Sayfa 10/12 İlkİlk ... 89101112 SonSon
120 sonuçtan 91 ile 100 arası

Konu: Baykuş kadar düşünemiyoruz

  1. #91
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Asr-ı Saâdetten Sâliha Hanım Modeli...

    Asr-ı Saâdetten Sâliha Hanım Modeli


    Muaz bin Cebel’in halasının kızı olan Esmâ -radıyallâhu anhâ-, Medîneli kıymetli hanım sahâbîlerdendir. Akıllı, ince düşünüşlü, yerinde ve zamanında söz söylemesini bilen, merâmını güzel ifâde eden bir hanım olduğu için kendisine “Hanımların Sözcüsü” mânâsında “Hatîbetü’n-Nisâ” adı verilmişti. Kendisinden 81 hadîs-i şerîf rivâyet edilmiştir.
    Medîneli hanımlar, çok fasih ve beliğ hitâbeti olan Esmâ -radıyallâhu anhâ-’ya gelip mânevî dertlerini anlatarak, kendi durumlarını sorması için onu Peygamber Efendimiz’in huzuruna elçi olarak gönderdiler. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Esmâ -radıyallâhu anhâ-’yı görünce yanındakilere:
    “–Esmâ kimsenin hatırına gelmeyen sorular sorar.”buyurdu.
    Esmâ, huzûra çıkarak Efendimiz’e iyice yaklaştı ve ardından edeple:
    “–Yâ Rasûlallah! Hanımların kabahati nedir?” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
    “–Anam-babam Sana fedâ olsun, yâ Rasûlallah!.. Ben, Sana kadınların elçisi olarak geldim. Doğuda ve batıda bulunan bütün kadınlar, benim buraya çıktığımı işitsin veya işitmesin, hepsi de benimle aynı görüşü paylaşmaktadır ki, Allah Teâlâ, Sen’i bütün erkek ve kadınlara peygamber olarak göndermiştir. Biz, Sana ve Sen’in Rabbine îmân ettik. Kadın olduğumuz için, evlerimizin sınırları içinde yaşıyoruz. Beylerimize huzur ve sükûnet kaynağı oluyor, çocuklarımızı büyütüp terbiye ediyoruz. Lâkin Cenâb-ı Hakk’a yakınlaşabilmek için erkeklerden farklı olarak bizim bazı mahrûmiyetlerimiz var. Erkekler cuma namazı kılıyor, câmiye ve cemaate devam ediyor, hastaları bizden daha çok ziyâret ediyor, cenâzelerde bulunuyor, hacca da bizden fazla gidiyorlar. Bunların en mühimi de beylerimiz, düşmanla savaşmak için evlerinden çıkıyor ve Allah yolunda cihâd ediyorlar. Bizler ise, beylerimizin mallarını koruyor, iplik eğirip elbise yapıyor, çocuklarımızı besliyoruz. Buna göre bizler, beylerimizin kazandığı hayır ve sevaplarda onlara ortak olur muyuz?”
    Hazret-i Esmâ’nın bu basîret ve firâset dolu sözleri, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in pek hoşuna gitti. Ashâbına dönerek:
    "–Siz, hiç din husûsunda soru soran bir kadından, bundan daha güzel sözler işittiniz mi?” diye sordu. Onlar da:
    “–Ey Allâh’ın Rasûlü! Biz, bir kadının böyle güzel ifâdelere sâhip olabileceğine ihtimâl vermezdik!..” dediler.
    Rasûl-i Ekrem, tekrar ona hitâb ederek:
    “–Ey Esmâ! İyi anla ve seni buraya gönderen hanımlara da iyice anlat ki, bir kadının kocasıyla güzel geçinip onun memnûniyetini kazanması, sevap bakımından o saydığın üstünlüklerin hepsine müsâvîdir (denktir).”buyurdu.
    Esmâ -radıyallâhu anhâ-, bu cevaptan çok memnun oldu. Dönüp giderken, sevincinden tehlîl ve tekbir getiriyordu. (İbn-i Asâkir, Târihu Dımaşk, VII, 363-364, XXIX, 65-67; Beyhakî, Şuab, VI, 421; Heysemî, IV, 305; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 19)

    * * *
    Buna benzer başka bir rivâyet de şöyledir:
    Sahâbî hanımlardan Ümmü Ri’le -radıyallâhu anhâ-, Peygamber Efendimiz’in huzûruna gelerek, evlerini düzenli tutmak, kocalarına hizmet etmek, çocuklarını beslemek ve beşik düzeltmek gibi ev işleri ile meşgul olduklarını ifâde ettikten sonra:
    “–Yâ Rasûlallah! Bizim için gazâya gidip büyük ecirlere nâil olmak mümkün olamıyor. Bize öyle bir şey öğretiniz ki, onunla Allâh’a yakınlaşabilelim!” demişti.
    Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de ona:
    “–Gece gündüz devamlı Allâh’ı zikrediniz, gözlerinizi yabancıya bakmaktan ve seslerinizi onlara işittirmekten muhâfaza ediniz!..”buyurdu. (İbn-i Hacer, el-İsâbe, VIII, 204)

    * * *
    Bu iki rivâyetten de anlaşıldığı üzere hanım sahâbîlerin gönüllerini meşgul eden mesele, kadınların ev işleri ve çocukların bakımı sebebiyle Allah yolunda hizmet edip ecir kazanma imkânından mahrum kalma endişesiydi. Onlar, kocalarının daha fazla ibâdet, infak ve cihâd etmeleri sebebiyle kendilerini geçtiklerini, oysa kendilerinin ev işleri ve çocuk terbiyesiyle âdeta evde mahsur kaldıklarını, hiçbir sevâba nâil olamadıklarını düşünüyorlardı. Bu hayır ve hizmet heyecanı, onları Peygamber Efendimiz’e defaatle sözcüler göndermeye sevk etmişti.
    Bu hâdiseler üzerinde biraz düşünecek olursak, içinde pek çok ibret ve hikmet bulunduğunu müşâhede edebiliriz. Şöyle ki:
    Cenâb-ı Hak, insanları birbirine muhtaç olarak yaratmış ve her birine ayrı ayrı kâbiliyetler ihsân eylemiştir. Fakir bir kimse, dünya hayatında zengine muhtaçtır. Zengin ise, âhiret selâmeti için fakirin duâsına muhtaçtır. Hastalıktan muzdarip bir kimse, kendisine bakıp gözetecek sıhhatli bir insana muhtaçtır. Sıhhatli bir kimse de, duâsı ile Rabb’i arasında hiçbir perdenin bulunmadığı hastanın duâsına muhtaçtır. Evlât, dünyada anne-babanın vereceği terbiyeye muhtaçtır. Bu bakımdan anne-babanın evlâdını hayır-hasenat ile tezyin etmesi îcâb eder. Âhirette ise, anne-baba evlâdından gelecek her türlü sadaka-i câriyeye muhtaçtır. Dünya hayatında, zevc ile zevce birbirine muhtaçtır. İkisinin de fıtrî kâbiliyetleri farklıdır. Bu sûretle birbirlerinin tamamlayıcı unsurlarıdır. İki taraf da birbirlerini hakka ve hayra teşvik etmeli ve vazîfelerini Allah rızâsı için îfâ etmelidirler. Böyle olduğu takdirde birbirlerinin amel-i sâlihlerinden hissedâr olurlar.
    Kadın, yaratılış özelliklerine uygun şartlar altında yaşadığında, toplumu cennet huzuru kaplar. Tarih sayfalarını karıştırdığımız zaman görürüz ki, toplumlar sâliha hanımlarla âbâd olmuş ve yine fâcire kadınlarla da berbâd olmuştur. Zîrâ toplumun çekirdeğini oluşturan âile müessesesindeki müstesnâ rolüyle kadın, toplumun billur bir âvizesi gibidir. Eğer kadınlara mutluluk için sokaklar gösterilirse, o billur âvize lâyık olduğu yüksek mevkiinden düşer ve hayat yolları cam kırıkları ile dolar.
    Bir milleti, nasıl bir geleceğin beklediğini görmek kerâmet değildir. Gençliğin temayülleri bunun en bâriz alâmetidir. Bu itibarla bilhassa genç kızlarımız, toplumumuzda bir İslâm hanımının şahsiyet, karakter ve fazîletini sergileyerek etraflarına da güzel bir misâl olmalıdırlar. Hiç unutulmamalıdır ki, bütün evliyâullah ve fâtihler, ilk feyizlerini fazîletli bir anneden almışlardır.
    Âile içinde erkek merhametli, hakşinas; kadın ise itaatkâr ve saygılı olmalıdır. Hanımın takvâ ve istikâmeti; kocasını, çocuklarını, akrabalarını ve hattâ komşularını hayır ve hasenâta teşvik edecek mâhiyette olmalıdır. Sâliha bir hanım, etrafına saâdet saçan, cennet kokulu bir çiçektir.
    Sâliha anne ise, ilâhî kudretin insanoğluna lutfettiği bir rahmet kucağıdır. Âile ocağındaki fertlerin taşkınlıklarını, bilhassa çocukların usandırıcı hırçınlıklarını eritecek fazîlet cevheri, anne kalbidir. Saâdet çiçeklerinin tohumları, annelerin gönüllerine bırakılmıştır. Bu sebeple Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; “Cennet annelerin ayakları altındadır…” buyurmuş ve anne muhabbetini ısrarla telkin etmişlerdir. Nitekim kendisine, daha ziyâde kime hürmet ve hizmet edilmesi gerektiği sorulduğunda, üç kere “Annen!..”, sonra da “Baban!” buyurmuşlardır. (Buhârî, Edeb 2; Müslim, Birr 1, 2)
    Fedâkâr ve sâliha bir anne, cidden engin bir sevgiye, derin bir saygıya ve ömürlük bir teşekküre lâyıktır.
    Sevgi ve saygı, bir yuvayı huzur ve saâdet içinde devam ettiren yegâne kâidedir. Ecdâdımız; “Yuvayı dişi kuş yapar.” demişlerdir. Bu bakımdan yuvaya sahip çıkmak husûsunda kadın, daha tesirli bir rol üstlenmiştir. Dolayısıyla kadının bu noktada göstereceği firâset (seziş ve kavrayış), gayret ve fedâkârlık, erkeğinkinden daha fazla bir ehemmiyet arz eder.
    Peygamber Efendimiz’in rûhâniyetinden feyz almış sâliha bir hanım modelini, Abdullah ibn-i Mesûd -radıyallâhu anh-’ın şu rivâyeti ne güzel ifâde eder:
    “Ashâb-ı kirâmdan biri evine girdiğinde hanımı ona derhal şu iki suâli tevcih ederdi:
    1- Bugün Kur’ân’dan kaç âyet nâzil oldu?
    2- Allah Rasûlü’nün hadislerinden ne kadar ezberledin? Ezberlemiş olduğun kadarını hemen bana da aktarmanı istiyorum!
    Sahâbî, evinden çıkacağı zaman da hanımı ona:
    «–Allah’tan kork; haram kazanma! Zîrâ biz dünyada açlığa sabrederiz, fakat kıyâmet gününde cehennem azâbına sabredemeyiz!..» diye nasihatte bulunurdu.” (Abdülhamîd Keşk, Fî Rihâbi’t-Tefsîr, I, 26)
    Bu vasıflarla müzeyyen sâliha bir hanımı, Peygamber Efendimiz şöyle tavsîf etmişlerdir:
    “Sâliha kadın, kocası yüzüne baktığı zaman onu sevindirir, kocasının meşrû isteklerini yerine getirir ve onun olmadığı yerde hem malını, hem de nâmusunu muhafaza eder.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 5/1857)

    * * *
    İlâhî kader programı çerçevesinde, imtihan edilmek üzere geldiğimiz dünya şartlarında, nasipler muhtelif olarak taksim edilmiştir. Bu sebepten birtakım yuvalar saâdet ve huzur içindedir. Onların ağır bir şükür imtihanı vardır.
    Birtakım yuvalarda ise, hüzün ve bedbahtlıklar hüküm sürmektedir. Onlar da çok mücbir bir sebep olmadan boşanmaya tevessül etmeyerek Cenâb-ı Hakk’a sığınıp evliliklerini devam ettirme gayreti içinde olmalıdırlar. Çünkü onların da ağır bir sabır imtihanı vardır. Lâkin zamanımızda boşanmalar had safhaya ulaşmış ve ayrılan gönüllerin ardında da birçok yavru, mahzun kalmıştır. Yani bu boşanmalar, arkalarında ancak elem, ıztırap ve gözyaşı bırakmaktadır.
    Bazı yuvalarda ise, ilâhî takdir îcabı eşlerin çocukları olmamaktadır. Onlar da Âişe vâlidemizin hâlini kendilerine örnek almalıdırlar. Zîrâ Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- vâlidemiz, kardeşinin yetim kızlarını terbiyesine almış ve onları güzelce himâye etmiştir. (Muvatta’, Zekât 10)
    Ayrıca Peygamber Efendimiz, yetimi muhafaza edip hak yolda yetiştirenler için işaret ve orta parmağını yan yana getirmiş ve:
    “Cennette böyle beraber bulunacağız.” (Buhârî, Edeb, 24)buyurmuşlardır.
    Bazı mü’mine hanımlar da uygun bir kısmet çıkmadığı için evlenememektedir. Böyle hanımlar da bu hâlin kendileri için hayır olduğu inancına sahip olmalıdırlar. Zîrâ âyet-i kerîmede buyrulur:
    “Evlenme imkânını bulamayanlar ise, Allah, lutfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar.” (en-Nûr, 33)
    Nitekim bir başka âyet-i kerîmede de:
    “…Sizin için daha hayırlı olduğu hâlde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu hâlde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (el-Bakara, 216) buyrulmaktadır.
    Kimileri için de evliliğe mâni bazı hâller ve imkânsızlıklar takdir edilmiştir.
    Velhâsıl, hangi hâl ve şartlarda olursa olsun, bir insan, Cenâb-ı Hak’tan dâimâ râzı olup, İslâmî fazîletlerini zirveleştirmeye gayret etmeli, karşılaştığı her hadisede Allah rızâsını aramalıdır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:
    “…Kim Allâh’a tevekkül ederse, O, ona yeter…” (et-Talâk, 3)

    * * *

    Yâ Rabbi!.. Asr-ı Saâdetin, gönülleri İslâm nûruyla tezyîn eden güzelliklerinden lâyıkıyla istifâde ederek bu güzelliklerle Sana kavuşabilmeyi cümlemize ihsan buyur…
    Âmîn…

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #92
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Îman, İspat İster...

    Îman, İspat İster

    Rivâyete göre Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- ashâbından Hârise’ye:
    “–Ey Hâ­ri­se, na­sıl sa­bah­la­dın?” di­ye sor­du.
    Hârise -radıyallâhu anh-:
    “–Ha­kî­kî bir mü’­min ola­rak!” ce­vâ­bı­nı ver­di.
    Bu defâ Pey­gam­ber Efen­di­miz -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
    “–Ey Hâ­ri­se! Her hâl ve ha­kî­ka­tin bir ispatı var­dır. Se­nin îmâ­nı­nın ha­kî­ka­ti­nin ispatı ne­dir?” bu­yur­du.
    Hâ­ri­se -radıyallâhu anh-:
    “–Yâ Ra­sûlallâh! Dünyadan el-etek çe­kin­ce, gün­düz­le­rim su­suz, ge­ce­le­rim uy­ku­suz hâ­le gel­di. Rab­bi­min Arş’ını açık­ça görür gibi oldum. Birbirlerini ziyâret eden cennet ehli ile, yekdiğerine düşman kesilen cehennem ehlini görür gibiyim.” dedi.
    Bu­nun üze­ri­ne Al­lah Ra­sû­lü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
    “–Ta­mam yâ Hâ­ri­se! Bu hâ­li­ni mu­hâ­fa­za et! Sen Al­lâh’ın, kal­bi­ni nur­lan­dır­dı­ğı bir kim­se­sin.”buyurdu. (Hey­se­mî, Mec­mau’z-Ze­vâ­id, I, 57)
    Başka bir rivâyette de Ra­sû­lul­lâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- Hazret-i Hâ­ri­se’nin bu hâlini ve kulluktaki samimiyetini şöyle tasdik etmiştir:
    “Bir kim­se, Allâh’ın kalbini nurlandırdığı bir şah­sı gör­mek is­ter­se Hâ­ri­se’­ye bak­sın.” (İbn-i Ha­cer, el-İsâ­be, I, 289)
    Bu rivâyetler gösteriyor ki, her iddiâ, ispata muhtaçtır; ispat ise delil ve şâhitlere... İnsanın Allâh’ın huzurundaki en büyük iddiâsı, O’na îman ettiğini söylemesidir. Bu iddiânın ispatı, hayat boyunca sergilenecek olan sâlih ameller ve istikâmet üzere bir yaşayıştır.
    Îman; dil ile ikrarla birlikte zihinle değil, kalp ile tasdik olarak beyan edilmiştir. Kalp ile tasdik, kendini davranışlarda, yani amel-i sâlihlerde gösterir. Îman bir muhabbettir. Muhabbetin ölçüsü, fedâkârlıktır. Îmandaki samimiyet, Allah yolundaki fedâkârlık nisbetindedir.
    Yani herkesin âyinesi, yapmış olduğu işlerdir, sadece sözde kalan laf kalabalığı değil... Bu sebeple şâir:
    “Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz.” demiştir.
    Yine îmânın kemâli, “takvâ” ile yaşanan bir kalbî hayata bağlıdır. Takvâ ise; Allah’tan uzaklaştırıcı her şeyden kalbi koruma, nefsânî arzuları dizginleyip rûhânî istîdatları yükselterek Hakk’a güzel bir kul ve dost olabilme sanatıdır. Yine takvâ, Allah’ın gazabından ve azâbından, rahmetinin gölgesine girmeye gayret etmektir. Dînin hükümlerini, heyecan, vecd ve istiğrak içinde îfâ etmektir.
    Âyet-i kerîmede buyrulur:
    “…Siz takvâ sahibi olun, Allah size (bilmediğinizi) öğretir.” (el-Bakara, 282)Yani Cenâb-ı Hak, kulunun takvâsı ölçüsünde ona ilim ve irfan bahşeder, kulunun gönül âleminden mârifetullah iklîmine ve ötelere pencereler açar.
    Kulun îmandaki sadâkati, hayatı boyunca yaşadığı pek çok imtihan ile ortaya çıkar. Bu husûsu Cenâb-ı Hak, şöyle haber vermiştir:
    “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «Îmân ettik» deme­leriyle bırakılacaklarını mı sandılar?”
    “Andolsun ki, Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişiz­dir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (el-Ankebût, 2-3)
    Nasıl ki, altının saflığı, çeşitli derecelerde harârete tâbî tutulmasıyla ortaya çıkarsa, îman da çeşitli musîbet ve felâketler karşısında sabır, tevekkül, rızâ ve teslîmiyet gösterip kalbî muvâzeneyi/dengeyi bozmamakla anlaşılır.
    Bu yönüyle mü’min, mâdenler içinde altın gibidir. Çamura da düşse, kıymet ve sâfiyetinden bir şey kaybolmaz. Tıpkı Âsiye vâlidemiz gibi. O sâliha hanım, zâlim Firavun’nun zevcesi olduğu hâlde, kalbindeki ihlâs, sadâkat ve takvâsı, îmanını korudu. Canını fedâ etti, îmânından tâviz vermedi.
    Gerçek mü’minler de, lutuf veya kahır sûretindeki her türlü ilâhî imtihan karşısında kulluk şuurunu ve mânevî istikrârını muhâfaza ederler. Kalplerindeki îman cevherinin temizliği nisbetinde, dâimâ sâlih ve sâdıklarla hemhâl olurlar.
    Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- bu hakîkate şu teşbihlerle işâret buyurmuşlardır:
    “Mü’min, bal arısına benzer. Temiz olanı yer (helâl yer), temiz olan şeyler ortaya koyar (Hakk’ın rızâsına uygun işler yapar), temiz yerlere konar (sâlih ve sâdık kişilerle görüşür) ve konduğu yeri ne kırar ne de bozar.” (Ahmed, II, 199; Hâkim, I, 147)
    Yine îman, kimi zaman lutuf, kimi zamansa kahır tecellîleri ile imtihana tâbî tutulur. Kahır tecellîleri karşısında sabredip esbâba tevessül şartıyla tevekkül, teslimiyet ve rızâ göstermek, Allâh’ın rızâsına vesîle olur. Bunun zıddına, isyan etmek ise kulu mânen helâke götürür.
    Lutuf tecellîleri ile imtihan da böyledir. Nâil olunan lutufları da Allah’tan bilip şükretmek, tevâzu ve mahfiyet göstermek îcâb ederken, bunun zıddına, Kârun gibi nîmetleri kendine izâfe ederek kibir ve gurura kapılmak, mânen helâk sebebidir. Bütün bunlar, kulun îmandaki sadâkatini yoklayan birer imtihandan ibârettir.
    Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ilâhî imtihan tecellîleri karşısındaki hâli, bizler için en güzel örnektir.
    İslâm’ın küfre karşı ilk büyük darbesi olan Bedir zaferinden sonra, mü’minlerin kalbine bir enâniyet duygusu gelmemesi için Cenâb-ı Hak şöyle buyurdu:
    “(Ey Rasûlüm! O gün) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da Sen atmadın, fakat Allah attı. Ve bunu, mü’minleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.” (el-Enfâl, 17)
    Yine Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- fethettiği Mekke şehrine girerken, muzaffer bir kumandan olduğu hâlde, devesinin üzerinde secde vaziyetinde, tevâzu ve mahviyet içerisinde idi. O büyük zafer ânında mübârek dilinden; “Esas hayat, âhiret hayatıdır.” cümlesi işitiliyordu. Bu muvaffakıyetin Allâh’ın bir lutfu olduğunu telkîn ederek nefsânî bir iftihar meyline set çekiyordu.

    İşte îman gibi, her türlü fazîlet ve meziyet de kendi cinsinden ispata muhtaçtır. Nitekim bir gün Nebiyy-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- abdest almıştı. Ashâb-ı kirâm, O’nun abdest suyunu alıp yüzlerine gözlerine sürmeye başladılar. Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- onlara:
    “–Niçin böyle yapıyorsunuz?”diye sordu. Onlar da:
    “–Allah ve Rasûlü’nün muhabbeti sebebiyle!..” dediler.
    Bunun üzerine Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- âdeta bu muhabbetin ispatını isteyerek şöyle buyurdu:
    “–Allah ve Rasûlü’nü sevmeyi arzu eden veya Allah ve Rasûlü’nün kendisini sevmesini isteyen kişi, konuştuğunda doğru söylesin, kendisine bir emânet verildiğinde onu en güzel şekilde edâ etsin, yani kendisine güvenen insanların bu emniyetini boşa çıkarmasın ve civarındaki insanlara en güzel şekilde komşuluk yapsın!” (Beyhakî, Şuab, II, 201; Tebrîzî, Mişkât, III, 81)
    Bu hadîs-i şerîfin temas ettiği husus, “Allah ve Rasûlü’nü sevmek iddiası”nın kuru bir sözden ibâret kalmaması lâzım geldiğidir. Bu muhabbet, ancak sevdiğine itaatle ortaya çıkar. Birisini sevdiğini ve ona hayran olduğunu iddia edip de ardından onun istediklerinin tersini yapmak, büyük bir tezattır. Böyle bir durumda insan ya sevdiğinde samimî değildir ya da yaptığında...
    Aynı şekilde îmânın şâhitlerinden birisi de merhamet ve affetmeyi sevme husûsiyetidir. Buradaki merhamet, hemen hemen her insanda az-çok bulunan merhamet değildir. Bu husustaki nebevî ölçü, şu hadîs-i şerîfte ortaya konulmuştur:
    Bir gün Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
    “–Nefsim kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe cennete giremezsiniz!..” buyurmuşlardı.
    Ashâb-ı kirâm:
    “–Yâ Rasûlâllah! Hepimiz merhametliyiz.” dediler.
    Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- şu îzâhatı yaptı:
    “–Benim kastettiğim merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Bilakis bütün mahlûkâta şâmil olan merhamettir, evet, bütün mahlûkâta şâmil merhamet!..”(Hâkim, IV, 185/7310)
    Yani kulun, gönlünün genişleyerek, bütün mahlûkâtın içinde huzur bulacağı bir şefkat ve merhamet sarayı hâline gelmesidir. Cenâb-ı Hakk’ın Rahmân ve Rahîm esmâsından bir nasîb almasıdır. Yaratılana, Yaratan’dan ötürü muhabbet, merhamet ve şefkat göstermesidir. Kulun kalbi, bu şekilde hassas ve rakik hâle gelince, Cenâb-ı Hakk’ın da o kuluna karşı merhamet ve lutufları ziyâdeleşir. Zira yeryüzündekilere merhamet edenlere, gökyüzündekiler de merhamet etmeye başlar.
    İşte bu kalbî kıvâma ulaşınca, insan, kendisine yapılan haksızlık veya hatalardan da incinmemeye başlar. Allâh’ın rızâsına kavuşabilmek ümidiyle bu hataları affeder, onları gönül âleminde kin ve nefrete döndürmez.
    Bunun yaşanmış en müstesnâ misallerinden biri, Hazret-i Ebû Bekir’in hâlidir. O, en sevdiği kızı, Peygamber Efendimiz’in mübârek zevcesi Hazret-i Âişe Annemizin iffetine iftirâ atanlardan birisi olan Mıstah’a, daha önceleri fakirliği sebebiyle yardımlarda bulunuyordu. Ancak onun da bu dedikodu ve iftira furyası içinde yer aldığını fark edince, ona yaptığı infak ve yardımlarını kesti. Üstelik bir daha yardımda bulunmayacağına dair de yemin etti. Nasıl olurdu da, ikram ve ihsanlara gark ettiği birisi, kendi âilesinden birine, öz kızına, Peygamber Efendimiz’in pâk zevcesine, böylesine ağır bir iftirâ ile ihânet edebilirdi?!
    Fakat Cenâb-ı Hak, Hazret-i Ebû Bekir’in îman ve teslîmiyetini çok ciddî bir imtihandan geçirdi. Ona, kızına iftira atan bu şahsa olan ikram ve ihsânını kesmemesini emretti ve buyurdu ki:
    “İçinizden fazîletli ve servet sahibi kimseler, akrabaya, yoksulla­ra, Allah yolunda hicret edenlere(mallarından) vermeyeceklerine dair yemin etmesinler; affetsinler, bağışlasın geçsinler. Allâh’ın sizi bağışla­masını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametli­dir.” (en-Nûr, 22)
    Âyet-i kerîmenin nüzûlünden sonra Ebû Bekir -radıyallâhu anh-:
    “–Ben elbette Allâh’ın beni bağışlamasını arzu ederim!” dedi. Ardından yemin keffâreti vererek, yapmış olduğu hayra devam etti. (Buhârî, Meğâzî, 34; Müslim, Tevbe, 56; Taberî, Tefsîr, II, 546)
    Bu nasıl bir îman, nasıl bir muhabbet ve nasıl bir teslîmiyettir ki, âilesine, öz kızına karşı bu kadar ağır bir iftira atanı bile affetmeyi mümkün kılmaktadır. Öyle ki;
    İftirâ atılan, ümmetin annesiydi.
    İftirâ atılan, Âlemlere Rahmet Peygamber Efendimiz’in pâk zevcesiydi.
    İftirâ atılan, üçüncüleri Allah olan ikinin ikincisi buyrulan Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk’ın kızı idi.
    İftirâ atılan, ümmetin en iffetli âilesiydi.
    Yani işlenen cürmün ağırlığını artıran böylesine muazzam gerekçeler vardı...
    İşte o mübârek sahâbînin îmandaki sadâkat ve teslîmiyeti, böylesine ağır bir imtihan ile test edilmişti. O sadâkat âbidesi sahâbî de îmânını yüz akıyla ispatlamış, “Sıddîk” ünvânına liyâkatini tekrar taçlandırmıştı.
    O hâlde her birimiz “Âmentü billâh” dediğimizde, onun îcaplarını da hayatımıza geçirmeliyiz. İlâhî imtihan tecellîlerine îman muktezâsı karşılıklar verebilmenin gayreti içinde olmalıyız. Fakat neticede gayretimizin de kâfî gelmeyeceğini bilerek, dâimâ Cenâb-ı Hakk’ın af, merhamet, lutuf ve yardımına sığınmalıyız.
    Yâ Rabbi!.. Göğsünde îman taşımanın, elinde bir avuç kor taşımak kadar çetin bir hâle geldiği günümüzde, bizi, gücümüzü aşacak şeylerle imtihan eyleme!.. Bizi affet, bize merhamet ve lutfunla muâmele et! Sen bizim Mevlâmızsın. Sen ne güzel dost ve ne güzel yardımcısın!..
    Âmîn!


    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #93
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Her Şey O'na Âşık...

    Her Şey O'na Âşık



    “−Bu, muhakkak Muhammed hakkındaki (edepsiz) konuşman sebebiyle oldu.” dedi. O ise:
    “−Hayır, bilakis bu köpek izzet-i nefis sahibi bir hayvandır. Benim elimle işaret ettiğimi görünce kendisine zarar vereceğimi zannetti (ve o sebepten bana saldırdı.)” dedi.
    Sonra tekrar Efendimiz hakkındaki yakışıksız sözlerine devam etti ve konuşmasını uzattı. Bunun üzerine bağını tekrar koparan köpek, çok kızgın ve hızlı bir şekilde adamın üzerine atladı ve adamın gırtlağını tuttuğu gibi koparıp attı. Adam da, hemen oracıkta ölüp gitti. (İbn-i Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, III, 202-203 [Ali bin Merzûk kısmı])
    Yaklaşık kırk bin Moğol’un müslüman olmasına vesîle olan bu hâdise, en ufak bir emrine bile; “Anam-babam, malım ve canım Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” diyen mü’minlerin yanısıra, hayvanâtın dahî Âlemler Sultânı’na göstermiş olduğu engin muhabbetin bâriz bir misâlidir.
    Aynen bu hâdise gibi sahih kaynaklarda zikredilen ve günümüze ulaşan pek çok hâdise vardır. Nitekim Ebû Ümâme şöyle anlatmaktadır:
    “Uhud savaşında bedbaht müşrik İbn-i Kamie’nin attığı taş, Rasûlullah 'in gül yüzünü yaralamış ve mübârek dişini kırmıştı. İbn-i Kamie, elindeki taşı fırlatırken öfkeyle haykırarak; «−Al sana! Ben İbn-i Kamie’yim!» demişti. Rasûlullah mübârek yüzündeki kanı silerken o müşriğe:
    «−Allah seni alçaltsın, parça parça etsin!» buyurdu.
    Allah Teâlâ o mel’una bir dağ keçisini musallat etti. Keçi de onu boynuzlaya boynuzlaya paramparça etti. (Taberânî, Kebîr, VIII, 154; Heysemî, VI, 117)
    Yine Abdullah bin Kurt hayvanâtın Rasûlullah Efendimiz’e gösterdiği muhabbet ve tâzîmi şöyle anlatır:
    Rasûlullah Efendimiz’e beş veya altı tane kurbanlık deve getiril mişti. Develer, (Âlemler Sultânı ) acaba hangimizden başlayacak diye (kendi aralarında âdeta hâl lisânı ile konuşup, O mübârek elin keseceği ilk kurban olabilmek arzusuyla birbirlerini geçmeye çalışarak) Efendimiz’e yaklaşmaya başladılar. Develer kesilip yanları ve başları yere düşünce Rasûlullah hafif sesle bir şey söyledi, ancak anlayamadım. (Önümdeki şahsa):
    “−Ne buyurdu?” diye sordum:
    “−«İsteyen bu kurbandan kesip alabilir» buyuruyor.” dedi. (Ebû Dâvûd, Menâsık, 19/1765; Hâkim, IV, 246/7522)
    Düşünmek îcâb eder ki, develerin, Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in mübârek elleriyle kurban edilmek için yarış etmeleri, karşılığında dünyevî veya uhrevî bir mükâfata erişmeyecekleri hâlde Rasûl-i Ekrem’e itaat ve teslîmiyette birbirlerini geçmeye çalışmaları karşısında, iki cihan saâdetine O’nun gösterdiği yolda yürümekle kavuşacak olan insanların, Allah Rasûlü’ne karşı nasıl bir muhabbet ve teslîmiyet yarışında olmaları gerekir?
    Nitekim O Gönüller Sultânı Efendimiz bir beyanlarında şöyle buyurmuşlardır:
    “Cinlerin ve insanların âsîleri hâriç, yer ile gök arasında var olan her şey benim Allâh’ın Rasûlü olduğumu bilir.” (Ahmed bin Hanbel, III, 310)
    Meselâ cansız zannedilen cemâdât içerisinde, Hazret-i Peygamber’e olan coşkun muhabbetiyle Uhud, ne harika bir misaldir:
    Nitekim birgün Nebiyy-i Ekrem Efendimiz, Hazret-i Ebû Bekir, Ömer ve Osman ile birlikte Uhud Dağı’na çıkmıştı. O sırada dağ sarsılmaya başladı. Âlemlerin Efendisi ayağıyla yere vurup şöyle buyurdu:
    “–Sâkin ol ey Uhud! Senin üzerinde bir peygamber, bir sıddîk ve iki şehîd vardır.” (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 6; Tirmizî, Menâkıb, 18/3703; Nesâî, Ahbâs, 4)
    Bu coşkun muhabbet sebebiyle, Efendimiz 'in Uhud hakkındaki şu iltifâtı, âşık gönüller için ne kadar değerlidir:
    “–Uhud öyle bir dağdır ki, o bizi çok sever, biz de onu severiz.” (Buhârî, Cihâd, 71; Müslim, Hacc, 504)
    Uhud’un Peygamber Efendimiz’i tanıması ve çok sevmesi, esâsen bütün mahlûkâtın Varlık Nûru’nu bilip tasdîk ettiğinin bir başka şâhididir. Nitekim cemâdât gibi nebâtât, yani bitkiler de O’nu tanırdı:
    Hazret-i Ali ’ın:
    “Biz Mekke’de Allah Rasûlü ile dolaşırken yanından geçtiğimiz dağların ve ağaçların dile gelerek; «–es-Selâmu aleyke yâ Rasûlâllah!» dediğini işitirdik.” ifâdeleri de, bu hâlin sayısız misallerinden biridir.(Bkz. Tirmizî, Menâkıb, 6)
    Yine Allah Rasûlü rbir müşriği İslâm’a dâvet etmişti. Müşrik ise bir mûcize istedi. Peygamber Efendimiz biraz ilerideki bir ağaca işâret ettiğinde o, hemen köklerini sürüyerek önlerine kadar geldi ve; “es-Selâmu aleyke yâ Rasûlâllah!” deyip şehâdet getirdi. Daha sonra da Efendimiz’in işâretiyle tekrar yerine döndü. (Bkz. Heysemî, VIII, 292)
    Bilhassa Hazret-i Peygamber’i tanıyan, duyan, hisseden ve O’na olan hasret ve muhabbetinden dolayı, ayrılığına dayanamayarak içli içli ağlayıp inleyen hurma kütüğü, bu hâlin müstesnâ tezâhürlerinden bir diğeridir. (Buhârî, Cuma, 26; Menâkıb, 25; Tirmizî, Menâkıb, 6/3627; Ahmed, III, 300)
    Bu sayılanlar çerçevesinde şu da bir hakîkattir ki, bütün mahlûkâta göstermiş olduğumuz şefkat ve merhamet, bizlerin Efendimiz’e olan muhabbetimizin bir ölçüsü durumundadır.
    Zira Cenâb-ı Hak’tan kendisine akan engin muhabbet, Rasûlullah Efendimiz’den bütün mü’minlere ve bütün mahlûkâta, aynen güneşin ışıklarını her zerreye yayması gibi aksetmiştir. Muhabbet semâsının güneşi olan Efendimiz r, kendisine yönelen her dertli varlığa çâre olmuş, karanlık gönüllerin hidâyet nûruyla aydınlanması için bütün gayretini sarf etmiştir.
    Hattâ bu hususta öyle canhıraş bir gayret göstermiştir ki:
    “(Rasûlüm!) Onlar îmân etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!” (eş- Şuarâ, 3)şeklinde bir îkâz-ı ilâhîye dahî muhâtap olmuştur.
    Cenâb-ı Hak, İslâm ile murâd ettiği “kâmil insan” modelini, Hazret-i Peygamber r’in şahsında sergilemiş, O’nu bütün insanlık âlemi için emsalsiz bir örnek şahsiyet kılmıştır. Bundan dolayı bir gönül, hangi fazîlette zirve olmak istiyorsa, gönlünü Allah Rasûlü’nün gönül dünyasında ifnâ etmeli ve O’na olan muhabbetini ziyâdeleştirmeye gayret göstermelidir. Zira muhabbet, şiddeti nisbetinde, sevilenin husûsiyetlerini şaysiyete kazandırır.
    Çünkü bütün mahlûkât, varlığını, Allah Teâlâ’nın O’na olan muhabbetine borçludur. Nitekim muhabbetin yegâne kaynağı olan Cenâb-ı Hak; O’nu sevmiş, «Habîbim» buyurmuş, varlığı Nûr-i Muhammedî ile başlatmış, nübüvvet takvimine O’nu hâtem kılmış, O’nu Fahr-i Âlem, Seyyidü’l-Beşer, Rasûl-i Ekrem ve Rahmeten li’l-âlemin eylemiş, hâsılı bambaşka bir mâhiyette sevmiş ve sevdirmiştir. Bu muhabbetten dolayı felekler ve melekler O’na âşık, dünyâ ve ukbâ O’na âşık, ilk insan ve bütün peygamberler O’na âşık, O’nu gönül gözüyle görebilen O’na âşık, Ashâb-ı kirâm O’na âşık, hâsılı Ümmet-i Muhammed O’na âşık olmuştur.
    Bu sebeple, söz vâdisinde sultan, gönül dünyasında Lokman ve her derde derman olmak isteyen bir mü’min, gönlünü Hazret-i Peygamber’in engin muhabbetiyle doldurmaya gayret etmelidir.
    Yâ Rabbi! O Emsâlsiz Örnek Şahsiyet’in gönül dokusundan bizlere de hisseler nasip ve ihsan buyurarak, Muhabbet-i Rasûlullâh’ı, gönüllerimizin bitmez-tükenmez hazînesi eyle!
    Âmîn…
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #94
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: Her Şey O'na Âşık...

    Hazret-i Peygamber’in engin muhabbetiyle dolmak ümidi ile

    paylaşım için Allah CC razı olsun
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  5. #95
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: Îman, İspat İster...

    Al­lâh’ın, kal­bi­ni nur­lan­dır­dı­ğı kim­selerden olmak ümidi ile

    Allah CC razı olsun inş.
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  6. #96
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.020, Level: 55
    Points: 7.020, Level: 55
    Level completed: 35%,
    Points required for next Level: 130
    Level completed: 35%, Points required for next Level: 130
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    nazgülüm - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Mesajlar
    892
    Points
    7.020
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Asr-ı Saâdetten Sâliha Hanım Modeli...

    Yâ Rabbi!.. Asr-ı Saâdetin, gönülleri İslâm nûruyla tezyîn eden güzelliklerinden lâyıkıyla istifâde ederek bu güzelliklerle Sana kavuşabilmeyi cümlemize ihsan buyur…
    Âmîn…


    Allah razı olsun Abi.



  7. #97
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.020, Level: 55
    Points: 7.020, Level: 55
    Level completed: 35%,
    Points required for next Level: 130
    Level completed: 35%, Points required for next Level: 130
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    nazgülüm - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Mesajlar
    892
    Points
    7.020
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Her Şey O'na Âşık...

    O Gönüller Sultânı Efendimiz bir beyanlarında şöyle buyurmuşlardır:
    “Cinlerin ve insanların âsîleri hâriç, yer ile gök arasında var olan her şey benim Allâh’ın Rasûlü olduğumu bilir.” (Ahmed bin Hanbel, III, 310)


    Allah razı olsun Abi.

  8. #98
    ***
    DIŞARDA
    Points: 10.492, Level: 68
    Points: 10.492, Level: 68
    Level completed: 11%,
    Points required for next Level: 358
    Level completed: 11%, Points required for next Level: 358
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Dj Hak_Yolcusu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Aug 2010
    Yer
    Kayseri
    Mesajlar
    2.142
    Points
    10.492
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Îman, İspat İster...

    bİzİm İspatimiz amelİmİz olmasi olmasi sebebİyle İnŞallahÜr-rahİm....yÜreĞİne saĞlik paylaŞimin İÇİn...
    Notası kayıp bir müziğim bu zamanda,
    Ses tellerim titrer, konuşamam yanında,
    Arzu halimi ancak bilirse O bilir,
    Yarın Hak divanında...

  9. #99
    ***
    DIŞARDA
    Points: 10.492, Level: 68
    Points: 10.492, Level: 68
    Level completed: 11%,
    Points required for next Level: 358
    Level completed: 11%, Points required for next Level: 358
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Dj Hak_Yolcusu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Aug 2010
    Yer
    Kayseri
    Mesajlar
    2.142
    Points
    10.492
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Her Şey O'na Âşık...

    bunun tersini söylemek mümkün mü elhamdülillah ki hayır ne güzel, hoş bir paylasım olmuş emeğine sağlık...
    Notası kayıp bir müziğim bu zamanda,
    Ses tellerim titrer, konuşamam yanında,
    Arzu halimi ancak bilirse O bilir,
    Yarın Hak divanında...

  10. #100
    ***
    DIŞARDA
    Points: 10.492, Level: 68
    Points: 10.492, Level: 68
    Level completed: 11%,
    Points required for next Level: 358
    Level completed: 11%, Points required for next Level: 358
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Dj Hak_Yolcusu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Aug 2010
    Yer
    Kayseri
    Mesajlar
    2.142
    Points
    10.492
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Birer Cümle ile Sahabi Efendilerimiz

    Kısacası Onlar herşeyin üstünde olan kimselerdir. Cenab-ı Hak Onlardan razı olsun....
    Notası kayıp bir müziğim bu zamanda,
    Ses tellerim titrer, konuşamam yanında,
    Arzu halimi ancak bilirse O bilir,
    Yarın Hak divanında...

Sayfa 10/12 İlkİlk ... 89101112 SonSon

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •