***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


SehÂdet
SEHÂDET
Hazir olma; kesin haber; insanin kat'i olarak bildigi bir seyi, Yüce Allah'in huzurunda oldugu kanaatiyle dosdogru haber vermesi, sahitlik etme, taniklik; açik belirti; sehîd olma, sehîdlik; yemin, bildigi seyleri itiraf etme.
Sehâdet, arapça bir kelime olup "Se-hi-de" fiilinden türeyen bir mastardir. Ayni zamanda, müstakil bir isim olarak da kullanilir. "Sühûd" ile es anlamlidir. Ziddi, "gayb"dir. Bilinen, görünen âleme sehâdet alemi dendigi gibi, görünmeyen âleme de gayb âlemi denir.
Sehâdet'in ismi faili, "sâhid" dir. O da, bir yerde bulunan, bir seyi gören ve gördükleri ile bildikleri konusunda bilgi veren kimse, tanik, bir akdin yapilmasi sirasinda taraflardan birinin yaninda hazir bulunan, dogrulayan, ispat eden, Allah'in birligine sehâdet eden demektir. Sehâdet'in çogulu, sehâdât'dir (Ragib el-Isfâhânî, el-Müferedât, Misir 1961, 267 vd. "sehide" mad.).
Sehâdet kelimesi, "Eshedu en la ilâhe illâllah ve eshedu enne Muhammeden abduhu ve resuluhu" olarak bilinen Tevhid cümlesidir. "Allah'tan baska ilâh olmadigina ve Hz. Muhammed (s.a.s)'in onun kulu ve resulü oldugunu sehâdet ederim" demektir.
Bu cümle, bir nevi Islâm dinine giris sayilir. Bu cümleyi inanarak söyleyen kisi, imân sahibi olarak kabul edilir. Sehâdet kelimesi, imân esaslarinin özeti durumundadir.
Sehâdet kelimesinde, Allah ve Rasûlü hakkindaki imân ve inanç duygulari itiraf edildigi, dile getirildigi için, ona sehâdet kelimesi denmistir.
Sehâdet parmagi ise, sehâdet getirilirken, kaldirilan bas parmaktan sonraki isâret parmagidir.
Sehâdet kelimesi, Kur'an'da 20 küsûr yerde geçmektedir. Ayni kökten gelen kelimelerle birlikte, 150 civarinda yerde bulunmaktadir.
Yüce Allah, Kur'an'da: "(O gün) sahidlik edene, sahidlik edilene (görenlere ve görülenlere) andolsun ki" (el-Bürûc, 85/3) diye buyurarak sehâdet konusu ile yemin etmistir. Bu vesileyle, sahâdetin önemine isâret buyurmustur.
Kur'an'da, Isâ (a.s)'a tam inanan, onunla berâber Allah'in yoluna bas koyan, bu ugurda her seylerini fedâ eden havarilerden bahsedilirken, söyle dua ettikleri haber verilmistir:
"Rabb'imiz, senin indirdigine inandik; peygambere uyduk. Bizi sahitlerle beraber yaz" (Alî Imran, 3/53).
Hz. Muhammed (s.a.s)'e de tam manasiyle inanan kamil imân ehli de, ayni sekilde dua etmislerdir ve onlarin da dualari Kur'an'da haber verilmistir: Resûle indirilen Kur'an'i dinledikleri zaman, tanidiklari gerçekten dolayi gözlerinin yasla dolup tastigini görürsün. Derler ki: Rabb'imiz, inandik; bizi sâhidlerle yaz!" (el-Mâide, 5/83).
Sehâdet'i çesitli yönlerden ele alip incelemek, üzerinde durup açiklamak mümkündür. Her seyden önce Kur'an, sehâdeti dünya hayatindan önceki, dünya hayatindaki ve âhiret hayatindaki sehâdet diye üç kisma ayirmistir.
Birincisi, Allah ile insan arasinda ki ezelî mukavele sirasinda, insan yaptigi sehâdettir:
"Rabb'im, Ademogullarindan, onlarin bellerinden zürriyetlerini almis ve onlari kendilerine sâhid tutarak: Ben sizin Rabb'iniz degil miyim? (demisti). "Evet, buna sâhidiz!" dediler. Kiyâmet günü, Biz bundan habersizdik!" demeyesiniz" (el-A'raf, 7/172). Kur'an-i Kerim'de Yüce Allah, âhirette peygamberler ve insanlarin kendi vücut organlarinin sehâdette bulunacaklarini haber vermistir. Allah'in her seyi gördügü, insanlarin yaptiklari her seyin sahidi oldugu, çesitli âyetlerde dile getirilmistir. Bu âyetlerden bazilarinin meâli söyledir:
"De ki: "Ey kitâb ehli, Allah yaptiklarinizi görüp dururken neden Allah'in âyetlerini inkâr ediyorsunuz?" (Alî Imran, 3/98).
Biz onlara, ufuklarda ve kendi canlarinda ayetlerimizi gösterecegiz ki o (Kur'an)'in gerçek oldugu, onlara iyice belli olsun. Rabb'inin her seye sâhid olmasi, (her seyi görmesi sana) yetmez mi?" (Fussilet, 41/53)
"O (Allah) ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir. Allah, her seye sâhiddir." (el-Bürûc, 85/9)
Kur'an, Allah'i insana sah damarindan daha yakin olarak tanitmaktadir:
"Andolsun insani biz yarattik ve nefsinin ona ne fisildadigini biliriz. (Çünkü) biz ona sah damarindan daha yakiniz" (Kaf, 50/16).
Insanlar daima Yüce Allah'in kontrolü altinda bulunduklarina, âhirette her yapilanin ortaya çikarilacagina inanarak hareket ettikleri zaman, daima kötülüklerden uzak olurlar. Bu inançtan uzak olan bir insan, her firsatta diledigi kötülügü yapar. Yeryüzündeki hiç bir hükümdar, insanlari her zaman ve her yerde kontrol altinda tutamaz. Insanlar tenha yerlerde, onlarin kontrollerinin disinda kalinca, kurallarin disina çikar ve diledikleri gibi hareket ederler. Ama her zaman ve her yerde Allah'in kontrolünün altinda olduguna inanan insanlar, hiç bir zaman ve hiç bir yerde, Allah'in emir ve yasaklarina aykiri hareket edemezler. Çünkü onlarin, Allah'in murakabesinin disinda hiç bir yerleri ve zamanlari yoktur. Âhirette Yüce Allah'in iyi ve kötü, her türlü hareketleri için sehâdette bulunacagina inanir ve ona göre iyi hareketlerde bulunurlar. Bu inanç, insan hayatinda bu derece olumlu yönden etkili olmaktadir (Seyyid Kutub, Fi Zilâli'l-Kur'an, Beyrut 1971, VII, 555 vd).
Yukarida arzedilen âyette ifâde edildigi gibi, Yüce Allah'in insanlara sah damarindan daha yakin oldugunu düsünmek ve ona göre hareket etmek, insani ihsan (iyilik) denilen yüce bir mertebeye de ulastirir. Ihsan, insanin Allah ile beraber olma suuruna ulasmasi demektir. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.s)'e: "Ihsan nedir?" diye sorulunca, su cevabi vermistir: "Allah'i görüyormussun gibi O'na ibâdet etmektir. Her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da, O seni görüyor" (Buhârî, Imân, 37; Müslim, Imân, 57; Ebû Davûd, Sünne, 16; Tirmizî, Imân, 4; Ibn Mâce, Mukaddime, 9; Ahmed b. Hanbel, 1, 27, 51,53, 219, II, 107, 426, IV, 129, 264).
Yüce Allah'in baska bir âyette: "Muhakkak ki Rabb'in, her an gözetlemededir" (el-Fecr, 89/14) demesi, bu konuyu ne kadar da te'kid etmektedir!... Bu konu Kur'an'in daha bir çok yerinde anlatilmakta ve insanlara bu inanç asilanmaktadir (Bk. Kaf, 50/17; es-Secde, 32/6; ez-Zümer, 39/46; el-Hasr, 59/22; el-Cum'a, 62/8; el-En'am, 6/19).
Bilindigi gibi, Allah'in isimlerinden biri de "Sehîd' dir.
Yüce Allah her ümmete peygamber göndermistir. Bu peygamberler de âhirette ümmetleri hakkinda sahâdette bulunacaklardir. Bu hususu açiklayan bir âyetin meâli söyledir:
"Her ümmetten (inançlarinin bozukluguna, islerinin kötülügüne taniklik edecek) bir sahit getirdigimiz zaman, (halleri) nice olur?" (en-Nisâ, 4/41).
Bu âyette bildirildigi gibi, her peygamber âhiret gününde ümmeti hakkinda sehâdette bulunacak. Hz. Muhammed (s.a.s) ise, hem kendi ümmeti ve hem de geçmis peygamberler ve ümmetleri hakkinda sahâdette bulunacaktir (es-Savî, Hasiyetu Allâme es-Sâvî, Beyrut tsz, 1, 220). Peygamberlerin sahâdetleri hakkinda da çok âyet vardir (Bk. el-Bakara, 2/143; el-Maide, 5/117; en-Nahl, 16/84; el-Kasas, 28/75).
Sahabeden Ibn Mes'ud (r.a) sik sik Hz. Muhammed (s.a.s)'e Kur'an okurdu. Kendisinden rivâyet edildigine göre, Hz. Muhammed (s.a.s) bir gün onu çagirmis ve kendisinden Kur'an okumasini istemis. O da güzel sesi ile en-Nisâ suresini tatli tatli bir sekilde okumaya baslamis. Yukarida meâli sunulan 41. âyete geldigi zaman, Hz. Muhammed (s.a.s) aglamaya baslamis ve Ibn Mes'ud'a; kafi diyerek okumasini kesmistir (ez-Zemahserî, el-Kessâf, Misir 1977, 1, 247).
Kur'an'in baska bir yerinde, Hz. Muhammed (s.a.s)'in ümmeti için sahâdette bulunacagi ve ümmetinin de diger insanlar için sahâdette bulunacaklari haber verilmistir:
"Allah ugrunda, O 'na yarasir sekilde cihâd edin. O, sizi seçti ve dinde size bir güçlük yüklemedi. (Sizin dininizi de) babaniz Ibrahim'in dini (gibi genis kapsamli yapti, daraltmadi). O (Allah) bu (Kur'an)'dan önce (ki kitaplarda) da, bu (Kur'an)'da da size "Müslümanlar" adini verdi ki peygamber size sâhid olsun, siz de insanlara sâhid olasiniz. Haydi namazi kilin, zekâti verin ve Allah'a sarilin. Sahibiniz O'dur. Ne güzel sahip ve ne güzel yardimcidir (O)!" (el-Hac, 22/78).
Âhiretteki sahâdetin biri de, insanlarin kendi benliginin, hatta kendi vücut azalarinin kendisi hakkindaki sahâdetidir. Kur'an bu noktada insanin cildinin, elinin, ayaginin, kulaginin, gözünün sahâdetinden bahsetmektedir. Bu hususta bilgi sunan bazi âyetlerin meâli söyledir:
"O gün ki dilleri, elleri ve ayaklari yaptiklarina sahitlik edecektir" (en-Nur, 24/24).
"O gün agizlarini mühürleriz, elleri bize söyler, ayaklari yaptiklarina sahitlik eder" (Yâsin, 36/65).
"Nihâyet oraya vardiklarinda kulaklari, gözleri ve dilleri yaptiklari hakkinda onlarin aleyhine sahitlik ettiler. Derilerine dediler ki: "Niçin aleyhimize sahidlik ettiniz?" (Derileri): "Her seyi konusturan Allah, bizi de konusturdu. " Ilk defâ sizi O yaratmisti. Iste O'na döndürülüyorsunuz. Siz (günahlari islerken) kulaklarinizin, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize sahitlik etmesinden gizlenmiyordunuz. Yaptiklarinizdan çogunu Allah'in bilmeyecegini saniyordunuz" (Fussilet, 41/20,21,22).
Âhiret gününe samimi olarak inanan, imân eden ve vücud organlarinin o gün haklarinda bu sekilde sahâdette bulunacagini düsünen insanlar, daima en güzel sekilde yasamaya çalisirlar. Bütün benlikleriyle, aleyhlerinde suç teskil edecek olan her türlü süfli ve zararli hareketlerden uzak dururlar.
Çünkü sehâdet olarak, dünya hayatindaki sehâdete gelince; bu insan hayatinda son derece önemli rol oynayan bir meseledir. Sosyal bir varlik olan insan, dünya hayatinda âhiret hayati için hazirlik içinde bulundugu, bu istikâmette çesitli ibâdetleri edâ ettigi gibi, dünya hayati içinde degisik çalismalarda bulunmaktadir. Hayatini devam ettirmek ve daha rahat bir hayat sürdürmek için, birçok kazanç yollarina bas vurmakta ve farkli insanlarla münabeset içinde bulunmaktadir. Ister âhiret için yaptigi ibâdetlerde ve ister dünya hayati için gösterdigi çabalarda problemleri olmakta ve her iki hususta da sehâdet konusu ile karsilasmaktadir. Dünya hayatindaki bu sehâdet hakkinda çesitli âyet, hadis ve fikhî kaideler vardir. Her seyden önce Yüce Allah Kur'an'da sehâdeti adaletle, sadece Allah rizasi için yapmayi emretmis ve "Sehâdeti, Allah rizasi için tam bir sekilde yerine getirin" (et-Talak, 65/2) diyerek bu ilâhî emri dile getirmistir.
Bu husustaki diger bazi emirleri sergileyen bir âyetin meâli de söyledir: Ey inananlar! Allah için adâletle sâhitlik edenler olun. Bir topluluga karsi duydugunuz kin, sizi adâletten saptirmasin. Âdil davranin; takvaya yakisan budur. Allah'tan korkun; süphesiz Allah yaptiklarinizi haber almaktadir" (el-Maide, 5/8).
Kur'an'in en uzun âyeti, el-Bakara 282. âyetidir. Bu âyette, sahâdetle ilgili bir çok husus, açiklikla dile getirilmistir. Ondan sonra gelen âyette de, sehâdeti gizlememe hususu taleb edilmistir.
"Sahitligi (gördügünüzü) gizlemeyin. Onu gizleyenin kalbi günahkârdir (daima vicdan azabi çeker). Allah yaptiklarinizi bilir" (el-Bakara, 2/283).
Sehâdet konusuna Islâm hukukunda büyük önem verilmistir. Bütün fikih kitaplarinda, sehâdet konusu müstakil bir baslik altinda ele alinmis ve genis bir sekilde açiklanmistir.
Sehâdetle ilgili çesitli fikhî terimler vardir. Önce bu terimleri kisa bir sekilde açiklayalim:
Islâm hukuku açisindan sehâdet, herhangi bir kimsenin, birinin baska bir sahista olan hakkini ispat için, sehâdet lafziyle hâkimin huzurunda verdigi haberdir. "Filan kisinin, falan sahistan su kadar alacagi olduguna sahâdet ederim" denilmesi gibi. Böyle bir sehâdette bulunan kisiye "sâhid", lehine sehâdet yapilana "meshûdün leh", aleyhine sehâdet yapilana da "meshûdün aleyh" ve sehâdet konusu olan mes'eleye de "meshûdün bih" denir.
Bir insan sahid olarak gösterildigi zaman, sahitlikte bulunmaktan kaçinmamasi lâzimdir ve bildigini dogru olarak, oldugu gibi söylemesi gerekir. Ancak zina yapma, içki içme gibi had cezasini gerektiren hususlarda sahitlik yapan muhayyerdir yani serbesttir. Isterse dogru söyler ve isterse suçlunun ayibini örter. Baskasinin kusurunu örtmek, daha iyi olarak kabul edilmistir.
Genel olarak sehâdet konusunda, sahitte aranan bazi sartlar vardir. Sâhidin müslüman, akilli, balig, hür, adalet sahibi (güvenilir), görme ve konusma yetenegine sahip olmasi ve baskasina zina iftirasindan dolayi had cezasina çarptirilmamis bulunmasi gerekir. Bir de sahitlikte "sehâdet" lafzini kullanmasi icâb eder. Ben bilirim, bence böyledir, zannedersem gibi sözler, sehâdet için yeterli degildir.
Bir kisinin annesi, babasi, ninesi, dedesi, çocuklari, torunlari ve esi lehine yaptigi sahitlik kabul edilmez. Bir de kisinin kendi ortagi lehine yaptigi sehâdetteki gibi, menfaatini ilgilendiren hususlardaki sahitligi de kabul edilmez. Aralarinda düsmanlik bulunan kisilerin hissi davranmalari ihtimali oldugu için birbirleri aleyhindeki sahitlikleri de muteber degildir. Kisacasi, herhangi bir tarafin haksizliga ugramasi ihtimali oldugu hususlardaki sahitlik, Islâm fikhinda kabul görmemistir. Bazi insanlarda bulunan Islâm ahlâkina aykiri kötü huy ve islerden dolayi bu gibi kisilerin sahitlikleri tartisilmis ve alimlerin çogu tarafindan uygun görülmemistir. Bir de, sahitlik davaya uygun düserse, kabul edilir. Eger davaya aykiri bir durum arzederse, kabul edilmez (el-Kâsânî, Bedâiu's-Senâî, Beyrut, 1974, VI, 266 vd.; Vehbe ez-Zuheylî, el-Fikhu'lIslâmî ve Edilletuhu, Dimask 1984, VI, 562 vd).
Bir bakima sehâdeti dört kisma ayirmak mümkündür:
1- Zina ile ilgili sehâdet. Bu husustaki davanin kabul görmesi için, dört erkek sâhidin sehâdette bulunmasi gerekir.
2- Zinanin disinda, had ve kisasi gerektiren hususlardaki sehâdet Bu hususlar için iki erkek sâhidin sehâdeti gerekir.
3- Bunlarin disinda kalan çesitli hukukî konularla ilgili sehâdet. Bu hususlarda iki erkegin sehâdeti gerekir. Iki erkek bulunmayinca bir erkek ve iki kadinin sehâdeti geçerlidir.
4- Yalniz kadinlarin bulunabilecegi hususlarla ilgili sehâdet. Bu gibi hususlarda erkeklerin degil, kadinlarin sehâdeti muteberdir. Dogum, bekâret ve erkeklerin muttali olamayacagi, ancak kadinlarin bulunabilecegi veya bakabilecegi yerlerdeki kadinlarin ayiplari ile ilgili konularda, bir kadinin sehâdeti yeterlidir (Abdullah b. Mahmud b. Mevdud, el-Ihtîyâr, Istanbul, 1980, II, 140 vd; el-Meydânî, el-Lubâb, Derseâdet,I, IV, 55 vd).
Bir de, sehâdet konusunda sahitlikten dönme meselesi vardir. Sahitler hâkim tarafindan henüz hüküm verilmeden önce sahitliklerinden dönerlerse, sahitlik düser ve sahitlerin herhangi bir tazminat ödemeleri gerekmez.
Ancak, hâkim sahitlerin sehâdetine dayanarak hüküm verdikten sonra, sahitler sahitlikten dönerlerse, hüküm bozulur ve sahitlerin de, sehâdetleri nedeniyle sebep olduklari zarari ödemeleri icâb eder. Sahitlerin sehâdetten dönmeleri, ancak hakimin huzurunda olunca geçerli olur (el-Kàsânî, Bedâiu's-Senâi', VIl, 283 vd.).
Yukarida ifâde edildigi gibi, zina hakkindaki sehâdet, dört erkek sahidin sehâdeti ile olur. Zina suçlamasinda bulunan herhangi bir kisi, dört erkek sahitle bunu ispat edemezse, kendisinin bir daha sahitligi kabul edilmez ve ayni zamanda, iftira suçundan dolayi kendisine seksen degnek vurulur. Bu husus Kur'an'da söyle dile getirilmistir:
Namuslu kadinlara (zina suçu) atip da sonra (bu suçlamalarini ispat için) dört sâhid getirmeyenlere seksen degnek vurun ve artik onlarin sâhitligini asla kabul etmeyin. Onlar yoldan çikmis kimselerdir" (el-Nur, 24/4).
Herhangi bir adam, kendi haniminin zina ettigini söylerse, onun da dört erkek sahid getirmesi gerekir. Getiremedigi taktirde, hâkimin huzurunda dört defâ: "Vallâhi, bu sözümde dogru olduguma sâhitlik ederim" der; besinci defâda; "Eger bu hususta yalan söylüyorsam, Allah'in laneti benim üzerime olsun" der. Hanimi da buna karsilik dört defâ: "Vallâhi benim kocam bu konuda yalan söylüyor" dedikten sonra, besinci defâda; "Eger benim kocam bu iddiasinda dogru ise, Allah'in laneti benim üzerime olsun" der (Bk. en-Nur, 24/6, 7, 8, 9, 10). Adam böyle bir iddiadan sonra sâhid getirmez ve böyle yemin de etmezse, iftira cezasina çarptirilir. Bu sekilde yemin etmekle, bu cezadan kurtulur. Kadinin bu sekilde yemin etmesi de onu zina cezasindan kurtarir. Yemin etmedigi takdirde, suçu kabullenmis olur ve zina cezasina çarptirilir. Bu olaya, Islâm hukukunda "liân" denir (genis bilgi için, "liân" maddesine bakiniz). Bu sekilde karsilikli liânda bulunan kari kocanin nikâhi, hâkim tarafindan fesh edilir ve bu kari koca birbirinden ayrilir (el-Kurtubî, el-Câmi'li Ahkâmi'l-Kur'an, Misir 1950, XII, 187; Ibnu'l-Arâbî, Ahkâmu'l-Kur'ân, Lübnan, tsz., III, 1332).
Bu liân ile ilgili âyetlerden anlasildigi gibi, sehâdet yemin manasina da gelmektedir (genis bilgi için, "yemin, kasem, and" maddelerine bakiniz).
Sehâdet'in ifâde ettigi diger bir husus da, sehîd olmadir. Sehâdet, ayni zamanda sehîdin mastaridir. Sehîd, Allah rizasi için, O'nun yolunda canini fedâ eden müslümana verilen isimdir. Ona bu ismin verilmesinin sebebi, cennetlik olduguna sahitlik edilmis olmasi, veya onun Yüce Allah'in huzurunda yasiyor bulunmasi yahut ölümü sirasinda meleklerin hazir bulunmasi yahut da ruhunun dogrudan Cennet'te bulunmasi ya da Allah tarafindan çesitli mükâfatlarla mükâfatlandirilmis olmasidir (el-Isfahânî, el-Müfredât, Misir 1961, 267 vd.; et-Tahtâvî, Hasiye ala Merâki'l-Felâh, Misir 1970, 516 vd.; genis bilgi için, "sehîd" maddesine bakiniz).
Sehâdet ve sahitlik hususunda dikkat edilecek önemli bir nokta da, yalan yere sahitlikte bulunmaktan kaçinmadir. Yüce Allah, yalan yere sahitlikte bulunmaktan kaçinanlari Kur'an'da övmüstür:
Onlar ki yalan sâhidlik etmezler. Bos laf konusanlara rastladiklarinda, vakar ile (oradan) geçip giderler" (el-Furkan, 25/72).
Hz. Muhammed (s.a.s.), bir gün yaninda hazir bulunanlara: "Size büyük günahlarin en büyügünü haber vereyim mi?" diye sormus ve ayni soruyu üç kere tekrarlamistir. Hazir bulunanlar: "Buyurunuz ya Resûlüllah!.." demisler. Bunun üzerine, Hz. Muhammed (s.a.s.) söyle devam etmistir: "Allah'a es ve ortak kosmak, anne ve babaya isyân edip onlara karsi olan vazifeyi yerine getirmemek. " O sirada bir yere dayanmakta olan Hz. Muhammed (s.a.s.) dogrulup oturmus ve söyle devam etmistir: "Iyi dikkat edin! (Üçüncüsü de), yalan yere sehâdette bulunmaktir." Hz. Muhammed (s.a.s.) bu son cümleyi o kadar tekrar tekrar söylemis ki, orada bulunan cemâat, içlerinden keske susup, bir daha söylemese, diye düsünmüsler (Muhammed b. Allan, Delilu'l-Fâlihîn, Misir 1971, II, 170).
Bu kadar genis mana tasiyan sehâdetin Islâm kültüründe büyük bir yeri vardir.
Nureddin TURGAY