âl'ine (Ehl-i Beyt'ine) de salât etmesi gerekir. Şafiî mezhebine göre teşehüdde salâvat getirmek farzdır. Şia mezhebine göre de öyledir. Teşehüdde Hz. Peygamber'e ve onun Ehl-i Beyt'ine salâvat getirmek, namazın bir cüz'üdür.
Bir hadiste Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a) şöyle buyurmuştur:
"Bana kesik salâvat getirmeyin; (bana salâvat getirdiğinizde) Ehl-i Beyt'ime de salâvat getirin. Salâvat getirdiğinizde onları kesip atmayın. Çünkü kıyamet günü bütün nesepler kesilip atılacak, sadece benim nesebim korunacaktır." [10]
Yine Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a) şöyle buyurmuştur:
"Kim bana salât eder de Ehl-i Beyt'ime etmezse, cennet kokusunu koklayamaz." [11]
Cennet kokusunu almaya liyakati olmayan bir kimsenin, cennete girmesi nasıl düşünülebilir? Bu ayet ve hadislerden anlaşıldığına göre, Ehl-i Beyt'in ALLAH c.c katındaki makamı düşünebildiğimizden çok daha yücedir.
Kur'an'da Ehl-i Beyt'in fazileti ile ilgili pek çok ayet vardır. Ancak biz bu kadarıyla yetinerek, şimdi de Ehl-i Beyt'le ilgili önemli bazı hadislere göz atmak istiyoruz.
HADİSLERDE EHL-İ BEYT
1- Sekaleyn Hadisi
Sekaleyn hadisi, Şia ve Ehl-i Sünnet kanalıyla nakledilen çok meşhur ve mütevatir bir hadistir. Bu hadis, çeşitli senet ve lafızlarla nakledilmiştir.
Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a) bu hadiste şöyle buyuruyor:
"Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; biri ALLAH c.c'ın kitabı, diğeri ise öz soyumdan olan Ehl-i Beyt'imdir; onlara sarıldığınız müddetçe, asla sapıklığa düşmezsiniz; onlar havuzun başında bana gelinceye dek birbirinden ayrılmayacaktır." [12]
Görüldüğü gibi, Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a) bu hadiste, Kur'an ve Ehl-i Beyt'in kıyamete kadar birlikte devam edeceğini bildirmiştir. Bu hadisten, diğer hadislerde olduğu gibi, yeryüzünün hiçbir zaman hüccetsiz kalmayacağı anlaşılmaktadır. Kur'an var olduğu müddetçe, onun müfesirleri olan Ehl-i Beyt de var olacaktır. Zamanımızın hücceti de, Ehl-i Beyt İmamlarından olan Hz. Mehdi (ve aleykumusselam ve rahmetullahi ve berekatuhu)'dır. O, birtakım sebeplerden dolayı insanlar arasında gizli bir şekilde yaşamaktadır. Eğer bu ilâhî hüccetler olmasalardı, hadisler tabirince, yeryüzü ehlini yutardı. Şu hadis de, Ehl-i Beyt İmamlarından birisinin her zaman için var olduğunu ispatlamaktadır:
Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a) şöyle buyurmuştur:
"Kim kendi zamanının imamını tanımadan ölürse, cahiliye ölümüyle ölmüştür." [13]
Acaba bu zaman veya gelecek zamanlarda cahiliye ölümüyle ölmemek için Müslümanların kime biat etmesi gerekir. Eğer; "Kendi zamanlarındaki iş başında olan yöneticilere, Ulü'l-Emr olarak biat etmelidirler." diyecek olursak, o zaman büyük bir hata veya daha doğrusu büyük bir günah işlemiş oluruz. Çünkü onların hemen hepsi İslâm düşmanıdırlar; onlara biat etmeden ölen kimse, cahiliye ölümüyle ölerek cehenneme gitmez; aksine onlara biat ederek ölen kimseler onlarla birlikte cehenneme gitmeyi hak etmiş olurlar. Hadislerde de vurgulandığı gibi Ulü'l- Emr'den maksat, yine Ehl-i Beyt İmamlarıdır. Bunlar, her zaman için vardır, kıyamete kadar Kur'an'la birlikte hayatlarını sürdüreceklerdir. İşte bunlara biat etmeden ölen kimseler, cahiliye ölümüyle ölmüş olurlar.
2- Sefine Hadisi
Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a), Sefine hadisinde Ehl-i Beyt'ini Nuh'un gemisine benzetmektedir. Nuh'un gemisi nasıl ona binenleri gark olmaktan kurtardıysa, Ehl-i Beyt de dinî ve dünyevî meselelerde kendilerine uyanları sapıklıktan kurtarırlar.
Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a) bu hadiste şöyle buyuruyor:
"Sizin aranızda benim Ehl-i Beyt'imin durumu, Nuh'un gemisinin durumu gibidir; kim o gemiye bindiyse, kurtuldu; kim de ondan geri kaldıysa, boğuldu." [14]
Buna göre, sapıklık ve cehennem ateşinden kurtulmak isteyen herkes Ehl-i Beyt'e uymak zorundadır. Çünkü ALLAH c.c ve Resulü, Ehl-i Beyt'in tertemiz olduğunu, hata ve yanlışlığa düşmeyeceklerini bize bildirmişlerdir. Onların yolu ve sözü, Resulullah'ın yolu ve sözüdür. "Kur'an bize yeterlidir." demek doğru değildir. Çünkü Kur'an'ı hakkıyla anlayıp uygulayacak âlimlerin olması da şarttır. Kur'an'ı Ehl-i Beyt İmamlarından daha iyi anlayıp uygulayacak kim vardır? Öyleyse haddi aşarak onlardan öne geçmek veya akılsızlık ederek onlardan geri kalmak, büyük bir hatadır.
Ehl-i Beyt, ilim madenidir; onların ilimlerinden yararlanmak gerekir. İlim peşinde olanlar, onların kapılarını çalmalıdırlar.
Nitekim Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a) şöyle buyurmuştur: "Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır; ilim isteyen o kapıya gelmelidir."[15]
3- İhtilâftan Kurtulma Hadisi
Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a), bu hadiste ümmetinin, ancak Ehl-i Beyt'e sarılarak ihtilâf ve tefrikadan kurtulabileceğini buyurmuştur. Denizde veya çölde olan bir kimse, nasıl yıldızlarla yolunu bulup sapmaktan kurtulabiliyorsa, İslâm ümmeti de Ehl-i Beyt vasıtasıyla, fikrî, amelî ve siyasî meselelerde onların söz ve davranışlarından yararlanarak ihtilâf ve sapmaktan kurtulabilirler.
Hadis şudur:
"Yıldızlar yeryüzü ehli için boğulmaktan kurtulma vesilesi olduğu gibi, Ehl-i Beyt'im de yeryüzü ehli için (ihtilâftan) kurtulma vesilesidir." [16]
4- Kisa Hadisi
Tirmizî, kendi Sahih'inde, Ömer bin Ebî Seleme'den şöyle rivayet etmiştir:
Tathir ayeti (Ahzab Suresi, 33) Ümmü Seleme'nin (bir rivayete göre de Safiyye'nin) evinde nazil olduğunda, Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a) Hasan, Hüseyin ve Fatıma'yı çağırtıp onları önünde oturttu ve Ali'yi de çağırtıp onu da arkasında oturttu. Sonra onları ve kendisini bir kisayla örtüp şöyle buyurdu:
"ALLAH c.c'ım, bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir; bunlardan her türlü ricsi (günah ve hata pisliğini) gider ve bunları tertemiz kıl." [17]
Bu hadisi İbn-i Asakir de rivayet etmiştir. Fakat İbn-i Asakir'in nakline göre hadisin sonunda şu ilâve de mevcuttur:
"Bunun üzerine Ümmü Seleme; "Ya Resulallah, beni de onlarla birlikte kıl." dedi. Resulullah (Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.a); "Sen kendi mevkinde dur, senin sonun hayırdır." buyurdu.
Kisa hadisi, muhtelif tabirlerle birçok senetle rivayet edilmiştir. Bu yüzden bu hadis senet yönünden sahih ve kesindir.
Ehl-i Beyt hakkında pek çok hadis vardır ki, biz onlardan bu birkaç tanesiyle yetinerek bu bölüme şu hadisle son veriyoruz:
"Hiçbir kimse biz Ehl-i Beyt'le kıyaslanamaz." [18]
Ehl-i Beyt Şiilerinin Vazifesi
Ehl-i Beyt Şiilerinin önemli vazifelerinden biri, Ehl-i Beyt'in (ALLAH c.c'ın selamı onların üzerinde olsun) ilmini ve hikmet dolu güzel sözlerini insanlara aktarmaktır. Çünkü eğer Ehl-i Beyt'in hikmet dolu sözleri insanlara iletilirse, insanlar o sözlerdeki güzellikleri görerek Ehl-i Beyt'e uyarlar. Nitekim Abdüsselâm b. Salih el-Herevî şöyle diyor:
İmam Rıza (ve aleykumusselam ve rahmetullahi ve berekatuhu)'dan şöyle buyurduğunu duydum: "Bizim meselemizi ihya edene ALLAH c.c rahmet etsin!" "Sizin meseleniz nasıl ihya edilir?" dediğimde şöyle buyurdular: "Bizim ilmimizi öğrenip onu halka öğretmekle. Şüphesiz, eğer halk sözlerimizdeki güzellikleri bilmiş olsalar, mutlaka bize uyarlar." [19]
Hadiste de vurgulandığı gibi, Ehl-i Beyt'in sözlerini ilk önce kendimiz iyice okuyup öğrenmeli ve daha sonra onu başkalarına aktarmalıyız. Şunu da hatırlatalım ki, bazı hadisleri anlamak pek kolay olmadığından dolayı, onları fakih ve müçtehit bir kimsenin açıklaması gerekir; yerinden kalkan herkes kendi kafasına göre yorum yapmamalıdır. Çünkü Kur'an'da olduğu gibi, hadislerde de muhkem ve müteşabih hadisler vardır. Hatta birbirleriyle çelişen bazı hadisler de vardır. Bunları ancak büyük âlimler açıklayabilirler.
Nitekim İmam Rıza (ve aleykumusselam ve rahmetullahi ve berekatuhu) şöyle buyurmuştur:
"Bizim hadislerde de, Kur'an'ın muhkem ve müteşabih ayetleri gibi, muhkem ve müteşabih hadisler vardır. O halde müteşabihleri (ehline) bırakın ve muhkemleri (hükmü açık seçik olanları) tutun." [20]
Bir hadiste de İmam Sadık (ve aleykumusselam ve rahmetullahi ve berekatuhu) şöyle buyurmuştur:
"Anladığın bir hadis, (anlamayarak) rivayet ettiğin bin hadisten daha hayırlıdır. Sizden hiç kimse, sözlerimizin mefhumunu anlamadıkça, fakih olamaz. Şüphesiz, sözlerimizden bir kelime, yetmiş şekilde yorumlanabilir; oysa bunların hepsinde bizim için sadece bir çıkış yolu vardır." [21]
Bunları yorumlayabilecek bir güce sahip olmayan kimseler, hadisler arasında bir çelişki olduğunu zannetmiş olabilirler. Ayrıca hadisler arasında birtakım uyduruk hadisler de vardır ki, onların teşhisi çoğu insanların haddini aşmaktadır. Buna göre, anlamadığımız veya yararımıza olmayan bir hadisi görür görmez, hemen; "Bu hadis yalandır." demeye kalkışmayalım. Zira bu gibi sözlerin büyük bir sorumluluğu vardır.
Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh