.
Fıtratları gereği saçları daima uzun olan ve bu hâlde bulunmaları kadınlığının gereği olan hanımefendilerin, saçlarını kapatış şekli çok önemli bir husustur.
Müslüman kadın saçlarını kapatış ve tesettüre bürünüş şekliyle hiçbir artiste, mankene, modaya ve modacılara benzemez/benzeyemez ve benzememelidir de.
Müslüman kadın, saçlarını örtüsünün (başörtüsünün) altında belli olmayacak bir şekilde bir araya getirip bağlar. Nur Suresi’ndeki ayette saçları örtecek olan başörtüsünün tarzı açıkça beyan edilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz: "Başlarını deve hörgücü gibi yapan kadınları gördünüz mü? Bilin ki, ALLAH onların namazlarını kabul etmiyecektir” buyurmuştur. (Tabarani, Râmuz Terc. sf: 84)
Bu hadiste, Müslüman olduğu hâlde/namaz kıldığı hâlde saçlarını deve hörgücü gibi bağlayacak olanlar bulunacağı haber veriliyor. Bu tür davrananlar lânet edilmeye mâruz kalıyorlar.
Müslüman kadının saçını bağlayış şekli o kadar mühimdir ki, bu bağlayış şekli İslâm’a uygun ise, ilahi rızayı celbe, değilse ilâhi gazaba ve azaba yol açar.
İman eden kadın saçlarını bağlayış şekliyle İslâm dışı tavır, davranış ve öylesi kadınlara özenmez. Modanın maymunu olmaz. Asla kendisini teşhire yeltenmez.
Müslüman kadın, saçlarını örtüsünün altında belli olmayacak biçimde sarar. Saçlar örtünün altında belli olacak şekilde ise, saçları örtmenin fazileti kalmaz.
Saçları örtmenin mânâsı: Onları belli olmayacak ve haram nazarları celbetmeyecek şekilde sarmak ve muhafaza etmektir.
Saçları örtmekle iş bitmiyor. Onları İslâm;ın emrettiği şekilde örtmek, korumak ve bağlamak gerekiyor.
Saçları İslâm ın tasvip etmediği tarzda örtmenin maksadı gerçekleştirmediğini beyan eden hadislerden birinin meali şudur:
"Ehl-i cehennemden iki zümre vardır ki, bunları (dünyada henüz) görmedim. Birisi, sığır kuyrukları gibi kırbaçlar tutarak onlarla insanları döverler. Diğer bir takımı kadınlardır ki, gerçi giyinmişlerdir, fakat çıplak görünürler. (Bunlar zinet yerlerini açarlar, vücut hatlarını belli edecek şekilde dar ve ince elbiseye bürünürler.) Başka kadınları kendileri gibi yapmaya teşvik ederler. (Kötü örnek olurlar.) Bunların başları, deve hörgüçlerine benzer. İşte bunlar ne cennete girerler, ne de uzak bir mesafeden cennetin kokusunu koklayabilirler." (Riyazüs-Salihin Terc. c/3. sf: 199. D.İ.Bşk. yayını)
Esefle ifade edelim ki, Müslüman genç kızlarımız nişan, nikah ve düğün merasimlerinde kadın berberlerinin önüne oturtulup saçları ve anlık eğlenceye cevap vermek için, yasak edilen (deve hörgücü) şeklinde bağlandırılmaktadır. Böylesi bir vesile ile de olsa bu davranış kesinlikle câiz değildir.
"Kadın saçlarını kesebilir mi?" diye soruyorlar.
Zaruret yokken kadın saçlarını kesemez, yani haramdır. Uzunluğu sebebiyle muhafazası güç ise, uçlarından bir miktar alınabilir. (İbni Abidin: 5/261)
Kadının saçına herhangi bir hastalık ârız olursa kesilmesiyle hastalığın önlenebileceği (galip zanla) bilinirse, kadının saçını kestirmesinde bir sakınca yoktur. (Bahadır Alangir. Fetava-i Hindiyye, c/5, sf: 357. Beyrut-1400)
Sırf güzel görünmek, etrafın dikkatini çekmek için saça saç eklemek veya saçı kesmek (kısaltmak) asla câiz değildir. (İbni Abidin. Reddü'l-Muhtar. c/5. sf: 328.)
Saçlar bir hastalık ya da geçerli bir gerekçe ile kesilirse mutlaka toprağa gömülmelidir.
MEVLÜT ÖZCAN
.
Kur'an–ı Kerim'de örtünme ile ilgili âyetler iki sûrede yer almıştır.
Bunlardan bir tanesi Nur sûresindeki:
"Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlarnamuslarını korusunlar.
Kendiliğinden görünen kısımları müstesna olmak üzereziynetlerini açmasınlar. Başörtülerini
yakalarının üzerine vursunlar…" âyet–i kerimesidir. Bir diğer âyet–i kerime ise
Ahzab sûresi 59 âyettir ki;
"Ey Peygamber! Hanımlarınakızlarına ve mü'minlerin hanımlarına söyle: (Evden çıkarlarken) üstlerine vücutlarını iyice örten cilbablarını (dış elbiselerini) giysinler. Bu
onların tanınıp eziyet edilmemelerine en elverişli olandır" buyrulmaktadır.
İslâm âlimleriyukarıda mealleri yazılı âyetlere ve bu konuyla ilgili hadislere dayanarak
kadınların tesettürünün nasıl olması gerektiği konusunda pek çok beyanlarda bulunmuşlardır. Biz de âcizane
ulemânın bu beyanları ışığında "Kadının örtüsü nasıl olmalı?" konusunu şöyle bir gözden geçirelim. Ayet–i kerimede zikredilen "cilbab"dan muradın ne olduğunu İnşallah izah etmeye gayret edelim.
CİLBAB
u Teâlâ bu âyet–i kerimede mümin kadınlara
evlerinden çıkarken yabancı erkekler karşısında vücutlarını iyice örten cilbablarını
dış elbiselerini üzerlerine örtünmelerini emretmiştir. Bu hicab âyeti
geçen yazımızda da ifade ettiğimiz gibi
kadınların avret mahallerini örtmeleri istikrar kazandıktan sonra nazil olmuştur. Demek ki
bu âyette emrolunan tesettür
daha önce farz kılınan setr–i avretten başka fazla bir örtünmedir. Dolayısıyla âyet–i kerimede geçen "Cilbab" kıyafeti hakkında
müfessirler değişik yorumlarda bulunsalar da
mefhumda birleşmişler ve "cilbab"dan maksadın; kadının elbiseleri üzerine giyilen ve vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde bütün vücudu örten bir elbise olduğunda ittifak etmişlerdir.
u Teâlâ burada kadının örtünmesiyle alâkalı olarak pek çok elbise şekli emir buyurabilecekken
acaba neden özellikle "cilbab" giyilmesini önermektedir?.. Elbette bunun pek çok hikmetleri vardır. En önemli hikmeti ise
kadınların tesettüründe en ideal örtünme kıyafeti olmasındandır. Çünkü cilbab
kadını baştan ayağı kapatmakta ve fitneye sebebiyet verecek hiçbir açık kapı bırakmamaktadır. Böylece kadın ile
art niyetli
kötü düşünceli ve kalplerinde maraz olan kişiler arasına bir perde çekilmiş
bu tür ahlâksız kişilerin sataşmasına fırsat verilmemiş olacaktır. Nitekim bu maksat âyet–i kerimede de:
"Bu cilbabı giydiğiniz zaman ki durumunuz tanınıp eziyet edilmemenize daha uygundur." şeklinde zikredilmiştir. Gerçi bu konuda eziyet etmeyikadınlara sataşıp tacizde bulunmayı bir huy edinmiş olan
alçak karakterli bazı kanı bozukları
örtü engelleyecek değildir. Fakat imanlı
temiz kadınların
bu tür şehevânî ve kirli bakışlardan yuvalarında gizli inciler gibi korunmuş kalmalarına en uygun olan şekil de budur. Hâl böyle olunca
kadın bu konuda son derece suçsuz ve masum
onlara eziyet ve tacizde bulunacak olan nefsinin zebûnu kimselerin ise
çok açık bir vebal yüklenmiş oldukları ortaya çıkar.
Pekikadının dış örtü örtmesi gerektiğinden söz eden bu ayet–i kerimede
örtünme için belli bir şekil ve model var mıdır? Yani kadının dış örtüsü nasıl ve ne şekilde olmalıdır?..
KUR'AN–I KERİM'DE ÇARŞAF GEÇİYOR
Efendimtesettür emri ile alâkalı olarak Nur sûre'si 31. âyette geçen "başörtüsü" (hımar–humur) ve Ahzab sûresi 59. âyette geçen "Dış giysi" (cilbab–celâbîb) ifadeleri birlikte mütalaa edilince
kadın için iki parçalı bir giysi şekli ortaya çıkıyor. Birincisi; saç
boyun ve göğüsleri örten ve omuzlara doğru yakaların üstüne serbest bırakılan "başörtüsü"dür. İkincisi ise: "Dış giysi" olup
bunun şekli de iki türlü tarif edilmiştir. Başörtüsünün üstünden
bedeni aşağıya kadar örten büyük parça bir giysi veya başörtüsünün altında
boyundan aşağı topuklara kadar örten dış giysi… Peki
ulemâ bu konuda ne diyor ve hangisini tercih ediyor?
Ulemânın bu konudaki beyanlarına geçmeden öncehazır yeri gelmişken bazı Müslüman kardeşlerimizin sıkça sorduğu "Kur'an–ı Kerim'de çarşaf geçiyor mu?!" sorusuna açıklık getirelim.
EvetKur'an–ı Kerim'de çarşaf geçiyor!
Çarşafın adresi iseAhzab sûresinin 59. âyet–i kerimesidir. Şayet
"Bu âyet–i kerime çarşaftan değil
cilbabdan bahsetmektedir." derseniz
şöyle açıklayayım. Evet
âyette "cilbab" kelimesi geçmekte ve "celâbîb" diye zikrolunmaktadır. "Celâbîb" kelimesi "cilbab"ın çoğuludur. Cilbab ise
Türkçe'de çarşaf mânasına gelir. Bu arada
"Kur'an'da çarşaf geçmiyor." diyenler
şayet birebir "çarşaf" kelimesinin geçmesini kastediyorlarsa
o zaman doğru söylüyorlar
Kur'an'da "çarşaf" kelimesi geçmez! Çünkü "çarşaf" Farsça bir kelimedir. Ama Türkçemizde de kullanılmaktadır. Oysa Kur'an–ı Kerim Arapça indirilmiştir. Yani bu mantığa göre
yanlış anlaşılmasın ama
Kur'an'da "namaz" kelimesi de geçmez
"oruç" kelimesi de… Ya nasıl geçer? "Salât ve savm" şeklinde geçer.
TEFSİR ÂLİMLERİ ÇARŞAF İÇİN NE DİYOR?
Bazı tefsirler ise "cilbab" kelimesini "milhafe" diye tefsir ederler ki"milhafe" lügatta çar ve çarşaf mânasına gelir. Şimdi ulemânın bu âyetle alâkalı yaptıkları tefsirleri zikrettiğimizde
tariflere en uygun kıyafetin çarşaf olduğu görülecektir.
Ulemâ âyet–i kerimede "cilbab" diye geçenbu tesettürün nasıl olacağı hususunda birkaç görüşe ayrılmışlardır. İnşallah şimdi bizler kenara çekilip onların görüşlerine yer verelim.
Son devrin âlimlerinden Elmalılıbu âyeti tefsir ederken "cilbab"ı şöyle tarif etmiştir:
"Baştan aşağı örten çarşafferace
câr gibi dış elbisenin adıdır."
"Tepeden tırnağa örten giysidir."
"Çarşaf ve peçedir."
Âyet–i kerimede geçen "İDNÂ" kelimesi: Yaklaştırmak demek ise deâyette "Alâ" harf–i cerri ile kullanılması
kapsamak sûretiyle sarkıtmak mânasını da ifade ettiğinden
üzerinden sıkıca örtmek demek olur. "Cilbab örtmek" tabirinde de iki şekil vardır. Bunlardan birincisi; cilbablarından birisiyle bütün bedenini örtmek; diğeri ise
cilbabın bir tarafıyla başından yüzünü örtmek demek olur.
Elmalılıâyet–i kerimede geçen "cilbab idnâsını"
bu şekilde tarif ettikten sonra şöyle devam ediyor: "Bu beyanda da iki sûret vardır. Birisi kaşlarına kadar başını örttükten sonra büküp
yüzünü de örtmek ve yalnız tek bir gözünü açık bırakmak." Elmalılı bunu söyledikten sonra
"Bizler yetiştiğimiz zaman memleketimizde validelerimizin tesettür tarzı bu idi." der. İkincisi de alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra
burnunun üzerinden dolayıp gözlerin ikisi de açık kalsa bile
yüzün büyük bir kısmını ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır. Bu açıklamadan sonra da
"Hicri 1310'da İstanbul'a geldiğim zaman İstanbul hanımlarının bir peçe ilave edilmek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları bu idi." demektedir.(1)
EvetElmalılı merhum "cilbab"ı böyle tarif ediyor.
Yine bu konuda Konyalı Mehmet Vehbi Efendi "Hulasatü'l–Beyan" isimli tefsirinde: "Kadınların ziynetlerini örtmeleri için çarşafa bürünmelerinin lazım ve vacip olduğunu zikretmektedir."(2)
Ömer Nasuhi Bilmen Efendi de kendi tefsirinde "Cilbab"ı çarşaf olarak tefsir etmişlerdir.
Gördüğümüz gibi son devrin âlimlerindenherkesçe tanınan ve kabul gören üç tane tefsir âliminin "cilbab" hakkındaki görüş ve yorumları bu şekildedir… Şimdi de diğer ulemâ bu âyeti nasıl tefsir ediyor ona bakalım:
Taberîİbn Sîrîn'den şöyle rivayet eder:
"Abide es–Selmani'ye"…Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle…" âyetinin mânasını sordum. O hemen büyük bir çarşaf alarak onunla bütün vücudunu örttü. Başını da kaşlarına kadar kapattı. Yüzünü de tamamen kapattı. Yalnız sol gözünü açık bıraktı. Böylece âyeti fiili olarak tefsir etti."(3)
Taberî ve Ebû Hayanİbn Abbas'tan şöyle rivayet etmişlerdir:
"Kadın cilbabını alnının üzerine indirir ve oradan sıkar. Alttan da burnunun üzerine kadar kapatır. Yalnız gözleri dışarıda kalmalıdır. Yüzünün kalan kısmı ile göğsünü tamamen kapamalıdır."(4)
Ebu's–Suûd Efendi: "Cibab"tan maksatçok geniş ve uzun bir örtüdür. Kadın bununla başını örttüğü gibi yüzünü ve göğsünü de örterek ayaklarına kadar salar. Buna göre âyetin mânası
'Kadınlar dışarıya veya yabancı bir erkeğin karşısına çıkacakları zaman
bu örtüyle yüzlerini ve bütün vücutlarını örtsünler.' olur." demiştir.
Cevherî de "Cilbab"ı çarşaf diye tefsir etti. Ve "Cilbab çarşaftır." denildi. (5)
Ümmü Seleme annemiz şöyle demiştir:
"Cilbablarından üzerlerini sıkı örtsünler' âyetinin nüzulünden sonra ensar kadınları siyah çarşaflara büründüler. Öyle bir ağırbaşlılık ile çıkmışlardı kisanki hepsinin başına birer karga konmuştu."
ÖRTÜNMEK KADININ OLMAZSA OLMAZIDIR
Verilen kaynaklardan da anlaşıldığı üzere İslâm âlimlerinin çoğunluğu çarşaf üzerinde durmakta ve tesettürün çarşafla daha güzel olacağını belirtmektedirler. Açıkça "çarşaf" demeyen müfessirler iseâyet–i kerimede geçen "cilbab" ile
kesintisiz bütün bedeni baştan aşağı örten geniş bir elbiseyi tarif etmektedirler ki
bu tarife en uygun olan kıyafet çarşaf
ferace ve cardır. Bu kıyafetler
Türkiye'nin çeşitli yörelerinde
"ehram
peştamal–dolama
şalvar–atkı" gibi farklı isimlerle de zikredilmektedir. Tabi-î bu kıyafetlerin kumaşının kalitesi
ince veya kalın oluşu örfe
beldelere ve mevsimlere göre değişiklik gösterebilir. Ancak dikkat edilecek husus
kadının boynu
omuzu
göğüs
kol
koltuk altı
bel gibi
kısaca vücut hatlarının belli olmaması gerekmektedir. İçini gösterecek kadar şeffaf
vücut hatlarını belli edecek kadar ince ve dar olmamalıdır. Çünkü kadınların örtünmesinden maksat bütün şüpheli yolları kesmek
erkek ve kadınların kalplerinde dolaşan vesveseyi bertaraf etmektir.
Bu aradaâyet–i kerimede örtünmenin
"iffet ve namusu koruması
tanınıp eziyet edilmemesine daha uygun olması" gibi bazı hikmetlerinin açıklanması
bu gayenin bulunmadığı veya başka şekilde elde edildiği durumlarda
örtünmek gerekmez gibi yanlış bir düşünce hatıra getirmemelidir. Çünkü esas itibariyle örtünmek
![]()
'ın emri ve dinin gereğidir.
Evli kadınların örtünmesinden kocaları sorumlu olduğu gibikız çocuklarının evleninceye kadar örtünme ile ilgili problemlerinden birinci derecede babası sorumludur. Çocukla uzun süre birlikte olan
onun eğitim ve terbiyesi ile yakından ilgisi bulunan anne de ikinci derecede sorumlu olur.
Âyet–i kerimedeu Teâlâ bizleri şöyle uyarmaktadır:
"Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun"(6)
Dipnotlar:
1– "Hak Dini Kur'an Dili"c. 6
s. 337
338
2– "Hulasatü'l–Beyan"c. 9
s. 3719
3– "Taberî Tefsiri"c. 22
4– "Bahru'l–Muhit"c. 5
s. 250
5– "Tacü'l–Aras"c. 1/186
6– Tahrim6
Mustafa ÖZŞİMŞEKLER
Hem yazı Hem resim tesettürü çok güzel anlatmış Maşallah..
Seni çok Özledim Annem